CEMALEDDİN İSHAK-I KARAMANÎ

Cemali ailesinden II. Bayezit dönemi Halvetiye şeyhi. (ö. 953/1526)

“Cemal Halife”, “Cemâleddin Cemâl” gibi isimlerle de tanınmaktadır. Cemali-zadelerden olup Şeyh Cemali Çelebi Halife’nin çok yakın akrabası idi. “Karamanî” denildiğine göre, Konya ve çevresinde doğduğu söylenebilir. Aksaray’da Cemaleddin-i Aksarayî Medresesinde başladığı tahsilini Konya medreselerinde tamamladı. Sonra İstanbul’a gitti. Orada devrin ünlü âlimlerinden Mevlâna Kadı-zade ve Mevlâna Muslihiddin-i Kastalani ile sohbetlerde bulunarak eksiklerini tamamladı. İlim yolunda kaydettiği hızlı gelişme ile akranına göre çok daha kısa zamanda kendisini çevresine kabul ettirdi.

O zaman Konya’da ikamet etmekte olan Seyyit Yahya-yi Şirvani’nin hulefasından Şeyh Habib-i Karamanî’nin yanına giderek ona intisap etti. Sıkı bir riyazetten sonra şeyhi onu irşatla görevlendirdi. Bu sebeple uzun süre “Diyâr-ı Karaman’da” (Konya ve çevresinde) kalarak halkı aydınlatmaya çalıştı. Daha sonra tekrar İstanbul’a giden Cemal Halife’ye yeğeni Veziriazam Piri Mehmet Paşa, önce İstanbul’da Zeyrek Yokuşu’nda, Bizans Sarnıcı’nın üstüne Soğukkuyu Tekkesi’ni; burası zamanla yetersiz hâle geldiği için Çapa’da Piri Paşa Zaviyesi/Koruklu Tekkesi diye anılan bir başka Halvetiye Hankâhı’nı yaptırdı. İstanbul’da bunların dışında üçüncü bir tekkeyi Sütlüce’de Piri Mehmet Paşa, onun adına inşa ettirdi. Yapıldığı yıllarda, “Pîrî Mehmed Paşa Tekkesi” diye anılırken sonradan ilk şeyhinin adına nispetle “Şeyh İshak Cemâleddin-i Karamanî Tekkesi”/“Karamanî Tekkesi” adını aldı. İstanbul’da Cemaliye Şubesi dışında Halvetiye’nin en büyük ikinci kolunu, İshak-ı Karamanî temsil ediyordu. Şeyh Cemal, Habib-i Karamanî’nin geride bıraktığı tek temsilcisi sıfatıyla, “postnişin” olarak faaliyette bulundu.

İshak-ı Karamanî’nin kabri Sütlüce’de, tekkesinin yakınında Mahmut Ağa Camii’nin önünde, onun ölümünden sonra kurulan mezarlıktadır. 1290/1873’te restore edilen İshak-ı Karamanî’nin kabri, Molla Gürani’deki tekkesinde şeyhlik yapan Seyyit Nurullah’ın gördüğü bir rüya üzerine 1341 H/1922’de açılarak kemikleri, Molla Gürani karşısındaki Koruklu Tekkesi’nin kabristanına nakledildi.

İshak-ı Karamanî’nin vefatından sonra Sütlüce’deki dergâhta oğlu Şeyh Mehmet uzun süre şeyhlik yapmıştı. Sonra Halvetiye’den ayrılarak Nakşibendiye tarikatına girdi. Bundan sonra Tosyavi’ye göre zaviyesinde irşat seccadesine, Ezeli-zade Efendi el-Konevi oturdu ve ölümüne kadar burada irşada devam etti. Başka kaynaklarda bulunmayan bu bilgiyi şüphe ile karşılamak gerekir. Zira Konya’da iken yetiştirdiği Ezeli-zade, şeyhinin vefatından sonra onun adına tekkeler açarak Konya’da irşada devam etmiş ve bu şehirde ölmüştür.

Cemaleddin İshak-ı Karamanî, diğer Cemaliler gibi bilgisi, terbiyesi ve fikirleriyle çığır açmış mümtaz bir şahsiyettir. Halvetiye ileri gelenlerinden Sinaneddin Yusuf, Tarikat-ı Aliye-i Halvetiye adlı eserinde, onun, çok iyi terbiye aldığı için dünyanın en makbul, devrinin ise en seçkin insanı olduğunu yazmaktadır. O, gerçekten geniş kültürü, çok yönlü kişiliğiyle “zü’l-cenâheyn bir şeyh-i kâmil” idi. Şeriatın gereklerini yerine getirmeyi ön planda tutma hususunda kendisi oldukça hassastı. Bu anlayışın halkça da benimsenmesi için irşat çalışmalarında bulundu. Vaazlar yaparak, tefsir dersleri vererek ömrünün sonuna kadar onları bidatlerden uzak tutma mücadelesi verdi. Hiçbir zaman bilim ve şeriat yolundan ayrılmadı. Tasavvuf adı altında, İslam’la ilgisi olmayan hurafelerle insanları oyalamadığı gibi, aksini yapanları sürekli tenkit etti. İbnü’l-İmâd’ın kaydına göre, onun tarikat anlayışı, İslam’ın dışında bir şey olmayıp, şer’i hükümlere dikkat etme temeline dayanıyordu. Şeyh İshak, o devirde, şer’i esaslara riayet eden tarikat şeyhi çok az olduğu için, tasavvufla meşgul olmak isteyenlere, şeriat yolunda yürüyen şeyhleri bulmaları durumunda ona bağlanmalarını öğütlerdi.

Cemalilerin en belirgin özelliklerinde birisi de büyük çoğunluğunun şair olmasıdır. Arapça şiirler yazan İshak-ı Karamanî’nin, eserlerde karşılaşılan Arapça kasideleri bir kitapta toplandı. XVI. yüzyıl ortalarında istinsah edilmiş bazı mecmualarda, “Cemâl-i Halvetî”nin şiirleri yanında, “Cemâlî” mahlaslı Cemal-i Halvetî’ninkilere benzeyen, tasavvuf içerikli Türkçe şiirleri de “Mevlâna Şeyh Cemâlî” başlıkları altında bulunmaktadır.

Nevâbığ-ı Sarf (Sarf ilmine dairdir), Hâşiye ‘alâ Tefsîr-i Beyzâvî (Beyzavi’nin “Envârüt-tenzîl ve Esrârü’t-te’vîl” adlı eserinin haşiyesidir), Tefsîr-i Cemâlî (Mücadele Süresi’nden başlayarak Kur’an’ın sonuna kadar “on vecih” üzere yazdığı tefsir. “Tefsîr-i Cemâlî Halife” adıyla Süleymaniye Ktb. Lâleli, Nu. 266; Millet Ktb. Ali Emirî, Şer’iye, Nu. 1330/3’de bulunmaktadır), Şerh-i Hadîs-i Erba’în, Risâletün fî Etvâri’s-sülûk, Risâletün fî Devrâni’s-sûfiyyeti ve Raksihim (Şeyh İshak, bu eserini, Molla Arap’ın raks ve devranın haram olduğunu duyurması üzerine kaleme almış; burada raksın ve devranın helal ve caiz olduğunu delilleriyle ortaya koymuştur), Vahdet-i Vücûd (Bu eser, Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi tarafından tercüme edilmiştir), Kasâid-i Arabiyye [Merkezzade, onun üç ayrı kaside kitabının bulunduğunu yazmaktadır. Bunlar; Kasîdetü’l-celîle (Esad Efendi Ktb. Nu. 3783/20); Kasîdetü’l-kâfiye ve’l-hâiye (Kılıç Ali Paşa Ktb. Nu. 807/3); Münâcaâtü’l-meymûne (Kadızade Burhaneddin Ktb. Nu. 1194/2)] Cemaleddin İshak’ın telifleridir.

YUSUF KÜÇÜKDAĞ

BİBLİYOGRAFYA

  • Küçükdağ, 1995, 81-104.