EREĞLİ

II. TARİHİ

İlk Çağda Ereğli

Antik dönemde batıda Lykaonia (Konya Ovası), kuzey ve doğuda Kappadokia (Aksaray, Niğde, Kayseri çevresi) ve güneyde Kilikia (Çukurova) arasında yer alan Ereğli, bir geçiş noktasındadır. Özellikle bu bölge Lykaonia Ovası’ndan güneye Kilikia Ovası’na uzanan Toros geçitlerini kontrol eden jeopolitik bir öneme sahiptir. Bu sebeple bölgedeki stratejik öneme sahip alanlarda birçok antik yerleşim ve kaleler mevcuttur. Nitekim bölge, Anadolu’da ilk büyük imparatorluğu kuran Hititlere ait yazılı belgelerde dikkati çekmeye başlamıştır. I. Hattuşilş’in genişleme siyaseti içinde Hubişna olarak söz edilen Ereğli de yer almaktadır. Hubişna daha sonra Mezopotamya uygarlıklarından olan Yeni Assur belgelerinde de geçmektedir. Özellikle Assur’un bölgedeki maden kaynaklarını ele geçirmeye yönelik seferlerinde de Hubişna’dan söz edilir. Daha sonraki antik belgelerde Ereğli çevresinden Kybistra ve Heraklia olarak söz edilmektedir.

Kuşkusuz bu tarihî dönemlerde öne çıkan özelliği bölgedeki arkeolojik materyalin verdiği bilgiler ışığında tarihöncesinde görülmektedir.

Bölge, Mersin Yumuktepe, Gözlükule ve Konya Çatalhöyük gibi Neolitik Çağ yerleşmelerinin bağlantısında önemli bir konuma sahiptir. Neolitik Çağdaki bu özelliğinin daha sonra Kalkoklitik Çağda da sürdüğü görülür.

Bölgenin Geç Kalkolitik Çağ ve sonrasına tarihlenen materyal kültürü ise Konya Ovası kültürünün yanı sıra Karaman, Niğde ve Kilikya bölgesi kültürleri ile bağlantılıdır. Erken Tunç Çağında da bu durumun devam ettiği görülmektedir.

Özellikle “metalik kaplar” olarak bilinen Erken Tunç Çağı kapları bu duruma iyi bir örnektir. Bu mallar Konya Karahöyük, Karapınar, Çakmak/Ereğli, Niğde ve Yumuktepe ve Gözlükule gibi Kilikya yerleşimlerinde görülmesi, bu dönemde Konya ve Kilikya arasındaki kültürel ve ekonomik ilişkiyi yansıtmaktadır.

Höyükler yazısız dönemin tarihini aydınlamak için önemli bilgi kaynaklarıdır. Önemli bir Demir Çağı yerleşmesi olan Zincirli Höyük, Hitit Döneminden Selçuklu Dönemine kadar yerleşim görmüş olan Ereğli Kara Höyük, MÖ ikinci bin ve Grek-Roma dönemlerine sahne olan Çiller Höyük ve yine MÖ ikinci bin ve Grek-Roma dönemlerine ait yerleşim izlerini taşıyan Ak Hüyük Ereğli bölgesinin erken tarihine ışık tutan höyüklerden bazılarıdır.

MÖ ikinci bin yılda, özellikle Hititler Dönemi yazılı kaynaklarında bölgenin isminin geçtiği görülmektedir. Bu dönemde bölge Hupişna olarak bilinmekte ve Tuwanuwa (Bor) ve Uda gibi kentlere komşu olup, Hititlerin “Aşağı Ülke” dedikleri bölgede yer almaktadır. Bir Hitit kralı olan Telepinu’nun fermanında, Hitit Devleti’nin kurucucu sayılan Kral Labarna’nın (I. Hattuşili) icraatlarından bahsedilmektedir. Bu belgede Labarna isimli bir kraldan ve bu kralın Hupişna, Tuwanuwa, Nenaşşa, La[y]anda, Zallara, Parşuhanda ve Luşna isimli kentlere yerleştirdiği oğullarından bahsedilmektedir.

Bu yerleşmelerin günümüzdeki lokalizasyonu bölgenin, Hititler için önemini göstermektedir:

Konya-Ereğli (Hupişna), Niğde-Kemerhisar (Tuwanuwa), Şereflikoçhisar yakınlarında olduğu ya da bazen Aksaray’la eşleştirilen Nenašša, Karaman (La(y)anda), Cihanbeyli çevresinde olduğu düşünülen Zallara, Hatunsaray (Luşna).

MÖ 1200 yıllarında Hitit İmparatorluğu’nun yıkıldığı dönemde, Anadolu’da Demir Çağı başlamıştır. Bu dönemde Hupişna kenti, Geç Hitit Beylikleri Dönemine ait olan Tabal Krallıkları içinde bulunmaktaydı. Tabal Krallıklarının günümüzde Kayseri, Niğde, Nevşehir ve Aksaray illerini ve çevrelerini kapsadığı düşünülmektedir.

Hitit İmparatorluğu’nun yıkılması ile birlikte Orta ve Güneydoğu Anadolu’da yazılı kaynaklarda bir azalma olmuştur. Bundan dolayı bölge ile ilgili bilgilere yerel kaynaklardan ziyade Mezopotamya uygarlıklarından Yeni-Assur kaynaklarından öğrenilmektedir. Assur yıllıklarında, Tabal hakkında bilgi veren ilk Kral III. Şulmanuaşerid’dir (MÖ 858-824) (Shalmaneser). Bu kral Anadolu’ya otuz dört kez sefer yaptığından ve bu seferleri esnasında Tabal’ın da aralarında bulunduğu prenslikleri egemenliği altına aldığı ve haraca bağladığını belirtmektedir.

Assur kaynaklarından Tabal yönetiminin bir konfederasyon şeklinde olduğu anlaşılmaktadır. III. Tukulti-apil-Eşarra (MÖ 744-727) (Tiglatpileser) döneminde ise Assurlular bölgeye saldırılar düzenlemişler ve Tabal bölgesini vergiye bağlamışlardır. Assurluların bu bölge ile bu kadar ilgilenmelerinin gümüş madeni ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Onların yıllıklarında geçtiği isimle “Tunni” Dağı (Gümüş Dağları-Toros Dağları) verimli bir bölgedir.

II. Şarru-kin (MÖ 721-705) (Sargon) zamanında ise Tabal Krallığı, Que, Frigya Karkamış krallıkları ile birlikte Urartu Krallığı’nın önderliğinde Assur’a karşı bir koalisyon oluşturmuşlardır. Fakat Assurlu Tabal krallıklarına karşı hücum ederek, bu bölgeyi kendi topraklarına katmıştır. Tabal Krallığı Assur Kralı Sin-ahhe-riba (MÖ 704-681) (Sanherib) zamanında Assur egemenliğinden tamamen çıkmıştır.

Bu dönem ile ilgili en önemli yapılardan biri de Ereğli’ye 12 kilometre mesafede bulunan İvriz köyünde yer alan kabartmadır. Bu kabartma bilim dünyasında Ereğli İvriz Hitit Kabartması olarak yer almıştır. Ancak günümüzde Halkapınar ilçesi Aydınkent (İvriz) köyü sınırları içindedir. Halkapınar maddesinde etraflıca ele alınacak bu anıtın, şimdiye kadar Ereğli tarihinin bir parçası olageldiğinden, ayrıca bölgeyi anlamamıza da katkısı olacağından kısaca üzerinde durmak gerekecektir.

Kabartma, bir su kaynağının üzerinde sarp kayalıkta bulunmaktadır. Anıtın yüksekliği 4,20, eni 2,40 metredir. Anıtta bir tapınma sahnesi ve Luvice hiyerogliflerin görüldüğü bir kitabe vardır. Tabal krallarından Warpalavas daha küçük bir boyutta görülürken, önünde duran Tanrı Tarunzas daha büyük bir boyutta tasvir edilmiştir. Warpalavas’ın üzerindeki kıyafetinin Frig desenli bir kumaş olduğu ve bir Frig fibulası ile şalını tutturduğu görülmektedir. Tanrı Tarhuzas’ın başında ise tanrılara özgü boynuzlu bir başlık vardır. Tanrı sol elinde başak demetleri ve sağ elinde de bir üzüm salkımı tutmaktadır.

Ambar Deresi bölgesinde ise İvriz kabartmasının bir benzeri ortaya çıkmıştır. Daha küçük boyutlarda olan bu kabartmanın yarım bırakıldığı anlaşılmaktadır. 1972’de ise bir üçüncü kabartmanın alt kısmı İvriz Anıtı’nın sadece 100 metre ilerisinde, köylüler tarafından bulunmuştur. 1986 da ise yine İvriz Anıtı’nın yakınlarında ve sulama kanalı yapımı esnasında ortaya çıkarılmıştır. Sadece alt kısmı ele geçen bu anıtta da bir tarafında Warpalavas’tan söz eden bir Luvice hiyeroglif kitabe diğer tarafında da Fenikece bir yazıt bulunmaktadır.

Klasik antik çağ ve Roma Döneminde Ereğli bölgesi Kybistra olarak isimlendirilmektedir. Son Kappadokya Kralı Archelaus’un ölümü ile Roma İmparatoru Tiberius, Kastabala ve Derbe ile birlikte Kybistra’yı da Dağlık Kilikya bölgesinden çıkarıp, Kappadokya eyaletine dâhil etmiştir.

Bizans Döneminin başlarında ise Kybistra, Anatolikon Theması (bir yönetim sistemi) içinde bulunmaktaydı. VIII. yüzyılın sonları ve IX. yüzyılın başlarında İmparator Theophilos (829-842) yönetimine denk gelen dönemde ise, themalar organizasyonunda yeni bir düzenleme başlamış; özellikle dağlık bölgelerde Arap sınırına karşı “Kleisura” (dağ geçitleri) ismini verdiği karakol görevini yapan üç yeni sınır bölge kurulmuştur. Bunlardan biri Kappadokya idi. Daha sonra bu yerler thema statüsüne yükselmiştir. Bu statü değişiminden sonra Ereğli ve çevresi Anatolikon Theması’ndan çıkıp, Kappadokya Theması’na girmiştir.

MS VIII ve IX. yüzyıllarda ise Kybistra ile birlikte Herakleia (İmparator Herakleios) ismi geçmeye başlar. Herakleia’nın bir kaleye (Tont Kalesi olduğu düşünülmektedir) verilen isim olduğu anlaşılmaktadır.

Kybistra-Herakleia başlarda Tyana’daki piskoposluğa bağlı iken 1060’larda kendisi başpiskoposluk olmuştur.

HASAN BAHAR, HATİCE GÜL KÜÇÜKBEZCİ

BİBLİYOGRAFYA

  • Anderson, 1897, 22-44; Bahar, 2010; Bahar-Karauğuz-Koçak, 1996; Baker vd., 1995, 139-191; Bryce, 2005; French, 1965, 177-201; Goldman, 1956; Hunger, 1984; Mellaart, 1958, 9-33; a. mlf., 1963, 199-236; Monte del-Tischler, 1978; Nar-Kılıç-Baş, 2009; Ostrogorsky, 1995; Öztan, 1989, 407-418; Özyar, 2004, 30-31; Pullu, 2004, 28-29; Ramsay, 1960; Seton-Williams, 1954, 121-174; Strabon, 2000; Turfan, 1941,Anderson, 1897, 22-44; Bahar, 2010; Bahar-Karauğuz-Koçak, 1996; Baker vd., 1995, 139-191; Bryce, 2005; French, 1965, 177-201; Goldman, 1956; Hunger, 1984; Mellaart, 1958, 9-33; a. mlf., 1963, 199-236; Monte del-Tischler, 1978; Nar-Kılıç-Baş, 2009; Ostrogorsky, 1995; Öztan, 1989, 407-418; Özyar, 2004, 30-31; Pullu, 2004, 28-29; Ramsay, 1960; Seton-Williams, 1954, 121-174; Strabon, 2000; Turfan, 1941, 951-1020. 951-1020.