AĞIT

Derin bir acının söz ve ezgiyle ifadesi.

Ağıt, insanoğlunun ölüm karşısında veya canlı-cansız bir varlığını kaybetme durumuyla karşı karşıya kaldığında korku, telaş ve heyecan anındaki üzüntülerini, feryatlarını, isyanlarını, talihsizliklerini düzenli-düzensiz söz ve ezgilerle ifade eden bir çeşit türküdür. Halk edebiyatında hem anonim hem de ferdi olarak görülmektedir. Ağıt karşılığı olarak İslam öncesi Türk edebiyatında sağu, divan edebiyatında ise mersiye terimi kullanılmıştır.

Ağıt yakma, Türklerin çok eskiden beri sürdüregeldikleri bir gelenektir. Hunlardan itibaren takip edilebilen bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. Orhun Abidelerinde Bilge Kağan’ın ağzından kardeşi Kültigin’in ölümü ele alınır. Ayrıca eski Türklerde yuğ merasimlerinde kamlar veya bahşılar ölünün defni sırasında münasip bir zamanı gözleyerek kopuzları ile yas şiirleri söyler. Divanu Lugatit Türk’te “yuğ veya sagu” diye ağıttan bahsedilir. Alper Tunga için söylenen mersiye ise en yaygın örnektir.

Ağıt söyleme geleneği toplumumuzda oldukça yaygındır. Hatta bu konuda uzmanlaşmış, yaygın adıyla ağıtçı olan özel kadınlar vardır. Bunlar acıklı olaya konu olan kişiyi tanımasalar bile, çevreden edindikleri bilgilere dayanarak, klâsikleşmiş ağıt tekniği ile olay hakkında duyguca yüklü ağıtlar söyleyebilirler.

Konya ağıt geleneği ile ilgili olarak müstakil bir çalışma yapılmamıştır. 1926 yılında yayımlanan Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı adlı eserde, ağıt geleneğimizle ilgili şu bilgiler yer almaktadır: “Türkiye’nin bazı yerlerinde bir evde cenaze olduğu zaman oraya sağucu yeni tabiriyle ağıtçı kadınlar çağırılır. Bu ağıtçılar bir veya birkaç kişi olur. Başsağlığı dilemek için o eve gelen erkeklerin (akrabadan ise) ve özellikle kadınların hâl ve şanlarına göre, ölenle olan yakınlık ve ilgilerinin derecesine göre ağıtlarını söylerler. Bu hâl bir ay kadar sürer. Matem zamanın sonunda bunlara bir ücret verilir. Ağıtçı kadınların söyledikleri ağıtlar milli vezin üzerine düzenlenmiş şeylerdir.”

Ağıtlar, kişiler, sosyal olaylar, hayvanlar, tabiat ve tabiat olayları, mekân ve yurt konularında söylenmektedir. Yaygın olarak dörtlükler halinde düzenlenir. Genellikle hece vezninin 8’li ve 11’li kalıplarıyla oluşturulur ve yine yaygın olarak mâni tarzında kafiyelenir.

Kişiler üzerine söylenen ağıtlar genellikle kına ağıtları/türküleri, hastalık ve ölüm konularında olmaktadır. Özellikle kına ağıtları/türküleri ağıtlar içinde önemli bir grup oluşturmaktadır. Konyalı kadın âşıklardan Âşık Gülizar Hanım* ile Âşık Saliha Abla* düğünlerde söyledikleri kına ağıtlarıyla meşhur olmuşlardır. Aşağıdaki iki dörtlüğü verilen kına ağıtı/türküsü Meram’dan derlenmiş Bozkır kına ağıtıdır.

 

Gızın babası böyük babası

Gız sana musafir kaldı

Bögün ağşamlık yarın öğlenlik

 

Gızın babası güççük babası

Gız sana musafir kaldı

Böğün ağşamlık yarın öğlenlik

 

Gızın dedesi böyük dedesi

Gız sana musafir kaldı

Böğün ağşamlık yarın öğlenlik

 

Habib’in ölümü üzerine söylenen ağıt da şu şekildedir:

 

Kurban olam Habib bıyık teline

Gözyaşım döndü Tuna seline

Nasıl göndereyim gurbet eline

 

Onmasın kardeş onmasın onmasın

Habibi kesenler murad almasın

Evlerinin önü dere

Dereden ben geçemedim

Kardeş arkamdan ulaştı

Kanatlanıp uçamadım

 

İnsanlar çok sevdikleri hayvanlarının hastalanması, yaralanması ve ölmesi üzerine de ağıt yakmıştır. İzmir’den Konya’ya develerle pamuk taşıyan biri huysuzluk yapan develerinin önde gideni olan Goğur (Konur) Daylak’ın ayağına sopayla vurur. Devenin ayağı kırılır. Her ne yaptıysa bir türlü iyileştiremez. Kesmeye kıyamadığı devesi Goğur Daylak’ı çaresiz Beylik Hanı denilen bir hana bırakıp gider ve şu ağıtı söyler:

 

Benim devem de bir değildi beşidi

Beşi de birbirine eşidi

Goğur Daylak da heppisinin başıdı

 

Bekle Beylik Hanında gal Goğur Daylak

Gal suna boylum

 

Çatal itdireyim de havıdıyın ardını

İyi idemedim de yaresinin gurdunu

Çeken bilir ayrılığın derdini

 

Bekle Beylik Hanında gal Goğur Daylak

Gal suna boylum

 

Suna boylum döne döne hanlara bakar

Ak garın garın üstünde gızıl gan akar

Daylağın bakışı canları yakar

 

Bekle Beylik Hanında gal Goğur Daylak

Gal suna boylum

 

İzmir’e pambığa vardım

Gelemiş Belinde terledim durdum

Gırılaydı ellerim bir kere vurdum

 

Bekle Beylik Hanında gal Goğur Daylak

Gal suna boylum

 

Ağıtların ferdi olanları da vardır. Âşıklar felaket boyutundaki toplumsal olayları destan şeklindeki ağıtlarla ortaya koymuşlardır. Âşık Mehmet Yakıcı da Konya’da 1927 yılında başlayıp 1935 yılına kadar yedi yıl devam eden kuraklıkla ilgili on iki dörtlükten oluşan bir ağıt destan söylemiştir:

 

Dokuz yüz yirmi sekizin kurağı

Bu açlık sineme öğdü be yâhu

Sattım hayvanatı ettik merağı

Şimdi elimiz boş koydu bu yâhu

Yazdırdım bu destanı okur yazara

Öküzü hayvanı döktük pazara

Açlıktan biz de gideriz mezara

Hiç acından ölmüş var mı be yâhu

Saydıkça artıyor gayetten derdim

Bu sene açlıktan ölürük derdim

Fakat Cumhurreis ediyor yardım

Millet devlete duacı be yâhu

ZEKERİYA KARADAVUT

BİBLİYOGRAFYA

  • Sakaoğlu, 2006a, 439; a.mlf., 1986, 8-9; [Ergun]-[Uğur], 2002, 262-263; Görkem, 2001; Şimşek, 1993; Bali, 1997; Küçükbezirci, 2006a, 44-45; a.mlf., 2006b, 42-43.
  • Sakaoğlu, 2006a, 439; a.mlf., 1986, 8-9; [Ergun]-[Uğur], 2002, 262-263; Görkem, 2001; Şimşek, 1993; Bali, 1997; Küçükbezirci, 2006a, 44-45; a.mlf., 2006b, 42-43.