KARATAY VAKFİYELERİ

Türkiye Selçuklu Döneminin ünlü devlet adamlarından Celaleddin Karatay’a ait vakıfların vakıfnameleri.

Asılları çeşitli sebeplerle günümüze ulaşamamış olan Türkiye Selçuklu Dönemi vakfiyelerinin ulaşılabilen nüshaları ve Celaleddin Karatay vakfiyeleri, Osmanlı Dönemi istinsah kopyaları olup Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunmaktadır. Celaleddin Karatay, döneminde Kayseri’de bir kervansaray (1240), Antalya’da bir darussuleha (zaviye) (1250-51) ve Konya’da bir medrese (1251-52) olmak üzere üç ayrı vakıf eser inşa ettirmiştir. Bu eserlere ait vakfiyelerden ikisi günümüze ulaşmış ve bunlar Osman Turan tarafından neşredilerek tahlil edilmiştir, zaviyeye ait vakfiye bulunmamaktadır. Celaleddin Karatay’a ait olan 646/1248 tarihli diğer bir vakfiye ise, Karatay’ın kardeşi Kemaleddin Rumtaş’ın banisi olduğu mescit ve zaviyeye aittir. İ. Hakkı Konyalı Osmanlı Dönemi kayıtlarında mescide dair “…vakf-ı mescid-i karatayî nezd-i türbe-i kutbü’l-meşâyih hazret-i Fakih Ahmed kuddise sirruhû…” şeklinde bir kayda rastladığını belirterek bu mescidin vâkıfının Celaleddin Karatay olduğunu kabul etmiştir. Mesut Koman ve Ferit Uğur da bu mescit ve zaviye vakfiyesini yanlış olarak Kemaleddin Rumtaş’a nispet etmişlerdir. Ancak Celaleddin Karatay’a ait bu vakfiyeden anlaşılacağı üzere, Karatay, kardeşi Kemaleddin Rumtaş’ın vâkıfı olduğu bu mescit ve zaviyeye sonradan yalnızca bazı akarların gelirlerini vakfetmiştir.

Celaleddin Karatay’ın Kayseri’deki kervansarayına ait olan vakfiye asıl ve zeyil olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. II. İzzeddin Keykavus zamanına rastlayan 645/1247 tarihli asıl ve 646/1248 yılına ait vakfiye zeyli incelendiğinde özellikle kervansarayların işleyiş sistemi hakkında önemli birtakım şartların bulunduğu görülmektedir. İkinci vakfiye belirtildiği gibi 646/1248 tarihli olup Karatay’ın kardeşi Kemaleddin Rumtaş’ın banisi olduğu mescit ve zaviyeye aittir. Karatay bu mescit ve zaviyeye sonradan bazı gelirler vakfetmiştir. Karatay Medresesinin teşkilatı ve özellikleri hakkında ise Celaleddin Karatay’ın, hayatta iken düzenlediği 651/1253 yılına ait vakfiyesi ile ölümünden sonraya ait olan 652/1254 ve 660/1262 yılına ait vakfiye zeyillerinden bilgi elde etmek mümkündür. Bu vakfiyeler yalnız Celaleddin Karatay vakıfları ile ilgili değil, Türkiye Selçuklu Dönemine ait diğer medrese ve kervansarayların işleyişine dair önemli bilgiler içermektedirler.

Bir vakfiye metnini genel olarak yedi kısma ayırmak mümkündür. Buna göre kervansaray vakfiyesinde kadı ya da hâkimin tasdik yazısı ile imza ve mühürlerinin bulunduğu ilk bölümde tescili yapan kişi olarak Muhammet bin Mahmut bin Muhammet er-Razi’nin adı geçmektedir. Şahitlere ait bazı metinlerde adı geçen kadıdan İzzeddin olarak bahsedilmesi, bu vakfiyenin tescilini yapan hâkimin Vezir İzzeddin Razi olduğunu göstermektedir. 646/1248 tarihli mescit ve zaviye vakfiyesi ile 651/1253 tarihli medrese vakfiyesini tescil eden de aynı kadı olup er-Razi bu tarihlerde Konya kadısı bulunduğundan, kervansaray vakfiyesinin hayratın bulunduğu Kayseri şehrinde değil, Konya’da düzenlenerek tasdik edildiği anlaşılmaktadır. Ancak vakfiye çeşitli sebeplerle farklı tarihlerde Kayseri mahkemesine götürülerek tasdik edilmiştir.

Vâkıfın, Allah’a hamt ve Peygamber’e dua duygularını ifade ettikten sonra, dünyanın tasvirini yaptığı, kendi hayat anlayışını açıkladığı ve kurduğu vakfın gerekçelerini belirttiği giriş bölümünde, kervansaray vakfiyesinde bazı silik satırların bulunması sebebiyle Celaleddin Karatay’ın kendi hayat anlayışı ve vakfın gerekçeleri ile bilgi yer almamakta, ancak dönemin sultanına övgüler bulunmaktadır. Medrese vakfiyesinde vâkıf, dünyanın geçiciliği üzerinde durarak, vakıf kurma amacının kalıcı bir hayır eseri bırakmak olduğunu vurgulamıştır. Allah’ın lütfunu elde etme gibi dinî temayüllerin yanında Karatay’ın vakıf kurma amaçları arasında şüphesiz kendisinden sonraya bir isim bırakma, yüksek sınıflar arasında bulunma ve mülklerini vakıflaştırarak her türlü tehlikeden koruma gibi sosyal ve iktisadi temayüller de bulunmaktadır.

Vakfiyelerin üçüncü bölümde vâkıfın adı, mesleği ve şahsi nitelikleri gibi vakıf kurucusu hakkında bilgiler bulunmaktadır. Celaleddin Karatay b. Abdullah kervansaray vakfiyesini düzenlediği dönemde taşt vedevat(sultanın özel eşyalarından ve yazışmalardan sorumlu devlet görevlisi)olarak görev yapmaktadır. Medrese vakfiyesinde ise kendisinden atabek (şehzade eğitmeni) olarak söz edilmiştir. “…âlim, adil, din için amel eden, zâhid, muzaffer, mücahit, ihsân edici, kendini hak yoluna vakfeden, melîk ve sultanların güvencesi, memleketin direği, tarîkat sahibi, zayıfların barınağı, cömertliğin kaynağı, Tanrının yeryüzünde velisi…” gibi özellikler ise onun şahsi niteliklerini oluşturmaktadır.

Dördüncü kısımda Celaleddin Karatay tarafından inşa ve toplumun yararına tahsis edilmiş binaların ve bunların işletilebilmesi amacıyla yine vâkıf tarafından vakfedilmiş olan gayrimenkul gelir kaynaklarının tasviri bulunmaktadır. Celaleddin Karatay vakıflarının gelir kaynakları içerisinde öncelikle arazilerin yoğunlukta olduğu dikkat çekmektedir. Bunlar, içinde bulunan her şeyi ile birlikte vakfedilen köyler, çiftlikler, tarlalar, bağlar, bahçeler, çayırlıklar ve her türlü tarım işletmeleridir. Ayrıca iktisadi ya da farklı bir amaçla inşa edilmiş olan dükkânlar, hanlar, evler (menzil) ve hamamlar da vakfedilen kaynaklar arasında yer almaktadır. Söz konusu malların mevkileri kervansaray vakfı bakımından, binanın bulunduğu Kayseri şehri Zamantu bölgesinde, medrese vakfı akarları ise Konya’da Hatunsaray bölgesindedir. Kemaleddin Rumtaş’ın vâkıfı olduğu mescit ve zaviyeye ait mevkufatın büyük bir bölümü ise yine Konya’da Hoca Ahmet Fakih mevkiinde yer almaktadır (Turan, 1948). Celaleddin Karatay’a ait vakfiyelerde mevkufatın sayıları ve yüzölçümleri ile sınırları ve hukuki formları hakkında geniş bilgiler bulunmaktadır. Kervansaray vakfiyesinde köylerin etnik durumu hakkında geniş bilgiler yer almaktadır ve bu bilgiler Anadolu’nun tarihî topografyası hakkında detaylı bilgiler vermesi bakımından oldukça önemlidir.

Vakıfların yönetimi, vakfedilmiş gelir kaynaklarının işletilmesi, müesseselerde çalışacak olan personele ödenecek ücretler ve vakıf gelirleriyle gerçekleştirilmesi gereken hizmetler konusunda vâkıf tarafından tespit edilen şartlar Celaleddin Karatay vakfiyelerinde beşinci bölümü oluşturmaktadır. Vâkıf, medresenin tevliyet görevini hayatta bulundukça kendisine, sonra da kendi evladına şart koşmuştur. Burada çocuklarının olmadığı bilinen Celaleddin Karatay’ın bu şartı mecazi anlamda kendi ailesi olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla bu görev, medrese vakfı açısından değerlendirildiğinde kardeşi Seyfeddin Karasungur ve Kemaleddin Rumtaş ile bunların oğullarından olacak olan en iyi erkek çocuklarının ileri gelenlerine bırakılmıştır. Eğer erkek evlatlarından ve nesillerinden kimse kalmazsa hürriyete kavuşturduğu (azatlı) kölelerinin en iyi oğullarının oğullarına, eğer azatlılarının da erkek evladı ve nesillerinden biri kalmazsa kadın tarafından en iyi ve reşit oğullarına ve nihayet bunlardan da kimse kalmazsa Konya kadılığını layıkıyla yapan her kadıya tevliyet görevinin verilebileceği belirtilmiştir. Kervansarayın tevliyeti ise tek bir farkla medresedeki tevliyet şartları ile aynıdır. Buna göre, kervansarayın tevliyetini vâkıf, ilk olarak yine kendisine, sonra da vâkıfın kardeşleri ve evlatlarından olacak olan akrabalarına bırakmıştır. Buradaki fark, akrabalarından kimse kalmaması durumunda mütevelliliğin kız kardeşlerinin oğullarından en salih ve en reşit olanlara bırakılma şartıdır. Şekil olarak mevkufatın icar yoluyla işletilmesini öngören vâkıf, kervansaray ve medrese vakfına gelir getirecek gayrimenkullerin iyi bir ücretle kiraya verilmesini ve kira süresinin bir, ancak gerekirse üç yıla kadar uzatılmasını şart kılmıştır. Vâkıf, üç yılı geçen herhangi bir kira sözleşmesinin yapılmasını ise, vakfın bundan faydalanamayacağı gerekçesiyle, kesinlikle kabul etmemiştir. Kervansaray vakfiyesinde personele ödenecek olan ücretler ayni ve nakdi olarak detaylandırılmışken, medrese vakfiyesinde kurumda görev yapacak olan personelin maaşları, vakfın geliri nispetinde oranlanarak ifade edilmiştir. Kervansaray ve medresenin işleyişi için sarf edilecek giderlerden sonra artan gelir ile vâkıf, her yıl ve her zaman mülk satın alınarak adı geçen müesseselerin işlerine -şart edildiği üzere- vakfedilmesini şart kılmıştır.

Vakfiyelerin altıncı kısmında büyük İslam hukukçularının görüşleri arasından, söz konusu vakıf kategorisine en elverişli görüşü seçen kadının hükmü yer almaktadır. Buna göre Kadı İzzeddin Razi, Celaleddin Karatay’ın kervansaray ve medrese vakıflarının tamamını “şer’î ve sahih bir vakıf olarak vakf ve habs edip kıyamete kadar ebedî bir şekilde Tanrı uğruna tahsis ettiğini”bildirmiştir. Adı geçen mevkufatın satılamayacağı, hibe edilip mülk edinilemeyeceği, intikal edilemeyeceği ve değiştirilemeyeceğiözellikle şart kılınmıştır. Sahih vakıflarda, arazilerin çıplak mülkiyetinin bizzat vakıf kurucularına ait olan arazilerden meydana geldiği bilinmektedir.

Son bölümde, vakfiyelerde beyan edilen şartları bozacaklara karşı Celaleddin Karatay’ın lanet cümleleri ile vakfiyelerin tarihi ve şahitler yer almaktadır. Vâkıf, vakfiyelerinde: “…koyduğu şartların halife, sultan, vezir, amid, kadı, müftü, muhtesip ve halktan hiçbir kimse tarafından değiştirilip ertelenemeyeceğini, bunu yapanın zalim olduğunu ve orucunun, namazının, zekâtının, haccının ve her türlü ibadetinin kabul edilmemesini, cehennem çukurlarında cezalandırılmasını….” dilemiştir. Bu düşüncelerini hadislerle destekleyen Celaleddin Karatay, yukarıda belirtilen tarihlerde vakıflarını şeri ve sahih olarak vakfetmiştir.

ZEHRA ODABAŞI

BİBLİYOGRAFYA

  • Berki, 1965, 7; a.mlf., 2006, 14; Altundağ, 1967, 346; Köprülü, 1938, 1-6; Şeker, 1993, 1; Yediyıldız, 1987, 23; VGMA, df. Nu. 608/1, 148; Turan, 1948, 84, 85, 109, 113, 115, 116, 117, 140, 156; Konyalı, Konya Tarihi, 2007, 291; Uğur-Koman, 1940, 64; İbn Bibi, el-Evamir, 1996, II/36; Çubukçu, 1994, 221; Ayalon, 1954; er-Ravendî, 1999, 273; Kayaoğlu, 1985, 22-25; Köymen, 1976, 153-163; Öztürk, 1983, 55; Baykara, 2004, 202; Yediyıldız, 1984, 18.