KEMALEDDİN KAMYAR

Türkiye Selçuklu Dönemi devlet adamı. (ö. 1238)

Alâeddin Keykubat’ın büyük devlet adamlarından biri olan Kemaleddin Kamyar, Erzincan kadısı Saceddin İshak’ın oğludur. Çok iyi tahsil görmüştür. Alâeddin Keykubat’ın, Eyyubi Meliki Melik Eşref ile görüşmesinde tercümanlık yapacak kadar Arapçaya hâkimdir. Bu dilde yazdığı şiirleri günümüze kadar gelmiştir. İnşa (sanatlı nesir) alanındaki kabiliyeti de çok fazla idi. Yassıçemen Savaşı’ndan sonra Erzurum’un fethi üzerine yazılan birinci fetihname ağır olduğu için ikinci defa kaleme alınmış, Kemaleddin Kamyar’ın tetkikinden geçtikten sonra sultana arz edilmiştir. Bu da onun inşadaki kudretini ortaya koymaktadır. İlimde, özellikle, felsefe ve fıkıhta derinleşmiş; pehlivan lakabıyla askerlik ve savaşta öne çıkmıştır. Kemaleddin Kamyar’ın “Sâhibü’s-seyf ve’l-kalem (kılıç ve kalem sahibi)” lakabı da bunu göstermektedir. Kemaleddin Kamyar ayrıca “İnanç, bilge, tuğrul-tekin uluğ, subaşı, hass-beg” gibi Türkçe unvanlara da sahipti.

Kemaleddin Kamyar, Alâeddin Keykubat’ın tahta çıkışından itibaren devlet hizmetinde bulundu. Alâeddin Keykubat’ın ağabeyi İzzeddin Keykavus zamanında nüfuz ve kudreti artan emirlerle arasında başlayan gerginlik dolayısıyla bunları imha ettiği zaman, o sıralarda bunlarla münasebeti gözüken ve küçük emirlerden biri olan Kemaleddin Kamyar’ın da malları müsadere edildi. Kaynaklarda ilk defa bu münasebetle adından söz edilir. Kemaleddin Kamyar gibi aynı akıbete uğrayan iki arkadaşıyla birlikte Harput’a geldiyse de Harput meliki Alâeddin Keykubat’tan korktuğu için Kemaleddin Kamyar Ahlat’a gitmek zorunda kaldı. Burada iki sene kaldıktan sonra Melik Eşref’in tavassutuyla Anadolu’ya dönebildi. Bu dönüş, onun, sultanın yanında hizmete girmediğini, ancak sultanın bilgisi dâhilinde sarayda görev aldığını göstermektedir. Sultanın öfkesinden korkan birçok emir Kemaleddin Kamyar ile temasta bulunamıyordu. Ancak bir olay her şeyini kaybetmiş Kemaleddin Kamyar’a tekrar ve hatta daha büyük bir itibar kazandırdı. Bu olay şudur:

Sultan, Alaiye’de iken kaleden inip ovada inşa ettirdiği şikar-haneye (av hane) giderken yolda surdan düşmüş bir at gördü. Atın kime ait olduğunu sordu. Hassa nedimlerinden Nureddin gülerek: “Kemaleddin Kamyar’ın dünyada tek bir atı kalmıştı; o da bu hâle geldi” dedi. Bu durumdan sultanın, Kamyar’ın iyi niyetini, yanında tekrar hizmet almak ısrarını görünce öfkesinin geçtiği anlaşılıyor. Sultan o an bir şey söylemese de sonra yanına Kemaleddin’i çağırarak ona iltifatta bulundu. Tesrif-i hass 1.000 kızıl dinar altın, beş yük katırı, on at, beş köle ihsan ettikten başka 100.000 dirhem iradı ve 60 neferi bulunan Zara vilayetinin de ikta edilmesini emretti. Bu suretle Kemaleddin Kamyar’ın yıldızı tekrar parladı. Bundan sonra sultanın en çok güvendiği bir emir oldu.

Kemaleddin Kamyar’ın, sultanın tekrar hizmetine girdiğinde Türkiye Selçuklu Devleti’nin büyük bir problemle karşı karşıya kaldığı bir döneme gelinmiştir. Doğuda İslam dünyasını kasıp kavuran Moğol istilası yanı sıra, Moğollara yenilen Harezmşah Sultanı Celaleddin, Azerbaycan ve Doğu Anadolu’ya kadar dayanmış, Türkiye Selçuklu Devleti’ni rahatsız etmeye başlamıştır. Bu krizin çözümünde Alâeddin Keykubat, güvendiği emiri durumuna gelen Kemaleddin Kamyar’ı kullanmış; sultan, Celaleddin Harezmşah’ı Ahlat muhasarasından vazgeçirmek için Kemaleddin Kamyar ile Şemseddin Altunaba’yı elçi olarak göndermiştir.

Kemaleddin Kamyar’ın bu devlet adamlığı yanında askerî görevleri de öne çıkmaktadır. Celaleddin Harezmşah’la vuku bulan Yassıçemen Muharebesi’nde (10 Ağustos 1230) düşmanın sol cenah (meysere) kuvvetlerine hücum eden kıtanın kumandanlığını Kemaleddin Kamyar yapmış; bu büyük zaferin ardından Selçuklular Moğollarla sınırdaş olmuşlardır. Moğollar Sivas’a doğru akına başladıklarında sultan merkezde bulunan askerlerinden (Mufârede-i halka-i hâşş ve gulâmân-ı dergâh ve mulâzimân-i Yatâk-ı hümâyûn) mürekkep bir kıtayı Kemaleddin Kamyar’ın emrine vererek Moğolların üzerine gönderdi. (1232). Kemaleddin Kamyar, emrine verilen askerle Sivas’a gittiğinde Moğol askerlerinin geri döndüğünü görünce yola devam ederek Erzurum’a kadar ilerledi. Oranın kumandanı Mübarizüddin Çavlı ile müzakereden sonra takipten vazgeçildi. Kemaleddin Kamyar kendi kuvvetlerinden başka asker toplayarak mancınık ve arrade (neft, taş ve kement atan alet ve makineler) hazırlatarak Gürcistan seferine karar verildi ki; Gürcü kaynakları bu seferden bahsetmez. Rivayete göre bu sefer esnasında otuz kale zapt edilmiş, pek çok ganimet alınmış ve her taraf Gürcü cesetleriyle dolmuştur. Hah (Gag) Kalesi, bir rahibin tavassutuyla aman verilmek suretiyle fethedildi. Bunun üzerine Gürcü Kraliçesi Rosudan, Kemaleddin Kamyar’a elçi gönderip sulha talip oldu. Bu anlaşma teklifinde kızının Alâeddin Keykubat’ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’le evliliği de vardı. Ancak bu evlenme Alâeddin Keykubat’ın ölümünden sonra oldu. Barış teklifini kabul eden Kemaleddin askerlerini çekti. Alınan sayısız ganimetleri ve ilhak olunan kaleleri sultana müjdeledi. Moğol akını münasebetiyle haber bekleyen Alâeddin Keykubat bu fetih müjdesiyle çok sevindi (1232).

Kemaleddin Kamyar’ın askerî görevi bununla da kalmadı. Yassıçemen Savaşı’ndan sonra Harezmşahlı askerler Doğu Anadolu’da kargaşa çıkarmakta idiler. Asayişi sağlamak ve ticari münasebetleri tekrar düzenlemek için Ahlat ve Bitlis taraflarına gönderdi. Kemaleddin Kamyar burada huzur ve sükûnu sağladı. Sultan bunun üzerine oraların idaresi, imarı, nüfus ve emlakin tahriri, halkın durumunu düzeltmek, kaleleri tamir ve inşa etmek maksadıyla devlet adamları ve memurların gönderildiğini Kemaleddin Kamyar’a yazdı. Emirler kireç fırınları yakarak imar ve inşa işlerine girişti. Bu hadise Selçuklularla Eyyubilerin arasını açtığı için bütün Eyyubi melikleri birleşerek Anadolu’ya hücum ettiği zaman Alâeddin Keykubat, Kemaleddin Kamyar’ı merkezde hazır bulunan askerle Akçaderbent’e gönderdi. Büyük kuvvetler de iltihak ettikten sonra Eyyubiler mağlup edildi (1234). Kemaleddin Kamyar bu sefer de Urfa ve Harran’ın fethine memur edildi. Bu fetihten sonra da Diyarbekir (Amid)’in muhasarasına gönderildi.

Bugün elde mevcut bir menşura göre Kemaleddin Kamyar’a 632/1225 yılında Kayseri Subaşılığı görevi verildiği bilinmektedir. Bu menşurda görüldüğü üzere Kayseri Subaşılığı “memleket ve saltanatın en yüksek mertebesi” olarak gösterilmekte “saltanatın yardımcısı ve muhariplerin arkası olduğu, her gittiği yerde ve her işte muvaffakiyet gösterdiği ve doğumundan bugüne kadar bu mübarek hanedanın nimetlerini tattığı Sahibusseyf velkalem” olarak övülmektedir.

Kemaleddin Kamyar, Alâeddin Keykubat’ın ölümünden sonra eski nüfuz ve itibarını kaybetti. O hiçbir şekilde II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahta çıkmasına yardım etmediği gibi buna aleyhtar ümeranın faaliyetlerine de iştirak etmedi. Ancak o ne kadar tarafsız kalmaya çalışsa da I. Alâeddin Keykubat’ın en yakın adamı olması, hatta sultan son anlarında onu yanına çağırıp vasiyetini ona yapmak istemesi, onu, Sadeddin Köpek’in hedefi hâlinegetirdi.

I. Alâeddin Keykubat tarafından Yassıçemen Savaşı’ndan sonra devlet hizmetine alınan, bundan dolayı I. Alâeddin Keykubat’a gönülden bağlı olan Harezmli emirler, onun ölümünü oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev ve Sadeddin Köpek’e bağlıyorlardı. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tahta çıkışına taraftar değillerdi. Bundan dolayı Sadeddin Köpek, Harezmşah Kayırhan’ı Zamantu Kalesi’ne hapsetti. Bunun üzerine diğer Harezmli emirler aldıkları hizmeti terk edip, gittikleri yerleri yağmalamaya başladılar. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev bunları davet maksadıyla Kemaleddin Kamyar’ı bir ordunun başında Malatya’ya gönderdi. Harezmlilerle anlaşmak mümkün olmadığı gibi bunlar Harput askerlerini de mağlup ettiler. Kemaleddin Kamyar bundan büsbütün müteessir oldu ise de emirlerle yaptığı müşavereden sonra Kayseri’de bulunan sultana gelip durumu anlattı. Birçok devlet ricali gibi onu da imha için, bunu fırsat bilen Sadeddin Köpek tarafından, birçok büyük devlet adamları gibi, Gevale Kalesi’ne* kapatılarak şehit edildi (1238).

MEHMET ALİ HACIGÖKMEN

BİBLİYOGRAFYA

  • Erzi, 1977; İbn Bibi, el-Evamir, 1957, 271, 272, 273, 348, 375, 384-385, 387, 419-427, 437, 440, 441-442, 447, 449, 462, 464, 468-471, 478, 479; a. e., 1996, I/289, 290, 358, 381, 387-388, 390, 420-428, 435, 438-439, 443-446, 457; II/21-26, 33; Nesevî, 1934, 98-99, 107; a.mlf., 1986, 377, n. 2, n. 199; Turan, 1988, 74-80; a.mlf., 1948; a.mlf., 1977ç; a.mlf., 1977c; a.mlf., 1977h; Uyumaz, 2003, 29, 41, 52-53, 55-58, 67-69, 72, 74, 76-78, 93; Yinanç, 1977.