KEYHÜSREV I

(ö. 607/1211) Türkiye Selçuklu sultanı. (Saltanatı: 1192-1196, 1205-1211)

Sultan II. Kılıçarslan’ın oğludur. Annesi Bizanslı bir prensestir. II. Kılıçarslan, devleti hanedan mensuplarının ortak malı sayan eski Türk geleneğine ve hâkimiyet anlayışına uyarak ülkeyi on bir oğlu arasında taksim etmiş, en küçük oğlu Keyhüsrev’e de melik sıfatıyla Borgulu (Uluborlu) ve Kütahya yörelerini vermişti. Keyhüsrev, meliklik döneminde idaresi altındaki uç bölgesinde oturan Türkmenler ve ağabeyleri Muhyiddin Mesut ve Kutbüddin Melikşah ile birlikte Bizans İmparatorluğu’na (585/1189), Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa kumandasındaki Haçlı ordularına (586/1190) ağır kayıplar verdirdi. Ancak bir süre sonra kardeşler arasında saltanat mücadelesi başladı. Sivas Meliki Kutbüddin Melikşah başşehir Konya’ya gelip babasına kendisini zorla veliaht ilan ettirdi. Bunun üzerine Sultan Kılıçarslan, Borgulu’ya Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanına giderek onu veliaht ilan etti ve onunla birlikte Konya’ya yürüyüp şehre hâkim oldu. Keyhüsrev ile beraber Kutbüddin Melikşah’ın idaresindeki Aksaray’ı kuşattığı sırada hastalandı ve Konya’ya götürülürken vefat etti. Ardından da Keyhüsrev Konya’da tahta çıktı (588/1192). Kardeşleri onun sultanlığını tanımamakla birlikte kendilerini resmen sultan ilan etmeye de çekindiler.

Keyhüsrev, bu ilk saltanat yıllarında ihtiraslı ağabeyi Kutbüddin Melikşah’ın ölümü ve diğer kardeşlerinin birbiriyle mücadeleleri sebebiyle tahtını muhafazada herhangi bir zorlukla karşılaşmadı. Konya-İstanbul arasında ticaret kervanı işleten Selçuklu tacirlerini hapse attırıp mallarına el koyan Bizans İmparatoru III. Aleksios’a karşı askerî harekâta başlayan Keyhüsrev, Menderes Nehri’ne kadar uzanan Bizans topraklarını fethetti. Bu sırada esir aldığı Hristiyan halkını Akşehir’e yerleştirip kendilerine toprak, ziraat aletleri ve tohumluk vererek üretici duruma gelmelerini sağladı; onlardan beş yıl müddetle vergi almadı. Bizans İmparatorluğu ile anlaşma yapılınca bu esirler ülkelerine dönmek istemediler. Sultanın bu politikasını öğrenen pek çok Hristiyan Selçuklu ülkesine göç etti, böylece birçok Bizans şehri boşalmış oldu. Kısa bir süre sonra sultanın ağabeyi Tokat Meliki Rükneddin Süleyman Şah diğer kardeşlerine karşı üstünlük sağladı ve kalabalık bir ordu ile I. Keyhüsrev’in savunduğu Konya’yı kuşattı. Karşı koymanın mümkün olmadığını gören Keyhüsrev, istediği yere gitmesine izin verilmesi şartıyla tahtı II. Rükneddin Süleyman Şah’a bırakmak zorunda kaldı (593/1196).

I. Keyhüsrev, tahtı yeniden elde etmek ümidiyle bir süre Selçuklulara tabi Ermeni Leon’un prenslik merkezi Kozan’da, ardından kardeşleri Tuğrul Şah ve Kayser Şah’ın yanında Elbistan ve Malatya’da kaldıktan sonra Eyyubi Hükümdarı el-Meliküladil’in yanına Halep’e gitti. Bir süre de Âmid’de (Diyarbekir) ve Ahlatşahlardan Balaban’ın yanında kaldı. Ziyaret ettiği hükümdarlardan umduğu desteği bulamayınca Trabzon’a geçerek oradan bir gemiyle vaktiyle babası Kılıçarslan’ın yaptığı gibi İstanbul’a gidip Bizans’a sığındı. İmparator III. Aleksios, onu Bizans’ın ileri gelen devlet adamlarından Manuel Mavrozomes’in kızı ile evlendirdi. Keyhüsrev, Haçlıların İstanbul’u işgali üzerine (Şubat 1204) kayınpederinin bulunduğu kaleye gitmek zorunda kaldı.

Bu sırada II. Rükneddin Süleyman Şah ölmüş (600/1204), yerine küçük yaştaki oğlu III. Kılıçarslan hükümdar yapılmıştı. Buna karşı çıkan Selçuklu Emiri Mübarizüddin Ertokuş ile Selçukluların hizmetine girmiş olan Danişmentli emirleri Muzafferüddin Mahmut, Zahirüddin Ali ve Bedreddin Yusuf’un gayretleri sonucu Hacip Zekeriya, Keyhüsrev’e gönderilerek Selçuklu tahtına oturmak üzere Konya’ya davet edildi. Keyhüsrev, daha önce meliklik yaptığı Borgulu’ya gelip burada hazırladığı ordusuyla Konya üzerine yürüyerek şehri kuşattı, fakat mağlup olarak Ilgın’a çekildi. Bu esnada, babası II. Kılıçarslan’ın askerî üssü olan ve Konya ile rekabet halinde bulunan Aksaray halkı onu kendi şehirlerine davet ettiler. Bu defa Konyalılar, Aksaraylılardan önce davranıp şehirde Keyhüsrev adına hutbe okuttular ve tahta çıkmak üzere Konya’ya çağırdılar. Keyhüsrev hemen şehre gidip ikinci defa Türkiye (Anadolu) Selçuklu Devleti tahtına oturdu (Recep 601/Mart 1205).

Keyhüsrev ilk iş olarak oğulları İzzeddin Keykavus’u Malatya’ya, Alâeddin Keykubat’ı Tokat’a, Celaleddin Keyferidun’u Koyluhisar’a melik tayin etti. Ancak bu defa adlarına para bastırıp hutbe okutmalarına, merkezin izni olmaksızın komşu devletlerle savaş veya barış yapmalarına izin verilmedi. Sultanın kardeşi Mugisüddin Tuğrul Şah yine Saltuk ilinde (Erzurum) melik olarak kaldı. Diğer kardeşi Muizzüddin Kayser Şah da Urfa’da bırakıldı. Ayrıca Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Artuklu, Mengücüklü ve Eyyubi emirleri Keyhüsrev’e tabi olduklarını bildirdiler.

Haçlıların İstanbul’u işgal ederek burada bir Latin devleti kurmalarından sonra Komnenos ailesinden Theodoros Laskaris İznik ve civarında bir devlet kurdu; yine aynı aileden Aleksios ve David de Karadeniz kıyılarında merkezi Trabzon olan başka bir devlet kurup sınırlarını genişletmeye başladı. Bu gelişme Türkiye Selçuklu Devleti’nin aleyhine bir durum ortaya çıkardı. Asya’dan gelip Karadeniz’e ve Avrupa’ya ulaşan milletlerarası transit ticaret yolu tehlikeye düştü. Sultan Keyhüsrev, Aleksios’un Samsun’u işgale girişmesi üzerine harekete geçerek onu yenilgiye uğrattı ve Samsun çevresini yeniden Selçuklu sınırları içine aldı. Böylece Asya-Avrupa ticaret yolu da emniyet altına alınmış oldu. Bu arada sultan kayınpederi Manuel Mavrozomes’e Denizli, Honas ve Ege denizine kadar uzanan Menderes Vadisi’ni içine alan bölgenin idaresini vermek suretiyle gittikçe güçlenen Laskaris’in yayılma politikasına karşı tedbir aldı.

I. Keyhüsrev, daha sonra Avrupa ve Mısır’dan gelen ticaret gemilerinin uğrak yeri olan, dolayısıyla Akdeniz’de önemli bir ihracat ve ithalat limanı durumunda bulunan Antalya’nın fethine girişti. Şehir bu sıralarda Aldo Brandini adlı bir İtalyan’ın elindeydi. Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi Latin-Rum iktidar mücadelesi sebebiyle Antalya yolu ve limanında güven kalmamış, Asya ve Afrika’dan gelen gemiler soyulmaya başlanmıştı. Şehri kuşatan Keyhüsrev, Aldo Brandini’nin Kıbrıs’tan yardım alarak direnmesi sebebiyle başarılı olamayıp bir ara çekilmek zorunda kaldıysa da Latin idaresinden memnun olmayan Rum ahalinin daveti üzerine kuşatmayı yeniden başlattı ve çok geçmeden şehri fethetti (603/1207); şehrin vali ve kumandanlığına subaşı Mübarizüddin Ertokuş’u tayin etti. Antalya’nın fethinin ardından Türkiye Selçuklu Devleti iktisadî bakımdan büyük gelişmeler gösterdi. Selçuklular ilk defa Avrupalılarla ticari münasebetlere girip antlaşmalar yaptılar. Sultan, daha önce mal yüklü gemileri soyulan tacirlere tazminat ödenmesi hususunda özel bir emir çıkardı. Ticaret kervanlarından alınan bac ve geçiş vergilerini de kaldırdı.

II. Rükneddin Süleyman Şah’ın ölümünden sonra ortaya çıkan buhranlardan faydalanan vasal Çukurova Ermenilerinin Selçuklu ülkesine saldırılarda bulunmaya başlamaları üzerine Sultan Keyhüsrev, 605 (1208-09) yılında Ermenilere karşı harekâta girişerek Maraş’ı Selçuklu topraklarına kattı. Ardından Eyyubi hükümdarları el-Meliküladil ve el-Meliküzzahir aracılığıyla kendisine barış için müracaatta bulunan Ermeni Prensi Leon’la Türkiye Selçuklularına sadık kalması, Türkiye-Suriye ticaret yoluna ve Halep Eyyubi sınırlarına saldırmaması, ayrıca savaş tazminatı ödemesi şartıyla bir barış antlaşması imzaladı.

İznik Bizans İmparatoru Laskaris, Selçukluların Anadolu’ya hâkim bir duruma geçmelerini hoş karşılamıyordu. Bu sebeple İstanbul Latin İmparatoru Henri ile bir antlaşma yaptı. İznik tahtını ele geçirmek isteyen III. Aleksios da onu Laskaris’e karşı tahrik etti. Keyhüsrev beraberinde III. Aleksios olduğu halde I. Laskaris’e karşı harekete geçti. Denizli-Ladik arasındaki Antiochia şehri civarında yapılan savaşta Selçuklu ordusu galip durumda iken askerler yağmaya girişti. Bu sırada sultan, çevresinde kimsenin kalmadığını gören bir Rum askeri tarafından şehit edildi. Bunun üzerine paniğe kapılan Selçuklu askerleri geri çekilmeye başladı. Savaşta Bizans ordusu da çok ağır kayıplar verdi (Zilhicce 607/Haziran 1211). Geçici olarak Alaşehir’e gömülen sultanın cesedi, daha sonra Konya’ya götürülüp Alâeddin Camii yanındaki Sultanlar Türbesi’ne (kümbethane) defnedildi (1211 Haziran sonu).

I. Keyhüsrev edip, şair ve âlimleri himaye eder; imar, ziraat ve kültür faaliyetlerini desteklerdi. Adil bir sultan olup haftanın iki günü bizzat Divan-ı Mezalim’e başkanlık yapardı. Antalya’yı fethederek Anadolu’yu milletlerarası ticaret yollarının merkezi hâline getirmiş, Selçuklu Devleti’nin iktisadi durumunu kuvvetlendirmiştir. Selçuklu tarihinde ilk defa Venedikliler ve Kıbrıs Krallığı ile bir ticaret antlaşması imzalamıştır. Kayseri’de kız kardeşi adına 602’de (1205-06) inşa ettirdiği Gevher Nesibe Darüşşifası ve Tıp Medresesi, İslami dönemde Anadolu’da yaptırılan en eski hastane ve dünyanın ilk tıp fakültelerinden biridir. Ravendî, Râhatü’ş-sudûr ve Âyetü’s-sürûr adlı eserini Keyhüsrev’e ithaf etmiştir.

(DİA)

BİBLİYOGRAFYA

  • Sevim, 2002a, 347-349.