KEYHÜSREV II

(ö. 643/1246) Türkiye Selçuklu sultanı. (Saltanatı: 1237-1246)

Muhtemelen 615’de (1221) doğdu. I. Alâeddin Keykubat’ın oğludur. Yedi yaşında iken Mübarizüddin Ertokuş’un atabegliğinde Selçuklu topraklarına yeni katılan Mengücüklülerin merkezi Erzincan ve havalisine melik olarak gönderdi; melikliğinin ilk yıllarında Trabzon’u kuşattı. I. Alâeddin Keykubat’ın ölümünden (634/1237) sonra önde gelen devlet adamlarından Sadeddin Köpek Şemseddin Altun-aba, Taceddin Pervane, Lala Cemaleddin Ferruh ve Gürcüoğlu Zahirüddevle’nin de gayretleriyle veliaht İzzeddin Kılıçarslan’ın yerine II. Gıyaseddin Keyhüsrev’i tahta çıkardı. Ölen sultanın arzusuna karşı olan bu karar ve uygulamayı Kemaleddin Kamyar ve Hüsameddin Kaymeri ile Selçuklu ordusunda hizmet gören Harezmlilerin emiri Kayırhan (Kırhan) önceleri kabule yanaşmadılarsa da sonradan yeni sultana biat etmek zorunda kaldılar.

II. Gıyaseddin Keyhüsrev Selçuklu tahtına oturduktan sonra babasının sağlığında Kayseri’ye gelmiş bulunan yabancı ülke elçilerini kabul etti ve onun Ögedey Han için hazırladığı elçiyi Moğolistan’a gönderdi. Daha sonra Dımaşk Eyyubi Hükümdarı el-Melikülkâmil Muhammed ve Halep Eyyubi Hükümdarı el-Melikünnasır Yusuf ile babası zamanında yapılan tabiiyet antlaşmalarını yeniledi (635/1237). Ayrıca el-Melikünnasır’ın kız kardeşiyle evlenip kendi kız kardeşini de ona vermek suretiyle aralarında bir hısımlık bağı kurdu. Çok geçmeden diğer Eyyubi melikleriyle Artuklu emirleri de ona tabi oldular. Böylece Sultan Gıyaseddin, Mısır Eyyubilerine karşı kuvvetli bir cephe meydana getirmiş oldu.

Keyhüsrev, başlangıçta kendisine biat etmek istemeyen devlet adamlarına pek güvenmiyor, tahta geçmesini sağladığı için sözünden çıkamadığı Sadeddin Köpek de onları ortadan kaldırması için kendisine devamlı telkinde bulunuyordu. Genç sultan önce Kayırhan’ı Zamantı (Pınarbaşı) Kalesi’nde zindana attırdı ve çok geçmeden emir ağır zindan hayatına dayanamayıp öldü (635/1237). Bunun üzerine Harezmliler Selçuklu hizmetinden ayrılıp Urfa taraflarına çekildiler ve çapulculuğa başladılar; kalabalık bir Türkmen kitlesi de onlara katıldı. Kemaleddin Kamyar kumandasındaki bir Selçuklu ordusunu bozguna uğratan Harezmliler böylece Güneydoğu Anadolu’da bir süre bağımsız şekilde yaşadılar. Keyhüsrev daha sonra yine Sadeddin Köpek’in telkinleriyle, Selçuklu Devleti’ne yıllarca büyük hizmetlerde bulunmuş olan Kemaleddin Kamyar, Şemseddin Altun-aba, Hüsameddin Kaymeri ve Taceddin Pervane gibi değerli ve yetenekli devlet adamlarını birer birer bertaraf etti; hatta eski veliaht İzzeddin Kılıçarslan ile kardeşi Rükneddin ve anneleri Adiliye Hatun’u da önce hapse attırdı, sonra da öldürttü. Artık Keyhüsrev’in karşısında saltanat iddiacısı kalmamıştı; fakat Eyyubilere karşı kazandığı Samsat (Sümeysat) Zaferi’nden (Zilkade 635/Haziran 1238) sonra Sadeddin Köpek, Selçuklu hanedanına mensup olduğu rivayetini yayarak tahta geçmeyi planlamaktaydı. Nihayet durumu anlayan sultan, Sivas subaşısı Hüsameddin Karaca’nın desteğiyle Sadeddin Köpek’i ortadan kaldırarak (635/1238) kendini ve devleti onun tahakkümünden kurtardı; arkasından da şerrinden bir köşeye sinmiş olan eski devlet adamlarından Mühezzebüddin Ali, Şemseddin Muhammed el-İsfahani, Veliyyüddin Tercüman, tarihçi İbn Bibi’nin babası Mecdüddin Muhammed ve Celaleddin Karatay gibi kişileri önemli görevlere getirdi. Daha sonra Anadolu’da Gürcü Hatun adıyla tanınacak olan Gürcü Prensesi Tamara ile evlendi.

Sadeddin Köpek’in öldürülmesinden sonra yeniden devlet hizmetine alınan Harezmlilerin çok geçmeden tekrar yağma ve soygun hareketlerine başlamaları üzerine bölgeye sevk edilen birlikler Harran’da onları yenilgiye uğrattı. Arkasından Amid kuşatılarak teslim alındı ve Siverek, Ergani, Çermik gibi kaleler de zapt edildi (638/1240-41). Bu sıralarda Moğolların önünden batıya doğru kaçarak Güneydoğu Anadolu ve Suriye sınırlarında yoğunlaşan göçebe Türkmenler, aynı bölgelerde oturan Harezmlilerin yağma ve tahrip hareketlerine paralel olarak göçebeliğin yerleşik hayatla uyuşmaması sebebiyle ve geçimlerini sağlamak amacıyla geniş çapta yağma hareketlerine girişmişlerdi. Amasya civarında bir zaviyesi bulunan Ebülbeka Baba İlyas-ı Horasani adlı bir şeyh, kendisini nebi kabul eden Türkmenler arasında Türkiye Selçuklu Devleti’ne karşı büyük bir siyasi ve içtimai isyanın başlatılmasına sebep oldu, Baba İlyas, çok zor şartlar altında yaşayan ve idareci sınıfla da yerli halkla da birçok problemi bulunan Türkmenleri Selçuklu hükümetinin baskısından kurtaracak bir mehdi hüviyetiyle ortaya atılmış ve bu bakımdan Türkmenler tarafından canla başla benimsenmişti. Baba İlyas’ın önde gelen halifesi Baba İshak’ın şeyhi adına örgütleyip yürüttüğü Babai ayaklanması denilen bu hareket çok hızlı ve kanlı biçimde gelişti ve ancak Beyşehir Gölü üzerindeki Kubadabad Sarayı’na sığınan Keyhüsrev’in doğu sınırlarını Moğollara karşı korumak amacıyla Erzurum’da bulunan orduyu çağırması üzerine bastırılabildi.

Babai ayaklanmasının bastırılmasından sonra seleflerinin Anadolu Türk birliğini kurma yolundaki faaliyetlerine devam eden II. Gıyaseddin Keyhüsrev, 639 (1241) yılında ordusunu Kayseri’de toplayarak Meyyafarikin (Silvan) Eyyubi Hükümdarı el-Melikülmuzaffer Şehabeddin’in üzerine yürüdü. Bu sırada vasallarından Dımaşk Eyyubi Hükümdarı el-Meliküssalih’in gönderdiği kuvvet de ordusuyla birleşti. Öte yandan Harezmlilerin ve Germiyanlı Türkmenlerin yardımını sağlayan Şehabeddin de Amid üzerine yürümekteydi; iki taraf arasında savaş kaçınılmaz görünüyordu. Fakat Moğol tehlikesine karşı Müslüman hükümdarların birleşmesini isteyen Abbasi Halifesi Müntasır Billah’ın araya girmesiyle Şehabeddin’in Selçuklulara tabi olması şartıyla barış sağlandı ve bir antlaşma yapıldı.

640 (1242) sonbaharında Anadolu sınırlarına yaklaşan Moğol kumandanı Baycu Noyan, Babai isyanı dolayısıyla Selçukluların zayıf düşmesini fırsat bilerek kuşattığı Erzurum’u kısa sürede ele geçirip tahrip etti. Sultan Gıyaseddin böylece başlayan Moğol istilasını durdurabilmek için hazırladığı güçlü bir ordu ile Anadolu içlerine doğru ilerleyen düşmanı Zara ile Suşehri arasındaki Kösedağ’da karşıladıysa da Moğolların Selçuklu öncü kuvvetlerini imha etmesi üzerine ovaya inmekte olan bütün Selçuklu ordusu paniğe kapıldı; bazı kumandanlar safları terk ettiği gibi sultan da Tokat istikametine kaçtı. Böylece başsız kalan Selçuklu ordusu dağıldı ve savaşmaksızın ağır bir hezimete uğradı. Bu kolay zaferden sonra Baycu Noyan Sivas’a girdi ve şehri üç gün süreyle yağma ettirdi. Ardından Kayseri’yi kuşatan Moğollar, Emir Samsamüddin Kaymaz ve Subaşı Fahreddin Ayaz’ın kumandasında kahramanca direnen şehri Hajukoğlu Hüsam adlı bir Ermeni’nin ihaneti yüzünden ele geçirerek geniş çaplı bir tahribatla birlikte katliama tabi tuttular; Azerbaycan’a dönüşleri sırasında da aynı şeyi Erzincan’a yaptılar. Bu dehşet verici Moğol istilası karşısında Anadolu’dan varlıklı kimseler Halep’e kaçtılar. Bu arada Keyhüsrev’in annesi ve diğer aile fertleri Halep’e gitmekte iken Selçuklu vasalı Çukurova Ermeni Prensi Hetum tarafından yakalanıp Moğollara teslim edildiler; öteki Türk kafileleri de yine Ermeniler tarafından saldırıya uğrayarak yağmalanıp soyuldular.

Kösedağ felaketinden sonra Türkiye Selçuklu Devleti merkezi hâkimiyetini kaybetmiş ve sultanın Antalya’ya çekilmesi sebebiyle başsız kalmış gibiydi. Bundan faydalanan tabi Çukurova Ermeni Krallığı ve Trabzon Komnenosları Moğol vasallığını kabul ettiler; İznik’teki Bizans Devleti ise Selçuklularla dost kalmayı tercih etti. Bu sırada Amasya’da bulunan Vezir Mühezzebüddin Ali, şehrin kadısıyla birlikte ve değerli hediyelerle Azerbaycan’daki Mugan ordugâhına dönmüş olan Baycu Noyan’a gidip yılda 360.000 dirhem, 10.000 koyun, 1.000 sığır ve deve verilmesi şartlarıyla bir barış antlaşması imzaladı. Keyhüsrev Moğollarla barış yapıldığını haber alınca Antalya’dan Konya’ya geldi.

Bu barış antlaşmasından sonra Çukurova Ermeni Krallığı’na karşı bir askerî harekâta geçildi. Vezir Şemseddin el-İsfahani’nin kumandasındaki Selçuklu ordusu Tarsus’u kuşattı. Ancak ağırlaşan tabiat şartları sebebiyle askerlerin hareket kabiliyeti zayıflamış ve yiyecek sıkıntısı da baş göstermişti. Ayrıca sultanın ani ölüm haberinin gelmesi üzerine sefer yarıda bırakıldı. Bununla beraber Ermeni Kralı Hetum ile Türkiye Selçuklu Devleti’ne yeniden tabi olması, savaş tazminatı ödemesi, yıllık vergi vermesi, Tarsus’a karşılık Bergama Kalesi’ni teslim etmesi şartlarıyla bir barış yapıldıktan sonra Selçuklu ordusu Konya’ya döndü.

Tarsus kuşatması sırasında Alaiye’de bulunan sultan, içki içmekte iken veya baktığı vahşi hayvanların ısırması sonucu yirmi beş yaşlarında olduğu hâlde birden bire ölmüştür. Yerine büyük oğlu II. İzzeddin Keykavus tahta çıkarıldı. Kabiliyetsizliği, ahlaki bozuklukları, içkiye, eğlenceye ve kadınlara düşkünlüğü, ayrıca korkaklığı ve Sadeddin Köpek’in etkisinde kalarak tecrübeli devlet adamlarını bertaraf etmesi sebebiyle ülkeyi başsız bırakmış ve felaketin uçurumuna itmiş olan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’den sonra devlet idaresinde iş bilir ve idealist insanların kalmamasından dolayı genel bir çöküş ve gerileme devri başlamıştır. Bununla birlikte onun döneminde de pek çok içtimai, ilmî ve dinî müessese kurulmuş, büyük mimarlık eserleri inşa edilmiştir.

(DİA)

BİBLİYOGRAFYA

  • Sevim, 2002b, 349-350.