AŞURE

Geleneksel tatlı.

Kültürümüzde gerek kutsal bir zaman dilimine gerekse bu zaman dilimine hasredilmiş bir tatlıya ad olan aşura, Arapça “Muharrem ayının onuncu günü” anlamındaki “âşûrâ’e” kelimesinden gelmektedir. Mezkûr kelimenin kökü olan “aşara”nın ise Arapçada: “Döllemek, tohumlamak, ekmek; on sayısı” gibi bağlamları vardır. Kelimenin, “kefaret günü” anlamıyla “aşuraa” şeklinde İbranicede de bulunması, bu kelimenin bütün Sami dillerinde ortak olduğunu düşündürür.

Aşura, Hz. Nuh’tan itibaren bütün Sami dinleri mensuplarınca, Hz. İbrahim’den sonra da Cahiliye Araplarınca, hatta Hicret’ten sonra Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar Müslümanlarca da oruç tutulan bir gündür. Aşura, İslamiyet’e geçişlerinden sonra Türklerin de halk geleneğinde önemli bir yer tutmuş, yanı sıra Muharremin onuncu günü başlamak üzere daha sonraki günlerde de özel merasimlerle pişirilip dağıtılan tatlıya ad olmuştur.

Aşura gününde gerçekleştiğine inanılan pek çok mucizevî olay aşureyi kutsallaştırarak kalıcı olmasını sağlamıştır. Çoğunun ilmen doğrulanması mümkün olmayan bu olaylardan bazıları şunlardır:

Hz. Âdem’in tövbesi bu gün kabul edilmiş; Hz. Nuh’un gemisi bu gün tufandan kurtulup Cudi Dağı’na oturmuş; Hz. İbrahim bu günde atıldığı ateşte yanmamış; Hz. Yakup, oğlu Hz. Yusuf’a bu gün kavuşmuş; Hz. Eyüp, hastalıklarından bu gün kurtulup iyileşmiş; Hz. Musa, bu gün Kızıldeniz’den geçip İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden kurtarmış; Hz. Yunus balığın karnından bu gün kurtulmuş; Hz. İsa’nın doğumu ve göğe yükseltilmesi bu günde vuku bulmuş; kıyamet de aşurenin cumaya rastladığı bir günde kopacakmış…

İslâm tarihindeki büyük fitnelerden olan Kerb-i belâ da muharrem ayında vuku bulmuştur. Peygamberimizin torunu Hz. Hüseyin, 10 Muharrem 61 (1 Ekim 680)’de Emevîler tarafından Kerbela’da hunharca şehit edilmiştir. Bu gün Şiîlerce matem günü kabul edilmiş, failleri dışında, farklı mezheplerdeki bütün Müslüman toplumlar, bu acılı günlerinde Şiîleri yalnız bırakmamışlardır.

Konya kültüründe aşura günü, âdeta bir bayram günü sayıldığından yıkanmak, gözlere sürme çekmek, süslenmek, kına yakmak, tebrikleşmek, hububat karışımı aş (aşure) pişirmek, sadaka vermek gibi davranışların bu günde yapılması halk arasında hüsnükabul görmüştür.

Konya’daki aşureyle ilgili inanış ve âdetlerden bazıları şunlardır:

Aşurenin ortaya çıkışı söylencesi: Hz. Nuh’un gemisi tufandan kurtulup Cudi Dağı’nın tepesine oturunca gemidekiler şükretmek için bir kutlama yapmak ister. Fakat geminin yiyecek ambarları hemen hemen boşalmıştır. Bunun üzerine gemidekiler yiyecek ne bulurlarsa bir araya getirerek bir çorba pişirirler, böylelikle ilk aşure ortaya çıkar.

Aşure pişirmeye üç İhlâs, bir Fatiha okuyarak başlanır ve suyuna gül suyu eklenir; aşure günü yıkanan o yıl hasta olmaz; aşure günü evin erkeği çarşıdan evine dönerken iğne, iplik, bel lastiği, kibrit gibi evde kullanılan yedi çeşit malzemeyi düzmesi hâlinde o yıl bu evde bet bereket artıp yokluk görülmez; aşure kaynatılan kazana kapak yapılan sininin üzerinde buharlaşma sonucu oluşan suyla gözlerini silenlerin gözleri cimbillenmez (çapaklanmaz), gözlerinin feri artar; aşure tatlısı en az yedi çeşit malzemeyle pişirilmelidir…

Etrafında gelişen çoğu inanış ve âdetlerin sahih bir kaynağı olmasa da aşura, kutsallığı tartışılmaz bir gündür. Öte yandan toplumsal pek çok faydayı bünyesinde barındıran bu güne has tatlının harikulade hikmeti de millî birlik ve bütünlük timsali oluşudur. Şöyle ki: Aşurede birbiriyle ilgisi olmayan kuru fasulye, nohut, kuru bakla, buğday, kuru üzüm, kayısı, incir, portakal kabuğu, fındık, fıstık, badem, ceviz, çam fıstığı, kestane, kuş üzümü, kenevir, gül suyu, pirinç, süt, şeker ve üzerine nar taneleri gibi yiyecekler bir araya gelir ve yeni bir lezzeti ortaya çıkarır. Aşurede bu yiyeceklerin her birinin tadı ayrı ayrı hissedilir; lâkin tatlıda baskın bir tat yoktur. Ortada sadece aşurenin tadı vardır.

Aşure

ALİ IŞIK

BİBLİYOGRAFYA

  • Yavuz Y. Ş., 1991, 24-26; Cübran Mesut, 1967; A. Işık, 2006, 48-49.