GÜLBANK

Bazı tarikatlarda, özellikle Mevlevilikte özel bir tarzda topluca yapılan dua.

Farsça bileşik bir kelime olan “gülbang”, “hep bir ağızdan çıkarılan yüksek ses” manasında kullanılır. Kelimenin menşei ve teşkili hakkında yeterli bilgi yoktur. Farsça en önemli sözlüklerden Dihhudâ’nın Lugat-nâme’sinde ve Muhammed Muîn’in Ferheng-i Fârisî’sinde kelimeye şu karşılıklar verilmiştir: “Davulcular, mehterler; teşrifatçılar, çavuşlar, kalenderler ve tellâlların davul çalma ve savaşa tutuşturma zamanında hep bir ağızdan çıkardıkları yüksek ses; bülbül sesi; eski mûsikîde bir makam; güzel ses; neşe hâlinde çıkarılan ses, çığlık; coşku, şamata”. XVI. yüzyılın ünlü şarihi Sûdî, Hâfız Divanı Şerhi’nde kelimeye, “esvât ve terennümât”, “bülend âvâz”, “makbûl ve ulu âvâz” gibi karşılıklar vermiştir. Diğer Farsça ve Türkçe kaynaklarda da benzer bilgiler görülmektedir. TDK Türkçe Sözlük’te de gülbang: “Hep bir ağızdan ve makamla yapılan dua veya ant” şeklinde tanımlanmıştır.

Abdülbaki Gölpınarlı, Hâfız Divanı Tercümesi’nde şu tanımı yapıyor: “Yüksek sesle okunan müretteb derviş dualarına denir. Bülbül sesine de gülbank derler.” Aynı yazar, Mevlevî Âdâb ve Erkânı’nda ise şu bilgiyi veriyor: “Gül sesi anlamına gelen bu Farsça terkip, bülbül çilemesine denir. Bütün tasavvuf yollarında umûmî bir terimdir ve gülbenk tarzında söylenegelmiştir. Tertiplenmiş dualara denir. Mevlevîlikte her iş için ayrı bir gülbank vardır.” Anlaşıldığına göre kelimenin tanımında öne çıkan asıl kavramlar müştereklik, yüksek ses ve ahenktir. Kanaatimizce “gül” ile bu kavramlar arasında ilgi kurmak, zordur.

Bazı tarikatlarda gülbank çekmek, âdettir. Bunlar özellikle Kalenderi, Mevlevi ve Bektaşi tarikatlarıdır. Bektaşiliğe bağlı olduğu için “Ocâğ-ı Bektâşiyân” diye anılan yeniçerilerce de gülbank çekmek âdetti. (Bir örneğini, günümüzdeki mehter törenlerinde görmek mümkündür.) Halvetiyenin bazı kollarında da gülbank çekilirdi. Fütüvvet ehli esnaf arasında yapılan yaran toplantılarıyla çıraklık, kalfalık, ustalık gibi esnaf teşkilatı merasimlerinde de gülbankın önemli bir yeri vardı.

Mevleviliğin tarihî seyri içerisinde gülbankların nasıl geliştiğini şimdilik ayrıntılarıyla bilemiyoruz. Asırlar içerisinde şeyhlerin, tarikat ileri gelenlerinin anlayışlarına ve zevklerine göre az çok farklılaşıp zenginleştiği muhakkaktır. Bu mürettep dualar, tarikat müntesipleri için önem arz eden her toplantıdan (meydân-ı şerîf, ism-i celâl zikri, yemek, nikâh, cenaze vs.) sonra okunurdu.

Günümüze ulaşan örneklerine bakıldığında Mevlevi gülbanklarının genellikle kısa olup, fesahat bakımından başarılı oldukları görülür. Gülbanklar büyük çoğunlukla Türkçedir. Bunlarda işlenmiş bir dil göze çarpar. Bazı gülbankların başlarında, çoğunlukla Hz. Mevlâna’ya ait Farsça beyitler yer alır.

Bir Mevlevi büyüğü veya görevli kişi tarafından çekilen gülbanklar, ekseriyetle “Vakt-i şerîf hayrola, hayırlar fethola, şerler def’ola” cümleleriyle başlar; asıl maksat, çoğu zaman secili, kısa cümleler ve veciz ibarelerle ifade edilir. Sonra, “Dem-i Hazret-i Mevlâna, sırr-ı Şems-i Tebrizî (bazen de yerine göre Sultan Veled, Ateşbaz-ı Veli), kerem-i İmam-ı Ali hû diyelim” sözlerinin ardından, şeyh ve dervişlerin hep beraber nefesleri yettiğince, sesli ve ahenkli şekilde “Huuuu!” çekmeleriyle tamamlanır. Gülbankın bütünü, hususi bir eda ile bilhassa secili kısımlar uzatılarak, fasıla sonlarında durularak, ses tonu ve vurgular değiştirilerek okunur. Mevlevi gülbankının nasıl çekildiğini günümüzde yapılan sema ayinlerinin sonunda görmek mümkündür.

Bir örnek (İsm-i Celal Gülbankı):

“Vakt-i şerîf hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def’ola, Allâhu azîmü’ş-şân ism-i zâtının nûruyla kalplerimizi pür-nûr eyleye; demler, safâlar ziyâde ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî hû diyelim hûûû.”

Mevlevilerde gülbankların yanı sıra bir iş yapılırken okunan manzum veya mensur, kısa övgü ve dualar da vardır ki, bunlara “terceman” denilir. Bu, Bektaşilerce de kullanılan bir terimdir.

YAKUP ŞAFAK

BİBLİYOGRAFYA

  • Dihhudâ, 1341 hş.; Muhammed Muîn, 1342 hş.; TDK Türkçe Sözlük, 1992; Sûdî-i Bosnevî, 1288, I/82, 619; II/554, 600; Gölpınarlı, 1985, 680; a. mlf., ts., 20; a. mlf., 1983; Uzun, 1996, 232-233; Top, 2001; Şafak, 2010.