GÜRCÜ HATUN

(Thamara) II. Gıyaseddin Keyhüsrev ile evlenen Gürcü kraliçesi.

Anadolu’da “Gürcü Hatun” olarak bilinen Gürcü asıllı Selçuklu prensesinin asıl adı “Thamara”dır. Soy itibariyle anne ve anneanne tarafından Gürcü, baba ve dede tarafından Türk’tür. Gürcü Hatun’un, babası Erzurum Meliki Gıyaseddin Mesut, annesi Gürcü Kraliçesi Rosudan’dır. Adını aldığı anneannesi de en ünlü Gürcü Kraliçesi Thamara olup, o da Erzurum Meliki İzzeddin Saltuk’un torunu Muzaffereddin (Gürcü kaynağında Mutarafadin) ile evlenmişti. Kendisi de Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev ile evlenerek Selçuklu sarayına dâhil olmuştur.

Bu evliliğin Alâeddin Keykubat döneminde mi, yoksa II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde mi gerçekleştiği tam olarak tespit edilememektedir. Moğolların Anadolu’ya doğru istila hareketine başlaması ve bir Moğol müfrezesinin Sivas yakınlarına kadar sokulması üzerine endişelenen Sultan Alâeddin Keykubat’ın Kemaleddin Kamyar’ı bu hareketliliğin sebebini araştırmakla görevlendirmesi, onun da Gürcülerin tahriki ile Moğolların böyle bir istila faaliyetine giriştiğini öğrenmesi üzerine, Mübaruzeddin Çavlı ile Gürcüleri cezalandırmak üzere sefere çıkmıştır. Bu iki komutan Gürcüleri baskı altına alarak birçok kale ve beldeyi ele geçirmiştir. Bunun üzerine Gürcü Kraliçesi Rosudan, daha fazla dayanamayarak Kemaleddin Kamyar’a anlaşma teklif etmiştir. Yapılan anlaşmanın bir maddesine göre de Gürcü Kraliçesi Rosudan “Selçuk soyundan ve Davut neslinden gelmiş olan kızını, memleket komşuluğu dolayısıyla Sultan Keykubat’ın oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev’in zevceliğine” vermeyi taahhüt etmiştir.

Ancak evlilik olayı Alâeddin Keykubat’ın ani ölümü üzerine onun zamanında gerçekleşmemiş, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Selçuklu tahtına geçmesinden sonra yapılmıştır. Bu evlilik 1237 sonu ile 1238 başlarında yapılmış olmalıdır. Gürcü Hatun ile evlilik akdetmek için Selçuklular, Müstevfi Şihabeddin Kirmani’yi hazineler ve zengin hediyelerden mürekkep bir çeyiz ile Tiflis’e göndermiştir. Buradaki işleri düzene koyan Kirmani, Gürcü Hatun’u alarak Erzincan’a gelmiş ve buradan bir ulağı müjdeyi Sultana iletmesi için göndermiştir. Ulak Konya’ya giderek Sultan Keyhüsrev’e gelin alayının Tiflis’ten Erzincan’a geldiğini haber etmiş; Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev de bu haberi alır almaz bütün askerî makamlara, beylere ve memurlara geçtiği yol ve beldelerde Gürcü Hatun’u karşılamaları için emirler göndermiş, kendisi de Kayseri’ye hareket etmiştir. Kayseri’de Sultan Keyhüsrev, Gürcü Hatun’u karşılamış ve burada muhteşem bir düğün yapılmıştır. Burada Sultan, Gürcü emir ve beylerini kabul edip kendilerine büyük ihsanlarda bulunmuştur. Gürcü prensesin dinine dokunulmaması evlilik akdinde yer aldığı için Gürcü Hatun memleketinden Hristiyan elbiseleri içinde, gelin alayında kendisiyle beraber papazı Katolikus ile diğer dinî görevlilerden başka hizmetçileriyle Anadolu’ya gelmiştir. Buradan da anlaşıldığı üzere Gürcü Hatun’un yanında birçok Hristiyan-Gürcü de Anadolu’ya gelmiştir. Gelenler arasında Gürcü Hükümdarı Giorgi Laşa’nın oğlu David (Moğollar tarafından Ulu David olarak adlandırılmış) de bulunmakta idi. Gürcü kaynağından, Gürcü Kraliçesi Rosudan’ın yeğenini öldürmek için çirkin bir plan da tertiplediği anlaşılmaktadır. Şöyle ki Kraliçe Rosudan, kızı Gürcü Hatun’un David ile gayri meşru ilişkiye girdiğini sultana söylemesi üzerine, Sultan Keyhüsrev Gürcü Hatun’u döverek, onun mukaddes tasvirlerini kırmış, David ve papazı Katolikos’u da hapse attırmıştır. Moğolların Anadolu’yu istilasına kadar hapiste kalan David daha sonra Moğollar tarafından serbest bırakılmıştır.

Gürcü kaynağında Gürcü Hatun’un zorla İslam dinine sokulduğu şeklinde rivayetler bulunmaktadır. Fakat Mevlevi kaynaklarında özellikle de Ahmet Eflaki’nin Menakibu’l-Ârifîn (bk. Ariflerin Menkıbeleri*) adlı eserindeki bilgiler, Gürcü Hatun’un, Mevlâna Celaleddin Rumi’den etkilenerek İslamiyet’i seçmiş olabileceğini göstermektedir. Mevlâna’nın ölümünden sonra onun için yapılacak olan türbeye Gürcü Hatun’un yüklü bir meblağ bağış yapması ve Eflaki’nin, Gürcü Hatun hakkında; “zamanın kraliçesi, dünyanın hanımı ve Mevlâna hanedanının muhiplerinden ve has müritlerinden” diye bahsetmesi bu durumu teyit etmektedir.

II. Gıyasedin Keyhüsrev’in Gürcü Hatun’a olan bağlılığı kaynaklarda sık sık dillendirilmiştir. Hatta Sultan Keyhüsrev’in devlet işleri ile ilgilenmeyip, vaktinin çoğunluğunu Gürcü Hatun ile eğlenerek geçirdiği kaynaklarda belirtilmektedir. Sultanın bastırdığı sikkelere Gürcü Hatun’un aslan kursunda güneş olarak yüzünü resmettirdiği görülmektedir. II. Gıyasedin Keyhüsrev’in daha hayatta iken oğlu II. Alâeddin Keykubat’ı çocuk yaşta olmasına rağmen veliaht tayin ettirebilmesi, Gürcü Hatun’un sultan üzerindeki gücünü gösterir. Ancak ileri gelen devlet ricali sultanın vefatının ardından II. İzzeddin Keykavus’u Selçuklu tahtına çıkarmıştır.

Nejat Kaymaz’ın Pervane Mu’inüddin Süleyman adlı eserinde, Gürcü kaynağına dayanarak Pervane’nin II. Keyhüsrev’in karısı olan Gürcü Hatun ile evlendiği hususundaki malumatı kayda değerdir. Bu evlilik, Pervane’nin Selçuklu siyasetinde etkili olduğu 1262’den sonra olmalıdır. Pervane’nin böyle bir evlilik yaparak kendisine oynadığı hükümdarlık rolüne uygun bir eda verdiğini söylemektedir. Bu sayede o dönemdeki Gürcü tarihçisi bile Pervane’yi “Rum Sultanı” olarak kaydetmiştir. Fakat bununla ilgili olarak bazı kaynaklarda Pervane’nin evlendiği kişinin asıl Gürcü (Thamara) Hatun değil de onun Sultan II. Gıyaseddin’den olan kızı olduğu belirtilmektedir. Fakat bu bir yanlış anlaşılmadan kaynaklanmaktadır. Pervane’nin, Erzurum Sahibi Gıyaseddin’in kızı olan zevcesi Gürcü Hatun ibaresindeki “Gıyasüddin’in” Makrizi mütercimi Quatreme tarafından Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev şeklinde zannedilmesi bu yanlış hükmün yayılmasına sebep olmuştur. Gürcü Hatun muhtemelen II. Gıyasedin Keyhüsrev’in ölümünden sonra Muineddin Pervane ile evlenmiştir.

Gürcü Hatun’un kocası Muineddin Süleyman Pervane ile birlikte 1227 tarihinde Kayseri’ye gittiğinden bahsedilmektedir. Menâkibu’l-ârifîn’de “Gürcü Hatun’un tesadüfen Kayseri’ye gitmek istediğinden ve hatta Mevlâna hazretlerinden ayrılacağı için onun resmini Aynu’d-Devle-i Rumi’ye çizdirdiğinden” bahsedilmektedir. Daha sonra Pervane’nin Moğolların korkusundan III. Gıyaseddin Keyhüsrev başta olmak üzere karısı Gürcü Hatun ve ondan doğan kızı Gürcü Hatun, vezir Fahreddin Ali, atabey Mecdeddin Muhammed ve daha birçok kişiyi Tokat’a götürdüğü bilinmektedir.

Gürcü Hatun’un II. Gıyaseddin Keyhüsrev’den Alâeddin Keykubat (II.) adlı bir oğlu ile Aynülhayat ve Havendzade adlarında iki kızı bulunmaktadır. Bu kızlarından Aynülhayat Seyfeddin Toruntay; Havendzade ise Mecdeddin Mehmet Erzincani ile evlenmiştir.

Gürcü Hatun’un ne zaman öldüğü ve akıbeti hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Osman Turan, Niğdeli Kadı Ahmet’ten naklen, onun mezarının atalarının diyarında, yani Erzurum’da, olduğunu belirtir. Ancak bu bilginin de yanlış olduğu kanısındayız. Erzurum’daki Thamara muhtemelen adını aldığı anneannesi olmalıdır. Onun mezarının, en son Muineddin Pervane ile gittiği Tokat’ta olması muhtemeldir.

II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in Gürcü Hatunlu sikkesi

MUSTAFA DEMİRCİ

BİBLİYOGRAFYA

  • İbni Bibi, el-Evamir, 1996, I/94, 423-424; Aksarayî, Müsameretü’l-ahbar, 2000, 24, 28; Eflaki, 1986, II/307-308, 891, 915-916; İbnü’l-Esir, Tarih, 1987, XII/156, 376-377; Berdzeneişvili-Canaşia, 2000, 135; İbn Bibi, Muhtasar Selçukname, 1941, 199-200; Uyumaz, 2001, 412; Ebü’l-Ferec Tarihi, 1999, II/537-538; Kaymaz, 1970, 23. 125, 163; Kramers, 1997, 557; Gürbüz, 2004, 150, 151, 156.