HABERLEŞME (İLETİŞİM)

Türklerde ve Konya’da haberleşmenin tarihçesi.

Haberleşme (iletişim), en genel tanımıyla duygu, düşünce, bilgi, haber ve becerilerin paylaşılmasıdır. Haberleşme tarihi, insanoğlunun dağınık yaşayıştan, yerleşik düzene geçişinden, günümüze kadar uzanan oldukça geniş bir zaman diliminde kendini göstermiştir. Tarih boyunca haberleşmede çok farklı yöntemler kullanan insanoğlu, ilk olarak bağırarak haberleşmiş, bunun belirli mesafeden sonra yetersiz olduğunu görünce de başka yöntemlere yönelmişlerdir. Uzun bir süre davul ve duman gibi basit yöntemlerle haberleştikten sonra, zaman içerisinde çok değişik haberleşme vasıtalarını keşfetmişlerdir. Haberleşmenin gelişiminde ateş ve yazının icadı bir dönüm noktasıdır. Yazının gelişmesiyle birlikte mektup en fazla kullanılan haberleşme vasıtası olmuş; eğitilen güvercinlerle mektuplar bir yerden bir yere gönderilmiştir.

Tarih Boyunca Türklerde Haberleşme ve Haberleşme Teşkilatları

Hun İmparatorluğu’nda haberleşme görevini yürüten atlı ulak ve elçiler, Kağan’a ait güvenilirlik nişanesi taşırlardı. Bu nişaneleri göstererek yollarının üzerindeki bütün kabilelerden ücretsiz koruma ve yiyecek temin ederlerdi, böylece mektupların ve haberlerin hızla yerine ulaşması sağlanırdı. Gidecekleri mesafenin uzaklığı ile orantılı olarak alınan yardımlar, ücreti ödenmek şartıyla Çin elçilerine de sağlanırdı. Ülke sınırları içerisinde atlı ulaklar, imparatorun mektuplarını alıcısına en kısa zamanda ulaştırırlarken, ülke sınırları dışında komşu imparatorlara yazılan mektuplar da elçiler vasıtasıyla gönderilirdi.

Göktürklerde de Hunlarda olduğu gibi iç ve dış haberleşmeyi sağlayan iki ayrı sistem kurulmuştu. Ülke sınırları içinde haberleşme “sabçı” adı verilen haberciler tarafından sağlanırken, dış haberleşme görevi elçiler tarafından yerine getirilmekteydi. Göktürk hakanlarının Çin imparatorlarına gönderdiği mektupların tamamı bugün Çin arşivlerinde bulunmaktadır. Göktürklerde haberleşme ile ilgili bilgilere Orhun Yazıtları’nda da rastlanılmaktadır. Tonyukuk yazıtının güney tarafının dokuzuncu satırında Dokuz Oğuzların Göktürklere gönderdiği habercilerden (sabçılar) bahsedilirken, kuzey tarafının elli üçüncü satırında ise Tonyukuk’un, karguyları (ateş kuleleri) çoğalttığından bahsetmektedir.

Göktürkler sabçı ve elçiler dışında askeri amaçlı haberleşme için “Karguy” terimi ile ifade edilen ateş kuleleri de kullanmışlardır. Kaşgarlı Mahmut, Divânü Lugat-it-Türk’te, “Karguy”u: “Dağ tepelerine minare biçiminde yapılan yapı olup, düşman geldiği zaman herkesin hazır bulunması için üzerinde ateş yakılır” şeklinde tanımlanmaktadır.

Gelişmiş bir posta teşkilatına sahip Uygurlar, zarf yapmayı bilmekteydiler ve bunlar mektuplarını bir kulede saklamaktaydılar. Uygur metinlerinde “haberci” manasında “arkış” sözüne sıkça rastlanmaktadır. Yine bunlardan öğrenilen bir “haberci yemini” vardır ki, Uygurlar buna “sav tutuzması” demekteydiler.

Yüksek bir medeniyet seviyesini yakalamış olan Uygurların birçok idare geleneklerini sürdüren Karahanlılar, posta ve haberleşme işlerine de gayet önem vermiş ilk Müslüman Türk devletidir. Gerçekten, bu devletin, Maveraünnehir istilasından önce bile “ulağ” diye isimlendirilen eski Türk Devlet Postası teşkilatına sahip olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda Karahanlılar, ani düşman baskınlarından çabucak haberdar olup, karşı tedbir alabilmelerini sağlamak amacıyla dağların doruklarına “kargu” adlı ateş kulelerini de inşa etmişlerdir.

Gaznelilerde haberleşme ve posta işlerini yürüten Divan-ı Berid, Divan-ı Risalete bağlı olarak görev yapmaktaydı.

Berid

İslamiyet’in ilk yıllarından itibaren bütün İslam devletlerinde “Berîd” olarak adlandırılan posta teşkilatının var olduğu bilinmektedir. Berid kelimesinin Latince “posta hayvanı” anlamına gelen Veredus’tan geldiği hakkında yaygın bir kanaat vardır. İslam âleminde bu teşkilatı berid adı altında ilk kez kuran I. Muaviye’dir. Kirman Selçukluları, Memluklar, Türkiye (Anadolu) Selçukluları, Suriye Selçukluları gibi Türk devletlerinde de berid teşkilatı kullanılmaya devam etmiştir. Posta sistemi bilgi toplama, casusluk ve devlet evrakının ulaşımını içermektedir.

Çevresindeki devletlerde posta ve istihbarat teşkilatının bulunması Türkiye Selçuklularında da bu teşkilatın bulunmasını zorunlu kılıyordu. Türkiye Selçuklularındaki posta teşkilatı Büyük Selçuklulardakinin devamı gibidir. İbn-i Bibi, Aksarayî, Anonim Selçuk-name ve Eflaki’de gidip gelen elçi, casus, yollanan mektup ve fermanlara ilişkin bol miktarda kayıt vardır. Bunlardan bir tanesi çok ilgi çekicidir. İbn-i Bibi, Antalya’nın fethinden sonra Antalyalı Hristiyanların başkaldırmasının haberinin hadiseden yalnızca üç gün sonra Konya’ya ulaştığını belirtmektedir. Bir kervanın hızı günde 30 km kabul edilirse bu ancak bir ulak hızı olmalıdır.

Menzil

Osmanlılarda haberleşme teşkilatı “menzil” olarak adlandırılmıştır. Büyük Selçuklularda da bulunan menzil, yol üstü yapılarını gerektiren askerî teşkilatın bir parçasıdır. Menzil teşkilatının görevi ordunun geçeceği yerlere ve yollardaki konak mahallerine yem ve yiyecek sağlamaktı. At ve habercilerin bulunduğu haberleşme merkezleri olan menzillerde gayet iyi seçme binek ve sürücü beygirleri ile bunların yedekleri de bulunurdu. Menzillerin civarındaki köy ve kasabalardaki halk, ulaklara hizmet etmek ve her türlü ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüydü. Menziller arasındaki haberleşmenin sağlanması, belirli bir nizam dâhilinde yürütülürdü. Genellikle her ulak, gönderilen emir veya haberi kendi merkezinden bir sonraki komşu merkeze ulaştırırdı. Böylece ilk merkezin kadrosunda bir ulak eksik, son merkezin kadrosunda bir ulak fazla olurdu. Bu ulaklara genellikle Tatar asıllı oldukları için Posta Tatarı denirdi. Posta Tatarı denilen ulaklar, namuslu, güvenilir, mukavemetli, çabuk gidip gelebilsinler diye de uzun boylu, zayıf ve çevik kimselerden olurdu.

Misal olarak; Osmanlı Döneminde işlek bir cadde olan Anadolu’nun Sağ Kol Güzergâhı üzerinde bulunan Akşehir, resmî evrak taşıyan ulaklara, ibadet amaçlı yolculuk eden hacılara ve hareket hâlinde olan ordulara hizmet veren Osmanlı menzil teşkilatının önemli bir parçası olmuştur. Akşehir Menzilhanesi’nin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak 1056/1646 tarihli bir belgeye göre, bu tarihte Akşehir’de bir menzilhane olduğu açıkça görülmektedir. Akşehir ahalisinin avarız ve bedel-i nüzulleri karşılığı uhdelerinde olan Akşehir Menzilhanesi, muhtemelen 1102/1691 yılında, menzil sisteminde yeniden düzenleme yapıldığı sırada, muayyen statüsüne kavuşmuş olmalıdır. Akşehir Menzilhanesi’nin, İstanbul yönünde olmak üzere, kendinden bir önceki menzil olan İshaklı Menzilhanesi’ne uzaklığı beş saat, kendinden sonraki menzil olan Ilgın Menzilhanesi’ne ise uzaklığı dokuz saattir.

Uzun yıllar Osmanlıda haberleşme amaçlı kullanılan menzil teşkilatı, 1839’dan sonra vilayetlerle İstanbul arasında posta teşkilatı kurulması ve menzilhanelerin posta teşkilatına çevrilmesiyle birlikte tarihe karışmıştır.

Konya’da Posta Teşkilatı

Konya Vilayeti’nde zaptiye erleriyle kaza kaza posta nakli 1840 yılında başlatılmıştır. Cumhuriyet’e kadar da ufak tefek değişikliklerle devam ettirilmiştir. Posta, Konya’ya 1927’lere kadar tatar arabası içinde getirilmektedir. Posta Tatarının güvenliği süvari jandarması tarafından sağlanmaktadır. Konya’da Tatar arabası veya hayvanla posta taşıma işi 1938’lere kadar devam etmiştir.

İlk posta teşkilatı Tanzimat Fermanı ile yaşanan gelişmelerin sonucu olarak 23 Ekim 1840 tarihinde Sultan Abdülmecit tarafından “Nezaret” adıyla kurulmuştur. Posta Nezaretinin kurulmasıyla birlikte haberleşme örgütü, halkın ve yabancıların da posta ihtiyaçlarına cevap vermeye başlamıştır. Posta Nezaretinin kuruluşundan sonra ticaretin geliştiği merkezlere öncelikle müdürler tayin edilmiştir. 1841’de posta müdürü tayin edilen şehirlerden birisi de Konya’dır. Posta Nezareti kurulduktan sonra merkezlerde ve taşrada postaneler açılmıştır.

1837’de telgraf makinesini bularak, haberleşme alanında büyük bir çığır açan Amerikalı Samuel F. B. Mors, bugün “Mors Alfabesi” diye anılan bir alfabeyi de geliştirmiştir. Osmanlı Devleti’nde Sultan Abdülmecit, telgraf takımıyla yakından ilgilenmiş ve ilk mesajı da kendisi çekmiştir. Bu hizmeti disipline etmek üzere 1855’te ayrı bir telgraf müdürlüğü kurulmuştur. 23 Mayıs 1909 tarihinde ilk manuel telefon santralinin İstanbul’da hizmete verilmesinden sonra Posta ve Telgraf Nezareti, 1909 yılında Posta, Telgraf ve Telefon Nezareti hâline dönüştürülmüş, 1913 yılında Posta, Telgraf ve Telefon Umum Müdürlüğü adını almıştır.

1893-1897 yılları arasında Eskişehir-Konya demiryolu hattını inşa eden Anadolu Osmanlı Demiryolu Şirketi ile yapılan anlaşmaya istinaden şirket, demiryolu yapımının yanı sıra hat boyunca bir de telgraf hattı tesis etmiştir.

Konya’da berid teşkilatından sonra haberleşme alanında yapılan en önemli yenilik telgraf hattının çekilmesidir. Mors alfabeli telgraf hattı ilk zamanlar Konya’yı başkent İstanbul’a ve bazı kazalara bağlamaktadır. Hükümet Konağı yakınındaki iki katlı, altı memurun çalıştığı postane binası, haberleşme işinin merkezi durumundadır.

4 Şubat 1924 tarihinde 406 Sayılı Telefon ve Telgraf Kanunu ile yurdun her tarafında telefon tesis etme ve işletme görevi PTT Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Konya Posta ve Telgraf Müdürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti genelinde on üç bölgeye ayrılan ve Müdüriyet-i Umumiyeye bağlı başmüdürlüklerden birisidir. 1926’da 2.000 hat kapasiteli Türkiye’nin ilk otomatik telefon santrali Ankara’da hizmete girmiştir. Konya’daki PTT binası da aynı yıl tamamlanmıştır. Bina ilk olarak telgraf idaresi olarak tasarlanmıştır. 1933’te Konya Ticaret Odası; tüccarın, Konya İstasyonu’na gelen-giden eşyaları hakkında günü gününe haber alabilmesi için istasyon ambarına bir telefon tesis etmiştir. 1937’de taşra teşkilatındaki organizasyon değişikliği kapsamında başmüdürlük kaldırılarak Konya’daki PTT de diğer şehirlerle birlikte müdürlük olmuş ve genel müdürlüğe bağlanmıştır. 1938’de Konya şehir içi görüşmeleri için iki yüzlük bir telefon santrali kurulmuştur. Yine aynı yıl içerisinde getirilen dört adet Huk makinesi Mors alfabeli telgraf haberleşmesinde büyük kolaylıklar sağlamıştır. Bu yıllarda postane merkezine gelen telgraflar bisikletle dağıtılmaktadır. Akşehir, Çumra, Karaman, Ereğli, Ermenek, Bozkır, Beyşehir’de dışarı ile telgraf görüşmesi yapılabilmekte; Ilgın, Kadınhanı, Hadim’de telgraf havale işi yapılabilmektedir.

Askeriye ve polis tarafından kullanılan telsiz telefon sistemi de Türk haberleşme tarihinde önemli bir yere sahiptir. Telsiz iki taraflı radyo gibidir ve siviller tarafından kullanımı devletin iznine tabidir. Ülkemizde ilk olarak 9 Nisan 1937 tarihinde 3222 sayılı Telsiz Kanunu ile kamu kurum ve kuruluşlarının telsiz kullanım talepleri Bakanlar Kurulunun iznine bağlanmıştır.

Çağdaş Haberleşme

1973’te Türkiye’nin ilk otomatik teleks santrali kurulmuştur. 1979’da ilk uydu haberleşme yer istasyonunun hizmete verilmesiyle İntelsat üzerinden Atlantik bölgesi uyduları kullanılarak on üç ülke ile haberleşme imkânı sağlanmıştır. Özellikle telefonla haberleşme konusunda 80’li yıllar Türkiye’de tam bir atılım dönemi olmuştur. Telefonun ülke genelinde yaygınlaşmasıyla birlikte haberleşmede mektubun saltanatı da yavaş yavaş yıkılmaya başlamıştır. 1982’de şehirlerarası ve milletlerarasına açık ankesörler kurulmaya başlanmıştır.

23 Şubat 1994’te Türkiye mobil telefon teknolojisiyle tanışmıştır. Haberleşmede sınır tanımayan mobil telefonlar ilk olarak Ankara, İstanbul ve İzmir’deki abonelerine hizmet vermeye başlamıştır. 11 Ağustos 1994’te Türkiye’nin ilk uydusu Türksat uzaya fırlatılmıştır. 24 Nisan 1995 tarihinde PTT’deki telekomünikasyon ve posta hizmetlerinin birbirinden ayrılmasıyla Türk Telekomünikasyon AŞ kurulmuştur. 1996’da Türkiye Ulusal İnternet Altyapı Ağı hizmete geçmiştir. 27 Nisan 1998’de GSM lisansı, yirmi beş yıllığına Turkcell ve Telsim şirketlerine devredilmiştir. 2000’de Türkiye’nin üçüncü GSM şirketi olan Aria kurulmuştur. 2001’de GSM sektöründe faaliyet göstermek üzere Türk Telekomünikasyon AŞ tarafından Aycell kurulmuştur. 2004’te Aria ile Aycell şirketleri Avea çatısı altında birleşmiştir.

Günümüzde Türkiye’deki GSM operatörlerinin önemli bir bölümü Serbest Telekomünikasyon İşletmeleri Derneği (TELKODER) adı altında örgütlenmişlerdir. TELKODER’in açıkladığı verilere göre 2016 yılı itibariyle Türkiye’de resmî onaylı tam 47 adet GSM operatörü bulunmaktadır.

İnternetin ve mobil telefonların yaygınlaşması dünyada olduğu gibi Türkiye’de de haberleşmenin genellikle e-posta, kısa mesaj ve sosyal medya üzerinden yapılmasına yol açmıştır. İnternet çağıyla birlikte telgraf, kartpostal ve mektup gibi klasik haberleşme vasıtalarının kullanımı da asgarî düzeye düşmüştür.

Konya PTT binası

AHMET KUŞ

BİBLİYOGRAFYA

  • Komisyon, 2007; Erdoğan, 2001, 204; Arabacı, 1999, 22-24; http://www.muverrih.net/2009/07/20/selcuklularda-ve-atabeyliklerde-posta-ve-istihbarat, 19.09.2014/10.45; http://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=351930, 20.09.2014/11.20; http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s16/sak.pdf, 25.09.2014/11.10; http://www.emo.org.tr/ekler/e52547a0e7bca35_ek.pdf?dergi=457, 26.09.2014/11.40; http://www.telkoder.org.tr/turkiye039de-47-tane-gsm-operatoru-oldugunu-biliyor-muydunuz,DP-2752.html, 02.08.2016/11.38.