ÖĞÜT

Konya’nın, Millî Mücadele Döneminde ülke çapında etkin bir gazetesi.

Konya’da, 1 Temmuz 1919’dan itibaren yayımlanmaya başlayan Öğüt; Anadolu’da ilk defa günlük yayımlanma, ilk defa iki ilde birden çıkma, ilk defa bir türbe içinde hazırlanma, Selanik’ten başlayarak İzmir, Afyon, Konya ve Ankara’da yayımlanma gibi yerel basın içinde önemli farklı özelliklere sahip bir gazetedir.

Sahibi Abdülgani Ahmet, yazı işleri müdürü Aşki Naili Bey’dir. Sonra, Konyalı Saatçizade Hüsnü yazı işleri müdürü olmuştur. Başmuharriri, Nuri Tahsin’dir. Bir ara, İstanbul’dan Anadolu’ya gelen gazeteci Feridun Kandemir, gazetenin başyazarlığını üstlenir. Kendi matbaasında basılan gazete, baskı miktarı, zaman zaman değişmekle birlikte, 400-500 adettir. Öğüt, genelde dört sayfa basılmıştır. Fiyatı 100 paradır. Yayın hayatının son bulduğu, 1923 yılına kadar, defalarca kapatılmış ve tekrar Halka Öğüt, Nasihat, Öğüt adlarıyla yeniden yayımlanmıştır.

Öğüt gazetesi, yayın hayatında, insanımızın dramını kendi bünyesinde tatmıştır. Gazetenin, ilk çıktığı yer Selanik’tir. Sahibi Abdülgani Ahmet de Selaniklidir. Ahmet Bey, matbaacılıkla uğraşırken, Balkan Savaşlarının neticesinde, Selanik Yunan işgaline uğrayınca, İstanbul’a göç etmiştir. Ardından İzmir’e yerleşir. İzmir’den matbaasıyla Afyon’a göçen Abdulgani Ahmet, burada Öğüt’ü 1917’den itibaren çıkarır. İzmir’in de işgali üzerine, Afyon’dan matbaasını tren vagonlarıyla Konya’ya taşır. 1919’dan itibaren, matbaa ve gazete çıkarma faaliyetini, Konya’da sürdürür.

Fakat Konya’da, 22 Aralık 1919’da İngiliz baskısı ile işgal altındaki İstanbul hükümetinin, Konya Valiliğine emri ile kapatılır. Ama Öğüt, susmaz. Bu defa, Halka Öğüt adıyla çıkarılır. Öğüt, yayın politikası itibariyle, başlangıçtan itibaren Millî Mücadele’nin yanında yer almıştır. Onun için, ordu, millî kuvvetlerle bütünleşmiştir. Öğüt gazetesinin matbaa çalışanları, askere alınmış kimselerdir. Bunlar, gazetenin her türlü işini yaparken, aynı zamanda, askerî görevlerini de yerine getirmiş olmaktadırlar. Abdülgani Ahmet, gazetenin sahibi olduğu hâlde, idare işlerinden başka hiçbir şeye karışmamakta, gazete, askerler tarafından idare olunmaktadır. Destek, gerektiğinde korumaya alınma Kuva-yı Milliyeden gelmektedir. Başyazarı Nuri Tahsin, eski bir kurmay yarbaydır. Millî Mücadele başlarında, Afyon’da millî bir kuvvet teşkil ederek savaşa karışmıştır. Cephe ile ilişiği kesilince, Konya’ya gelip Öğüt’e başyazar olmuştur. Nuri Tahsin, fazla alkol almadığı zamanlar iyi yazabilen birisidir.

M. Kemal, Sivas’tan Ankara’ya geldikten sonra, Öğüt’le bizzat ilgilenmiştir. Özel kalem müdürü vasıtasıyla, geceleri telgraf başında direktif, talimat ve gerektiğinde yayımlanması için haberler verdirmiştir. Ayrıca M. Kemal’in direktifiyle, İstanbul’daki Hakkı Tarık (Us) gibi bazı basın mensuplarının, düşman sansürü sebebiyle yayımlanamayan yazı ve haberleri, Öğüt’te yayımlanmıştır.

Öğüt, her vesile ile Millî Mücadele’yi güçlendirmeye gayret eder. Konya’da, düğün ve ziyafetlerde harcanan paraların, cepheye gönderilmesi için sürekli çağrı yapar, Konya halkının siyasi durumu ve sosyal yapısını iyice tahlil ederek, uygun telkinlerde bulunur.

İşgal edilen vatan topraklarından Konya’ya sığınan Öğüt, burada da işgal talihsizliğini yaşar. İşgal sebebiyle Selanik’ten İzmir’e, İzmir’den Afyon’dan göç etmişken, İtalyanların Konya’yı işgaliyle de bu defa Konya’da da işgal altında kalır. Neyse ki, İtalyan işgali, Fransız, İngiliz, Yunan’a göre daha yumuşaktır. Fakat İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanlığına bağlı oldukları için, sıkıntı verecek faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bunlardan birisi Öğüt’ün kapatılması ile ilgilidir.

Öğüt halka, işgalin beyninin İngilizler olduğunu telkin eder. İngilizlerin Türklere karşı politikasını, eleştirir. İngiliz esir kamplarında, Türk esirlerin gözlerinin kör edildiğini, Öğüt’ün açıklaması etkili olmuştur. Tahminen on beş bin civarında Türk esir; İngiliz ve onlara hizmet eden Ermeni doktorlar tarafından tedavi bahanesi ile kör edilmiştir. İzmir’e, 1919 Mayısının ilk haftasında gönderilen dördüncü esir kafilesinde, 310 askerin kör olduğu açıklanmıştır. Ardından 1920 başlarında, on beş bin askerin kör edilerek teslim edilme vahşeti gündeme oturmuştur. İngilizler, rahatsız eden haber ve yazılar üzerine, harekete geçer. Hareket, aleyhlerinde yayım yapan basını, çifte kıskaç içine alma çabasıdır. Bir yandan mevcut Osmanlı siyasi ve idari mekanizmasını, diğer taraftan İtalyan birliklerini harekete geçirirler. Böylece Harbiye Nazırlığından bir emir, Öğüt’ün kapatılması için, Konya’daki On İkinci Kolordu Kumandanlığına gönderilir. İngilizler, ateşkes şartlarına uyulmasını, İtilaf Devletlerine sataşılmamasını, yani İngiliz vahşetinin topluma duyurulmamasını istemektedirler. İşgal kuvvetleri komutanı olarak İngiliz Komutanı General Milne’in emri, Konya’daki İtalyan kumandanlığınadır. Yalnız İtalyanlar, Öğüt gazetesini kapatma emrini, hemen uygulamazlar. Bir bilgiye göre, İtalyan komutanla anlaşan Öğüt, İstanbul’a suya sabuna dokunmayan yüz adet Öğüt gazetesi gönderir. İçeride, istediği şekilde yayın yapar. Ancak İngilizlere çalışan ajanlar, bu atlatma olayını haber verirler. General Milne, Konya İtalyan Müfreze Komutanlığına tekrar emir verir. Bunun üzerine İtalyan Müfreze Kumandanlığı, 13 Kânunusani 1920 günü öğleden sonra Öğüt idarehanesine baskın düzenler. 14 Ocak 1920 tarihinden itibaren Öğüt adıyla gazete yayımına son verilir.

Yalnız İtalyanlar, baskından bir gece önce Abdülgani Ahmet’e durumu gizlice haber vermişlerdir. Onun için matbaa çalışanları, makineleri ve matbaa malzemelerini alelacele, Kuva-yı Milliye’nin kontrol ettiği bölgede olan Söylemez Baba Tekkesi’ne kaçırmışlardır. Daracık bir mekân olarak türbede, hummalı bir çalışma ile Öğüt yerine Nasihat çıkarılıp, İtalyanlardan habersiz, gizli olarak dağıtılır. Gazete, Kuva-yı Milliye bölgesinde, askerî bir emniyete sahiptir.

Öğüt’ün kapatılıp, kapısına yabancı askerlerin dikilmesine halk, kayıtsız kalmaz. Zaten kapatılacağı haberi, hemen o gece Konya’ya yayılmıştır. İtalyan askerleri matbaayı kapatmaya giderken, 13 Ocak 1920 Cuma günü, namazdan sonra Hükümet Meydanı halk tarafından tıklım tıklım doldurulmuştur. Millî his ve heyecanı artan halk, yayın organının kapatılmasına seyirci kalmayacağını fiilen göstermektedir. Silahlı işgal kuvvetlerinin, yapacağı fazla bir şey yoktur. İtalyanlar, seyirci kalırlar. Öğüt’ün kapatılması ile ilgili, bu ilk mitingle, protesto ve mitingler son bulmaz. Hukukçular, diğer gazete müdürleri, ticaret adamları, öğretmenler, Kolorduya heyetler göndererek, yanlışın düzeltilmesini isterler.

Kısa süre sonra, büyük bir miting daha düzenlenir. Mitinge hazırlık olarak, Öğüt’ün sahibi ile görüşen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Ali Kemali, valinin de bilgisi dâhilinde Abdülgani Ahmet’e, Öğüt kapanmışsa Nasihat ne güne duruyor. Gazetenin adını koy ve hemen yarın çıkar, talimatını verir. Zaten, yeni bir gazete çıkarma izni, validen alınmıştır. 28 Ocak 1920 tarihi, soğuk bir kış günüdür. Konya, âdeta ayağa kalkmıştır. Hükümet Meydanı’nı, muazzam bir kalabalık doldurur. Kalabalığı, gür sesli, devrin millî hatibi Ali Kemali Efendi, coşturur. Ali Kemali’nin sözleri, ezberleyen bazı dinleyiciler tarafından aktarılarak, yıllar sonra kayda geçirilmiştir. Basının evrensel işlevine dikkat çeken Ali Kemali, halkı uyarmaktadır:

“Ey ahali, ey Konyalılar! Gazete demek bir milletin dili demektir. General Milne dilimizi kesti. Ne idüğü belirsiz birkaç Frenk dilimize kilit vurdu. Millî davalarımızı müdafaa etmek, dinimizi, imanımızı, Türklüğümüzü muhafaza etmek, bizim, sizlerin, hepimizin vazifesidir. Bizi susturamazlar. Dönersek kahpeyiz, millet yolunda bir azimetten. Bu millet ölmedi, ölmeyecektir. Bugün Öğüt’ü kapatmışlarsa yarın bir başka Öğüt çıkacak, bizi hak ve hakikat yolunda asla ve asla susturamayacaklardır.”

Medenî, yaralı bir halkın olgun protestosu şeklinde seyreden mitingde taşkınlık olmaz. Konuşma arasında, yeni gazete de tanıtılır. Gür bir ses, “Havadis, yazıyor, Nasihat yazıyor!” diye yükselmiştir. Ali Kemali, “Evet Müslümanlar! Aziz Konyalılar! Duyuyorsunuz, Öğüt gazetesi sustuysa işte Nasihat gazetesi size sesleniyor. Onu da sustururlarsa, o dilimizi de keserlerse bu sefer bu millet, sizler herhalde birçok nefesleri tıkamaya muktedir olacaksınız. Varın şimdi dağılın.” der. On-on beş yaşlarındaki gazete dağıtıcıları, Nasihat diye bağırırlarken, kalabalık coşkuludur. Gözyaşı dökenler vardır. Miting ardından, İstanbul’daki İtilaf Devletleri temsilciliklerine telgraflar çekilerek Öğüt’ün kapatılması protesto edilir. Kırk sekiz saat zarfında matbaanın tahliyesi, aynı zamanda özür dilenerek gönül almaya çalışılması gerektiği, aksi hâlde Türk milletinin mesuliyet kabul etmeyeceği bildirilir. Aynı gün, Ankara’da Heyet-i Temsiliye Başkanlığına da miting ve telgraflar hakkında bilgi verilir. “Aksi hâlde” uyarısı, taraflar üzerinde etkili olmuştur.

Heyet-i Temsiliye reisi sıfatıyla Mustafa Kemal, Konya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Merkeziyesi Başkanlığına çektiği, 28/29.01.1920 tarihli telgrafta, bu kadarla yetinilmesini ister. Başka bir gazete imtiyazı alarak yayımlama, yerinde olacaktır. Mustafa Kemal, bir gün sonra 30.01.1920 tarihinde, Konya Valisi Suphi Bey’e çektiği telgraf emrinde, aynı görüşü tekrar eder: Buna göre Öğüt’ün basılıp, kapatılmasına karşı, kuvvete başvurulmamalı; miting, protesto gibi medeni tedbirlerle yetinilmeli ve yeni bir gazete çıkartılmalıdır. Bu tedbirin sebebi, İngiliz Avam Kamarasının açılışından önce bir olaya meydan verilmemesi gereğidir.

Antalya’ya gelen İtalyan General Lorza, şubat ayı başındaki mutasarrıfı ziyaretinde, Öğüt’ü kapatmanın, İtalyanların dışında geliştiğini açıklar. Generale göre, sorumluluk İngilizlere aittir ve matbaanın açılması için gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Bu açıklamadan iki gün sonra, İtalyanların matbaa işgali, 5 Şubat 1920 tarihinde sona erer. Matbaa, tahliye edilerek, 6 Şubat 1920’de teslim alınır. Böylece, Nasihat adıyla, yirmi üç sayı yayımlanan Öğüt, tekrar asıl adıyla çıkarılmaya başlanır.

Bu dönemde Öğüt, basım, dağıtım güçlüğünü de yaşamıştır. Dağıtım işi, gönüllü gençler, Millî Mücadele’ye inanan memurlardan alınan destekle gizli olarak yapılmıştır. Anadolu’nun coşkun bir propaganda kaynağı olan gazete, böylece İstanbul’a kadar ulaştırılıp, memleketin her tarafına dağıtılır. Yalnız Öğüt’ün yerine geçici olarak çıkarılan Nasihat, İstanbul’a geldikçe toplattırılmıştır.

Öğüt, 2 Temmuz 1921’den itibaren, Mustafa Kemal’in emriyle, Ankara’ya taşınır. Matbaası, TBMM hesabına satın alınarak, Meclisin çıkardığı Cerîde-i Resmiye (Resmî Gazete) ve Hâkimiyet-i Millîye’nin artan basım ihtiyacı için kullanılır. Zira mevcut Ankara Vilayet Matbaası, yeterli gelmemektedir. Böylece Öğüt, Ankara’da da çıkarılmaya başlanır. Sahibi yine, Abdülgani Ahmet’tir. Ankara baskısının mesul müdürü Ahmet Tevfik’tir.

Ankara Öğüt, Konya Öğüt’e göre, ebat olarak daha küçüktür. Kendini: “Her gün çıkar, halk gazetesi” olarak tanımlar. İdare yeri, Ankara’da Hacı Bayram Veli Caddesi’ndedir. Gazete, gidişine uyan yazıları kabul etmekte, yayımlamadıklarını geri göndermemektedir. Her türlü mektubun müdür adına gönderilmesini isteyen gazete, Öğüt Ankara nüshasının abone şartlarını verirken, yabancı ülkeler için abonelik bedelini de belirtir. Gazeteye ilgi, ülke sınırlarını aşmaya başlamıştır. Yalnız sayı numaraları, Konya Öğüt’ün devam eden 698. sayısı yanına tire çekilerek yazılır. Böylece, 698-1 şeklinde, Ankara ve Konya sayıları bir arada verilmiştir. Ebadı küçük, sayfa sayısı az olan gazetenin, makaleleri güçlüdür. Birinci sayfa, Millî Mücadele ve dünya siyasetine ayrılırken, ikinci sayfa her ikisinde de ekonomi ve yerel haberlere hasredilir. Ankara’da çıkarılan Öğüt, Konya’daki gibi işlevini, 1923 yılında tamamlamıştır.

Konya Öğüt de 1921’den itibaren günlük çıkarılmaya başlanmıştır. Başlık üstüne, siyasi kelimesi konurken; Altına, her gün çıkar bitaraf halk gazetesidir, cümlesi yazılmıştır. Gazete, günlük yayımlanırken de Millî Mücadele ile ilgili haberlere, ağırlık vermiştir. Öğüt, askeriye ile içli dışlı olduğu hâlde, 14 Haziran 1921 tarihli sayısında, askerî sırları açıkladığı suçlamasıyla hakkında, Dâhiliye Vekâleti tarafından soruşturma açılmıştır. Gazete, bu sıra sağ üst köşesine: “Öğüt: Türk varlığını korumak, Türklüğü yükseltmek, için çalışır, gündelik gazetedir”, hemen altına da: “İnsaniyete, vatan ve milletimize faideli yazılar kabul olunur, basılmayan yazılar geri gönderilmez”, ifadesini yerleştirmiştir.

Öğüt, bu dönemde, en hızlı haber, yazı alma aracı olarak telgraftan daha fazla faydalanmak, kolay kâğıt temini ister. Zira normal gazete kâğıdı bulunamadığında, zaten az olan sayfa sayısı düşürülmekte, helva kâğıdı gibi ambalaj malzemelerine gazete basılmaktadır. Kestirme çözüm olarak görülen, kâğıt ithali konusunda Öğüt, hükümet desteğini alır. Gazete için getirtilen kâğıt, resmen gümrük vergisinden muaf tutulur.

Öğüt gazetesi, diğer yerel gazetelere göre, resim kullanmıştır. Bu çizim resimler, Refet Paşa ve Veliaht Efendi’ye aittir.

Gazete, Millî Mücadele Döneminde önemli gelişmelerin merkezinde yer almıştır. Bunlardan birisi, durumumuzu incelemeye gelen Sovyet heyetine, Öğüt idarehanesinde verilen çay ziyafetinde gerçekleşir. Ziyafette, Yusuf Mazhar’ın, iyi ilişki ve Ruslardan yardım temennisi üzerine, Nuri Tahsin ev sahibi olduğu hâlde, temenniyi beyhude bularak: “Onlar evvela kendilerine yardım etsinler! Ölü gözünden yaş mı bekliyorsun?” der. Bu sözler üzerine, Rus heyeti, ziyafeti terk eder. Kırılan pota şahit olan, Konya Valisi Mustafa Abdülhalik (Renda), Ankara-Moskova ilişkilerinin bozacağından endişe etmiştir. Onun için, Anadolu Ajansı fahrî muhabiri Süreyya Sami’den; ziyafetin dostluk havası içinde geçtiği yolunda, Ajansa telgraf çekmesini ister. Fakat endişe edildiği gibi olmaz. Vaziyet idare edilmiştir.

Öğüt, Konya basınında ilkleri gerçekleştirmiş bir gazetedir. Zafere kadar, Millî Mücadele’ye yoğun katılımı sağlamak için çaba sarf etmiştir. Zaferden sonra gazetenin, her iki şehirde de yayımına son vermesi ilginçtir. Zira Abdülgani Ahmet ve evlatları, Ankara’da, ardından İstanbul’da matbaacılık faaliyetine günümüze kadar devam etmişlerdir. Doyuran Matbaası adı altında, basım faaliyeti sürdürülmüştür.

Öğüt gazaetesinin 8 Mayıs 1920 tarihli nüshası

CANER ARABACI

BİBLİYOGRAFYA

  • Arabacı vd., 2009, 171-184; Arabacı, 1991, 87-90; Komisyon, 1994, 133-141; Berkem, 1960, 116-121; Güven, 2002; Kandemir, 1962, 59-60; Önder, 1986a, 7-13, 34.