HACI VEYİSZADE HACI MUSTAFA SABRİ EFENDİ (KURUCU)

Müderris, Konya’nın dinî hayatını derinden etkileyen önemli bir şahsiyet. (1887-1960)

1303’te (1887) Sedirler Orta Mescit Mahallesi Kayı Sokağı’nda doğdu. Babası Konya’nın meşhur âlimlerinden Adliye Medresesi müderrisi Hacı Veyis Efendi, annesi Şatırlı Hacı Mehmet Efendi’nin kızı Fatma Hanım’dır. Babasına nispetle Hacı Veyiszade adıyla meşhur olan ve doğumundan iki yıl sonra nüfusa kaydedilen Mustafa Sabri Efendi’nin ilk hocası babası Hacı Veyis Efendi’dir. Bir süre Sedirler Sıbyan Mektebine devam eden Mustafa Sabri Efendi, babasının da hafızlık hocası olan Bekir Hocaefendi’de hıfzını tamamladı. Ardından babasının da hocalık yaptığı Adliye Medresesinde bir müddet okuduktan sonra Bekir Sami Paşa Medresesine (Paşa Dairesi Medresesi) öğrenci oldu. Burada, başta kendisine intisap ederek manevi feyiz ile Bâtıni bilgileri edindiği Şeyh Mehmet Bahaeddin Efendi olmak üzere çeşitli hocalardan, bu arada şeyhin oğulları Zeynelabidin, Ahmet Ziya ve Rifat efendilerden dinî ilimlerin yanında müspet ilimlere ait dersler aldı. Güçlü bir hafızaya sahip olan, ilim hayatının ilk yıllarında çok sayıda hadis ve şiirin yanı sıra bazı Arapça kitapları da ezberleyen Hacı Veyiszade, 1906’da Ereğli’nin Hortu köyünden Hacı Yusuf Ağa’nın kızı Meryem Hanım’la evlendi. Sultan Selim Camii Hatibi Filibeli Mesnevihan Sıdkı Dede’den Farsça dersleri de alan Mustafa Sabri Efendi, hocalarından Arapça, cebir, kozmografya ve feraiz derslerine devam ettiği hadis hafızı Şeyhzade Ahmet Ziya Efendi’den çok etkilendi. Hayatının her anında onun adını dilinden hiç düşürmeyerek eğitim faaliyetlerinde onu kendisine rehber edindi. Mustafa Sabri Efendi’nin Ziya Efendi’yle Alâeddin Tepesi’nde yatsıdan sonra yaptıkları kozmografya derslerini sıkça anması ve Arapçayı çok iyi konuşması aldığı eğitimin kalitesi ve değerini yeterince açıklamaktadır.

1914 yılında hocalarının önünde başarılı bir imtihan veren Hacı Veyiszade’ye icazeti babası ve hocası Hacı Veyis Efendi tarafından verildi. Mustafa Sabri Efendi’nin hocalarından biri de birlikte Mehmet Bahaeddin Efendi’nin sohbetlerine ve derslerine devam ettiği Fahri Kulu Hocaefendi idi. Hacı Veyiszade, aynı zamanda çok yakın dostu olan Fahri Efendi’yle sıkça bir araya gelir, çeşitli ilmî ve fikrî konularda müzakerede bulunurdu. Özellikle akait konularında ondan çok istifade ederek Konya’daki geleneksel anlayışın devam etmesinde hocasının çabasına ortak olmuştur.

Hacı Veyiszade, medreselerin bina, yönetim ve programlarının günün şartlarına uygun hâle getirilmesi amacıyla Konya’da 1909 yılında Bekir Sami Paşa Medresesi binasında birtakım yeni ilave ve düzenlemeler yapılarak kurulan Islah-ı Medaris-i İslamiyye’ye müderris oldu ve burada Arapça ve dinî ilimler okuttu. Arap dili ve edebiyatı alanında geniş bir bilgiye sahip olan Mustafa Sabri Efendi’nin özellikle Arapça konuşma dersleri büyük ilgi görüyordu. Islah-ı Medaris’in 1917’de kapatılmasından sonra -1914’de eğitim hayatına yeni bir şekil vermek için kurulan- Darülhilafetilaliyye Medresesinin Konya şubesinde müderrislik yapmayı sürdürdü. 3 Mart 1340 (1924) tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Maarif Vekâleti’ne devredilen bütün medreselerin kapatılmasından sonra buradaki görevi sona erdi. 4 Mart 1340 (1924) tarihinde Başvekâlete bağlı olarak kurulan Diyanet İşleri Reisliği ve Evkaf Umum Müdürlüğü tarafından Konya vaizi olarak görevlendirildi. Bir süre Cevizaltı semtindeki Şecaeddin Camii’nde imamlık yaptıktan sora Piri Mehmet Paşa Camii’nin imam ve hatiplik görevini üstlendi.

1931’de annesi Fatma Hanım’ı kaybeden Mustafa Sabri Efendi, 21 Haziran 1934’te soyadı kanunu çıkınca babasıyla yaptığı istişarelerden sonra dini koruyan anlamındaki “koruyucu” tabirini ikinci ad olarak almak istedi. Fakat bunun daha önce amcazadeleri tarafından kullanılması üzerine tesis eden anlamında “kurucu” tabiri ailenin soyadı oldu.

1935’te Hacı Veyis Efendi’nin vefatıyla sadece babasını değil, hocası ve mürşidini de kaybeden Hacı Veyiszade, kardeşi İbrahim Efendi’yle birlikte Konya’nın iman hayatında babalarının kaybıyla doğan boşluğu doldurmaya çalıştı. Ancak çocuklarını yetiştiremeyecekleri endişesi iki kardeşin birlikte hicret kararı almalarına sebep oldu. 1939 yılının başlarında birlikte pasaport aldıkları kardeşi İbrahim Efendi Hicaz vizesi için İstanbul’a gitti. Hacı Veyiszade aldığı manevi işaretler ve yaptığı istişarelerden sonra hicret etmekten vazgeçtiğini telgrafla kardeşine bildirdi. Hacı Veyiszade 1947’de ilk defa izin verilmesinden bir yıl sonra döviz yokluğu sebebiyle yasaklanan hacca yeniden izin verilmesi üzerine 1949 ve 1950 yıllarında üst üste iki defa Hicaz’a giderek hac vazifesini yerine getirdi. Yaklaşık yirmi beş yıl Piri Mehmet Paşa Camii’nde görev yapan Hacı Veyiszade, Yağcızade Mustafa Efendi’nin vefatından sonra cemaatin talebi üzerine Aziziye Camii’nde görev yapmaya başladı (1950). Bu arada çeşitli camilerde ve Konya Hapishanesi’nde vaiz olarak hizmet etmeyi sürdürdü.

Hacı Veyiszade 1950 seçimlerinin getirdiği iktidar değişikliği ve özgürlük ortamı çerçevesinde din eğitimine duyulan ihtiyacın imam-hatip okulları vasıtasıyla giderileceğini düşünerek Türkiye’de yedi ilde eğitim-öğretime başlayan bu okulların açılmasına katkıda bulundu ve bunların kalıcı olması ve daha iyi şartlarda eğitim vermeleri için kurulan Konya İmam-Hatip Okulu Yaptırma Derneği gibi kuruluşların öncülüğünü üstlendi. 29 Ekim 1951 tarihinde eğitim ve öğretim hayatına başlayan Konya İmam Hatip Okulunun daha iyi bir binada eğitim vermesi için büyük çaba gösterdi ve kuruluşundan altı ay sonra okulun yeni binası tamamlandı. Açılışından itibaren Konya İmam-Hatip Okulunda Arapça, tefsir, hadis, fıkıh dersleri okuttu, pek çok din âliminin o günlerde yadırgayarak baktığı bu okulların önemini önceden kavrayıp Konya’nın manevi dünyasına yön veren kişiler arasında yerini aldı. İmam Hatip Okuluna devam edemeyenlere de Arap dili ve edebiyatı, tefsir, hadis, İslam hukuku ve akait dersleri okutmayı sürdürdü.

1958’de Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde prostat ameliyatı olan Hacı Veyiszade’nin şeker hastalığı başta olmak üzere artan rahatsızlıkları cemiyet hayatındaki hizmetlerini engelleyemedi. 1959’da eşi Meryem Hanım’ı kaybeden ve aynı yıl şirpençe ameliyatı olan Hacı Veyiszade Mustafa Sabri Efendi 5 Şubat 1960’ta Cuma salaları verilirken saat 11.40’ta vefat etti. 6 Şubat’ta Kapı Camii’nde öğleyin kılınan namazdan sonra 40-50 bin civarında kişinin katılımıyla Konya’nın güneydoğusundaki Üçler Mezarlığı’na defnedildi. Cenazenin Kapı Camii’nden Üçler Mezarlığı’na ulaşması yaklaşık üç saat sürdü. Ertesi çıkan Konya gazeteleri Konya’nın Hz. Mevlâna’dan sonra ikinci en kalabalık cenaze töreni yaşadığını ve Konya’nın ikinci Mevlâna’sını kazandığını yazıyorlardı. Kabir taşına kardeşi İbrahim Efendi’nin oğullarından yeğenleri Ali Ulvi Kurucu* Bey’in şiiri Ahmet Ziya Bey’in talik hattıyla hakkedildi.

Adına yaptırılan ve Ekim 1995’te ibadete açılan büyük bir cami-külliye ve bir mahalle ile şehirdeki birkaç küçük kütüphane ve yurt onun hatırasını yâda vesile olmaktadır. Yüz civarında yazma eserin bulunduğu yaklaşık 950 kitaplık kütüphanesi Konya Bölge Yazma Eserleri Kütüphanesi’ndedir*. Bu kitaplar incelendiğinde ilmî hayatı yakından takip ettiği görülür ve kitapların bir kısmının kenarlarına aldığı notlar ilmî ve entelektüel derinliğine işaret eder. Hayatı ve şahsiyetiyle ilgili çeşitli çalışmalar yapılmış ve faaliyetleri ve kişiliğiyle ilgili çok sayıda makale yazılmış ve toplantılar tertip edilmiştir. Basılmış herhangi bir eseri olmayan Hacı Veyiszade’nin en büyük eseri Osmanlı’dan miras kalan geleneksel anlayışın sürmesinde Konya’nın manevi dünyasında bırakmış olduğu iz ve yetiştirdiği öğrencileridir. Sağlığında dostları ve yakınları kendisinden kitap yazmasını istemeleri üzerine öncelik isteyen görevin insanların gönül dünyalarına hitap etmek olduğunu şu sözleriyle dile getirirdi:

“Bir kalpten bin kitap çıkar, fakat bin kitaptan bir kalp çıkmaz.”

Konya’nın yakın tarihine damgasını vurarak yaptığı önemli hizmetlerle din eğitimi ve öğretimine unutulmaz katkılarda bulunan ve halkın manevi dünyasını aydınlatan Hacı Veyiszade Mustafa Sabri Efendi, Türk-İslam kültüründe insan-ı kâmil olarak nitelendirilen insan tipinin son temsilcilerinden biridir. Artık kaybolmaya yüz tutan Osmanlı efendisini, onun iman, irfan, ahlak ve bilgisini, kibarlığını, nezaketini, itidal ve basiretini, gönül zenginliğini temsil eden Mustafa Sabri Efendi ilmin, aşkın, sabrın ve fedakârlığın, şükür ve güzel ahlakın, halkla iç içe olmanın ve hizmetin birleştiği son derece mütevazı bir hayat yaşadı. Sosyal sorumluluk bilinciyle hareket eden, duyarlı, kendisini memleketin hizmetine adamış bir şahsiyet olan Hacı Veyiszade gayretli, sabırlı ve kanaatkâr bir anlayışla geleneksel kültürün yeni nesle aktarılmasında başarılı hizmetler gerçekleştirdi. Güler yüzlü, hoşsohbet, karşısındakinden iltifatını esirgemeyen, mert ve dürüst, affedici ve birleştirici bir insan olan Hacı Veyiszade Mustafa Efendi büyük küçük ayrımı yapmadan herkese selam vererek onlar arasında selamın yayılması için çabalardı. Tüm olumsuzluklara rağmen aşkını hiç kaybetmemiş, hasbilik ve fütüvvet ahlakını yaşam biçimi hâline getirerek bir âlim sorumluluğuyla hareket etmesini bilmiş, gece gündüz halkı irşat etme yolunda tahammül göstermiştir. Yaşadığı toplumun her kesimiyle ilgilenmeyi vazife telakki etmiş, haftanın bir gününü Çingenelerin mahallesine, bir gününü de hapishanedeki mahkûmlarla sohbete ayırmıştır. Hocalığı sırasında öğrencilerine maddi ve manevi yardımda bulunan Hacı Veyiszade ayrıca okul, kurs binası, öğrenci yurdu, hastane, aş ocağı, yol yapımı gibi pek çok alanda hizmet veren derneklere, vakıflara faal üye olarak katılmış ve mahalle mahalle, köy köy dolaşarak buraların yapılması için büyük çaba göstermiştir.

İbadet ve İslami edebe azami dikkat eder, her türlü meseleyi kızmadan ve usanmadan tekrar tekrar hatırlatır ve anlatırdı. Yalnızca bilgi vermez, eskilerin feyiz dedikleri bir manevi etki ile muhataplarını eğitir ve onlarda sağlam inanç, güzel ahlak, yüce duygu ve düşüncelerin oluşmasına katkıda bulunurdu. Söze besmele ve hamdele ile başlar, Peygamber Efendimizi yalnızca adıyla anmaz, O’nu andığında mutlaka salatüselam getirir, sohbetlerini ayetlerle, hadislerle, büyüklerin sözleriyle örnek insanların menakıbı ile süslerdi. Sahabeye dair geniş bir nesep bilgisine sahip olan ve ehlibeyti çok seven Hacı Veyiszade, vaazlarında cemaate devamlı olarak Hz. Peygamber’in izinden gitmeyi tavsiye eder, her konuşmasında mutlaka Asrısaadet’i anlatır ve sanki Resul-i Ekrem ile berabermiş gibi örnekler vererek meclisi İslâmiyet’in ilk dönemine götürerek canlı tutmaya çalışırdı. Bedir ashabını isimleriyle bilir, Hz. Peygamber’in akrabalık bağlarını en ince ayrıntısına kadar zikreder ve onların adlarını büyük bir saygı ve sevgiyle anardı. “Ben kendimi üç şeyde kaybederim. Birincisi namazda, ikincisi misafir geldiğinde, üçüncüsü de Peygamber Efendimizin ismi anıldığında” diyen Hacı Veyiszade’nin öğrencilerine en çok yönelttiği sorular arasında Hz. Peygamber ve ehlibeyt, aşere-i mübeşşere ve on iki imam başta gelirdi. Ders verirken ve vaaz ederken bir taraftan konusuyla ilgili bilgiler verirken diğer taraftan geleneksel kültürümüz içerisinde yer alan çeşitli dua ve salatüselamları öğretmeye çalışırdı. Teravih namazlarını hatimle kıldırırken, her sabah namazdan sonra cemaatine aralıksız vaaz eder ve ardından talebelerine ders okuturdu. Öğle ve yatsı namazlarının son sünnetlerini dörder kılar, cemaatinin namaz başta olmak üzere nafile ibadetlere devamına çalışır, öğrencilerinden ise farz ibadetleri yerine getirmelerini ve sadece ilimle meşgul olmalarını isterdi. Bütün ömrü halkın gündelik hayatından ibadet aşkının ve Hz. Peygamber sevgisinin çıkmaması için gösterdiği çabayla geçti.

Hacı Veyiszade Mustafa Sabri Efendi’nin Mehmet ve İdris Veyis adında iki oğlu Halime, Sakine, Fatıma ve Sare adında üç kızı vardı.

Hacı Veyiszade Hacı Mustafa Sabri Efendi (Kurucu)

MUSTAFA SABRİ KÜÇÜKAŞCI

BİBLİYOGRAFYA

  • Konyalı, 1997, 789-780; Düzdağ, 2007; Uz, 2009; Koçkuzu, 1996, 506; Özdamar, 1992; Arabacı, 1998, 536-538.