II. TARİHİ
İlkçağda Hadim
Hadim, Konya’nın Akdeniz Bölgesi’nde yer alan ilçelerinden biridir. Bu sebeple bölgede tarihöncesinden itibaren İç Anadolu ile Akdeniz bölgelerini birbirine bağlayan yollar yer almaktadır. Bölgedeki yüksek dağlardan doğan Göksu’nun kollarından Hadim Göksu’yu, suları ile verimli bir ziraat imkânı sunarken ulaşım için de çıkış imkanları sağlamıştır. Doğduktan sonra kuzeye yönelen Hadim Göksu’yu, 40-50 kilometrelik bir yolculuktan sonra Aladağ Boğazı’ndan doğuya bir kıvrım yaparak Mut’ta Ermenek Göksu’yu ile birleşerek Silifke’de Akdeniz’le buluşur. Antik kaynaklarda Kalykadnos olarak adından söz edilen Göksu kaynakları bölge ekonomisi için bir hayat kaynağı olmuştur.
Hititler Döneminde Göksu Nehri’ne Hulaya, çevresindeki bölgeye de Hulaya Ülkesi (İD.hu-la-ia) deniliyordu. Hititlerden itibaren bilinen bölgenin, daha önceleri de yerleşim alanı olduğuna bölgede yapılan arkeolojik yüzey araştırmaları işaret etmektedir.
Konya’nın 80 km güneyindeki Sarıoğlan Höyüğü ve 100 km güneyindeki Bağbaşı Baraj Höyüğü, İç Anadolu’nun güneye uzanan tabii yol güzergâhında yer alırlar. Bu höyüklerde Kalkolitik, İlk Tunç Çağı ve Demir Çağı kültürleri vardır. Tarafımızdan tespit edilen Bağbaşı Baraj Höyüğü, Taşbaşı-Yeniköy-Bağbaşı arasında, Bağbaşı Barajı’nın bir km kuzeyinde Hadim-Konya yolunun batısındadır. Bu sebeple yerinin tespitini kolaylaştırmak amacıyla Bağbaşı Baraj Höyüğü adı verilmiştir. Höyük; Konya, Hadim, Taşkent, Ermenek ve Alanya güzergâhının prehistorik çağlardan beri kullanıldığını yansıtması açısından önemlidir. Aynı zamanda Höyüğün Göksu Vadisi’ne açılan kesimindeki kayalık alanlarda Roma Dönemi cıva çalışmalarına işaret eden madencilik galerileri mevcuttur.
Hadim ve çevresinin dağlık yapısı antik dönemde de insanlara kolayca sığınma ve barınak sağladığından tarihin erken dönemlerinden itibaren yerleşme imkânı vermiştir. Bu yüzden dağlarla bütünleşen bölgedeki halklar tarih boyunca “Dağlı” olarak adlandırılmışlardır. Hititler zamanında önceleri bölgede oturan halktan kaynaklanarak Luviya adı verilirken daha sonra Luvi fırtına tanrısı Tarhu’dan hareketle Tarhuntaşşa denilmiştir. Tarhuntaşşa, Tarhu’nun evi ya da ülkesi anlamına gelmekteydi. O dönemde fırtına tanrısının, Torosların bereketli yağmurlarını çevresindeki ovalara yağdırdığına inanılıyordu.
Daha sonraki Helenistik ve Roma dönemlerinde Toroslara verilen boğa anlamındaki Taurus ismi de Tarhu’dan kaynaklanmış olmalıdır.
Asurlular Toroslarda oturan halka dağlı anlamında Şaddua, Romalılar da Trakheitos diyorlardı. Ancak Helenistik ve Roma dönemlerinde bölgede oturan Luvi kökenli halkların başkenti Isaura (Bozkır-Zengibar Kalesi)’dan hareketle daha çok Isaurialılar olarak anılmışlardır.
Bölge Hitit Döneminde Tarhuntaşşa eyaleti sınırları içindedir. Tarhuntaşşa’nın merkezi Meram ilçesi dâhilindeki Hatip Kayalığı idi. Burada ortaya çıkardığımız Tarhuntaşşa Kralı Kurunta’ya ait bir yazıttan Kurunta’nın bir dönem için Hitit kralı olduğu da anlaşılmaktadır. Tarhuntaşşa, Hititler için son derece önemli idi; zira Kadeş Savaşı’nı yapmazdan önce Hitit İmparatoru Muwattaliş başkentini buraya taşımıştır. Tarhuntaşşa eyaletinin sınırları ise doğuda Silifke’de bulunan şimdiki Limonlu, antik Lamas ve Hitit Dönemindeki Lamiya Çayı’na, batıda, Kaştaria (antik Kestros), günümüzdeki Antalya-Aksu’ya, kuzeyi Tuz Gölü ve güneyi Akdeniz’e kadar uzanmaktaydı. Antik dönemde Kalykadnos olarak bilinen Hadim’den doğan Göksu Nehri de Hititler tarafından sözü edilen Hulaya olmalıdır. Bu sebeple Hadim ve çevresi Hitit Döneminde Tarhuntaşşa’nın bir alt bölgesi olan Hulaya Nehri Ülkesi içinde yer almaktadır.
Hititler sonrasında bölge bir süre Karaman-Konya arasında yer alan Karadağ ve Kızıldağ’da merkezi bulunan Geç Hitit krallıklarından Hartapuş Krallığına bağlı iken daha sonra Friglerin yönetimine geçmiştir. Ancak Frigler ve onları izleyen Lidyalılar, Persler ve Hellenistik dönemlerde bölgede sözde bir egemenlik olmalıdır. Zira bölgeyi kontrol etmek için bu güçlerin sürekli bölgeye seferler düzenlediği antik kaynaklardan anlaşılmaktadır. MÖ VIII. yüzyılın son çeyreğinde zaman zaman Frig Kralı Midas’ın Silifke yakınında olan Harrua’daki Asur sınır kalelerine seferleri olsa da kalıcı bir yönetimi olmamış ve Asur İmparatoru II. Sargon’a yenilerek Anadolu’nun iç kısımlarına kaçmıştır. Lidyalılar Döneminde de durum farklı değildir. Bu kez bölge Lidyalılar ile Babilliler arasında yer almaktadır. Yeni Babil İmparatorlarından Neriglissar MÖ 556 yılında Silifke, Gülnar, Aydıncık ve Anamur arasında yer alan Pirindu Krallığına yaptığı bir seferde Pirindu Kralı Apuaşu’ya yaptığı bir sefer sonunda Gazipaşa’daki Şallune (antik Selinus)’ye kadar ilerlemiş Appuaşu ise yönetim boşluğu görülen dağlık bölgeye kaçarak kurtulmuştur.
Lidyalılar sonrasında bölgeye girmenin güçlüğünü anlayan Persler ise Kapadokya satraplarını bölgenin kontrolü için görevlendirmiştir. Datames yaptığı bir askerî seferle bölgede isyan halinde olan Thuys’u yenilgiye uğratarak Perslere teslim etmiştir. Bunun üzerine Pers imparatoru kendisine “soylu yönetici” unvanı verilmiştir.
Bu türden bölgedeki isyanlar Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde de sıkça görülmektedir. Nitekim Büyük İskender doğu seferinde bu dağlık bölgeye girmemiş, ancak bir vali atamıştır. Atadığı vali isyancılar tarafından öldürülünce Büyük İskender’in generallerinden Perdikkas bölgeye bir ceza seferi düzenlemiştir. Bölgenin merkezi kenti Isaura Perdikkas’a üç gün dayanmıştır. Üç günlük mücadele sonunda önce ailelerini ateşe atan Isaurialı savaşçılar sonra kendilerini de atarak topluca intihar etmişlerdir. MÖ 322 yılındaki bu seferden sonra yüz yılı aşkın Selevkosların idaresinde kalmıştır. Fakat Selevkos Kralı III. Antiokhos, MÖ 190 yılında Magnesia (Manisa) Savaşı’nda Roma-Bergama ittifakına yenilince MÖ 188 yılında Apema (Dinar) Barışı hükümlerine göre bölge Bergama Krallığına bırakılmıştır. Ancak burada tam bir Bergama hâkimiyetinin kurulduğunu düşünülmemektedir. Bergama Kralı III. Attalos’un vasiyeti üzerine MÖ 133 yılında topraklarını Roma’ya bırakınca bölgenin sahibi Roma olmuştur. Birkaç yıl sonra Batı Anadolu’da idari düzenlemelere giden Roma MÖ 129 yılında Asya eyaletini kurmuştur. Ancak bu eyaletin sınırları Hadim çevresine kadar uzanmamaktadır.
Uzunca bir süre bölgedeki halkın isyan hâlinde olduğu görülüyor. MÖ 78-74 yılları arasında bölgeye yaptığı korsanları sindirme seferinde başarılı olmuş ve bu yüzden kendisine Isauricus unvanı verilmiştir. Yine de bölgedeki isyanların henüz tam kontrol edildiği söylenemez. Bu isyanları önlemek için MÖ 64 yılında prokonsül seçilen Pompeius görevlendirilecektir. Üç ay gibi kısa sürede isyanları önleyen Pompeius bölgede idari düzenlemeler yapmıştır. O, Anadolu’da Kapadokya, Kommegene ve Kilikya; Suriye’de Suriye ve Filistin eyaletlerini kurmuştu. Kilikya eyaleti içinde ise Kilikya Pedias (Silifke-Alanya arası) Isauria (Hadim, Bozkır, Taşkent), Pamfilya (Antalya’nın doğu kesimi), Pisidya (Göller Bölgesi) ve Lykaonia (Konya) yer almaktaydı. Daha sonra Kilikya prokonsülü olan Cicero bölgede birtakım değişiklere gitmiştir. Hadim ve çevresinin de yer aldığı Isauria Iconium merkezli Lykaonia Birliği içine verilmiştir. Bütün bu çabalara rağmen bölgedeki Roma hâkimiyeti tam sağlanamamıştır. Bölge MÖ 31 yılı Actium Savaşı sonrası bir süre Ankara merkezli Galatya Krallığına ve Galatya Kralı Amyntas’ın, Trogitis (Suğla) Gölü kıyısında Homanadlarla yapılan bir savaş sonunda öldürülmesi sonucu MÖ 25 yılında yeni oluşturulan Galatya eyaletine bırakılmıştır. Ancak Hadim ve Bozkır çevresi henüz kontrol altına alınmış değildir. Bu bölgedeki halkı kontrol için Roma İmparatoru Augustus bugünkü Hatunsaray’da Lystra kolonisini kurmuş ve lejyon askerleri yerleştirmiştir.
Bölgede Romalılar daha sonra da birtakım düzenlemelere gitmiştir. Bütün bu düzenlemelere rağmen bölgedeki Isaurialıların kontrolü ancak Bizans İmparatoru I. Justinianius zamanında sağlanmıştır. MS 560 yıllarında Justinianius bölgeye yaptığı asimilasyon seferinde dağlara kaçan savaşçıların ailelerini İstanbul’a götürmüş ve onları ailelerinden mahrum ederek nesillerini kurutmuştur.
Isauria bölgesi Bizans Döneminde Heraklius’un 620 yıllarında kurduğu Anatolia theması içindedir.
Hadim’in yer aldığı Isauria bölgesi Roma kaynaklarında genellikle eşkıya hareketleriyle öne çıkarılmıştır. Ancak bölgedeki yerleşmeler ve sanat eserleri bölgesel bir kültürün olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca yerleşmelerin yüzde altmış-yetmişinde madencilik yapıldığı görülmektedir. Bölge maden kaynaklarının ise güneydeki Side ve Alanya (Korekosion) limanları ile Roma’ya aktarıldığı bölgedeki çalışmalarla ortaya konmuştur.
Hadim ilçesinin başlıca Roma yerleşmeleri Bolat kasabasının Temaşalık mevkiindeki Astra ve Dülgerler’deki Artanada kentleridir. Diğer taraftan antik adı bilinmeyen Hadim Kaleönü, Holuslar-İğdeören, Korulan’da Yalnız Kaya, Beyreli Keşşaflı, Hadim Yarıcak Yaylası, Dedemli Geriş Madenleri, Korualan-Alanya arasındaki Kumadere’den söz edilebilir. Ayrıca bu yerleşmeler ve çevresindeki çalışmalarda yoğun bir madencilik faaliyetleri görülmüştür.
Korualan Kınalı Taşlar ve Olucak Yaylası’nda cıva çalışmaları. Dedemli Geriş’te kurşun, gümüş galerileri; Astra’da kurşun, demir; Korualan’da altın çıkarıldığı atık maden posalarından anlaşılmıştır. Bağbaşı Barajı altında kalacak Yelbeyi Anıtı ve Bozkır Barajı altında kalacak olan Holuslar Anıtı bölgenin olduğu kadar Helenistik ve Roma dönemlerinin eşsiz sanat eserleridir. Bolat Deresi’nde baraj altında kalacak çok sayıda maden galerileri de bulunmaktadır. Bu sebeple bölgenin tarihini ele alırken sadece siyasal olaylarla yetinmek eksikliktir.
Sosyo-ekonomik olarak ele alındığında Hadim, önemli bir maden ve madencilik bölgesidir. Diğer taraftan antik dönemden itibaren sanat eserlerinde görülen bağcılık kültürü de oldukça zengindir. Göksu çevresinde yapılan meyve ve sebzecilik, antik dönemden itibaren yörenin ekonomisinde önemli bir paya sahip olmuş, özellikle Beyreli çevresindeki sedir ormanları da Akdeniz gemiciliğine büyük katkılar sağlamıştır. Bütün bu durumlar gösteriyor ki; Hadim ve çevresi antik çağlarda tahmin edilenden çok daha fazla yerleşim yerleri ve ekonomik gelişimi ile dikkat çekmektedir. Bu potansiyeli de yeni araştırmalarla ortaya konulmalıdır.



