Ebu Sait Muhammed el-Hadimî, XVIII. asırda yaşamış mütefekkir, mutasavvıf, din âlimi, şair, edip ve aynı zamanda büyük bir hukukçudur. Hadimî’nin ataları Buhara’dan Anadolu’ya göçüp, 1112’de bugün Taşkent’in Avşar kasabası hudutları içinde bulunan Karacasadık mevkiine gelip yerleşmişler ve Hadim’e göçünceye kadar, uzun bir süre burada yaşamışlardır.
Biyografik kaynaklarda Hadimî’nin soyağacı altı nesil geriye doğru giderek verilmektedir. Bu soyağacında Hadimî’nin baba ceddi şöyle sıralanmaktadır: Bedreddin, Hüsameddin, Hüseyin, Abdurrahman, Osman (Hadimî’nin dedesi) ve babası Fahrürrum Kara Hacı Mustafa Efendi.
Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan 1114/1702 tarihli bir risalede ise Hadimî’nin soyu, baba Mustafa Efendi dâhil, yedi nesil geriye doğru götürülerek verilmektedir: Babası Mustafa Efendi, Osman, Abdurrahman, Hüseyin, Abdülcemil, Muhammed ve Hüsameddin.
Bazı eserlerde ise onun soyunun Hz. Peygamber’e kadar ulaştığı ifade edilmektedir. Hatta Hadimî bizzat kendisi, bir murakabesine dayanarak, Hz. Peygamber soyundan geldiğini iddia etmektedir.
Hadimî’nin babası Kara Hacı Mustafa Efendi, Hadim’e 20-25 km uzaklıktaki Avşar köyü yakınlarında bulunan Karacasadık’ta doğdu. İlk tahsilini babası Osman Efendi’den aldığı sanılmaktadır. Babası Osman Efendi hakkında herhangi bir bilgi yoksa da onun da âlim birisi olduğu ve Karacasadık’ta vefat ettiği tahmin edilmektedir. Mustafa Efendi, Hadim ve Tarsus’ta yaptığı tahsilinde dönemin üç büyük hocasında okuyup onlardan icazet aldı. Bunlar: Muhammed bin Ahmet bin Muhammed et-Tarsusî, Yusuf bin Ahmet bin Muhammed el-Âmidî ve Ereğlili Şeyh Ali bin el-Hac Ömer’dir. Mustafa Efendi, bu tahsili sırasında zamanın büyük şeyhi Murat Buhari’ye Tarsus’ta intisap ederek Nakşibendiye tarikatına dâhil oldu. Tahsilini tamamlayıp memleketine dönünce, burada bir medrese açarak, talebe yetiştirmeye başladı. Hadim ve çevresinde müderris, âlim ve sofi olarak faaliyet gösterip çevreden gelen talebeleri yetiştirerek onlara icazet verdi. Yetiştirdiği talebeler İstanbul saraylarında haklı bir şöhret kazanınca ünü Hadim dışına taştı ve kendisine “Fahrü’r-Rum (Anadolu’nun övüncü)” unvanı verildi.
Fahrürrum Kara Hacı Mustafa Efendi, Taşkentli Emir Müftüsü’nün kızı Hediye Hanım ile evlendi. Bir rivayete göre, Hadimî’nin ailesi, onun doğumundan kısa bir süre önce, 1692 yılında, görülen bir rüya üzerine, Karacasadık’tan göçerek Hadim’e yerleşmiştir. Hadim’in önemli bir kültür ve ilim merkezi olmasının temellerini atan Mustafa Efendi, ayrıca Nakşibendiye tarikatının halifesi olarak da bölgede faaliyet göstererek 1147/1734’te Hadim’de vefat etti.
Ebu Sait Muhammed el-Hadimî 1113/1701-02 yılında Hadim’de doğdu. Hadimli olmasından dolayı “Hâdimî” diye anılan Ebu Sait Muhammed, küçük yaşta babası Mustafa Efendi’den ders almaya başlayarak on yaşında hafız oldu. Babasının Hadim’de kurduğu medresede Arapça, Farsça, gramer, hadis, akait ve felsefe usulü gibi dersleri gördükten sonra, ilk icazetini babasından aldı. Yine babasının huzurunda Nakşibendiye tarikatına intisap ederek tasavvuf eğitimi alarak Bâtıni hakikatleri keşfetti.
Hadimî, 1712 yılında Konya’ya gelerek Karatay Medresesinde belagat ve mantık gibi dersler aldığı devrin büyük âlimlerinden İbrahim Efendi’nin önünde beş yıl okudu. Konya’daki tahsilini tamamladıktan sonra hocası İbrahim Efendi, bir gün Hadimî’yi çağırarak şöyle der: “Oğlum Mehmet, beş yıldan beri benim medresemdesin, benden alacağını aldın. Artık benim sana verecek hiçbir dersim kalmadı. Konya’da sana ders verecek başka birini de tanımıyorum. Şimdi senin yapacağın bir şey var. Konya’yı terk edip İstanbul’a gitmek... Orada müderris Kazabadi Ahmet Efendi’yi bul ve imtihanını ver. Seni benden sonra ancak o talebe olarak kabul edebilir”.
Hocasının bu tavsiyesi üzerine Hadimî, Konya’dan ayrılıp memleketi Hadim’e döndü ve muhtemelen bu tarihlerde, babasıyla beraber bir medrese kurdu. Ancak burada tedrise başlayıp başlamadığı, burada ne kadar kaldığı bilinmemektedir. Bu arada Hadimî hocası İbrahim Efendi’nin kendisine söylediklerini babasına anlattı. Babası da onun Kazabadi Ahmet Efendi’de okumasını uygun buldu. Bunun üzerine Hadimî İstanbul’a giderek, Kazabadi Ahmet Efendi’nin medresesinde öğrenimine devem etti. Hadimî, Kazabadi’den klasik medrese sistemine bağlı müfredat programlarında okutulan ulûm-ı âliye ve ulum-ı diniye olarak ifade edilen yüksek din eğitiminin esaslarını oluşturan dinî ilimleri okudu. Bunlar arasında kelam, fıkıh, tefsir ve hadis gibi dersler yer almaktadır. İstanbul’da, 1717-1725 yılları arasında, sekiz yıl öğrenim gördükten sonra, Kazabadi Ahmet Efendi’den icazetini alarak tahsilini tamamladı. Aldığı bu icazetle ilmiye teşkilatına girip, hiyerarşik bir yükselişle yüksek makamlara gelebilirdi. Ancak o, İstanbul’da kalmayarak dört katır yükü kitapla memleketi Hadim’e geri döndü.
Hadimî, 1725’te memleketine döndükten sonra babası ile birlikte kurdukları medreseye müderris oldu. Hadimî, Evasıt-ı Cemaziyelahir 1137/25 Şubat-6 Mart 1726 tarihinde Bolay, Emrud ve Alani mezralarının öşürlerinin mutasarrıfı olan Mahmut adlı kişinin vefatı üzerine, Hadim Medresesinde ders vermek şartıyla, “mezra’adâr” tayin edildi. Yine 29 Zilhicce 1137/8 Eylül 1725 tarihinde, Mahmut Efendi’nin vefatından dolayı, kendisine Karacahisar mezrasının da mezraadarlığı verildi. Böylece Hadimî, 1725 yılında aldığı müderrislik vazifesini vefat ettiği 1762 yılına kadar sürdürdü.
Hadimî, Hadim’e döndükten kısa bir süre sonra da Ermenek’in Böşköy’den Meryem Hanım ile evlendi. Bir yıl sonra da oğlu Sait dünyaya geldi. Oğlunun doğumu sonrası Hadimî, “Ebû Sa’îd Muhammed el-Hâdimî” lakabıyla ün kazandı.
Hadimî’nin babası Fahrürrum Kara Hacı Mustafa Efendi 1147/1734-35’te vefat etti. Kabir taşı kitabesinde şöyle yazılıdır: “Merhûm ve mağfûr Hâdimî Efendi’mizin pederi ve üstâdı Fuhulinden sâhib-i enfâsı kudsiye üstâd-ı kül mürşîd-i ekmel Fahrü’r-Rûm Kara Hacı Mustafa Efendi’mizin rûhuna fâtiha”.
Babası Mustafa Efendi’nin kurup, Hadimî’nin geliştirdiği medresenin ününün kısa zamanda yayılmasıyla Hadim bir ilim ve irfan merkezi oldu. Kendisinden ilim tahsil etmek isteyen talebelerin çokluğu sebebiyle Hadimî, talebelerini medresesine sığdıramayınca, bunun da çaresini buldu ve yaz ayları boyunca Hadim’e 12 km mesafede bulunan Kavaklar mevkiinde açık havada ders vermeye başladı. Bugün hâlâ bu açık hava medresesinin kalıntıları mevcuttur.
Ünü kısa zamanda Anadolu’nun diğer bölgelerine de yayılan Hadimî, Padişah I. Mahmut tarafından, Darüssaade ağası Beşir Ağa’nın tavsiyesi üzerine, İstanbul’a davet edildi. İstanbul’un gözde âlimlerinin de hazır bulunduğu bir mecliste, padişah huzurunda, ders takrir etti. Hadimî’nin verdiği dersi çok beğenen padişah, kendisinden Ayasofya Camii’nde bir vaaz vermesini istedi, vaazı sırasında yaptığı Fatiha tefsiriyle İstanbul ulemasının takdirini kazandı. Padişah onun İstanbul’da kalmasını istediyse de o, Hadim’e dönmeyi tercih etti.
Hadimî, memleketine döndükten sonra medresesinde talebe yetiştirmeye devam etti. Yetiştirdiği talebeler arasında kendi oğulları Sait, Abdullah, Emin, Numan, Ali, Halim ve Mustafa Efendiler yanında, devrinin büyük âlimlerinden sayılan ve bilgisinden dolayı “ayaklı kütüphane” lakabı verilen Müftüzade Muhammed Antaki, Ürgüplü Ahmet Efendi, Konyalı İsmail Hakkı Efendi, Kayserili Hacı İsmail Efendi, İsmail Gelenbevi, Mehmet Kırkağaci ve Hafız Hasan Üskübi gibi büyük şahsiyetler de vardır.
Medresesinde tefsir, hadis, kelam, İslam hukuku, İslam felsefesi ve Arap edebiyatı gibi dersler okutan Hadimî, yanı sıra çeşitli konularda pek çok da eser kaleme aldı. O, İslam hukuku nazariyatı hakkında eserler veren nadir hukukçulardan biri olarak kabul edilmektedir.
Hadimî, müderrislik vazifesi yanında Hadim müftüsü olarak da görev yaptı ve çok çeşitli konularla ilgili olarak görüş bildirdiği gibi, birçok fıkhi meselenin hukuki-dinî hükmüne ilişkin fetvalar da verdi.
1176/1762-63 yılında vefat eden Hadimî, Hadim’in batısındaki mezarlıkta bugünkü türbesinin bulunduğu yere defnedildi. Kabir taşı kitabesinde: “Câmi’ü’l-mecâmi’ fî usûli’d-dîniyye şârihu tarîkât-ı Muhammediyye kutbü’l-ârifîn gavsü’l-vâsılîn Ebû Sa’îd Muhammed el-Hâdimî rûhuna fâtiha 1113-1176” ibareleri yazılıdır. Hadimî’nin ölüm günü kesin olarak tespit edilememekle birlikte, vefatından hemen sonra, 3 Cemaziyelevvel 1176/20 Kasım 1762 tarihli bir beratla, medresesindeki görevine oğullarının tayin edildiğine bakılırsa, vefatının bu tarihten kısa bir süre önce olduğu anlaşılmaktadır. Civarında babası, annesi, çocukları ve kardeşlerinin kabirlerinin de yer aldığı mezarının üzerine, 1986-87 yıllarında, Hadim Belediyesi tarafından üstü açık bir türbe yaptırılmıştır.
Ebu Sait Muhammed el-Hadimî beş defa evlenmiş ve bu evliliklerden sekiz oğlu ile bir kızı olmuştur. Oğulları Hacı Sait, Abdullah, Numan, Emin, Ali, Halim, Mustafa ve Mehmet Efendiler onun vefatından sonra babalarının medresesinde ders vermek şartıyla Bolay ve Karacasadık mezralarının mezraadarlığıyla görevlendirilmişlerdir. Bu görev, zaman içinde hep Hadimî’nin soyundan gelen kişiler tarafından yürütülmüştür. Ayrıca Hadim’de bulunan diğer bazı görevler de onun oğulları tarafından ifa edilmiştir. Hadimî’nin oğulları medresede ders verirken aynı zamanda buranın müftülük ve muhtarlık görevlerini de üstlenmişlerdir. 1810 senesinde hem muhtar hem de müftü Hadimî’nin oğlu Numan Efendi idi. Numan Efendi’nin 1824 tarihinde ölümü üzerine yerine müftü olarak es-Seyyit Abdulehat adında biri tayin edilmiş, ancak bu kişi liyakatsizliği sebebiyle, 1824 tarihinde müftülük görevinden alınarak, yerine Hadimî-zade el-Hac Ahmet Efendi getirilmiştir. Ahmet Efendi bu görevi 1830-31 yıllarına kadar sürdürmüştür.
Eserleri:
Hadimî tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf, akait, felsefe ve ahlak gibi ilimlerle meşgul olmuştur. Bu ilimlerle sadece bir okuyucu olarak ilgilenmemiş, aynı zamanda bu ilimlerin her birinde çeşitli eserler de kaleme almıştır. O, bir müderris olmanın yanı sıra, aynı zamanda bir müfessirdir. Tefsire, Kur’an-ı Kerim’in bazı surelerini tefsir ederek başlamıştır. Bu arada “Beyzâvî Tefsîri”ne haşiyeler de yazmıştır. Eserleri arasında en meşhuru ise İmam Birgivî’nin “Tarîkât-ı Muhammediye”sine şerh olarak yazdığı “Berîka” adlı eseridir. Hadimî eserlerinin büyük bir kısmını Arapça olarak kaleme almıştır. Bu da onun bu lisana ne kadar vakıf olduğunun bir göstergesidir.
İslâm hukuku nazariyatına dair eserler veren nadir hukukçulardan biridir. Onun bu alanda yazdığı “Menâfi’ü’d-Dekâik” adlı eseri yetkililerce belli başlı eserler arasında zikredilmektedir. Osmanlı Devleti’nde umumî valilik, hariciye nazırlığı yapan ve İslam hukuku üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanının Sava Paşa: “İslâm fukahâsının en yenilerinden bulunan Hâdimî ‘Mecâmi’ü’l-Hakâyık’ adlı eserinde şer’î deliller ile sıhhatleri ispat etmiş olan şer’î hükümleri bilmektedir” demektedir. Hatta Ahmet Cevdet Paşa’nın başkanlığında teşekkül eden heyetin hazırlamış olduğu “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye”nin baş tarafında bulunan yüz kaidenin otuz üçünün Hadimî’nin eserlerinden alındığı ifade edilmektedir. Bu da Hadimî’nin hukuk ilminde de büyük bir otorite olduğunu göstermektedir.
Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Hadimî’nin eserlerinden yalnızca yirmi üçünün adını vermekte; ancak, basılmış ve basılmamış eserlerinin sayısının seksen kadar olduğunu belirtmektedir. Onun tespit edilebilmiş eserleri şunlardır:
Kur’an ve Tefsir İlmine Dair Eserleri
1. Âdâb-ı Kırâ’ati’l-Kur’ân
2. Hâşiye ‘alâ Tefsîri Cüz’i’n-Nebe’ li’l-Beyzâvî
3. Risâle fî tefsîri Sûreti’l-Enfâl
4. Tefsîr-i Sûreti’l-Fâtiha
5. Hâşiyetü’n ‘alâ Tefsîri Sûreti’l-İhlâs li İbn-i Sina
6. Risâle fî Kavlihi Te’âlâ “İnne ba’da’z-zanni ismün”
7. Risâle fî Kavlihi Te’âlâ “ve hüve’l-gafûru’l-vedûd...”
8. Risâle fî Kavlihi Te’âlâ “ve yü’minûne bihi ve yestafirûn…”
9. Risâle fî Kavlihi Te’âlâ “ve lev ‘âlimallahu fîhim hayrân…”
10. Risâle fî Kavlihi Te’âlâ “Kuli’l-lahümme mâliki’l-mülk…”
11. Risâle fî Kavlihi Te’âlâ “Kad eflaha…”
12. Risâle fî Defi İşkâli’l-İstisnâ fî Kavlihi Te’âlâ “ve emmellezîne suidû illa mâşâ Allah”
13. Risâle fî tefsîri Sûretü’n-Nâzi’ât
14. Risâle fî tefsîri “Ellezîne yahmilûne’1-arşe...”
15. Risâle fî tefsîri “Ya Eyyühellezîne Amenû...”
16. Risâletü’n-nâsih ve’l-mensûh
17. Risâle fî Hakkı’t-tertîli’l-Kur’ân
Hadis İlmine Dair Eserleri
1. Risâle Lübsi’l-Ahmer
2. Risâle fî usûli’l-hadîs
3. Tahkikatü’l-acîbe ve tedkîkâtü’l-garîbe müte’allikatün ‘ale’l-hadîsi’s-Sahîh
4. Risâle fî hakkı’l-hadîsi’z-za’îf
Fıkıh ve Fıkıh Usulüne Dair Eserleri
1. Metn-i Mecâmiü’l-hakâyık fî ilmi’l-usûl
2. Hâşiye ‘alâ Düreri’l-hükkâm
3. Risâle fî hakkı’l-kahve
4. Risâle fî hakkı’d-duhan
5. Risâle fî hakkı masnûniyyeti’l-misvâk
6. Risâletü’l-ubudiyye
8. Risâletü’ş-şübühâti’l-‘âriza fî tarîki’l-haccı’ş-şerîf
9. Risâleli def’i mâ evrede İbnü’l-Kemâl ‘ale’d-Dürer fî hakkı’l-istihlâf
10. Risâletü vezâifi’l-mevtâ
11. Mîzânü’l-müddaiyyîn fî ikâmeti’l-beyyineteyn
12. Risâle fî kırâ’ati “Şehida’l-lâhü” ve “Kuli’l-lâhümme” dubur-i külli’s-salât
13. Risâle fî libâsi’l-ahmer
14. Risâletü’l-huşu’ fî’s-salât
15. Risâle fî hakkı’t-tesbîh ve’t-tahmîd ve’t-tekbîr
16. Risâletü’ş-şübühâti’l-mu’rede ‘ale’ş-Şeyh Muhammed Hayât es-Sindî el-Medenî
17. Risâle fî hakkı’l-Hızır
Kelam İlmine Dair Eserleri
1. Risâle fî’l-kazâ ve kader
2. Risâle fî ef’âli’l-ibâd
3. Risâle fî kavlihi Te’âlâ “lev kâne fîhimâ alihe…”
4. Risâle şerh-i kelimetü’t-tevhîd
5. Şerhu kelimeti’l-mensûbeti ile’l-Birgivî
6. Şerhu kelimeti’t-tevhidiyyeti’l-mutasavvıfîn
7. Şerhu ‘alâ Risâleti Nukirru li’l-İmâmi’l-A’zam
8. Hâşiye ‘alâ tefsîri Sûreti’l-İhlâs li-İbni Sinâ
Tasavvufa Dair Eserleri
1. Risâle fî mes’eleti’l-vücûdiyye
2. Risâle fî sulûki’n-Nakşibendiyye
3. Risâletü’n-Nakşibendiyye müsbetün bi’l-edilleti’l-erba’a
4. Risâletü’l-âdâb fî zikri “lâ ilâhe illallâh”
5. Fezâilü’l-ezkâr
6. Şerhun ‘alâ Kasîdeti’r-Raiyye
7. Risâle fî mâhiyeti’t-tarîka
7. Risâletü’l-Erba’iniyye
8. Beyânu tarîki’s-sa’âdeti’n-Nakşibendiyye
9. Risâletü beyânı zuhûri’l-mücâhede ve beyânı tarîk-i telkîni’z-zikr
10. Min şerhi’l-mekâsıd bâ’du kelimâti’s-sûfiyye ve vasiyetnâme
11. Beyânu sebebi Ademi zuhûri’l-havârik mine’s-sahâbe
12. Risâletü fî hakkı hatm-ı hâcegân
13. Şerhu Evrâdi’l-Bahâiyye
14. Risâletü’n-nasâyih ve’l-vesayâ’l-murâkabe
15. Risâle fî’l-münâzara ma’a’n-nefs
16. Şerhu kelimeti’t-tevhidiyye li’l-Birgivî
17. Risâletü’l-huşû fî’s-salât
18. Hidâyetü’t-tâlibîn
İslam Ahlakına Dair Eserleri
1. el-Berîkatü’l-Mahmûdiyye fî şerhi’t-tarîkati’l-Muhammediyye
2. Risâletü’n-nesâyih ve’l-vesâya
3. Şerhu Eyyühe’l-veled
4. Vasiyyetün li’l-fâzıl Halil Efendi
5. Risâletü’l-besmele
6. Risâletü şerhi’l-besmele
7. Risâletü’l-vasıyye ve’n-nasîha li-veledihi’l-a’az Muhammed Sa’îd ve li-kulli ihvânihi ve telâmizetihi ve ahibbâihi
Mantık İlmine Dair Eserleri
1. Arâ’isü’n-nefâis fî ilmi’l-mantık
2. Ara’isü’l-enzâr ve nefâ’isü’l-ebkâr
Arap Dili ve Edebiyatına Dair Eserleri
1. Risâletü’l-hazfiyye
2. Risâletü’z-zarfiyye
3. Risâletün fî atfi’l-cümleti’l-inşâiyye ‘ale’l-ihbâriyye
4. Risâle fî mukaddimâti ilmi’s-sarf
5. Şerhu dîbâceti’n-netâici’l-efkâr fî’n-nahv
6. Risâle fî’l-fırâk
7. Şerhu ‘Avâmili’l-Birgivî
Şiire Dair Eserleri
1. Şerhu ‘ale’l-Kasîdeti’l-mudariyye
2. Şurhu Kasîdeti’l-bürde
3. Şerhu Kasîdeti’l-Vânî.
4. Şerhu Kasîdeti’l-Tantarâniyye
Fesahat, Belagat ve Bedi’ye Dair Eserleri
1. Mukaddimâtü beyâni mevzû’ati’l-ulûm
2. Kitâbu ilmi’l-me’ânî
3. İlmü’l-beyân ve’l-bedî’
Hadimî büyük bir müderris, büyük bir mutasavvıf ve büyük bir âlim olmanın yanında aynı zamanda önemli bir şairdir. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nde kendisine şair olarak yer verilmiştir. Onun bir divanı dolduracak kadar şiir ve ilahi yazdığı söylenirse de bunlardan ancak bir naat ile bir iki mısra bugüne kadar gelebilmiştir.
NAAT
Fakîrim kapına geldim
Şefâat yâ Resûlallah
Mukırrem suçumu bildim
Şefâat yâ Resûlallah
Günâhkârım yüzüm kâre
Korkarım atarlar nâre
Meğer senden ola çâre
Şefâat yâ Resûlallah
Okudum çok tahiyyâtı
Salât ile salavâtı
Akabinde münâcâtı
Şefâat yâ Resûlallah
Cehennem kaynayıp taşa
Bilinmez ne gelir başa
Zükûr, nâs karındaşa
Şefâat yâ Resûlallah
Nazar kıl ayn-ı re’fetten
Nacib eyle şefâatten
Fakîrem cümle ümmetten
Şefâat yâ Resûlallah
Keremler kıl garîbâne
Cân u ahbâb u civâne
Umûmen ehl-i imâne
Şefâat yâ Resûlallah
Kerem kıl gel sen efrâda
Eğer hısım eğer yâda
Husûsan ehl-i evlâda
Şefâat yâ Resûlallah
Gözümüz kapladı perde
Devâsından kamu derde
Bize, üstâda, şâkirde
Şefâat yâ Resûlallah
Ümmetin Hâdimî ahkar
Alemde nâkıs-ı ebter
Meğer lutfâ olmaz âher
Şefâat yâ Resûlallah
HADİMÎ