SEYDİŞEHİRLİ ABDULLAH FEYZİ EFENDİ

Müderris, mutasavvıf. (1880-1937)

Seydişehir’de doğdu. Babası, Şeyh Hacı Abdullah Efendi (1807-1903)’nin müritlerinden Akseki-Ormanalı Hacı Ahmet Hoca (ö. 1911)’dır. Abdullah Feyzi, kendi el yazısıyla şeceresini: “Seydişehirli Hocazâde Abdullah Feyzi b. Ahmed Seydişehrî b. Şeyh Abdurrahman Ormanavî b. Abdullah el-Hâdimî” olarak kaydetmiştir.

Abdullah Feyzi Efendi, Ormana kasabasında türbesi bulunan Nakşibendî şeyhi Abdurrahman b. Abdullah el-Hadimî (ö. 1278/1880)’nin torunu olup, Seydişehir ve çevresinde Hocazade Abdullah Efendi, Türkiye’de ise Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi adlarıyla tanınmıştır.

Abdullah Efendi, küçük yaşta Hacı Abdullah Efendi Medresesine girdi. Burada Şeyh Hacı Abdullah Efendi’nin büyük oğlu Müderris Mehmet Hacegân Efendi (1836-1906)’den Arapça, Farsça, mantık, fıkıh, feraiz, meani, beyan ve ilm-i kelam gibi dersleri okuyarak icazet aldı. Hem aile ortamında hem de medresede tasavvufla iç içe olan Abdullah Efendi; Nakşibendî tarikatının Halidî kolu şeyhi Hacı Abdullah Efendi’ye intisap ederek ondan tefsir, tasavvurat ve tasdikat dersleri tahsil etti. Medrese tahsili sırasında Hacı Abdullah Efendi’nin dinî ve tasavvufi sohbetlerine katılarak zahirî ve batini ilimlerde kendisini çok iyi yetiştirdi.

Hocası Mehmet Hacegân Efendi’nin 1906 yılında vefatından sonra İstanbul’a gidip, orada yüksek tahsilini tamamlayarak icazet aldı. Sonra Seydişehir’e dönerek Hacı Abdullah Efendi Medresesinde bir süre ders okutup, ardından uzun süre Seyyit Harun Camii’nde verdiği dinî ve tasavvufi içerikli vaazlarla Seydişehir halkını bilgilendirdi.

Seydişehir’de kabuğuna sığamayan Hocazade Abdullah Efendi, İslam ve tasavvufu anlatmak için il il dolaştı. Gittiği her yerde ilmine saygı gösterilerek kendisine vaaz ve sohbet yapması için kürsüler gösterildi. İstanbul, İzmir, Isparta ve çeşitli yerlerde vaaz ve konferanslar verdi. Vaaz ettiği yerler arasında Konya Kapı Camii de vardır. O, bu gezginliğinden dolayı “seyyar vaiz” olarak anıldı.

Medresede okuduğu dersleri çok iyi harmanlayan, fikir yürütme kabiliyetine sahip, ileri görüşlü ve zeki bir âlim olan Hocazade; dinî ilimlerin yanı sıra matematik, fizik, kimya ve fen gibi müspet ilimlerdeki derin bilgisiyle, bilim adamlarını kendine hayran bırakarak onların takdirini kazandı. Bir meseleyi izah ederken, kuvvetli akli deliller getirerek muhatabını ikna etmesinden dolayı da kendisine “filozof” lakabı takıldı.

Abdullah Efendi, İstanbul’a gittiğinde mensubu olduğu tarikatın dergâhlarında kalıp, bu tarikatın mensuplarının yoğun olduğu cami ve dergâhlarda sohbetler yaparak hitabeti ve seçtiği konularla büyük dinleyici kitlelerini cezp ederek İstanbul’da âlimler arasında Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi adıyla ünlendi.

1920 yılında İstanbul’da bulunduğu sırada yaptığı bir dinî sohbete, o zaman medrese öğrencisi olan Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi (1897-1980) de katılmış, sohbetten büyük haz alınca Abdullah Feyzi Efendi’nin ders ve sohbetlerine devam etmiştir. Mehmet Zahit Kotku, hem zahirî hem de batini ilimlerde bir derya olan Abdullah Feyzi Efendi’nin sohbetlerinden etkilenerek 16 Temmuz 1920 tarihinde Cuma namazını Ayasofya Camii’nde kıldıktan sonra, Vilayet karşısındaki Fatma Sultan Camii yanında bulunan Gümüşhanevi Dergâhı’na gitmiş, orada Dağıstanlı Şeyh Ömer Ziyaüddin Efendi’ye intisap etmiştir.

Konya’da yayımlanan 31 Ekim 1920 tarihli Öğüt gazetesinde çıkan bir habere göre, Hocazade Abdullah Efendi, Hürriyet ve İtilaf Fırkasına mensup olup fırkanın diğer mensupları Hoca Rasih (Erkan), Hatip Şakir, Nuh Naci (Kaplan) ve mahkeme azası Hacı Abidin (Eğilmez) ile birlikte 1920 yılında Seydişehir’de bir “Kuvve-i İslâhiye Heyeti” kurmuşlardır. Bundan dolayı Hocazade Abdullah Efendi, isyana katıldığı suçlamasıyla 20 Kânunuevvel 1337 (20 Aralık 1921) tarihinde on sene hapse çaptırıldıysa da 6 Nisan 1922 tarihinde berat etti.

Bir süre İzmir’de kalan Abdullah Feyzi Efendi, burada saatçilik mesleğini öğrenip, geçimini bu meslekten sağladı. İzmir’de bulunduğu dönemde de ilim meclislerinin aranan kişisi olup, birçok sohbete katıldı; hatta halka açık konferanslar verdi. Onun sohbet ve konferanslarına dönemin değerli din ve bilim adamları da katılmıştır. 1927 yılında İzmir’de verdiği “Yaşamak İsteyenlere Kanun-i Hayatiyyeden Bir Nebze” adlı konferansı 38 sayfalık bir risale olarak basıldı. Bu kitapçığın sonuna Dr. İsmail Hasan ile Kimyager Mehmet Abdüsselam beyler, birer takdir yazısı yazmışlardır. Osmanlı harfleriyle basılan bu kitapçık, merhum Abdurrahman Ayaz (1945-2009) tarafından 1984 yılında Yeni Seydişehir gazetesinde tefrika edilmiştir.

Abdullah Feyzi Efendi, 1934 yılında tekrar İstanbul’a gittiğinde, Hafta mecmuası ile Cumhuriyet gazetesi yazarı Mekki Sait Esen (1903-1970)’in kendisiyle yaptığı röportaj Hafta mecmuasında yayımlandı. Mekki Sait Esen yazısına: “İstanbul’da İki Seyyar Feylesof” üst başlığı atarken, alt başlıkta ise: “Biri İngiltere’den, öteki Seydişehir’den yola çıkmış; ikisi de diyar diyar dolaşacaklar. Abdullah Bey, İlm-i Hayat Mütehassısı’dır!” ifadelerini kullanmıştır. Sonra da filozofların ileriye dönük düşünce ve niyetlerini dile getirerek: “Geçen hafta İstanbul’a iki seyyar feylesof uğradı. Biri İngiltere’den, biri Seydişehir’den yola çıkmış… İngiliz’in adı Mistır İllion, yolculuğunu Tibet’e kadar uzatmak niyetinde. Seydişehirli İstanbul’a kadar gelebilmiş. Ormana’daki çiftliğini satabilirse Venezüella’ya kadar gidecek!” demiştir.

Gezmeyi seven, şehir şehir dolaşan Hocazade Abdullah Efendi, Fransa’dan gelen konferansa katılma daveti üzerine bir pasaport aldıysa da eşi Makbule Hanım izin vermediği için Fransa’ya gidememiştir. Yanı sıra maddi imkânsızlıkları, fikirlerini dünyaya tanıtmak için yurt dışına çıkmasına mâni olmuştur.

Yeniliklere açık, ileri görüşlü, ufku geniş ve zeki bir kişi olan Hocazade Abdullah Efendi, sosyal ve teknolojik konulardaki yenilikleri de yakından takip etmiştir. O, Seydişehir’e bisikleti ilk getiren ve kullanan kişidir. Seydişehirliler, ilk kez radyoyu da onda görmüş; ayrıca o, 1930’lu yıllarda kendi kurduğu kalorifer sistemiyle evini ısıtmıştır.

Astronomi ilmiyle de uğraşan Abdullah Efendi, evinin ortasında çatıyı açtırmış, açık kısmı camla kaplatmış, oradan dürbünle gökyüzünü ve yıldızları incelemiştir. Fen bilimlerine meraklı olup, canlıları incelemek için bir mikroskop almış, bu aleti deneylerde kullanmıştır. Ayrıca o bir kimyager olup, zatürree ilacını bulmuş, o zaman Paparanın Osman Gülgeç (1904-1976) ile Kozlulu Osman, onun yaptığı ilaçla iyileşmişlerdir. Ne yazık ki o, ülke genelinde aranan, sohbeti dinlenir bir hoca olarak büyük saygı görüp, kendisine övgüler düzülürken, her nedense, Seydişehir’de değeri yeterince bilinememiştir.

Hocazade Abdullah Feyzi Efendi, ilk evliliğini Mehmet Hacegân Efendi (1836-1906)’nin genç yaşta dul kalan eşi Emine Hanım’la yaparak Emine Hanım’ı ve yetim çocuklarını kendi evladı gibi koruyup kolladı. İkinci evliliğini de günümüzde Mehmet Beyler sülalesi olarak bilinen Seydişehir eşrafından müstantik (sorgu hâkimi) Mehmet Ayhan’ın kızı Makbule Hanım’la yaptı. Bu evlilikten Zükaeddin, Züka, Hamide ve Hatice adlarında dört çocuğu dünyaya geldi.

Abdullah Feyzi Efendi ve kardeşi Ahmet (1911-1986), Soyadı Kanunu çıktığında “Özeker” soyadını almışlardır.

1937 yılında bir yaz günü pekmezli kar yiyen Abdullah Efendi, Seydişehir’deki evinde aniden rahatsızlanınca kaldırıldığı Konya Devlet Hastanesinde zatürree sebebiyle vefat etti. Kabri, Konya Musalla Mezarlığı’ndadır.

Seydişehir’de doğdu. Babası, Şeyh Hacı Abdullah Efendi (1807-1903)’nin müritlerinden Akseki-Ormanalı Hacı Ahmet Hoca (ö. 1911)’dır. Abdullah Feyzi, kendi el yazısıyla şeceresini: “Seydişehirli Hocazâde Abdullah Feyzi b. Ahmed Seydişehrî b. Şeyh Abdurrahman Ormanavî b. Abdullah el-Hâdimî” olarak kaydetmiştir.

Abdullah Feyzi Efendi, Ormana kasabasında türbesi bulunan Nakşibendî şeyhi Abdurrahman b. Abdullah el-Hadimî (ö. 1278/1880)’nin torunu olup, Seydişehir ve çevresinde Hocazade Abdullah Efendi, Türkiye’de ise Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi adlarıyla tanınmıştır.

Abdullah Efendi, küçük yaşta Hacı Abdullah Efendi Medresesine girdi. Burada Şeyh Hacı Abdullah Efendi’nin büyük oğlu Müderris Mehmet Hacegân Efendi (1836-1906)’den Arapça, Farsça, mantık, fıkıh, feraiz, meani, beyan ve ilm-i kelam gibi dersleri okuyarak icazet aldı. Hem aile ortamında hem de medresede tasavvufla iç içe olan Abdullah Efendi; Nakşibendî tarikatının Halidî kolu şeyhi Hacı Abdullah Efendi’ye intisap ederek ondan tefsir, tasavvurat ve tasdikat dersleri tahsil etti. Medrese tahsili sırasında Hacı Abdullah Efendi’nin dinî ve tasavvufi sohbetlerine katılarak zahirî ve batini ilimlerde kendisini çok iyi yetiştirdi.

Hocası Mehmet Hacegân Efendi’nin 1906 yılında vefatından sonra İstanbul’a gidip, orada yüksek tahsilini tamamlayarak icazet aldı. Sonra Seydişehir’e dönerek Hacı Abdullah Efendi Medresesinde bir süre ders okutup, ardından uzun süre Seyyit Harun Camii’nde verdiği dinî ve tasavvufi içerikli vaazlarla Seydişehir halkını bilgilendirdi.

Seydişehir’de kabuğuna sığamayan Hocazade Abdullah Efendi, İslam ve tasavvufu anlatmak için il il dolaştı. Gittiği her yerde ilmine saygı gösterilerek kendisine vaaz ve sohbet yapması için kürsüler gösterildi. İstanbul, İzmir, Isparta ve çeşitli yerlerde vaaz ve konferanslar verdi. Vaaz ettiği yerler arasında Konya Kapı Camii de vardır. O, bu gezginliğinden dolayı “seyyar vaiz” olarak anıldı.

Medresede okuduğu dersleri çok iyi harmanlayan, fikir yürütme kabiliyetine sahip, ileri görüşlü ve zeki bir âlim olan Hocazade; dinî ilimlerin yanı sıra matematik, fizik, kimya ve fen gibi müspet ilimlerdeki derin bilgisiyle, bilim adamlarını kendine hayran bırakarak onların takdirini kazandı. Bir meseleyi izah ederken, kuvvetli akli deliller getirerek muhatabını ikna etmesinden dolayı da kendisine “filozof” lakabı takıldı.

Abdullah Efendi, İstanbul’a gittiğinde mensubu olduğu tarikatın dergâhlarında kalıp, bu tarikatın mensuplarının yoğun olduğu cami ve dergâhlarda sohbetler yaparak hitabeti ve seçtiği konularla büyük dinleyici kitlelerini cezp ederek İstanbul’da âlimler arasında Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi adıyla ünlendi.

1920 yılında İstanbul’da bulunduğu sırada yaptığı bir dinî sohbete, o zaman medrese öğrencisi olan Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi (1897-1980) de katılmış, sohbetten büyük haz alınca Abdullah Feyzi Efendi’nin ders ve sohbetlerine devam etmiştir. Mehmet Zahit Kotku, hem zahirî hem de batini ilimlerde bir derya olan Abdullah Feyzi Efendi’nin sohbetlerinden etkilenerek 16 Temmuz 1920 tarihinde Cuma namazını Ayasofya Camii’nde kıldıktan sonra, Vilayet karşısındaki Fatma Sultan Camii yanında bulunan Gümüşhanevi Dergâhı’na gitmiş, orada Dağıstanlı Şeyh Ömer Ziyaüddin Efendi’ye intisap etmiştir.

Konya’da yayımlanan 31 Ekim 1920 tarihli Öğüt gazetesinde çıkan bir habere göre, Hocazade Abdullah Efendi, Hürriyet ve İtilaf Fırkasına mensup olup fırkanın diğer mensupları Hoca Rasih (Erkan), Hatip Şakir, Nuh Naci (Kaplan) ve mahkeme azası Hacı Abidin (Eğilmez) ile birlikte 1920 yılında Seydişehir’de bir “Kuvve-i İslâhiye Heyeti” kurmuşlardır. Bundan dolayı Hocazade Abdullah Efendi, isyana katıldığı suçlamasıyla 20 Kânunuevvel 1337 (20 Aralık 1921) tarihinde on sene hapse çaptırıldıysa da 6 Nisan 1922 tarihinde berat etti.

Bir süre İzmir’de kalan Abdullah Feyzi Efendi, burada saatçilik mesleğini öğrenip, geçimini bu meslekten sağladı. İzmir’de bulunduğu dönemde de ilim meclislerinin aranan kişisi olup, birçok sohbete katıldı; hatta halka açık konferanslar verdi. Onun sohbet ve konferanslarına dönemin değerli din ve bilim adamları da katılmıştır. 1927 yılında İzmir’de verdiği “Yaşamak İsteyenlere Kanun-i Hayatiyyeden Bir Nebze” adlı konferansı 38 sayfalık bir risale olarak basıldı. Bu kitapçığın sonuna Dr. İsmail Hasan ile Kimyager Mehmet Abdüsselam beyler, birer takdir yazısı yazmışlardır. Osmanlı harfleriyle basılan bu kitapçık, merhum Abdurrahman Ayaz (1945-2009) tarafından 1984 yılında Yeni Seydişehir gazetesinde tefrika edilmiştir.

Abdullah Feyzi Efendi, 1934 yılında tekrar İstanbul’a gittiğinde, Hafta mecmuası ile Cumhuriyet gazetesi yazarı Mekki Sait Esen (1903-1970)’in kendisiyle yaptığı röportaj Hafta mecmuasında yayımlandı. Mekki Sait Esen yazısına: “İstanbul’da İki Seyyar Feylesof” üst başlığı atarken, alt başlıkta ise: “Biri İngiltere’den, öteki Seydişehir’den yola çıkmış; ikisi de diyar diyar dolaşacaklar. Abdullah Bey, İlm-i Hayat Mütehassısı’dır!” ifadelerini kullanmıştır. Sonra da filozofların ileriye dönük düşünce ve niyetlerini dile getirerek: “Geçen hafta İstanbul’a iki seyyar feylesof uğradı. Biri İngiltere’den, biri Seydişehir’den yola çıkmış… İngiliz’in adı Mistır İllion, yolculuğunu Tibet’e kadar uzatmak niyetinde. Seydişehirli İstanbul’a kadar gelebilmiş. Ormana’daki çiftliğini satabilirse Venezüella’ya kadar gidecek!” demiştir.

Gezmeyi seven, şehir şehir dolaşan Hocazade Abdullah Efendi, Fransa’dan gelen konferansa katılma daveti üzerine bir pasaport aldıysa da eşi Makbule Hanım izin vermediği için Fransa’ya gidememiştir. Yanı sıra maddi imkânsızlıkları, fikirlerini dünyaya tanıtmak için yurt dışına çıkmasına mâni olmuştur.

Yeniliklere açık, ileri görüşlü, ufku geniş ve zeki bir kişi olan Hocazade Abdullah Efendi, sosyal ve teknolojik konulardaki yenilikleri de yakından takip etmiştir. O, Seydişehir’e bisikleti ilk getiren ve kullanan kişidir. Seydişehirliler, ilk kez radyoyu da onda görmüş; ayrıca o, 1930’lu yıllarda kendi kurduğu kalorifer sistemiyle evini ısıtmıştır.

Astronomi ilmiyle de uğraşan Abdullah Efendi, evinin ortasında çatıyı açtırmış, açık kısmı camla kaplatmış, oradan dürbünle gökyüzünü ve yıldızları incelemiştir. Fen bilimlerine meraklı olup, canlıları incelemek için bir mikroskop almış, bu aleti deneylerde kullanmıştır. Ayrıca o bir kimyager olup, zatürree ilacını bulmuş, o zaman Paparanın Osman Gülgeç (1904-1976) ile Kozlulu Osman, onun yaptığı ilaçla iyileşmişlerdir. Ne yazık ki o, ülke genelinde aranan, sohbeti dinlenir bir hoca olarak büyük saygı görüp, kendisine övgüler düzülürken, her nedense, Seydişehir’de değeri yeterince bilinememiştir.

Hocazade Abdullah Feyzi Efendi, ilk evliliğini Mehmet Hacegân Efendi (1836-1906)’nin genç yaşta dul kalan eşi Emine Hanım’la yaparak Emine Hanım’ı ve yetim çocuklarını kendi evladı gibi koruyup kolladı. İkinci evliliğini de günümüzde Mehmet Beyler sülalesi olarak bilinen Seydişehir eşrafından müstantik (sorgu hâkimi) Mehmet Ayhan’ın kızı Makbule Hanım’la yaptı. Bu evlilikten Zükaeddin, Züka, Hamide ve Hatice adlarında dört çocuğu dünyaya geldi.

Abdullah Feyzi Efendi ve kardeşi Ahmet (1911-1986), Soyadı Kanunu çıktığında “Özeker” soyadını almışlardır.

1937 yılında bir yaz günü pekmezli kar yiyen Abdullah Efendi, Seydişehir’deki evinde aniden rahatsızlanınca kaldırıldığı Konya Devlet Hastanesinde zatürree sebebiyle vefat etti. Kabri, Konya Musalla Mezarlığı’ndadır.

Seydişehir’de doğdu. Babası, Şeyh Hacı Abdullah Efendi (1807-1903)’nin müritlerinden Akseki-Ormanalı Hacı Ahmet Hoca (ö. 1911)’dır. Abdullah Feyzi, kendi el yazısıyla şeceresini: “Seydişehirli Hocazâde Abdullah Feyzi b. Ahmed Seydişehrî b. Şeyh Abdurrahman Ormanavî b. Abdullah el-Hâdimî” olarak kaydetmiştir.

Abdullah Feyzi Efendi, Ormana kasabasında türbesi bulunan Nakşibendî şeyhi Abdurrahman b. Abdullah el-Hadimî (ö. 1278/1880)’nin torunu olup, Seydişehir ve çevresinde Hocazade Abdullah Efendi, Türkiye’de ise Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi adlarıyla tanınmıştır.

Abdullah Efendi, küçük yaşta Hacı Abdullah Efendi Medresesine girdi. Burada Şeyh Hacı Abdullah Efendi’nin büyük oğlu Müderris Mehmet Hacegân Efendi (1836-1906)’den Arapça, Farsça, mantık, fıkıh, feraiz, meani, beyan ve ilm-i kelam gibi dersleri okuyarak icazet aldı. Hem aile ortamında hem de medresede tasavvufla iç içe olan Abdullah Efendi; Nakşibendî tarikatının Halidî kolu şeyhi Hacı Abdullah Efendi’ye intisap ederek ondan tefsir, tasavvurat ve tasdikat dersleri tahsil etti. Medrese tahsili sırasında Hacı Abdullah Efendi’nin dinî ve tasavvufi sohbetlerine katılarak zahirî ve batini ilimlerde kendisini çok iyi yetiştirdi.

Hocası Mehmet Hacegân Efendi’nin 1906 yılında vefatından sonra İstanbul’a gidip, orada yüksek tahsilini tamamlayarak icazet aldı. Sonra Seydişehir’e dönerek Hacı Abdullah Efendi Medresesinde bir süre ders okutup, ardından uzun süre Seyyit Harun Camii’nde verdiği dinî ve tasavvufi içerikli vaazlarla Seydişehir halkını bilgilendirdi.

Seydişehir’de kabuğuna sığamayan Hocazade Abdullah Efendi, İslam ve tasavvufu anlatmak için il il dolaştı. Gittiği her yerde ilmine saygı gösterilerek kendisine vaaz ve sohbet yapması için kürsüler gösterildi. İstanbul, İzmir, Isparta ve çeşitli yerlerde vaaz ve konferanslar verdi. Vaaz ettiği yerler arasında Konya Kapı Camii de vardır. O, bu gezginliğinden dolayı “seyyar vaiz” olarak anıldı.

Medresede okuduğu dersleri çok iyi harmanlayan, fikir yürütme kabiliyetine sahip, ileri görüşlü ve zeki bir âlim olan Hocazade; dinî ilimlerin yanı sıra matematik, fizik, kimya ve fen gibi müspet ilimlerdeki derin bilgisiyle, bilim adamlarını kendine hayran bırakarak onların takdirini kazandı. Bir meseleyi izah ederken, kuvvetli akli deliller getirerek muhatabını ikna etmesinden dolayı da kendisine “filozof” lakabı takıldı.

Abdullah Efendi, İstanbul’a gittiğinde mensubu olduğu tarikatın dergâhlarında kalıp, bu tarikatın mensuplarının yoğun olduğu cami ve dergâhlarda sohbetler yaparak hitabeti ve seçtiği konularla büyük dinleyici kitlelerini cezp ederek İstanbul’da âlimler arasında Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi adıyla ünlendi.

1920 yılında İstanbul’da bulunduğu sırada yaptığı bir dinî sohbete, o zaman medrese öğrencisi olan Mehmet Zahit Kotku Hocaefendi (1897-1980) de katılmış, sohbetten büyük haz alınca Abdullah Feyzi Efendi’nin ders ve sohbetlerine devam etmiştir. Mehmet Zahit Kotku, hem zahirî hem de batini ilimlerde bir derya olan Abdullah Feyzi Efendi’nin sohbetlerinden etkilenerek 16 Temmuz 1920 tarihinde Cuma namazını Ayasofya Camii’nde kıldıktan sonra, Vilayet karşısındaki Fatma Sultan Camii yanında bulunan Gümüşhanevi Dergâhı’na gitmiş, orada Dağıstanlı Şeyh Ömer Ziyaüddin Efendi’ye intisap etmiştir.

Konya’da yayımlanan 31 Ekim 1920 tarihli Öğüt gazetesinde çıkan bir habere göre, Hocazade Abdullah Efendi, Hürriyet ve İtilaf Fırkasına mensup olup fırkanın diğer mensupları Hoca Rasih (Erkan), Hatip Şakir, Nuh Naci (Kaplan) ve mahkeme azası Hacı Abidin (Eğilmez) ile birlikte 1920 yılında Seydişehir’de bir “Kuvve-i İslâhiye Heyeti” kurmuşlardır. Bundan dolayı Hocazade Abdullah Efendi, isyana katıldığı suçlamasıyla 20 Kânunuevvel 1337 (20 Aralık 1921) tarihinde on sene hapse çaptırıldıysa da 6 Nisan 1922 tarihinde berat etti.

Bir süre İzmir’de kalan Abdullah Feyzi Efendi, burada saatçilik mesleğini öğrenip, geçimini bu meslekten sağladı. İzmir’de bulunduğu dönemde de ilim meclislerinin aranan kişisi olup, birçok sohbete katıldı; hatta halka açık konferanslar verdi. Onun sohbet ve konferanslarına dönemin değerli din ve bilim adamları da katılmıştır. 1927 yılında İzmir’de verdiği “Yaşamak İsteyenlere Kanun-i Hayatiyyeden Bir Nebze” adlı konferansı 38 sayfalık bir risale olarak basıldı. Bu kitapçığın sonuna Dr. İsmail Hasan ile Kimyager Mehmet Abdüsselam beyler, birer takdir yazısı yazmışlardır. Osmanlı harfleriyle basılan bu kitapçık, merhum Abdurrahman Ayaz (1945-2009) tarafından 1984 yılında Yeni Seydişehir gazetesinde tefrika edilmiştir.

Abdullah Feyzi Efendi, 1934 yılında tekrar İstanbul’a gittiğinde, Hafta mecmuası ile Cumhuriyet gazetesi yazarı Mekki Sait Esen (1903-1970)’in kendisiyle yaptığı röportaj Hafta mecmuasında yayımlandı. Mekki Sait Esen yazısına: “İstanbul’da İki Seyyar Feylesof” üst başlığı atarken, alt başlıkta ise: “Biri İngiltere’den, öteki Seydişehir’den yola çıkmış; ikisi de diyar diyar dolaşacaklar. Abdullah Bey, İlm-i Hayat Mütehassısı’dır!” ifadelerini kullanmıştır. Sonra da filozofların ileriye dönük düşünce ve niyetlerini dile getirerek: “Geçen hafta İstanbul’a iki seyyar feylesof uğradı. Biri İngiltere’den, biri Seydişehir’den yola çıkmış… İngiliz’in adı Mistır İllion, yolculuğunu Tibet’e kadar uzatmak niyetinde. Seydişehirli İstanbul’a kadar gelebilmiş. Ormana’daki çiftliğini satabilirse Venezüella’ya kadar gidecek!” demiştir.

Gezmeyi seven, şehir şehir dolaşan Hocazade Abdullah Efendi, Fransa’dan gelen konferansa katılma daveti üzerine bir pasaport aldıysa da eşi Makbule Hanım izin vermediği için Fransa’ya gidememiştir. Yanı sıra maddi imkânsızlıkları, fikirlerini dünyaya tanıtmak için yurt dışına çıkmasına mâni olmuştur.

Yeniliklere açık, ileri görüşlü, ufku geniş ve zeki bir kişi olan Hocazade Abdullah Efendi, sosyal ve teknolojik konulardaki yenilikleri de yakından takip etmiştir. O, Seydişehir’e bisikleti ilk getiren ve kullanan kişidir. Seydişehirliler, ilk kez radyoyu da onda görmüş; ayrıca o, 1930’lu yıllarda kendi kurduğu kalorifer sistemiyle evini ısıtmıştır.

Astronomi ilmiyle de uğraşan Abdullah Efendi, evinin ortasında çatıyı açtırmış, açık kısmı camla kaplatmış, oradan dürbünle gökyüzünü ve yıldızları incelemiştir. Fen bilimlerine meraklı olup, canlıları incelemek için bir mikroskop almış, bu aleti deneylerde kullanmıştır. Ayrıca o bir kimyager olup, zatürree ilacını bulmuş, o zaman Paparanın Osman Gülgeç (1904-1976) ile Kozlulu Osman, onun yaptığı ilaçla iyileşmişlerdir. Ne yazık ki o, ülke genelinde aranan, sohbeti dinlenir bir hoca olarak büyük saygı görüp, kendisine övgüler düzülürken, her nedense, Seydişehir’de değeri yeterince bilinememiştir.

Hocazade Abdullah Feyzi Efendi, ilk evliliğini Mehmet Hacegân Efendi (1836-1906)’nin genç yaşta dul kalan eşi Emine Hanım’la yaparak Emine Hanım’ı ve yetim çocuklarını kendi evladı gibi koruyup kolladı. İkinci evliliğini de günümüzde Mehmet Beyler sülalesi olarak bilinen Seydişehir eşrafından müstantik (sorgu hâkimi) Mehmet Ayhan’ın kızı Makbule Hanım’la yaptı. Bu evlilikten Zükaeddin, Züka, Hamide ve Hatice adlarında dört çocuğu dünyaya geldi.

Abdullah Feyzi Efendi ve kardeşi Ahmet (1911-1986), Soyadı Kanunu çıktığında “Özeker” soyadını almışlardır.

1937 yılında bir yaz günü pekmezli kar yiyen Abdullah Efendi, Seydişehir’deki evinde aniden rahatsızlanınca kaldırıldığı Konya Devlet Hastanesinde zatürree sebebiyle vefat etti. Kabri, Konya Musalla Mezarlığı’ndadır.

Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendi

ŞERAFETTİN YILDIZ

BİBLİYOGRAFYA

  • TBMM Zabıt Ceridesi, 21. İctima, 06.04.1338 (1922), I/4; Özkaynak, 1954, 103; Ayaz, 2008, 182, 184; Yıldız, 2012; a.mlf., 2013, 142-147.