SEYFEDDİN AY-ABA

Türkiye Selçuklu Dönemi sultanlar emiri, çaşnigir ve atabey. (ö. 1224)

Seyfeddin Ay-aba’nın çocukluk ve gençlik yıllarına dair hiçbir bilgi mevcut değildir. Seyfeddin Ay-aba, ilk olarak, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in birinci saltanatı döneminde (1192-1196) onun yanında görülür. Zamanla emirülümera, çaşnigir ve atabeylik gibi görevleri üstlenen Ay-aba, kaynaklara göre muhtemelen gulam kökenlidir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kısa süren ilk saltanatı, kardeşi Tokat Meliki Rükneddin Süleymanşah’ın (1196) Konya’yı kuşatması ile son bulmuştur. Yapılan anlaşma sonucunda I. Gıyaseddin Keyhüsrev Konya’yı acele terk etmiş; ancak geride iki küçük oğlunu bırakmıştı. Amcaları Rükneddin Süleymanşah (1196-1204) çocukları, kucağına alıp eğer kalmak isterlerse kalabileceklerini, babalarının yanına gitmek isterlerse gidebileceklerini ifade ettiğinde, çocuklar, daha evvel atabeyleri tarafından kendilerine öğretildiği şekilde babalarının yanına gitmek istediklerini söylediler. İşte burada bu çocukların yanında bulunan atabeyler içinde Seyfeddin Ay-aba da vardır. Seyfeddin Ay-aba, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in 1196-1204 yılları arasındaki sürgün hayatında İstanbul’da yanında bulunmuş; burada Melik İzzeddin ve Alâeddin’in atabeyliğini yapmıştır. Hatta o kendi ifadesiyle meliklerin uzun saçlarını taramış, sırtında taşımıştır.

Seyfeddin Ay-Aba’nın esas devlet hizmeti I.Gıyaseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanatı dönemindedir (1204-1211). Rükneddin Süleymanşah’ın ölümü üzerine tahta çıkan, I. Gıyaseddin Keyhüsrev yanında en önemli emir (emirülümera) Seyfeddin Ay-aba’dır. Seyfeddin Ay-aba, sultanın ölümüne kadar hep yanında bulunmuştur. Selçuklu Sultanı, Alaşehir’de Bizans ile yapılan savaşta şehit edilince (607/1211) Seyfeddin Ay-Aba da burada esir olan emirler arasındadır. Bu arada Selçuklu Devleti’nde taht kavgası başlar. Melik İzzeddin Keykavus, Kayseri’de tahta çıksa da kardeşi Melik Alâeddin amcası Erzurum hâkimi Mugisuddin Tuğrulşah ile Ermeni Kralı Leon’u kendisine müttefik yaparak Kayseri’yi kuşattı. I. İzzeddin Keykavus zorda olsa kardeşini yenerek tahta çıktı. Yeni sultan, I. İzzeddin Keykavus ilk iş olarak Alaşehir Savaşı’nda şehit olan ve Müslüman mezarlığına defnedilen babasını Konya’ya Alâeddin Tepesi’ndeki türbeye defnetmek için İznik imparatoru ile anlaştı. Alaşehir Savaşı sonucunda esir edilen Seyfeddin Ay-aba artık başkent Konya’dadır. Bu dönemde de Seyfeddin Ay-aba yine devlet idaresinde başrolü oynayacaktır. Artık o devletin en önemli saygı duyulan tecrübeli emiridir. Büyük gayrimenkul edinmiştir. Bu durum I. İzzeddin Keykavus’un ölümüne kadar böyle devam etmiştir. Seyfeddin Ay-aba, I. İzzeddin Keykavus’un ani ölümü üzerine Malatya’da tutuklu bulunan Alâeddin Keykubat’ın tahta çıkmasında önemli rol oynadı. Hatta Alâeddin Keykubat’ın karakterini çok iyi bildiği için, ondan abisi I. İzzeddin Keykavus’un tahta çıkışındaki rolünden dolayı, hayatına dokunmayacağına dair bir emanname aldı. I. Alâeddin Keykubat büyük bir törenle tahta çıktığında Seyfeddin Ay-aba da artık rahattır. Eskisi gibi devletin tecrübeli büyük emiridir. Onun, Konya’da Sultan Alâeddin Keykubat’ınkinden daha büyük bir sarayı vardır. Sultanın sarayında otuz koyun kesilirken Seyfeddin Ay-aba’nın sarayında seksen koyun kesilmektedir. Tecrübeli ve yaşlı emir, devletin en önemli adamı durumundadır. Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubat, bu durumdan büyük rahatsızlık duymaya başladı. Seyfeddin Ay-aba’nın yanında Zeyneddin Beşşare, Mübarezeddin Behram-şah, Bahaeddin Kutluca gibi yine eski emirler Selçuklu sultanının yanında bir güç merkezi hâline gelmişlerdi. Başta Seyfeddin Ay-aba hem de yukarıda isimleri zikredilen emirler, servetlerini ve maiyetlerini devamlı arttırmışlar, Sultanın üzerinde de ağır bir baskı kurmuşlardır. Alâeddin Keykubat, bir süre devlet adamları ve komutanların bu durumlarına katlanarak, onları idare etme yoluna gitti. Sultan Alâeddin Keykubat Konya, Sivas, Alanya gibi önemli şehirlerin surların ve kalelerin yapım masraflarının büyük bir kısmını bu ümeranın üzerine yükleyerek, onların gayrimenkullerini eritmeye çalıştıysa da bu durum onları fazla etkilememiştir. Seyfeddin Ay-aba’nın yaşantısı Sultan Alâeddin Keykubat’tan farklı değildi. Hatta ondan daha da fazla şaşaa ve debdebe içinde yaşıyor ve bu durumu çok seviyordu. O, lüksten ve gösterişten hiçbir zaman vazgeçmiyordu. Sofrasında kızarmış keklik eti, yaz ve kış, hiçbir zaman eksik olmazdı. Yapılan işlerde ihmal ve eksiklik gördüğü zaman da en şiddetli şekilde tepki gösterirdi. Kendisini öven şairlere, ziyaretçilere 1.000 dinardan aşağı bağışta bulunmazdı. Bir kış günü Konya’ya çok kar yağmış her yeri kar ve don kaplamıştı. Avcılar soğuktan ava gidemediği için çarşıda ve pazarda da keklik eti satılamıyordu. Bundan dolayı Seyfeddin Ay-aba’nın sofrasına da görevliler keklik eti koyamamışlardı. Ay-aba sofrasında keklik eti göremeyince han-salarını (aşçıbaşı) azarladı. Han-salar soğuktan ava gidilemediğinden keklik eti olmadığını söylediyse de Ay-aba, derhal keklik eti bulunmasını istedi. Bu durum, Seyfeddin Ay-aba’nın ne denli şaşaa ve debdebenin zirvesinde olduğunu açıkça göstermektedir. O, kendisini Selçuklu sultanının üzerinde görüyor; Sultanın iktidarı onun yanında sönük kalıyordu. Selçuklu sultanı Konya’da sarayında bu durumdan çok rahatsızdı. Sultan bu durumdan dolayı 1223 yazını Kayseri’de geçirdi. Böylece başta Seyfeddin Ay-aba ve diğer emirler de ona refakat etmek zorunda kaldılar. Selçuklu sultanı başta Seyfeddin Ay-aba olmak üzere diğer üç emiri de ortadan kaldırmanın yolarını aramaya başladı. Bu emirlerin yanında çok sayıda silahlı gulamları vardı. Önce bütün emirlerin sarayına silahlı girmeleri yasaklandı. Sultan, burada Hokkabaz oğlu Seyfeddin, Mübarizeddin İsa ve Emir Komnenos’a güveniyordu. Ay-aba’nın ortadan kaldırılması işini Antalya’da yapmayı düşündü. Ancak, Seyfeddin Ay-aba ile Antalya subaşısı Mübarizeddin Er-tokuş arasında, babasının sürgün hayatı döneminden beri çok sağlam bir dostluğu bulunuyordu. Bu durumda uygun yer Kayseri “devlet-hânesi” (sarayı) idi. Emir Komnenos askerleriyle saray bahçesinin duvarlarını kuşatacaktı. Emir-i Candar, Mübarizeddin İsa da bezm-hanenin önünde bekleyecek, dışarı çıkanı birer birer tutuklayacaktı. Gulaman-ı hass (saray gulamları) ve perdedarlar (kapı muhafızları), emirler saraya girince bütün kapıları kapatacaktı. Bütün ümera, Kayseri sarayında yapılacak bezme davet edildi. Emirler ikindi namazından sonra birer birer gelmeye başladı. Mevkilerine göre de yerlerini aldılar. Perdedarlar bundan sonra saray kapılarını iyice kapattılar. Yaşlı devlet adamı Seyfeddin Ay-aba ve diğer emirler bu durumdan hiç şüphelenmediler. Ancak bütün buna rağmen sanki farkına varmış gibi, sultandan izin isteyip ilk kalkan da o oldu. Bezm odasından çıkışta kendisini Mübarizeddin İsa karşıladı. Mübarizeddin İsa adamları ile onu sarayda bir odaya aldılar. Seyfeddin Ay-aba’dan sonra sofradan ayrılan Emir-i Ahur Zeyneddin Beşşara, emir Bahaeddin Kutluca ve Emir-i Meclis Mübarizeddin Behramşah da birer birer; yanlarında bulanan gulamları da emir-i dad tarafından topluca tutuklandılar. Ancak diğer gulamları ortada kaldı. Küçük gulamlar, sarayın gulamhanesine alındılar. Büyük olanlar Emir Mavrezemos’un emri altına girdiler. Konya, Kayseri ve diğer şehirlerde bulunan malları ve servetleri saltanat naipleri tarafından, tespit edildi. Gayrimenkulleri mühürlendi. Bütün bunlara rağmen Seyfeddin Ay-aba, özür dilemediği gibi Sultanın varlık sebebi olarak kendisini görüyor, şöyle diyordu: “Sürgünde (İstanbul) bulunduğumuz zaman (1196-1204) onu ve kardeşini omzumda ve kucağımda taşıdım, yetiştirdim. Uzun saçlarını taradım. Onlara bir dilim ekmek bulabilmek için Rum diyarında ticaret yaptım. Babalarının pak cesedini Rum’dan (Alaşehir) İslam diyarına (Konya) ben getirdim. Emirlerin muhalefetine rağmen onu hapisten çıkarıp, tahta oturttum. Babasının adamları arasında kıdem bakımından beni geçen yoktur. Eğer saygısızlık ve edepsizlik ettiysem, bunlardan başka sebebi yoktur. Onun zindandayken bana verdiği söze güvenim tamdır. O, hiçbir zaman benim gibi müşfik ve sadık bir dost bulamaz. Son pişmanlık da fayda etmez”. Onun hâkimane tavrı, affedilme ihtimalini ortadan kaldırdı. Bunun üzerine Kayseri Kalesi’nin burçlarında sallandırılmak suretiyle öldürüldü (1224). Böylece Seyfeddin Ay-aba’nın, malı, mülkü, hayır ve hasenatı hiçbir iz bırakmadan silinip gitti. Zeyneddin Beşşara bir odaya kapatılıp, kapısı kerpiçle örüldü. Burada açlık ve susuzluk içinde ölüme terk edildi. Cömertliği, cesareti, mükemmel kişiliği, askerlik ve savaş sanatının incelikleri hakkında engin bilgisi ve yeteneği ile tanınan Mübarizeddin Behramşah, has adamlarıyla birlikte Kayseri yakınlarındaki Zamantı Kalesi’ne kapatıldı. Keskin zekâsı, sağlam inancı ve derin bilgisi ile temayüz etmiş olan Bahaeddin Kutluca da Tokat’a gönderilerek, buradaki kalede hapsedildi.

MEHMET ALİ HACIGÖKMEN

BİBLİYOGRAFYA

  • İbn Bibi, el-Evamir, 1956, 203, 204, 205, 206, 209, 265, 267, 268, 269, 260, 270, 271; a.e., 1996, 222, 223, 227, 228, 283-288; İbn Bibi, Selçukname, 2007, 71, 72, 73, 86-89; Yazıcızade Tarihi, 1902, 188, 189, 191, 193,194, 195, 266, 272, 271, 273, 274, 275, 277; Müneccimbaşı, Camiu’d-düvel, 2001, II/58; Anonim Selçuk-name, 1952, 29, 30; Merçil, 1996; Arık, 1999; a.mlf., 1986; Koca, 2005, 223; a.mlf., 2009; Turan, 1971 341, 354, 368, 369, 370, 375, 376, 377, 378, 380, 381, 382, 384, 389, 404, 406, 408, 409, 411, 414, 417; Kaymaz, 2009, 38, 50, 54, 57, 60, 61, 64, 67-70, 72-75.