SEYYİT HARUN VELİ

Seydişehir’in kurucusu, mutasavvıf. (ö. 1320)

Seyyit Harun Veli’nin hayatı hakkında bilgi veren tek eser, kardeşi Seyyit Bedreddin’in dokuzuncu kuşaktan torunu Abdülkerim b. Şeyh Musa’nın 962 (1554) yılında yazdığı Makâlât-ı Seyyid Harun adlı eserdir. Bu eser, Doç. Dr. Cemal Kurnaz tarafından Manisa (Muradiye) nüshası esas alınarak mevcut üç nüshası karşılaştırılmış, tenkitli bir metin oluşturularak Türk Tarih Kurumunca 1991 yılında yayımlanmıştır.

Abdülkerim b. Şeyh Musa, eserini yazarken çevresindeki yaşlı ve muteber kişilerin anlattıklarının yanı sıra bazı Farsça eserlerden de yararlandığını belirtmekte, ancak eserlerin isimleri ve yazarları hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir. Eser, bir şehir kurmak amacıyla Horasan’dan Anadolu’ya gelen Seyyit Harun Veli’nin hayatını, faaliyetlerini ve kerametlerini anlatan bir menakıpname olup, Seydişehir tarihi için en eski kaynak hüviyetindedir. Şunu belirtmek gerekir ki; eleştirmenler tarafından edebî bir tür olarak değerlendirilen menakıpnameler, bir tarih kitabı değildir. Ancak bu tür edebî eserlerde önemli tarihi ve folklorik bilgiler de yer almaktadır.

Horasan’da doğan Seyyit Harun’un doğum tarihi bilinmemektedir. Mezkûr esere göre Seyyit Harun, Hz. Muhammed’in torunlarından İmam Musa Kâzım’ın oğlu Harun’un oğlunun oğludur. Yani Seyyit Harun, dedesinin adını almıştır. Makâlât’ta Seyyit Harun Veli’nin babasının adı belirtilmemiştir, ancak yeğeninin adının Musa olması sebebiyle, babasının adının Musa olma ihtimali yüksektir. Seyyit Harun’un anne tarafından ise soyu Veysel Karani’ye dayanmaktadır.

Seyyit Harun, asil bir aileye mensup olduğu için küçük kardeşi Seyyit Bedreddin ile birlikte iyi bir eğitim almışlardır. Seyyit Harun, Horasan emiri olan amcasının vefatından sonra emirliğine getirilir. O, adil bir hükümdar iken atalarının mezarını ziyareti sırasında gaipten gelen bir ses tarafından kendisine Anadolu’ya giderek Küpe Dağı civarında bir şehir kurmasının emredilmesi üzerine emirliği bırakıp kendini ibadete verir ve nice ilahi sırlara erişir. Sonra bir bulutun rehberliğinde yanında kırk kişilik bir kafile ile yola çıkar.

Kafileyi, Bağdat’ın girişinde Cafer-i Sadık soyundan Şeyh Alâeddin karşılar ve Seyyit Harun’a şeyhlerin izlediği yol hakkında bilgiler verir, tarikatın usul ve erkânını öğretir, kendisine aba ve asa verip esmalar telkin eder. Kırk gün Bağdat’ta kalarak Şeyh Alâeddin’den tasavvuf eğitimi alan Seyyit Harun Veli, buradan ayrılıp kafileyle, Konya’da Hoca Faruk Mescidi’ne varır. Burada iki rekât namaz kıldıktan sonra mutasavvıf Hoca Ahmet Fakih (ö. 1221)’in kabrini ziyaret eder. Kafile, Hatunsaray yakınında konakladığında hasta olan kardeşi Seyyit Bedreddin vefat eder. Onu oraya defnederler. Kabrinin bulunduğu yer, “Seyyit Sini” adıyla bilinmektedir.

Kafile; Çukurçimen, May üzerinden Karaviran köyüne, orada bir süre kaldıktan sonra bugünkü Seyyit Harun Camii’nin bulunduğu Çiğdem Tepesi’ne gelir. Burada Seyyit Harun Veli’ye bazı ilahi işaretlerle şehrin planı gösterilir. Kale, cami ve külliyesi için kullanılan taşlar, Ilıca’da yer alan Elite (Vervelit) isimli antik bir şehrin kalıntılarından getirilir, ağaçlar ise Küpe Dağı’nın Pınarbaşı ve Ağılkaya mevkilerinden temin edilir. Şehrin ilk nüvesi olarak kale, mescit, medrese, zaviye, hamam ve bazı evler inşa edilir. Şehrin kuruluşu sırasında Seyyit Harun Veli’nin pek çok kerameti görülür.

Şehir, site şehir şeklinde kurulmuştur. Yapıların kale içine alınması, Seyyit Harun Veli’nin emirlik yaptığı şehrin planını Seydişehir’de uyguladığı düşüncesini uyandırmaktadır. Kale kapısı olarak Çiğdem Tepesi’nin kıble tarafına (Ulu Kapı), güney tarafına (Hızır/Pazar Kapısı), batı tarafına ise (Evliya Kapısı/Kiçi Kapı) yapılmıştır. Ağa çeşmesinin yanında yer alan büyük kemerli Ulu ve Kiçi (küçük) kapılar yakın zamana kadar ayakta kalabilmişlerdir.

Seyyit Harun’un Seydişehir’e geldiği sırada bölgede Eşrefoğlu Mehmet Bey (1302-1320) hüküm sürmekteydi. Şehrin kurulmasından sonra Seyyit Harun’un bir süre daha yaşaması sebebiyle Seydişehir’in 1302-1310 yılları arasında kurulduğu tahmin edilmektedir. Eşrefoğlu Mehmet Bey, başlangıçta Seyyit Harun’dan çekinip düşmanca bir tavır takınmış, sonradan onun iktidar hırsı içinde olmadığını, dervişlikten başka gayesi bulunmadığını görünce onun en büyük destekçisi olmuş, hatta Seydişehir’de kurulan külliye için Seydişehir ve Beyşehir’de vakıflar tahsis etmiştir. Bu tarihten sonra eski adı Süleymaniye olan Beyşehir, “Beğ şehri”, Seydişehir ise “Seydi şehri” ve “Seyyit şehri” adlarıyla anılmaya başlamıştır.

Seyyit Harun Veli, şehrin kuruluşundan bir süre sonra inzivaya çekilmiş, namazlarını cemaatle tekkesinde eda etmiş, ömrünün kalan kısmını çok az yemek yiyerek fazla kimseyle konuşmadan tefekkür içerisinde tekkesinde geçirmiştir. Seyyit Harun Veli, sağlığında halifelerini irşat için değişik bölgelere göndermiştir. Mahmut Seydi’yi Alanya’ya, Zekeriya Baba’yı Manavgat’a, Ali Baba, Gök Seydi, Kilimpuş ve Siyah Derviş’i Teke iline (Antalya’ya), Akça Baba’yı Germiyan (Kütahya) iline, Nasipli Baba’yı Aydın iline, Gök Demir Baba’yı Ata’ya yollamış, Haydar Baba’ya ise “Suyun öte tarafında Bük’ten beri bir yerde yurt tut.” demiştir.

Seyyit Harun Veli, halifelerine gittikleri yerlerde hak yolundan ayrılmamalarını, cihat etmelerini ve fakir fukarayı koruyup kollamalarını tavsiye etmiştir. Seyyit Harun Veli’nin halifelerini gönderdiği yerler dikkate alındığında onun Akdeniz ve Ege bölgelerinin İslamlaşma sürecinde etkin rol oynadığı görülmektedir. Seyyit Harun Veli, 23 Rebiyülevvel 720/3 Mayıs 1320 tarihinde vefat etmiş, vasiyeti üzerine tekkesinin bulunduğu yere defnedilip üzerine türbe yapılmıştır.

Seyyit Harun Veli; fikirleri, hayat tarzı ve sahip olduğu misyonu itibariyle toplum nezdinde çok saygın ve önemli bir yere sahipti. O, bölgedeki gayrimüslimlere karşı savaşan bir mücahit, insanları İslam’a çağıran bir davetçi, onların hidayete ermesini sağlayan bir mürşit ve rehber, onlara öncülük eden bir lider, duasıyla şifa veren, fakirleri koruyup kollayan bir Allah dostuydu. Ayrıca o, kurduğu medresenin ilk müderrisiydi. Seyyit soyundan gelenlerin ders verdiği bu medrese, bölgenin önemli bir eğitim kurumu olarak varlığını ve faaliyetlerini 1900’lü yıllara kadar sürdürmüştür.

Seyyit Harun Veli’nin vefatından sonra yerine Halife Sultan geçmiş, onun da 1367 yılında vefat etmesi üzerine Seyyit Harun Veli’nin yeğeni Seyyit Musa şeyh olmuştur. Şeyh Musa’dan sonra da şeyhlik görevi, bu soydan gelenler tarafından yürütülmüştür.

ŞERAFETTİN YILDIZ

BİBLİYOGRAFYA

  • Önder, 1986b, 96-101; Abdülkerim b. Şeyh Musa, 1991, vr. 3a-25a; Ayaz, 2008, 17-56; Şahin, 2009; Yıldız, 2011; a. mlf., 2013, 9-30.