ILGIN

Ilgın Halk Kültürü

a. Maddi Kültür

El Sanatları

İşleme (Nakış)-Örgü İşleri

Türk kültüründe olduğu gibi Ilgın’da da çeyiz geleneği hâlen devam etmektedir. Çeyiz yapma ve sergileme, eşe dosta gösterme geleneği canlılığını korumakta; bu sebeple işleme (nakış) ve örgü sanatı yörede sürdürülmektedir.

Günümüzde işleme genellikle ev tekstili ürünlerinde uygulanmaktadır. Yöre ve yöreye bağlı köylerde yapılan alan incelemesinde örtüler, yastıklar, peçeteler, perdeler, seccadeler, yaygılar, bohçalar, karyola etekleri, çevreler, peşkirler, seccadeler, masa örtüleri, kaşıklıklar, yastık kılıfları, mutfak peçeteleri ile karşılaşılmıştır. Bu örnekler rengârenk işlemelerle süslenmiştir. Gelin kız için hazırlanan çeyizler düğün öncesi duvarlara gerilen iplere asılarak çeyiz serme yapılmaktadır. Bu esnada gelin için alınan bütün eşyalar da sergilenir.

Konya ve ilçelerinde yaygın olarak sürdürülen dürü geleneği çerçevesinde yaşlılar için örgü yelekler, patikler, yün çoraplar, hırkalar, namaz takkeleri; gençler için kazaklar, iğne oyalı, tığ veya mekik oyalı başörtüleri, yazmalar hâlen yapılmaktadır. Dürüde kayınvalideye kanaviçe işlemeli karyola takımı, seccade (namazlık), oyalı tülbent (Yörük köylerinde adı dastar), oyalı namaz örtüsü, patik ya da çorap, lif (sabunluk), tespih koymak için örgü torba, yelek, kaynataya el örgüsü süveter, çorap konulmaktadır. Eskiden nişanlarda da dürü giderdi. Davulcunun ardından dürü taşıyan kadınlar yürüyerek dürüyü götürürlerdi. Dürülerin üzerine pullu örtülürdü. Dürü götüren kadınlara yemek ikram edilir, havlu ve tülbent gibi hediyeler verilirdi. Şimdi yalnızca düğünlerde dürü gönderilmektedir.

Hazırlanan eşyalar kare biçimindeki, üzeri işlemeli bohçalar içinde sunulmaktadır. Ayrıca doğacak çocuklar için de türlü hazırlıklar yapılır. Yeni doğan çocuğa tığ işi battaniye, patik, çorap, yelek, bluz, pantolon, ceket örülür. Yeni doğan bebek kırk günlük olunca anne ve bebek içerisine kırk tane taş atılan suyla banyo yaptırılır. Buna kırklama denir.

Oyacılık Ilgın’da yaygın olan el sanatlarındandır. Kızların çeyizlerinde tığ oyası, iğne oyası, mekik veya firkete oyası vb. her türlü teknikle yapılmış oyalar bulunmaktadır. Kızlar gelin olduktan sonra el öpmeye gittiği akrabalarına, oyalı tülbent ve yazmalarından kendince uygun gördüğünü hediye olarak götürmektedirler. Gelin, oyalı başörtülerini, çemberlerini metal veya camdan yapılan küçük yazma sandıklarında, örtü dolaplarında, bohçalarda saklamaktadır.

Yöre oyalarının yapımında en çok kullanılan iplikler, ipek, pamuk ve sentetik ipliklerdir. Hercai, zambak, biber, limon, elti eltiye küstü, hanımeli, kelebek, örümcek, telli ve filize yöresel oya isimlerinden bazılarıdır. Ilgın oya sanatında, ortası delik yuvarlak ince, metal pullar kullanılarak firkete ile örülen, beyaz tel kırma ile işlenen kare formlu tülbende dikilen “telli” isimli oyanın genç kız çeyizlerinde ayrı bir yeri vardır.

Çeyizlerde yer alan işlemeli eşyalardan bazıları şunlardır: bohça, çevre, karyola eteği, yastık ve yastık örtüleri, yaygılar ve peşkir/havlu.

İşlemelerde son yüzyılda Anadolu’da yaygın olarak kullanılan ve halk tarafından kanaviçe olarak adlandırılan iğne tekniği yaygın olarak kullanılmıştır. Kanaviçe; keten, kenevir, jüt gibi sert lifli ipliklerden, bez ayağı dokuma tekniği ile oluşturulan seyrek görünümlü bir tekstil ürünü ve bu tekstil ürünü üzerine uygulanan çarpı işi tekniğidir.

Yörede yapılan alan araştırmasında, işlemelerde keten, pamuklu, sentetik ve ipek dokumadan kumaş malzemeler kullanıldığı görülmüştür.

Yaygı, bohça, yorgan ağzı, yastık kılıfı ve çevre örneklerinde yaygınlıkla patiska kullanılmış, peşkirlerde, uçkurlarda el tezgâhlarında dokunmuş keten dokumalar ile karşılaşılmış, peçete, yastık kılıfı ve seccadelerde etamin, başörtülerinde tülbent ve kalıpla süslü yazmaların yaygın kullanıldığı görülmektedir.

İşleme ipliği olarak genellikle her rengin tercih edildiği koton (pamuklu) iplikler kullanılmıştır. Yazma, başörtülerinde ender olarak ipek kullanılmakla birlikte, yaygın olarak renkli naylon bobinler, örgülerde ise orlon ve yün malzeme yaygındır.

İşlemelerde yaygın olarak gül, karanfil, lale, sümbül vb. bitkisel bezemeli kompozisyonlar yanında nesneli, kuş figürlü örnekler de görülmüştür.

Dokumacılık

Ilgın merkeziyle birçok köyünde kilim, cicim, zili, sumak teknikleriyle dokunmuş yaygı, ölümlük, namazlık, yük örtüsü, heybe, yastık, çuval türlerinde düz dokuma yaygılara rastlanmaktadır. Günümüze ulaşan bu örneklerden Ilgın’da geçmişte köklü bir dokuma sanatının olduğu söylenebilir. Yukarıçiğil yöresinde bu yörenin adıyla tanınan Çiğil kilimleri hâlen dokunmaktadır.

Ilgın ve köylerinde yapılan dokumalarda yün malzeme ve tabii boya kullanılmıştır. Dokumalarda genellikle al (kırmızı), koyu al, sarı (turuncu), açık yeşil, konur yeşil, hakiki mavi (mor), mor (mavi), lacivert, ak, kara renkleri ile dokunur. Eski tarihli örneklerinde bu renkler daha açık tonlarda, yeni tarihli örneklerde ise bu renklerin yerini daha koyuları ve siyah renk almıştır.

Tekniğe veya motife göre adlandırılan dokuma türleri şunlardır:

Çıbıklı kilimler: Ilgın ve çevresinde iliksiz kilim tekniği kullanılarak enine çizgili yaygılar dokunmuştur. Konya ve çevresinde enine ince ve dar şeritlere çıbık (çubuk), bu desenlerle dokunmuş örneklere ise çıbıklı kilim denir. Bu dokumalarda cicim tekniği ile yapılan motifler görülür. Bu örnekler Ilgın’ın Barakmuslu, Beykonak (Tekke), Karaköy, Çobankaya, Yukarıçiğil yörelerinde dokunmuştur. Bu dokumalara yaygı, sargı kilimi veya cenaze sargısı adı verilmektedir.

Çuval: İliksiz kilim tekniği kullanılarak enine kuşaklarla süslenmişlerdir. Bu çuvallara Dimi çuval, denk de denir. Yörede yünden veya kıldan çuvallar da dokunur. Kıldan dokunanlara tırıl çuval, kıl çuval denir. Ala çuvallar sumak tekniği ile süslü, içine çoğunlukla giysi ve çamaşır konulan çuvallardır.

Yörede namaz kılmak amacıyla mihraplı, göllü, bıçkır, tırıl, koçboynuzlu, eğer kaşı-turna katarı (Tekeler köyü) namazlağıları denilen, farklı teknik ve motiflere göre adlandırılan dokumalar görülmektedir.

Yaygı: Yere, sedir veya çeşitli eşyalar üzerine sermek amacıyla dokunan yaygılar tek parça veya iki şaklı (parça) olabilir. Ilgın’ın Çömlekçi Çobankaya, Tekeler ve Gölyaka köylerinde cicim teknikli, çeşitli motiflerle süslü dokumalarla karşılaşılır.

Cenaze Sargısı: Ilgın-Barakmuslu yöresinde enine ince çıbıklara ayrılmış çıbıklar üzerinde cicim teknikli süslemelerin bulunduğu yaygılara cenaze sargısı adı verilir. Bu dokumalarda kuşaklar üzerinde beğsimet, pıtrak, yarım alma, el ele, memiş nağışı, berber tarağı, sığır sidiği, koçboynuzu, kurbağa, çapraz motifleri yer alır. Yörede bu örneğin namazlıkları da dokunur.

Yastık: Hasır, yün, pamuk dolgulu ve sedir veya yer minderlerinin arkasına dayanmak amacıyla konan dokuma yastıklara Ilgın’ın Çobankaya, Güneypınar, Tekeler, Karaköy, Gölyaka gibi köylerinde rastlanır. Cicim tekniğiyle dokunan tırıl yastık, sumak tekniğiyle dokunan sumak yastıklarla da (Çobankaya) karşılaşılır.

Terke Heybesi: Eşya taşımak üzere at üstüne konan, iki gözlü ve askı bölümü iki parçalı olan heybelere denir. Geçmişte Güneypınar köyünde cicim tekniği ile dokunmuşlardır. Günümüzde heybe dokuması devam ettirilmemektedir.

Giyim-Kuşam

Ilgın’a bağlı köy ve kasabalarda günlük hayatta veya özel günlerde geleneksel giysiler giyilmektedir. Yörede geleneksel giysi işlik ve şalvardır. İşlik ve şalvar basma, pazen gibi daha kolay ve ucuz bulunabilen kumaşlardan olabildiği gibi saten, atlas, çitari, meydanî, sevai, kadife ve son dönemlerde şip adı verilen simli ipliklerle oldukça parlak dokunan kumaşlardan da dikilebilmektedir. Bunlar yöre tabiriyle günlük veya kişilik (özel günler için) olabilirdi. Şalvar ve işliklerde suzeni, dival işi vb. işlemeler de yapılabilirdi. Nişanlandıktan sonra düğüne kadar geçen zamanda ve evlendikten sonra ömür boyu giyilirdi. Yöre şalvarları sekiz-dokuz metreden dikilen, sadece ayak açıklığı bulunan torba biçimindeki giysidir. Bir uçkurla bele tutturulur. Bele bağlandığında oluşan dökümler önden kaldırılarak belin içine sokulur ve oluşan kıvrımlardan dolayı estetik bir görünüm kazanır. Bazen paça kısımlarındaki açıklıklara lastik de takılabilir.

İşlik vücuda yapışırcasına sıkıca dikilen bir dış giyecektir. Yakadan göğüs boşluğu üzerine uzanır, buraya kadar düğmeli ve kapalı idi. Kolları bileklere kadar uzun olup, burada kol genişliği bir düğme ile daraltılarak giyilirdi. Mevsimlere göre renkleri ve kumaş cinsleri değişirdi. Şalvarla birlikte giyilen yaygın bir üst giysisidir. Genellikle şalvarla aynı kumaşla dikilerek takım şeklinde giyilmektedir.

Ayrıca şalvarın üzerine giyilen bir çeşit gömlek ya da bluz olan sıkma; Yukarıçiğil beldesinde saya gezmesi ve kına gecesinde giyilen, ön iki parçadan, arka tek parçadan oluşan, uzun kollu ve ayak bileklerine kadar uzun, beyaz renkli kumaştan dikilen saya da yöresel giysilerdendir. Bu giysi, evlenecek kızın masumiyetini, çevreye göstermenin yanında, alnının akıyla çıktığı ana evine ancak kefenle dönüleceğini ima etmesi açısından önemlidir. Sayanın içine sarı “göynek (gömlek)” giyilir. Bele kıl kuşak bağlanır. Üzerine kapak kuşağı takılır. Başa ak örtülür.

İç çamaşırı (göynek), entari, hırka, salta, fes ve tülbentler yörenin diğer geleneksel giysilerindendir.

Mutfak Kültürü ve Yemekler

Yörede mutfağa aşene, ekmek damı ya da ekmek evi denilmektedir. Toprak evlerde sıva denilen beyaz toprakla ya da bazı köylerde bası denilen (aşı toprağı ve haşhaş yağıyla yapılan bir çeşit sıva; kırmızı renk saten alçıya benzer) sıvayla yapılmaktadır.

Düzenli geliri olmayanlar genellikle ev ve ocaklarda kemre, kasnak denilen hayvan gübresinin kurutulmuşunu (bazen kömür tozuyla karıştırılarak kurutulur) ve odun yakarlardı. Yemek veya ekmek için yakılan ocaklar kullanıldıktan sonra isli bırakılmaz mutlaka sıvanırdı.

Yemeklerde yaygın olarak sadeyağ (tereyağı) kullanılırdı. Bunun yanında haşhaş yağı, gal denilen kuyruk ve haşhaş yağının karışımı da kullanılırdı.

Geleneksel yaşantıyı sürdüren Ilgın merkez ve köylerindeki aileler yemeklerini ortaya konan sinide, yöresel adıyla sofrada, tek bir kaptan yerlerdi. Ekmek, yemekler yere dökülmesin diye bir örtü açılır, sininin altına kona bir tencere, kasnak veya plastik kapla sofra yükseltilirdi. Büyükler oturmadan sofraya kesinlikle oturulmazdı. Besmele çekildikten sonra yemeğe önce büyükler, sonra sofranın alt tarafına oturan çocuklar yemeğe başlardı. Sofrada günah olur düşüncesiyle konuşulmazdı. Büyükler su içmeden, küçükler içmezdi. Günümüzde yerde sofra ya da sinide yemek yeme geleneği devam etmekle birlikte masa da kullanılmaktadır.

Merkez veya köylerde genellikle iki öğün yemek yenilirdi. Sabahları kuşluk vakti, akşamdan kalan yemekler veya çorba içilirdi. Bu çorba genellikle tarhana, bulamaç çorbası, soğanlı ekmek aşı veya tirit olurdu. Özel günlerde düğün çorbası pişirilirdi. Öğlenleri peynir, zeytin, üzüm ile geçiştirilir, akşam yemeğine özen gösterilirdi. Bu öğünde eğer bulunabiliyorsa sebze yemekleri, yoksa kurutmalardan yapılan yemekler, erişte, kuru fasulye, nohut, bulgur pilavı yapılırdı.

Yemekler bakır tencere, tava ve kazanlarda pişirilir, yine bakır tas ve sahanlarda tahta kaşıklarla yenirdi. Günümüzde tahta kaşık sadece pişirmede kullanılırken, metal kaşık ve çatallar yaygın olarak kullanılmaktadır.

Kış için un ve yoğurt tarhanası yapılırdı. Domates, biber, patlıcan, kabak, erik, vişne, elma, armut, dut, kayısı kurutulurdu. Turşu, kışlık koyun yoğurdu, eritme ve salamura peynir yapılırdı. Yoğurdun üzerine tereyağı kızartılıp dökülerek bozulması önlenirdi. Bu geleneklerin çoğu hâlen devam ettirilmektedir. Eritme peynirleri toprak altına ters gömülerek bozulması birkaç yıl önlenir. Bunlar köylerde yağ damı denen yer altında evden ayrı odalara da konurdu. Yörük köylerinde bunlar hâlâ mevcuttur. Kış için erişte kesilir. Eskiden balık, mantar, işkembe kurutulurmuş. Etler ocakta kavrulur bol tuzlanır. Sepetlerin içerisinde tavana asılırmış. Buğday kaynatılarak bulgur ve kısırlık düğü ile asma yaprağı tuzlanarak salamura yapılması hâlen sürdürülen kışlık hazırlıklar arasındadır.

Her evde mutlaka yufka pişirilir ve bunlar yeneceğinde ıslatılarak tüketilir. Bazı yerlerde buna şebit denmektedir. Üzerine çiğ haşhaş tanesi konulan hamur yufka gibi açılır. Sacda pişirilip gevretilen yufka bu şekilde tüketilir. Mayalı hamurun içerisine kavrulup ezilmiş haşhaş konulup, yoğrulur. Bazlama büyüklüğünde açılarak sacda pişirilip kahvaltılık olarak kullanılır. Patlıcanlı, kabaklı, semizotlu, peynirli, patatesli, etli, kaymaklı, yumurtalı, ıspanaklı, yöresel otlardan (sirken, kızılbacak, ısırgan ebegümeci, biber yaprağı, pancar otu, toklu başı vb.) çeşit çeşit sac börekleri yapılır.

Maya, un, su ve ezilmiş patates konularak yapılan bazlama/bezdirme, mayalı hamurdan yapılan yufkadan biraz daha kalın ve çap olarak daha küçük olan han çöreği, mayasız hamurdan yapılan çörek, mayalı hamurdan yapılan haşhaşlı kömbe, iki saç arasında pişirilen sac arası yapımı hâlen sürdürülmektedir.

Kuruyemiş olarak buğday ütmesi, kavurga, kavrulmuş nohut, bulgur (gölle) yapılır.

Bakraç, sini, tombalak (tas), meşirbe (su bardağı), göveç, çanak, haranı (tencere), sahan ve kazan mutfakta kullanılan kaplardan bazılarıdır. Mutfakta kullanılan bakır kaplar gerektiği zaman kalaycılara götürülerek veya köyleri dolaşan kalaycılara kalaylatılarak kullanılırdı.

Yöresel Yemekler

Yoğurtlu Yuvalak: Bir su bardağı bulgur, bir orta boy soğan (rendelenmiş), nane, tuz, bir yumurta, iki kaşık un sert bir şekilde yoğrulur. Bu hamurdan bilyeden az büyük topalaklar yapılarak kaynayan tuzlu suya atılır. Bulgurlar şişince tel kevgirle çıkarılır. Mantı kıvamında sarımsaklı yoğurtla harmanlanır. Üzerine tereyağında kızartılmış kırmızıbiber konur.

Topalak: Bir su bardağı bulgur, bir soğan (rendelenmiş), maydanoz, nane, tuz, kırmızıbiber, bir yumurta, iki kaşık un. Malzeme sert şekilde yoğrulur. Bilye şeklinde topalaklar yapılarak sini içerisinde bir iki kaşık unla sallanarak topalaklar unlanır. Tencereye tereyağı konulur. Eriyince bir kaşık salça ilave edilir. Salçanın güzel kokusu duyulunca bir kaşık un ilave edilerek kavrulur. Üzerine su dökülür. Su kaynayınca topalaklar ilave edilip tuzu ve nanesi atılır. Bulgurlar şişince ocaktan indirilir (Bu yemek, malzemeye 250 gr kıyma ilave edip yoğrularak da yapılır).

Süle Köftesi: İki su bardağı ince bulgur, un, patates rendesi, baharat, tuz, salça. İnce bulgur, un, tuz, baharat su karıştırılarak yoğrulur. Haşlanmış patates rendelenerek ayrı bir tavada soğan ile kavrulur. İçine isteğe göre baharat konur. Patatesin içine isteğe göre peynir de karıştırılabilir. Hamur yuvarlak şekilde beze (menevse) hâline getirilir. İki el kullanılarak bir elin avucunun içine çay bardağı tabağı şeklinde açılır ve içine patates konularak börek şeklinde ortası birleştirilir. İki ucu açık kalır. Tencerede üst üste döşenir. Ayrı bir tencerede ise yağ, salça, kırmızı toz biber, kızartılır ve üzerine su eklenir. Kaynadıktan sonra köftelerin üzerine dökülerek suyu çekinceye kadar pişirilir.

Ilgın Kavurması: Ocak ateşi üzerine sac oturtulur. Dört-beş kaşık çekilmiş kuyruk yağı sacın içerisine konur. Yağ eriyince kakırdaklar tel kepçeyle alınır. Bir-iki kilo kadar bıçak arasından geçirilmiş et (kalın çekilmiş kıyma da olur) yağın içine konur. Kısık ateşte et suyunu çekene kadar pişirilir. Et suyunu çekince içerisine üç-dört adet iri kıyılmış biber, kabuğu soyulmuş çekirdekleri çıkarılmış halka halka doğranmış iki limon konulur. Kavurma durmadan karıştırılır. Pişmesine yakın tuzu ayarlanır. Üzerine yine halka doğranmış domates konulur. Ayran, yufka ve soğanla servis yapılır.

Kapama: İki patates, bir havuç, bir soğan, bir kaşık salça, bir domates rendesi, bir kaşık tereyağı, karabiber, tuz, iki diş sarımsak, bir tavuk ya da av tavşanı. Büyük bir güvecin içerisine bütün tavuk ya da av tavşanı ikiye bölünerek konulur. Patatesler, havuç ve soğan irice doğranarak ilave edilir. Geri kalan malzemeler de güvece katılarak üzerine bir buçuk su bardağı su eklenir. Güvecin kapağı kapatılıp, kapağın etrafına su ve unla yapılan hamur sıvanır. Kısık ateşte en az bir saat etler yumuşayıncaya kadar pişirilir.

Tarkiç: Yarım kilo kıyma, bir su bardağı ince bulgur, bir yumurta, bir soğan rendesi, kırmızıbiber, karabiber, tuz ve maydanoz yoğrulur. Beze açar gibi yarım parmak kalınlığında yuvarlak açılır. Yağ içinde, mangalda, yanmaz tavada ya da fırında pişirilir.

Süle Yazma: Beş su bardağı düğü, iki su bardağı un, nane, fesleğen, kırmızıbiber, tuz aldığı kadar su ile özlü bir hamur yoğrulur. İçi için tencereye yağ konulur. Yağ ısınınca içerisine üç adet soğan, yarım kilo kıyma, üç adet ince küp doğranmış patates, karabiber, kırmızıbiber ve tuz koyup kavrulur. İç ılıyınca içerisine tuluk peyniri konur.

Kısır Yazma: İki su bardağı düğü, yarım su bardağı un, nane, fesleğen, kırmızıbiber, tuz aldığı kadar su ile özlü bir hamur yoğrulur. Yarım santim kalınlığında çay tabağı çapında elle yazılır. Yağda kızartılır.

Yağlı Ufak: Kuru yufka parçalara ayrılarak ufalanır. Tereyağı tencerede eritilir, ufalanmış yufkalar içerisine atılır. Yufkalar kızarıncaya kadar çevrilerek karıştırılır. Sade ya da içerisine süt ilave edilerek tüketilir. Bu kavrulan yufka ıslanmış yufkanın içerisine dürüm yapılarak yahut üzerine yumurta kırılarak da yenilebilir.

b. Manevi Kültür

Evlenme Gelenekleri

Geleneksel düğünler çarşamba günü düğün yufkası yapımıyla başlardı. Bu imece ile gerçekleştirilen bir faaliyettir. Perşembe günü yemek hazırlıkları başlar, yaprak sarması sarılır. Misafire göre koyun ya da inek kesilir, hoşaf için üzüm ayıklanır. Cuma günü nikâh yapılır, uzaktan yatıya gelen misafirlere yemek verilir. Cumartesi günü gündüzü kızın eşyaları davulla traktör üzerinde erkek evine gönderilir. Cumartesi öğleden sonra kız hamamı yapılır. Cumartesi akşamı kına gecesi yapılır. Pazar günü gelin alınır, pazartesi günü erte (yüz açımı) yapılmaktadır.

Yöre düğünlerinde sarma, toyga çorbası, pilav, et, hoşaf, helva verilmektedir. Yemekler ya usta bir aşçı tarafından ya da imece usulüyle yapılmaktadır.

Yörede eskiden “köme dünürü” denilen bir âdet vardır. Bu geleneğe göre kıza dünür gidilip, kız verildikten sonra küçük şerbet denilen söz takılır. Sözlenen kıza düğünden önce büyük şerbet denilen nişan merasimi yapılır. Kız ve erkek evinden kadınlar kapı kapı okunarak şerbete davet edilir. Kadınlar arasında olan bu şerbet merasimine erkekler ve damat gelmez. Biri kız evinden diğeri erkek evinden iki yaşlı kadın, kızın annesinden kızı yeniden isterler. Kızın annesi kızı verince kıza kadınlar yüzük, küpe ve altınlarını takarlar. Ardından oyunlu eğlence yapılır. Kazanla mercimekli pilav pişirilir, helva yapılır, yufka sulanarak kız şerbet hamamına götürülür. Hamama gelen kadınlara hamamın bahçesinde mercimekli pilav ve helva dürümü ikram edilir. Karnını doyuran hamama girer. Hamama giren kadınlara mum ve sabun dağıtılır. Gelin olacak kız, yüzüne pullu örtülüp tef çalınarak arkasında tek sıra dizilmiş elinde yanan mum tutan gençler tarafından hamamın içerisinde dolaştırılır. Hamamın içerisinde oynayan hanımlar eğlenceden sonra banyo yaparlardı.

Halk İnanışları

Türk toplumunun genelinde olduğu gibi Ilgın halk inanışlarında da ocağın ayrı bir yeri vardır. Ilgın’da yanan ocak asla söndürülmez. Ayrıca üzerine su dökülmez. Eskiden güneş battıktan sonra ocaktan başka bir komşuya kor verilmezmiş. Çok zorda kalınıp verilecek olursa da korun konduğu kabın içine biraz tuz serpilirmiş. Aksi takdirde evden bereketin gideceğine, ailenin dağılacağına inanılmaktadır. Ayrıca gece tırnak kesmenin “kesen kişi için iyi gelmez” inancıyla tasvip edilmediği bilinmektedir. Yörede tırnaklar da kesildikten sonra gömülmekte ya da kâğıda sarılıp ocağa atılmaktadır.

Ayrıca birinin öleceğine işaret sayıldığından yıldız kayması da iyi görülmez. “Düşman başına” derler. Yine ay-güneş tutulmalarının hayra alâmet olmayacağı, silah atılıp teneke çalınması gerektiğine inanılır. Böylece toplanan kötü ruhlar korkup kaçarmış. Ilgın’a ait halk inanmalarının bazıları da şunlardır:

-             Akşam sokağa çıkmak iyi sayılmaz; bela getireceğine inanılır.

-             Yaş ağacı, yeşil ekini kesmek, hayvana yedirmek ve yakmanın insana bela ve musibet getireceğine inanılır.

-             Gece aynaya bakmak veya uzun süre aynaya bakmak ömrün kısa olacağına işaret sayılır. Göz seğirmesi ile ilişkili inançlar söz konusu olduğunda kişinin sol gözünün seğirmesi şerre, sağ gözünün seğirmesi ise hayra, sağlığa yorumlanmaktadır. Ayrıca sevilen birinin görüleceği şeklinde yorumlandığı da olur. Göz uzun süre seğirirse: “Hayır getir Allah’ım” denir. Seğiren göz kapağının üzerine saman çöpü yapıştırılır.

-             Kulak çınlaması da insanın yorumuna bağlıymış. Hayra yorarsan hayır, şerre yorarsan şer olurmuş. Yine kulak çınlaması uzaktaki sevenlerin o kişiyi andıklarına alâmettir.

-             Elin kaşınması, işlerin iyi gideceğine, o kişinin eline para geçeceğine işaret olarak değerlendirilir.

-             Ters dönmüş ayakkabı ya da terliğin sahibine uğursuzluk getireceğine inanılır.

-             Süpürgeyi kapı arkasına dik koymanın o ev için iyi olmadığına inanılır.

-             Boğmaca olmuş çocukların öksürükleri kesilsin diye boyunlarına kapı anahtarı takılırmış.

- Anne hamile iken kime çok bakarsa çocuğun ona benzeyeceğine, onun için de hep babasına bakması istenir.

-             Yaşına girmemiş çocuğun önüne ayna konmaz. Bakarsa şaşı olacağına inanılır.

-             Kadınlar üzerimize kuma gelir korkusuyla başlarına üs üste iki başörtüsü örtmezler.

-             Ölü yılan yakılırsa yağmur yağacağına inanılır.

-             Yağmur çok yağdığı zaman sel felâketi olmasın diye sayacak (sacayağı) ev önlerine ya da meydana atılır ve böylece yağmurun kesileceğine inanılır.

-             Hıdırellez günü bahçe ekimi yapılır. Mahsulün daha bereketli olacağı inanılır.

-             Sofra ortadayken misafir gönderilmez. Evin hanımının üzerine kuma geleceğine inanılır.

-             Bazı yörelerde bebeklerin elindeki pamuk benzeri tüyler alınmaz; bu tüylerin bebeğe uyku verdiğine inanılır.

-             Hıdırellez günü evi olsun isteyenler gül ağacının altına kibritten ev çatar.

Ilgın’da yaygın olan batıl inançların başlıcalarını da şu şekilde sıralamak mümkündür:

-             Kırk basması.

-             Çocuğu cin çarpmasın diye anahtar, demir vb. şeyleri kullanma.

-             Kötülükleri önlesin diye çocuğun ilk kakasını kapı eşiğine koyma.

-             Kırkı çıkmamış bir çocuğun odasına çiğ et ve un koymama.

-             Kırkı çıkmamış bir çocuğun elbiselerini akşam güneş batmadan içeriye alma.

-             Kapı eşiğinde oturanın aklından ne geçerse o olur.

-             Çocuğa iğde ve nazar boncuğu takmak, çocuğa nazar değmesini önler.

-             Cuma günü iş yapanın, çamaşır yıkayanın işi rast gitmez.

-             Yıkanan elbiseler gece dışarıda bırakılmaz.

-             Kadının erkeğin önünden geçmesi uğursuzluktur.

Ilgın halk inanmalarından bazıları da Handevi ve Kandevi etrafında gelişmiştir. Bunlar:

Bez Bağlama: Eskiden isteklerinin yerine gelmesini isteyenler türbenin herhangi bir yerine bez, ip, tülbent veya havlu bağlarlardı.

Taş Yapıştırma: Türbenin içerisindeki mezarın taşlarına taş yapıştırmak şeklinde görülen bu inanış, beze taş sararak mezarın üzerine atma, mezarın üzerine taş veya para atma şeklinde de yapılabilmektedir. Günümüzde türbe etrafında taş yapıştırma âdetine pek rastlanmasa da taş veya para atma geleneği hâlen görülebilmektedir.

Kurban Kesme: Handevi Kandevi Türbesi, bir ziyaret yeri oluşunun yanı sıra bir adak yeridir. Burada kurban kesme son dönemlerde pek görülmese de geçmişte uygulanan bir gelenektir. Türbeyi ziyaret eden hastalar şifa, çocuksuzlar çocuk, dertliler derman, muradı olanlar murat bulmak dileklerinde bulunmadan önce türbenin hemen aşağı kısmındaki çeşmenin yanında kurban keser, etiyle yapılan pilavı oradaki kimselere dağıtırlardı. Bu âdet bazen de istek veya dilek gerçekleştikten sonra yapılmakta idi.

İşlik

EMİNE KARPUZ

BİBLİYOGRAFYA

  • Bezirci, 2007; Çakır, 2010; Gezici, 2005; Hidayetoğlu, 2010; İlker, 1992; Karpuz-Gezici, 2005; Kayıkçı, 2010; Sağır-Dikici, 2010; Topçu, 2010.
  • Hatice Kale (79, Ilgın), İrfan Ceylan (79, Ilgın), Ayşe Karakuş (85, Ilgın), Ayşe Dağlı (70, Ilgın-Çömlekçi), Fatma Dağlı (38, Ilgın).