İPLİKÇİ CAMİİ

Türkiye Selçuklu Dönemi eseri.

Meram ilçesine bağlı Kürkçü (günümüzde Şükran) Mahallesi sınırları içerisindeki Mevlâna Caddesi, Nu. 16 adresinde kayıtlıdır. Kuzeyinden geçen mezkûr caddenin yeniden düzenlenmesi ve zamanla dolarak yükselmesi sebebiyle cami, yol seviyesinden bir buçuk metre kadar çukurda kalmıştır. Bu sebeple yapıya giriş on basamaklı bir merdivenden inerek sağlanmaktadır.

Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir mekâna oturan eser tamamen tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Kuzey duvarı ortasına açılan bir ana girişten başka, doğu ve batıda bulunan birer yan kapıyla içeriye geçilmektedir. Caminin doğu duvarının kuzey ucunda minaresi yer almakta, kıble duvarına da kubbeli küçük bir yapı bitişmektedir. Bunun biraz uzağına şadırvan inşa edilmiştir.

Caminin kuzeyindeki ana girişi basık kemerlidir. Girişin cephesi muntazam kesilmiş kahverengi taşlarla kaplanmış, dıştan da hafif çıkıntı yapan tuğla sıraları ile dikdörtgen bir çerçeve içinde alınmıştır. Kemerin üstündeki dört satırlık mermer kitabede mescidin 733/1332 yılı Recep ayı ortalarında Mesutzade Hacı Ebubekir tarafından genişletilerek onarıldığı yazılıdır. Girişin üstüne rastlayan orta bölüm yanlardan iki metre kadar yüksek tutulmuş, kuzey duvarına da yanlarda üçer, ortada bir adet olmak üzere toplam yedi pencere açılmıştır. Yan pencereler zeminden 5-6 m kadar yüksekte kalmaktadır. Kuzey cephedeki sivri kemerli bu pencereler güneyde de tekrarlanarak içeriyi aydınlatırken, doğu ve batıdan ikişer pencere ile ışık sağlanmaktadır. Aynı cephelere karşılıklı simetrik olarak açılan yan kapılar aynı eksende ve bu cephelerin kuzey köşeleri yakınındadır. Kıble duvarının ortasında duvara gizlenmiş iki kademeli tuğla kemer mihrap nişini desteklemek için örülmüştür.

İç mekân yaklaşık 20,60x37,50 m ölçülerinde olup, iki destek sırasıyla mihrap duvarına paralel üç sahına ayrılmıştır. İçerideki bu düzen aynı zamanda da dikine de yedi sahın meydana getirmektedir. Kuzey destek sırası kare planlı altı kâgir ayak ve bunları birbirine bağlayan sivri kemerlerden oluşmakta, güneydekilerde ise dışta kalan dört ayak dikdörtgen, daha büyük olan ortadaki ikisi T plan şeması göstermektedir. Ayaklar güney sahının doğu ve batı bölümü dışında her iki doğrultuda birbirlerine ve duvarlarla bütünleşmiş destek ayaklarına kemerlerle bağlanmıştır. Yapıdaki örtü sistemi de farklılık göstermektedir. Kuzey ve orta sahın mihrap ekseninde küresel bingili oval kubbelerle, yanlarda ise sivri çapraz tonozlarla örtülmüştür. Güney sahının mihrap önündeki örtüsü kubbe olup, geçişler küresel bingilerle sağlanmış, yanlarda ise örtü elemanı olarak basık tonoza yer verilmiştir.Bu tonozlar kuzey-güney istikametinde atılan kemerlerle desteklenmektedir.Gerek ayaklar ve gerekse bunları birbirine bağlayan kemerlerde bir düzensizlik göze çarpmakta, ölçü ve bağlantılardaki farklılıklar dikkati çekmektedir.Bütün bunlar yapının inşa tarihinden günümüze kadar gelen çeşitli değişikliklere maruz kaldığını ve yapılan onarımlarla orijinalliğini kaybettiğini göstermektedir. Nitekim caminin 1945-1947 yıllarındaki onarımında bugünkü mermer mihrabın altında ve 1,10 m aşağısında caminin eski mihrabı bulunmuştur. Çini mozaik tekniğindeki mihrap kalıntısında; geometrik kompozisyonlu geniş bir bordür oluşturan firuze ve mor renkli çinilerin yarım sekizgen ve zikzaklarla ortadaki karelere halkalandığı, daha dar olan diğer bitkisel bordürde ise, firuze ve lacivert çinilerden kesilmiş kıvrık dal ve rumilerin girift bir kompozisyon oluşturduğu dikkati çekmektedir. Müzeler Genel Müdürlüğü ve Konya Müzesi’nin onarımlarında ortaya çıkan bu çini mihraptan yapının Türkiye Selçukluları Dönemine ve hem de XIII. yüzyılın ilk yarısına ait olduğu kesinlik kazanmaktadır. Bugün tamamen yenilenerek şekli ve örtü sistemi değişmiş olan bu caminin ilk şeklinin II. Kılıçarslan’ın vezirlerinden Şemseddin Altunapa tarafından yaptırıldığı, bugün yıkılmış olan arkasındaki medresenin vakfiyesine dayandırılarak iddia edilmektedir. Bazı kaynaklarda Altınapa Medresesinden önceye ait olduğu söylense de bu iddia doğru değildir. Çünkü söylenen bu tarihlerde Anadolu’da çini mozaik tekniği bilinmiyordu ve dolayısıyla da hiçbir yapıda kullanılmamıştı. Bu camide kullanılması daha sonraki tarihlere, yani medreseden sonra yapıldığına işaret etmektedir.

Bugünkü mihrap gök mermerdendir. Duvardan 0,25 m çıkıntı yapan cephesi düz ve oluklu silmelerle çerçevelenmiş, altıgen niş derinliği üstte mukarnaslı kavsarayla tamamlanmıştır. Yedi sıra oluşturan mukarnasların alttakilerine gülbezekler kabartılmış, üsttekiler klasik tarzda hücreciklerle doldurulmuştur. Köşeliklere yazılı birer madalyon yerleştirilerek koyu zemin üstüne altın yaldızla boyanmıştır. Üstte bir kitabe yazısı dikkat çekmektedir.

Caminin bu durumda Türkiye Selçukluları Döneminde XIII. yüzyılın ilk yarısında inşa edildiği, kuzey kapısındaki kitabelere göre 733/1332 yılında genişletilerek onarıldığı, daha sonra Turgutoğlu Ebul Fazıl Ahmet Bey tarafından genişletildiği, yandığı için üçüncü defa Tüccar Hacı Emrullah tarafından onarıldığı belge ve kaynaklardan anlaşılmaktadır. Son olarak 1947 yılında tamir edilerek 1954’te Arkeoloji Müzesi hâline getirilmiş, 1960 yılında da tekrar ibadete açılmıştır.

Caminin kıble duvarının doğu ucuna bitişik kubbeli yapının İplikçi Medresesinin bir bölümünü teşkil ettiği söylenmektedir. Küçük bir mescit görünümünde olan kübik gövdeye batıdan kapı, doğu ve güneyden birer pencere açılmıştır. Kapının üstündeki sivri kemerli açıklık camla kapatılarak pencereye dönüştürülmüş, diğer cephelerdeki büyük dikdörtgen pencereler ise kesme taşla çerçevelenmiştir.

Minare doğu cephenin kuzey ucuna bitişiktir. Yakın zamana ait olan minare silindirik gövdeli ve iki şerefeli olup, dikdörtgen kaidesi caminin çatı hizasına kadar yükselmekte, kapısı da batıya açılmaktadır. İki kademeli kürevî beton pabuca oturan gövde alttan bir bilezikle sınırlanmış, şerefe altındaki testere dişi formundaki dolgu alttan çini bir kuşakla dekorlanmıştır. Aynı çini kuşağı peteğin üstünü de çerçeveleyerek görüntüyü renklendirmiştir.

Şadırvan caminin kıble tarafındaki avlusundadır. Silindirik sekiz mermer sütunun taşıdığı kubbeli örtüsü son derece sade tutulmuş, sütun başlıkları baklava dilimi ve üçgenlerle tezyin edilmiştir. Şadırvan göbeği mermerdendir. Dıştan daire, içten sekizgen olan göbeğin dış yüzeyine her kenara gelecek şekilde bitkisel bezemeli birer rozet kabartılarak ortalarına musluk yerleştirilmiştir.

İplikçi Camii (A. Kuş)

YAŞAR ERDEMİR

BİBLİYOGRAFYA

  • Dülgerler, 2006, 80-82; Erdemir, 1989, 60-70; Konyalı, Konya Tarihi, 1964, 404-415; Yetkin, 1986, 43-44.