MASAL

Olağanüstü kişiler ve olaylarla geliştirilen hikâye.

Anlatmaya dayanan türler (masal, efsane, fıkra, halk hikâyesi) içerisinde özel bir yeri olan masallar üzerinde Türkiye ve Türkiye dışında yüzlerce çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların hemen hemen hepsinde masal tanımına yer verilmiştir. Bu tanımlarda benzerliklerin yanı sıra farklılıklarla da karşılaşılmaktadır. Gerek bu tanımlardan, gerekse masallar üzerine yapılan çalışmalardan hareketle masallar şu şekilde tanımlanabilir:

Masalların Tanımı

Dinleyiciyi inandırmak gibi bir iddiası olmayan, daha çok uzun kış gecelerinde masal anası, masal ninesi, masal atası adı verilen anlatıcılar tarafından anlatılan, bünyesinde kalıplaşmış ifadeler bulunan, belirli motif kalıplarının işlenmesiyle oluşan, hayal ürünü, nesir şeklindeki anlatmalara masal adı verilmektedir.

Türk dünyasında masal karşılığı olarak daha çok dört kavram kullanılır. Bunlar; Türkiye ve Balkanlarda, “mesel”, “masal”, “hekât”, “hikâye”; Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Kafkasların büyük bir kısmında “nağıl”; Hazar Denizi’nin doğusundaki Türk ülkelerinde (Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Uygur/Doğu Türkistan) ise “ertek”, “ertegi”dir.

Konya ve çevresinde masal kavramı daha çok okur-yazar kesim tarafından kullanılırken, kırsal kesimde yaşayanlar büyük ölçüde metel’i tercih etmektedir. Konya ve çevresinde masal anlatmak yerine de “metel satmak” deyiminin kullanıldığı pek çok sözlü kaynakta tespit edilmiştir.

Konya’da kadınlardan ziyade erkekler masal anlatmaktadırlar ki; bunun sebebi kadınların kendilerini ve seslerini erkeklerden saklamalarıdır. Kışın daha çok yaşlılar kendilerine ayrılan odalarda çocuklara masal anlatırlarken, yaz aylarında cami veya köy odalarının önlerinde bulunan uzun kereste veya kalın odunların üzerine oturularak anlatıldığı yine çeşitli sözlü kaynaklardan tespit edilmektedir.

Konya’nın Çaybaşı Mahallesi’nde “masal anası” denilebilecek “Safı Garı” (Safiye Sakaoğlu), yine Konya merkezden “Kirez Garısı” ile Botsa’dan ünlü fıkra tipi Botsalı Kara Kâmil iyi masal anlatıcılarından bazılarıdır.

Konya Masalların Özellikleri

Masallar, destan ve halk hikâyesi kadar olmasa da uzun anlatmalardır. Bununla beraber hayvan masalları, zincirleme masallar son derece kısadır. Her şey birkaç paragraf içerisinde anlatılabilir. Oysa “asıl halk masalları” ve “peri masalları” “hayvan masalları” ve “zincirlemeli masallar”a göre oldukça uzundur.

Masallar nesir şeklinde anlatmalardır. Bununla birlikte nazım nesir karışımı olanlar da vardır: “Uzun Saçlı Gız” (Cenikoğlu, 2002, 122-126), “Lebi Gardaş” (Küçükbezirci, 2006a, 151-153) adlı masallar bunun güzel örneklerindendir.

Nesir şeklindeki masallar zaman zaman şiir diliyle söylenmektedir ki; bunlara telif masallar adını verilmektedir. Ziya Gökalp ve Behçet Necatigil bu türün güzel örneklerini vermişlerdir.

Masallar başında, ortasında ve sonunda kullanılan kalıp ifadelerle diğer halk anlatmalarından kolaylıkla ayrılabilir. Bu tür kalıp ifadelerin yerli yerinde kullanılması anlatıcının ustalığını gösterir. “Var varanın, sür sürenin, destursuz bağa girenin hâli budur padişahım. Yollar saçak pürçek, kimi yalan, kimi gerçek; hikâyedir bunun adı, söylemeyle çıkar tadı. Eski zemanenin devrinde idareden aciz bir adam varmış. Bu adam bir gün: ‘Ben ne yapayım, ne yapmayayım’ deyip İstanbul’a gider.”

Kendi başına var olabilen her masal metnine tip adı verilir. Bu yönüyle halk anlatmalarındaki tip kavramıyla günlük hayat ve modern edebiyattaki tip anlayışı birbirinden farklıdır. Bazen masal anlatıcısının birden fazla masal tipini karıştırdığı da görülebilir.

Dünyada masal tipleriyle ilgili ilk çalışma 1910 yılında Finli bilgin Antti Aarne tarafından yapılmıştır. Aarne çalışmasında, masalları üç ana başlık altında sıralamıştır. Bu çalışma 1928 yılında Aarne’nin öğrencisi Stith Thompson tarafından geliştirilerek masal tipleri beş ana başlık altında verilmiştir.

Türkiye’de masal tipleriyle ilgili tek çalışma Pertev Naili Boratav ve Wolfram Eberhard tarafından yapılmıştır. 2.500 masalın incelenmesi sonucunda ortaya çıkan bu katalogda 378 tip bulunmaktadır.

Masalların dili, anlatıldığı bölgenin dil özelliklerini içerir. Bu özellik bazen aynı ilin ilçelerinde bile farklılıklar gösterir. Mesela Konya’nın Yunak ve Taşkent ilçelerinde tespit edilen metinlerdeki ağız farklılıkları her okuyucu tarafından kolaylıkla görülebilir.

Masal metinleri içerisinde, halk edebiyatının diğer türlerinden (efsane, fıkra, dua, beddua, mâni, türkü, bilmece, ağıt, atasözü, deyim, vb.) örneklere rastlanır. Bunlar; genelde masalın aslında olmayıp, anlatıcının bilgi ve kültürüne bağlı olarak sonradan eklenen örneklerden başka bir şey değildir. Aynı husus halkbilimi (folklor) için de geçerlidir. Her masal metninde mutlaka anlatıldığı yörenin gelenekleri, görenekleri, inanışları, halk meteorolojisi, halk tababeti, bayram adetleri, geçiş dönemleri, vb. bulunabilir.

Masallar uluslararası olma özelliğiyle diğer halk edebiyatı ürünlerinden (destan, fıkra, efsane, vb) kolaylıkla ayrılabilir.

Masal anlatıcıları genellikle hanımlar olup bunlara masal anası, masal ninesi, gibi adlar verilmektedir. Masalların erkek anlatıcılarına son zamanlarda masal atası denilmeye başlanmıştır.

Masal kahramanları zorluk çekmeden, hüner göstermeden, kişiliğini ispat etmeden başarıya ulaşmaları mümkün değildir, tür bu yönüyle destanlara benzemektedir.

Masal kahramanları türün özelliği gereği olağanüstü özelliklere sahip olup, bunlar insan, hayvan, olağanüstü ve sembolik olarak sınıflandırılabilir.

Aslında masal ülkesi olarak Hint, Yemen, Çin-Maçin, Kaf Dağı, periler ülkesi, devler ülkesi, körler ülkesi, hayvanlar ülkesi, kuşlar ülkesi, yedi kat yerin altı veya gökyüzünden söz edilir. Bununla birlikte gerçek dünya ve masalın anlatıldığı coğrafya da masallara mekân olabilmektedir.

Masal kahramanlarının dua ve bedduaları gerçekleşebilir:

Masalların bir başka özelliği de sembollerden (Ölüm sembolü kanlı gömlek, kanlı bıçak; 3, 7, 40 sayıları, renkler, vb.) yararlanılarak anlatılmasıdır.

Masal kahramanları; olağanüstü yardımcılarının çabalarıyla başarıya ulaşabilirler ki, bunlar arasında at, köpek, kedi, inek, vb. akla gelenlerden bazılarıdır. Ayrıca daha önce hayatını kurtardığı veya yardım ettiği bir kuş, balık, karınca, yılan, vb. de olabilir. Ayrıca, kahramanların sahip olduğu bazı sihirli objeler de (sihirli yüzük, sihirli lamba, sihirli sofra, vb.) onlara yardımcı olur.

Masalarda kötüler er veya geç cezalarını çekerlerken, iyiler de er veya geç ödüllendirilmektedir.

Masal türünün özelliği gereği olaylarda olağanüstülük öne çıkmaktadır. Bununla birlikte bazıları gerçek hayattan izleri de taşır.

Masal metinlerinde, anlatıldığı bölgenin kültür değerlerini bulmak mümkündür. Usta bir anlatıcı, masalı cümle cümle ezberlemez. O bir başkasından dinlediği masalı, kendi muhayyilesinde, kendi bilgi ve kültürüyle yoğurarak yeniden şekillendirerek anlatır. Böylece, anlatıcı farkına varmadan, kendisine ve yaşadığı bölgeye ait olan kültür değerlerini masal vasıtasıyla dinleyicilere aktarma şansına sahip olur. Aynı husus masal coğrafyasının bitki örtüsü içinde geçerlidir.

Masallar hayal ürünüdürler, ancak metinlerde hayal edilenler günün birinde gerçek olabilme şansına sahiptir.

Konya Masalların Kökeni

Masalların kökeni üzerinde yapılan araştırmalarda üç kaynak öne çıkmaktadır. Bu durum Konya masaları için de farklı değildir:

Mitolojik görüş: Bu görüşe göre masalların kaynağı mitolojidir.

Hindoloji görüşü: Bu görüşe göre masalların çıkış yeri Hindistan’dır. Bir başka ifadeyle ünlü Hint masal kitapları (Pançatantra, Vetalapancavincati, Masal Nehirleri Okyanusu, Çakasaptati, vb.) masalların kaynağını meydana getirmektedir.

Masallar gerçek hayatın artıklarıdır: Bu tür masallar büyük ölçüde geçmişe ve dönemine ait kültürün izlerini taşırlar. Bu da büyük ölçüde halk bilimi ve etnografya unsurlarıyla kendisini gösterir. Nitekim her masal okunduğunda motif ve tip yönünden benzerlik göstermesine karşılık içerisindeki kültürel unsurlarıyla farklılıklar arz eder.

Demek ki masalların tek kaynağı yoktur. Aynı kültür seviyesindeki toplumlarda ortak inanç ve âdetlere sahip olduklarından hareketle masallar farklı yerlerde birbirlerine benzerler.

Konya Masalların Sınıflandırılması

Dünyada yapılan masal araştırmalarında masallar beş ana başlık altında değerlendirilmiştir. Bunlar:

Hayvan Masalları: Kahramanları bazen hayvanlar; bazen de hayvan insan olan, ders vermenin öne çıktığı, kıssadan hisse çıkarılan, kısa ve büyük ölçüde nesir şeklindeki halk anlatmalarına hayvan masalı denir.

Asıl Halk Masalları: Dinleyiciyi inandırmak gibi bir iddiası olmayan, bünyesinde kalıplaşmış ifadeler (formeller) bulunan, “masal anası, “masal ninesi, “masal atası” adı verilen anlatıcılar tarafından anlatılan hayal ürünü anlatmalara asıl halk masalı denir.

Fıkralar: Antti Aarne-Stith Thompson tip tasnifinin belki de en çok tenkit edildiği konulardan birisi fıkraların masal olarak ele alınmasıdır. Türk fıkralarının, masalın dışında bağımsız bir tür olarak ele alınması daha yerinde olacaktır. Zaten fıkraların gerçekçi, kısa, nesir şeklinde ve bir tip etrafında oluşması, masalın yapı ve içerik özelikleriyle karşılaştırıldığında bu iki türün çok farklı olduğu kolaylıkla görülebilecektir.

Zincirlemeli Masallar: Hayal ürünü olup, olayları birbirine zincirleme olarak bağlanan, olağanüstü kahramanlar ve tekerleme unsurlarının fazlaca görülmediği anlatmalara zincirlemeli masal adı verilmektedir.

Konya Masalları Üzerine Yapılan Çalışmalar

Konya masallarının ilk örnekleri Mevlâna’nın Mesnevi’sinde görülmektedir. Batılıların fable, bizde hayvan masalı denilen metinlerden bazı örnekler Mesnevi’de tespit edilmiş ve bunların kaynağı Saim Sakaoğlu tarafından araştırılmıştır (Sakaoğlu, 2007, 183-190).

Bugüne kadar Konya masallarıyla ilgili bağımsız bir kitap çalışması yapılmamıştır. Bununla birlikte Seyit Emiroğlu tarafından hazırlanan ve henüz yayımlanmamış olan “Meram İlçesi (Konya) Masalları Üzerine Bir İnceleme” (Konya 1996) adlı doktora tezi sahanın en önemli çalışmasıdır. Emiroğlu’nun çalışmasında yetmiş masal metni bulunmaktadır. Sözü edilen yetmiş masal metni, motif, tip, vb. açılardan incelenmiştir.

Berrin Karakuzu tarafından hazırlanan “Kadınhanı Halk Anlatmaları Üzerine Bir Araştırma” (Konya 1997) adlı yayımlanmamış olan doktora tezinde de onlarca masal metni bulunmaktadır.

Ayrıca, Mehmet Aça, Dilek Ülvan, Selçuk Peker, Semra Atay’ın yüksek lisans tezlerinde Konya masallarının örnekleri bulunmaktadır (Sakaoğlu-Alptekin, 1999, 359).

Yine Folklor Postası adlı dergide de derleyeni belli olmayan üç Konya masalı (Tandırdaki Herif, Sultan ile Çiftçi, İnsan Ne Eder Kendine Eder) yayımlanmıştır.

Konya masallarının ulusal anlamda görücüye çıktığı en önemli dergi hiç şüphesiz Türk Folklor Araştırmaları’dır. Bu dergide, Ali Ataman, Hüseyin Çökek, Salim Dalkıran, Selçuk Es, Celâlettin Kişmir, Mahmut Sural ve Saim Sakaoğlu imzalarıyla on bir masal metni yayımlanmıştır.

Seyit Küçükbezirci tarafından yapılan masal derlemeleri Öz Demokrat Konya gazetesinde “Konya Folkloru” başlığı altında yayımlanmış olup, burada beş masal metnine (Lebi Gardaş, Canavar, Ağa ve Çırak, Keloğlan, Beğbirya) yer verilmiştir. Adı geçen masallar Konya Halkbilimi/Folklor Güldestesi adlı kitaba da alınmıştır (Küçükbezirci, 2006, 151-159).

Tarıman Cenikoğlu tarafından hazırlanan Akşehir Folklorundan Bir Demet (Ankara 2002) adlı eserde on altı masal metnine yer verilmiştir (Cenikoğlu, 2002, 114-149).

Saim Sakaoğlu’nun, derleme çalışmalarının yanı sıra “Konya Halk Edebiyatı” başlıklı uzunca bir makalesi İpek Yolu Konya Kitabı IX’da yayımlanmıştır (Sakaoğlu, 2006, 417-423).

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, İstanbul, Atatürk ve Selçuk üniversitelerinin edebiyat fakültelerinde yapılan öğrenci tezlerinde de azımsanmayacak Konya masalı vardır (Alptekin, 1983, 208-228).

Selçuk Üniversitesi Türk Halk Kültürü Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin arşivinde de Konya ve çevresinden gelen öğrencilerin derlemeleri arasında 1.000’e yakın masal metni bulunmaktadır. Yine Saim Sakaoğlu ve Yurdanur Sakaoğlu’nun Meram-Sille hattında yaptıkları derleme projesi çalışması da bu alanda üzerinde durulması gereken araştırmalardandır.

GÜZEL KARGA MASALI

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülke varmış. Bu ülkede yaşayan herkes çok mutlu imiş. Ancak bu mutlu insanların arasında bir mutsuz aile varmış. Bu karı kocanın üzüntüsünün sebebi hiç çocuklarının olmamasıymış. Bir gün karı koca, çeşme başında oturmuş dua ediyorlarmış. Gün gelmiş çocukları olmuş. Ama bu çocuk kısa süre sonra aniden karga olmuş. Anne ile baba buna çok şaşırmış. Ama çocuklarının kargalaşmasını kabullenmişler ve ona çok güzel bir kafes yapmışlar, içine koymuşlar. Bir gün kafesin kapısı açık kalmış. Karga hemen uçup gitmiş. Yakında oturan yaşlı bir adamın bahçesine konmuş. Annesi ve babası evin sahibi yaşlı dedeye durumu anlatmışlar. Dede kargaya dönmüş:

- Başın yere, ayakların göğe gelsin, demiş. Demiş amma, karga dedenin elmasından bir elma alıp kaçmış. Karga, zaman zaman da kimseye görünmeden kafesine girermiş. Karga, bazen elma ağacında, bazen da kafeste dururmuş. Padişahın oğlu, bu kargayı görüyor ve onu takip ediyormuş. Karga kafesinden çıkıp yaşlı dedenin elmasından tam elma koparacağı sırada padişahın oğlu, bu akıllı kargayı yakalamak istemiş. Fakat nafile. Karga hemen kafesine girmiş. Prens bir gün güzel bir cam yaptırmış. Parmağını keserek o camın içine koymuş. Kafesinden çıkan karga, çama konar ve kesik parmağı görünce onu alıp kaçar. Prens de parmak kimde çıkarsa onunla evleneceğini ülkeye ilan eder. Herkes kesik parmağı ararken, karga burada, burada diye bağırmış.

Prens bunu duyunca, hemen annesine gider. Kargayla evleneceğini söyler. Annesinden de kargayı istemesini söylemiş. Annesi, oğluna:

- Oğlum bu evlilik olmaz. Bu karganın nesiyle evleneceksin, demiş. Oğlu da annesinin itirazına rağmen kargayı hemen istemesini söylemiş. Oğlunun ısrarına dayanamayan anne, hemen gidip kargayı oğluna istemiş. Neticede kırk gün kırk gece düğün yapılmış. Düğün gecesi karga yüzüne bir peçe takar. Prens, kargaya:

- Peçeni aç, demiş.

Karga da:

- Hayır, açmam; açarsam bayılırsın, demiş.

Prens:

- Aç aç, bayılmam, demiş. Peçesini açan karga bak bakalım, demiş. Prens dayanamayıp bayılmış. Karga hemen peçesini örtmüş. Prens ayılmış. Tekrar açmasını istemiş ve bu sefer dayanacağım demiş. Karga tekrar peçesini açmış. Oğlan zar zor dayanmış. Hemen odadan çıkmış. Herkese peçesi açık kargayı göstermiş. Göstermiş ama karga gitmiş, yerine çok güzel bir kız gelmiş. Güzellik karşısında bayılanlar arasında, ayakta sadece annesi ve babası kalmış. Herkes kendine gelince, kızın annesi ve babası çeşme başında ettikleri duadan, kızlarından ve kargadan bahsetmişler. Yaşlı ihtiyarın kargaya duasını anlatmışlar. Onlar tekrar kızlarına kavuşmanın sevincini yaşarken, oğlan ve ailesi de güzel bir geline sahip olacakları için sevinmişler. Yeniden düğün yapmışlar.

Onlar ermiş muratlarına, biz çıkalım kerevetlerine. (Emiroğlu, 1996, 222-223)

ALİ BERAT ALPTEKİN

BİBLİYOGRAFYA

  • Alptekin, 1983; Cenikoğlu, 2002, 114-149; Emiroğlu, 1996; Karakuzu, 1997; Küçükbezirci, 2006a; Sakaoğlu-Alptekin, 1999; Sakaoğlu, 2006; Sakaoğlu, 2007, 183-190.