ABDURRAHMAN GUBARÎ (AKŞEHİRLİ)

Divan şairi. (ö. 1566)

Divan edebiyatında Gubarî mahlaslı şairler; Aydınlı Gubarî, Gubarî Seyit Kasım (Diyarbakır), Kireçcizade Gubarî Mahmut Çelebi, Gelibolulu Gubarî, Akşehir doğumlu Abdurrahman Gubarî ve Âşık Gubarî’dir. Gubarî mahlaslı bu altı şairden ilk beşi zaman olarak, yıl farkıyla, aynı dönemlerde, XVI. yüzyılda yaşamışlardır. Âşık Gubarî ise XVIII. yüzyılda yaşadı. “Garp Ocakları” denilen Cezayir ocağından yetişti. Şemsettin Sami’nin Kamusu’l-alam’ında belirttiği hattat ve şair iki ayrı Abdurrahman Gubarî, ayrı ayrı iki şahıs değildir. Hattat ve şair olan Akşehirli Gubarî’dir.

Akşehirli Gubarî; Âşık Çelebi’nin Hamidilili, Latifî’nin Larendeli, Şemseddin Sami’nin Aksaraylı olduğunu öne sürdükleri Gubarî’dir. Dönemin önemli kaynak eserlerinden olan Kınalızade Tezkiresi’nde, Latifî’nin bu konuda yanıldığı öne sürülür. Gubarî’nin “Karaman’ın göz bebeği “olarak vasıflandırılan Akşehir ilçesinde doğduğu belirtilir. Abdurrahman Gubarî, Kâbename isimli eserinde; doğum yerinin şüpheye meydan vermeyecek şekilde Akşehir olduğunu, Akşehir’in şerefli bir şehir olmasına rağmen Mekke ile bu konuda yarışamayacağını belirterek, dolaylı bir şekilde, doğum yeri Akşehir’e olan duygusal bağlılığını dile getirir.

Akşehirli Gubarî Abdurrahman’ın, doğum tarihi kesin olarak belli değildir. Medrese eğitimine Akşehir’de başladı. Sonra İstanbul’a gitti. Burada devrin şöhretli âlim-müderrisleri Müslim ve Ali Çelebilerden ders gördü. Şeyh Hamdullahzade Mustafa Dede’den yazı dersi alıp Gubarî yazısı üzerinde çalışarak şöhret sağlayınca “Gubarî” mahlasını aldı. Kanuni’nin Irak seferine, ordu kâtibi olarak katıldı. Dönüşte Emir Buhari Zaviyesi Şeyhi Abdüllatif Efendi’ye intisap etti. Bir ara Akşehir’de Sultan Abdullah Tekkesi’nde, Nakşibendî tarikatının mümessili oldu. 1537 yılında yaya olarak Mekke’ye gidip orada mücavir olarak bulundu. Bu arada Surre Eminliği görevine getirildi.

Gubarî, Mekke’ye gidişinden itibaren dervişane bir hayat sürmeyi tercih etmiş, dolayısıyla, dostlarına da yazdığı mektuplarda gösterişten kaçınmaları tavsiyesinde bulunmuştur. 1546 yılında Mekke’den dönen Gubarî, Kütahya’da Kanuni’nin oğlu Şehzade Bayezit’in hizmetine girdi. Daha sonra da Şehzade’nin büyük oğlu Orhan’ın hocalığında bulundu. Bu arada padişahın itibarını kazanarak yine padişahın emriyle Şehname’yi yazmağa başladı. Konya ovasında Şehzade Selim ile Şehzade Bayezit arasındaki mücadeleden sonra Şehzade Bayezit’in yenilip İran’a kaçması üzerine, Gubarî de Şehzade Selim’in adamları tarafından suçlanarak Yenikapı’da tutuklandı. Araya dostları girerek serbest bırakıldı. Bir müddet sonra da kırk para yevmiye ile Mekke’ye gönderildi. Gubarî, hayatının son yıllarını Mekke’de geçirdi. Bir taraftan resmî işlerini yaparken bir taraftan da Nakşibendî Tekkesi’nde halkı aydınlatmağa çalıştı. Eserlerinin pek çoğunu Mekke’de yazan şair, 1566 yılında Mekke’de öldü. Mekke’nin meşhur mezarlıklarından Mualla Mezarlığı’nın Ebtah mevkiine gömüldü. Evliya Çelebi, babasının dostu olduğunu ileri sürdüğü Abdurrahman Gubarî’nin ölümünden sonra, kabrini ziyaret edip Yasin-i Şerif okuduğunda, Mekkeliler tarafından, hâlâ hayırla hatırlandığını ve bir türbe gibi kabrinin ziyaret edildiğini belirtmektedir.

Abdurrahman Gubarî’nin, Farsça ve Türkçe olmak üzere altı eseri vardır:

Şehnâme. Kanunî’nin isteği üzerine 1551 yılında kaleme alınmıştır. Farsça manzum bir eserdir. Yavuz Sultan Selim’in İran ve Mısır seferleriyle Kanunî’nin ilk saltanat yıllarına ait olayları anlatır. Süleymaniye Kütüphanesi, Hekimoğlu Ali Paşa Bölümü, Nu. 764 ve Manisa İl Halk Kütüphanesi Nu. 1346’da kayıtlı olmak üzere eserin iki nüshası vardır.

Kâbe-nâme. Mekke’de 1556 yılında tamamlanarak Kanunî’ye sunulmuştur. Osmanlıların Kâbe’de yaptırdıkları tesis ve onarımlardan bahseden manzum bir eserdir. Üç yazması vardır: 1. TDK Kütüphanesi: Yazma A.Nu. 398; 2. Üsküdar Selim Ağa Kütüphanesi: Kemankeş Emir Hoca; Nu. 223; 3. Manisa İl Halk Kütüphanesi: Çaşnigir; Nu. 4952.

Şebistân-ı Hayâl. Gubarî, bu eserini Fettah-i Nişaburî’nin, aynı isimli mesnevisine nazire olarak yazmıştır. Tasavvufi bir eserdir. 1561 yılında Yenikapı’da mahpus olduğu zamanlarda yazmağa başlamış, 1562 yılında Mekke’de tamamlamıştır. Yazma nüshaları; 1. Süleymaniye Kütüphanesi: Hacı Mahmut Efendi Bölümü; Nu. 3830; 2. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi: Hazine; Nu. 146; 3. Manisa İl Halk Kütüphanesi: Muradiye; Nu. 2715’tedir.

Menâsik-i Hac. Hac adabıyla ilgili 600 beyitlik manzum bir eserdir. Eserin iki yazması vardır: 1. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi: Hazine Manzum; Nu. 146; 2. Millet Kütüphanesi: Manzum, Nu. 820.

Mesâhât-nâme. Mensur bir risaledir. Mekke’de bazı eserlerin inşa tarihi ve bunların mimari ölçüleri hakkında bilgiler verir. Bilinen nüshaları; 1. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi: Hazine Manzum; Nu. 146, 23a-38a varakları arasında yer almaktadır. 2. Süleymaniye Kütüphanesi: Ayasofya Kitapları, Nu. 3989’da kayıtlıdır. Harekeli olan yazma, o devrin dilini tespit etmek için dil çalışmalarına kaynaklık edebilecek bir eserdir.

Yûsuf u Züleyha. Mesnevidir. Dört nüshası tespit edildi. 1. Manisa Genel Kitaplığı: Muradiye, Nu. 1215/5, satır sayısı 11, yazı talik; 2, Millî Kütüphane, Y.A. 690, 36 varak, satır sayısı 25, yazı talik; 3. Millî Kütüphane: İstinsah tarihi; 986/1578 Y.A. 8527, 103 varak, satır sayısı 11; 4. Medine nüshası.

GÖNÜL AYAN

BİBLİYOGRAFYA

  • Kamusu’l-a’lam, V/3256; Latifî, 1314, 252; Evliya Çelebi Seyahatname, IX/791; Âşık Çelebi, Meşairü’ş-şuara, 285a; Ali Alpaslan, Gubarî Abdurrahman, DİA, 14/167-169; Kınalızade, Tezkire 1981, 713; TDEA, 1978, III/5, 374-375; Coşkun, 2002, 10; Parmaksızoğlu, 1950, 347-356; Karadağ, 2000, 251;Ayan G., 2003.