MEHMET ÇELEBİ (HACI)

Konya Mevlevi Dergâhı postnişini. (1155/1742-1230/1815)

İsmail b. Abdurrahman Çelebi’nin oğludur. Adı, çoğu kez amcası İbrahim Çelebi’nin oğlu Mehmet Emin Çelebi ile karıştırılmış ve kayıtlara da öyle geçmiştir. Hâlbuki oğlu Sait Hemdem Çelebi, kendi hazırladığı silsilenamede, babasının adını “Hacı Mehmed Çelebi Efendi” şeklinde zikreder. Bir araştırmaya göre adı, Konya şeriye sicillerinde “Hacı Mehmed Ferrûh Çelebi” olarak geçmektedir.

Ebubekir Çelebi-i Sani’nin 1199/1785’te vefat etmesi ve ardında erkek evladı kalmaması sebebiyle, çelebilik makamı için birçok kişi başvuruda bulundu. İstanbul’da yapılan murafaada (duruşma), Sadrazam Şahin Ali Paşa’nın tensibiyle, Mehmet Çelebi, amcası yerine yirmi üçüncü halife olarak Mevlâna Dergâhı postnişinliğine atandı. Sultan I. Abdülhamit, III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmut dönemlerinde, otuz bir yıl çelebilik makamında bulundu.

Hacı Mehmet Çelebi’nin şeyhliği, çokça Sultan Selim III devrine rastlar. Yenilikçi bir kişi olan III. Selim tahta çıktığında hukuki, idari, iktisadi ve askerî alanlarda Nizam-ı Cedit adı verilen bir dizi düzenlemeye gitti. Bu cümleden olarak 1793’te yeni bir ordu kurdu. Yeni sistem ve anlayış, beraberinde yeni bir bürokrat kesimini ve yüksek zümrede yeni bir yaşam tarzını da getirdi. Bu düzenlemeler için halktan yeni vergiler toplanıyordu. Fakat Osmanlı tebaası, Anadolu’da “ayanlar”, Rumeli’de “derebeyiler” dedikleri yöneticilerin zulüm ve adaletsizliklerinden bıkmıştı.

Bu büyük düzenlemeye gidilirken, gerek seçkin kesimde, gerekse halkta tam bir mutabakat sağlanamaması; Yeniçerilerin, Nizam-ı Cedit Ordusu’nu karalama çabaları; gittikçe inisiyatifi ele alan yeni idareci zümresinin suiistimalleri ve sefahat içinde yaşamaya başlamaları gibi hususlar, toplumun geniş kesiminde rahatsızlıklar meydana getirdi. Neticede önceleri ıslahata taraftar olan bazı âlim ve devlet adamları da padişahın aleyhine geçtiler ve şeyhülislam da Mevlevilik tarikatına mensup olan padişahı ney üflemek, tambur çalmak, çevresindeki hanımların Avrupai bir hayat sürmeye başlamaları gibi İslam’a aykırı fiiller yapmakla suçladı. Son olarak Kabakçı Mustafa liderliğinde başlayan isyan sonucunda padişah, kan dökmeye taraftar olmadı ve Nizam-ı Cedit Ordusu’nu 1807’de lağvederek tahttan ayrıldı. Padişah, toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren böyle büyük çaplı bir düzenlemede yeterince tedbirli ve dirayetli davranmaması, çevresindeki yönetici kadroya karşı gevşek tutumu ve yersiz itimadı sebebiyle 28 Temmuz 1808 tarihinde canından oldu.

Böyle karışık bir dönemde Osmanlı coğrafyasındaki bütün Mevlevihanelerin idaresini ve sorumluluğunu üstlenmiş olan Mehmet Çelebi’nin de olaylardan etkilenmemesi mümkün değildi. Nitekim Abdülbaki Gölpınarlı’nın neşrettiği 1804 yılına ait bazı resmî evrakta, Konya’da da padişahın emrine aykırı hareketler geliştiği, olayların içinde müftü ve Çelebi Efendi’nin de bulunduğu, Hz. Mevlâna’ya hürmeten Çelebi’nin zarar görmemesi için Afyon veya Kütahya’ya yollanmasının emredildiği ve bu isyanın bir yıl kadar sürdüğü anlaşılmaktadır. Yazar, Çelebi’nin Nizam-ı Cedit aleyhine faaliyetini, yozlaşmış kişiliğine, maddi çıkarlarına ve vakıf gelirlerine bağlamakta; padişahın Çelebi’ye dokunmaması konusunda: “Bunda, Çelebi’nin nüfuzundan çekinmenin payı olmakla beraber, Şeyh Galip’le arası pek iyi olan Selim III’teki derin Mevlâna sevgisinin ve Şark müziğinin nağmeleriyle sinirleri gevşeyen ıslahatçının ruhi zaafının da payı vardır ve teşebbüsünün akim kalışındaki en mühim amili, bu zaaf, izah eder.” demektedir.

Başka bir araştırmacı (C. K. Neumann) tarafından yayınlanan 1801 tarihli bir raporda ise Naip Mustafa Efendi’nin, nüfuzu sebebiyle Çelebi Efendi’ye husumet güttüğünden, ayak takımından bazı kişilerin Çelebi Efendi’ye düşmanlık göstererek müntesiplerini öldürmek için harekete geçtiklerinden, Konya halkını koruyacak yegâne etkili kişinin o olduğundan ve idarecilerle halk arasında arabuluculuk için yetki istediğinden söz edilmektedir. Aynı belgeye göre Çelebi, uzun yıllar boyunca Konya halkı tarafından ödenemeyen bulgur mubayaa bedelinin affı için, valiyle beraber, hükümete başvuruda bulunmuş; fakat bu istek sadrazam tarafından reddedilmiştir. Mevleviliğin, XVII. yüzyıldan itibaren bir devlet müessesesi gibi çalıştığı, genel olarak kabul gören bir husustur. Dolayısıyla olayların mahiyeti ve ayrıntıları tam olarak bilinmediğinden, kesin bir yorum yapmak güçtür.

Hacı Mehmet Çelebi’nin posta geçtiği yılda Konya Mevlâna Dergâhı’nda esaslı bir tamir faaliyeti başlamış, ilk tahsisat I. Abdülhamit zamanında yapılmış, ihtiyaç ve istek üzerine III. Selim devrinde, 1789 yılında, ek ödenek çıkarılmış; Kubbe-i Hadra, diğer kubbeler, derviş hücreleri ve matbah-ı şerif gayet güzel ve sağlam biçimde yapılmıştır. Ayrıca Sultan III. Selim’in isteği üzerine, Dergâh’taki sandukaların örtüleri de yenilenmiştir. Şeyh Galip, bu münasebetlerle söylediği şiirlerinde, padişahı, yenilikçi sıfatıyla övmüştür.

Sezai Küçük Bey’in tesbitine göre Hacı Mehmed Çelebi, 1791 yılında Dergâh’a komşu olan Sultan Selim Camii’ni tamir ettirip avlusuna bir kuyu yaptırmıştır. Keza Celâliye vakıflarına ait arazi üzerinde bir medrese yaptırıp vakfetmiştir.

Bu dönemde diğer bazı Mevlevihaneler de tamir ettirilmiş, vakıfları arttırılmış, birçok kişi padişahın teveccühünü kazanabilmek için bu tarikata intisap etmiştir. Padişah, ıslahından ümidini kestiği Yeniçerilerin tarikatı olan Bektaşilik karşısında, Mevleviliği desteklemiştir. Savaş yıllarında bu ciddi tahsisatın yapılması ve Dergâh’taki dervişler için yapılan yardımların devam etmesi de devletin, Mevlevilere bakış açısını göstermektedir.

Veled Çelebi Silsilenamesi’ne göre, Hacı Mehmet Çelebi’nin Hüseyin Rıfat, Ahmet Hatibî ve (Mehmed Sait) Hemdem isminde üç oğlu; Hafize, Ayşe, Afife, Havva (Şerife), Rukiye, Fatıma isminde altı kızı vardır. Büyük ve ortanca oğulları kendinden önce vefat etmiştir.

Çelebi Efendi’nin vefatı ve yerine küçük yaştaki oğlunu tayin hadisesi de ilginçtir. Bizzat Hemdem Çelebi ve yakınlarının anlattığına göre Hacı Mehmet Çelebi, vefatına yakın bir tarihte, dergâhtaki bütün dervişleri toplayıp vasiyetlerde bulunmuş; Sultan Mahmut’a bir dilekçe yazarak oğlu Mehmet Sait’e hilafet verip kendi yerine geçirmek istediğini, zat-ı şahanelerinin hatt-ı hümayunla bu görev değişikliğini kabul buyurmalarını rica etmiştir. Mektup, tayinin onayının sağlanması ve İstanbul’daki şeyhlerin rızasının temini ricasıyla, o zamanın güçlü devlet adamı, Mevleviliğe müntesip ünlü Hâlet Efendi vasıtasıyla padişaha ulaştırılmış; Çelebi Efendi, bu hadiseden üç gün sonra Hakk’a yürümüş ve Mevlâna Dergâhı’nın içine (Huzur-ı Pir) defnedilmiştir.

Bunun üzerine Sertarik Hasan Emir Dede rehberliğinde, sekiz yaşında olan Sait Hemdem Çelebi, dokuz çelebi ile birlikte İstanbul’a gitmiş ve 28 gün sonra, 26 Rebiyülahir 1230 (7 Nisan 1815) tarihinde tayini onaylanmış ve kendisi, yirmi dördüncü halife olarak Konya Mevlâna Dergâhı postnişini olmuştur.

YAKUP ŞAFAK

BİBLİYOGRAFYA

  • Manisalı Rıfat, ts., 20 vd.; Silsile-name, 14; Gölpınarlı, 1983, 170-174 vd.; Neumann, 1996, 167 vd.; Akgündüz-Öztürk, 1999, 224 vd.; Önder, 2002, 145-146; Küçük, 2003, 55-59, 330 vd.; Sahih Ahmet Dede, Tarih, 2003, 332-340; Akgündüz, 2007, 347; Şafak, 2009a; a. mlf., 2009b.