MEHMET SAİT PAŞA (İNGİLİZ, EĞİNLİ)

Osmanlı Dönemi Konya valisi.(1831-1896)

İzmit’e bağlı Çarşambapazarı’nda doğdu. Babası Eğinli Seyyit Mustafa’nın, memleketinden dolayı “Eğinli” lakabının yanı sıra “İngiliz” ve “Büyük” lakaplarıyla da anılır.

Mühendishane-i Berri-i Hümayun’dan yüzbaşı rütbesiyle mezun olduktan sonra burada muallim yardımcılığına başladı (1852). Bu görevini sürdürürken müstakbel kayınpederi Tophane Müşiri Fethi Paşa’nın teklifi üzerine eğitimini tamamlamak için İskoçya’nın Edinburg şehrine gönderildi (Haziran-Temmuz 1854). Edinburg’da çeşitli askerî tesislerde uygulamalı eğitim gördü. Ayrıca 1860’ta Edinburg Üniversitesinden de mezun olarak aynı yıl İstanbul’a döndü. Fethi Paşa’nın ilk eşinden olan kızı Güzide Hanım’la evlendi (Bu evliliğinden Ayşegül Mediha, Memduh, Sait, Saide ve Yegâne adlarında beş çocuğu oldu). Binbaşı rütbesi verilerek Mekteb-i Bahriye’de görevlendirildi (11 Ağustos 1861). Ardından kaymakamlığa terfi ettirilerek (5 Ağustos 1863) Tophane-i Amire’nin İngiltere’den sipariş ettiği silahların yapımına nezaret etmek üzere ertesi yıl bu ülkeye gönderildi. Burada Institution of Mechanicanal Engineers’e üye oldu. 1867’de İngiltere’den dönünce miralay oldu. Ertesi yıl Bahriye Meclisi üyeliğine getirildi. 1869’da mirliva rütbesini alarak Mekteb-i Bahriye Nazırlığına tayin edildi. Okulların ders programını ve okutulacak kitapları tespit için oluşturulan komisyonda görev aldı (1873). Daha sonra Tophane-i Amire Tecrübe ve Muayene-i Mamulât-ı Harbiye Meclisi reisi oldu (1876).

Sultan V. Murat’ın tahttan indirileceği söylentilerinin yoğunlaştığı dönemde II. Abdülhamit cülusunda kendisini mabeyinde görevlendirmek için teklifte bulundu. Teklifi kabul ederek mabeyin feriki oldu (2 Eylül 1876). Bu çalkantılı dönemde bazen II. Abdülhamit’in düşüncelerine karşı görüşler beyan etse de gün geçtikçe onun teveccühünü kazanarak mabeyin ferikliğine ek olarak Bahriye Nezareti Kaymakamlığına getirildi (19 Temmuz 1877).

1877 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında donanmanın bazı başarısızlıkları, Sultan’ın kendisine sitem etmesine, Meclis-i Mebusan’da da mebusların tenkitlerine maruz kalmasına sebep oldu. Buna rağmen görevini sürdürdü ve kendisine vezirlik rütbesi verilerek Mabeyin Müşirliğine getirildi (11 Ocak 1878). Serasker Rauf Paşa’nın fevkalade sefirlikle Petersburg’a gönderilmesi üzerine serasker kaymakamlığı da uhdesine verildi (8 Mart 1878). Bu görevleriyle beraber Mekteb-i Harbiye Nazırlığı görevini de sürdürdü. Doksan Üç Harbi’nde art arda alınan yenilgilerden dolayı kabinenin değişmesiyle Bahriye Nazırlığından ve Mabeyin Müşirliğinden azledildi (18 Nisan 1878); ancak hemen ardından Mabeyin Müşirliğine tekrar getirildi (27 Nisan 1878). İngiltere’nin Ruslara karşı Osmanlı Devleti’ne yardım etmek şartıyla geçici olarak idaresini istediği Kıbrıs’ın bu ülkeye terk edilmesi yolunda padişaha telkinlerde bulundu. Kendi teveccühünü kazanan Ali Suavi’yi II. Abdülhamit’e takdim eden Sait Paşa, Ali Suavi’nin giriştiği Çırağan Vakası neticesinde padişahın şüpheliler listesine girdiyse de görevinden alınmadı. Fakat II. Abdülhamit aleyhinde Levant Herald gazetesinde çıkan yazıyı engellememesi ve gazete sahibinin arkadaşı olması Sait Paşa’nın Mabeyin Müşirliğinden azledilmesiyle sonuçlandı (9 Haziran 1878). Ertesi gün Ankara Valiliğine tayin edilerek iki gün içerisinde İstanbul’dan ayrılması istendi. Daha önce geçirdiği soğuk algınlığının göğüs hastalığına dönüşmesi ve Ankara’nın havasının kendisini rahatsız etmesi sebebiyle becayişini talep etti ve Kastamonu Valiliğine nakledildi (Kasım 1878).

Maraş sancağına tabi Zeytun’da devam eden Ermeni hareketlerinin tahkiki için Sadaret tarafından başkomiser olarak düşünülen Suriye Valisi Mithat Paşa’nın padişah nezdinde uygun bulunmaması üzerine bu göreve tayin edilen Sait Paşa (17 Temmuz 1879) İstanbul’a gelerek padişahla görüştü. II. Abdülhamit’in, hastalığı sebebiyle Zeytun’a gitmeyebileceğini söylemesine rağmen şüpheyle merkezden uzaklaştırılmış olmasından dolayı padişaha kırgınlık duyduğu için bu teklifi kabul etmedi. Zeytun hadisesini tahkiki sırasında Halep valisi Galip Paşa’nın görevinden istifa etmesiyle bu göreve tayin edildi (Ekim 1879). Hastalığının ilerlemesinden ve Halep fırka kumandanı Cemil Paşa ile çekişmesinden dolayı becayişini talep etti. Yakın dostu olan İngiltere’nin İstanbul büyükelçisi Henry Layard’ın II. Abdülhamit’le görüşmesi sırasında onun becayişini dile getirmesi de bir sonuç vermedi. Bıkmadan sürdürdüğü becayiş taleplerine merkezden oyalayıcı cevaplar verilmesi yüzünden istifa edeceğini bildirdi ve bunun neticesinde Halep Valiliğinden azledildi (23 Ocak 1881). Bir müddet sonra Konya Valiliğine gönderildi (18 Mart 1881). 27 Haziran 1887’de de Mamuretülaziz Valiliğine getirildiyse de hastalığını ileri sürerek oraya gitmeyi reddederek, ya Ankara Valiliğine tayin edilmesini ya da Konya’da bırakılmasını istedi. Kısa süre Konya’da Mamuretülaziz valisi olarak kaldıktan sonra istifa etti. Ardından selamlık resm-i âlisine tayin edildi. Bu dönemde hakkında jurnaller tutuldu.

20 Şubat 1896’da vefat eden Mehmet Sait Paşa, II. Mahmut Türbesi Haziresi’ne defnedildi.

Sait Paşa’nın Mabeyin Ferikliğine tayiniyle Jurnal adı altında yazmaya başladığı ve yedi defter hâlinde düzenlediği bilinen hatıratının bugün mevcut olan ilk iki defterinin fotokopi nüshası, Koç Üniversitesi Suna Kıraç Kütüphanesi Fuat Bayramoğlu Koleksiyonu’nda yer almaktadır. Muhteviyat itibariyle üç bölüme ayrılabilen bu yedi ciltlik muhtasar nüshanın birinci kısmı merhumun Mabeyin Müşirliğinde bulunduğu devreye, ikinci kısmı Abdülhamit’in garazına uğrayıp valilikle Anadolu ve Suriye’ye gönderildiği zamana, üçüncü kısmı ise kalp hastalığından dolayı İstanbul’a avdetinden vefatı tarihine kadar geçen yıllara ait bulunmaktadır.

Mezkûr Jurnal’in birinci cildi İkinci Abdülhamit’e intisabı ile başlamakta ve Ankara Valiliğine kadar sarayda ve İstanbul’da cereyan eden hadiselere taalluk etmektedir. İkinci ve üçüncü ciltler Ankara, Kastamonu ve Halep’teki valilik devrelerini havidir. Dördüncü, beşinci ciltler ile altıncı cildin ilk yarısı tamamen Konya Valiliği devresine mütealliktir. Altıncı cildin ikinci yarısı ile yarıda kalan yedinci cilt ise Konya’dan İstanbul’a gelişi ve İstanbul’daki son zamanlarını muhtevi bulunmaktadır. Sade bir dille kaleme alınan hatırat genelde günü gününe yazılmıştır. Mehmet Sait Paşa’nın hatıratından başka Usûl-i Hendese, Mebâdiü’l-hisâb, Hikmet Tatbikatı, Mecmûa-i İstihkâmât-ı Hafîfe ve Fenn-i Mi’mârî adlı eserlerinin olduğu belirtilmektedir.

Mehmet Sait Paşa’nın bulunduğu memuriyetler arasında en uzun süreli olanı Konya valiliğidir. Bu süreçte onun, Konya şehri ile ilgili mesaisi başta emniyet ve asayiş işleri olmak üzere bayındırlık ve iskân, maarif ve ziraat alanında toplamak kabildir. Bugünkü devlet ve hükümet anlayışında geçerli olduğu üzere adalet ve ona sıkı sıkıya bağlı olan emniyet ve asayiş işleri onun, üzerinde ehemmiyetle durduğu işlerdendir.

Mehmet Sait Paşa’nın göreve başladığı günlerde Konya’nın emniyet ve asayiş yönünden durumu tam bir faciadır. Paşa, aldığı sert tedbirlerle şehirde sulh ve sükûnu sağlamıştır (Babalık, 20 Nisan 1948, s. 2).

Hükümet Meydanı’nda memuriyet fermanı okunduktan sonra Konya halkına hitaben irat ettiği nutukta da işaret eylediği gibi o, yol inşası keyfiyetini, başında bulunduğu vilayetin her yönden gelişmesi için gerekli tedbirlerin ilki olarak görmektedir. Ona göre, Konya’da görülen fakruzaruretin asıl menşei, vilayetin hariçle olan irtibat ve münasebetlerini temin edecek ve devamlı mahsullerin ihracatını kolaylaştıracak yolların azlığı teşkil etmektedir. Bu sebeple Paşa, o zamanlar Bursa yolu olarak adlandırılan Konya-Afyon yolunun 35. kilometresindeki Gelemiş Beli, Meram ve Karaman yollarını yaptırmıştır.

Konya’daki bayındırlık faaliyetlerinin en önemlisi 93 Harbi sonrası göçmenleri için başlattığı toplu konut hamlesidir. 93 Harbi’nden sonra Konya’ya yerleştirilmelerine karar verilen kırk iki haneden ibaret olan bu göçmenler, Rumeli, Tatar ve Nogay muhacirleridir. Bunlar için Konya şehir merkezinin en intizamlı sokaklara sahip mahallesi Cedidiye (günümüzde Abdülaziz) oluşturulmuştur. Bu sebepten olsa gerektir ki, günümüzde Ferit Paşa Caddesi ile Sahibiata Caddesi’ni birbirine bağlayan yöredeki bir sokak onun adını taşımaktadır.

Onun Konya’da gösterdiği önemli bayındırlık faaliyetlerinden biri de Konya Hükümet Konağı’nın inşasıdır. Paşa, Konya’ya gelmeden dokuz ay önce hükümet konağı kısmen yanmıştı. Vali olarak şehre geldiği zaman kurtarılabilen mahalli gayet eski ve dar bulduğundan, bütün hükümet dairelerini içerisine alan bu büyük taş binayı inşa ettirmiştir (Babalık, 13 Mart 1948, s. 2). Paşa, bu arada, günümüzde Karatay ilçesine bağlı Akif Paşa Mahallesi sınırları içerisindeki Bulgur İmam Caddesi üzerinde ve cadde ile aynı adı taşıyan caminin köşesine Konya’nın şirin çeşmelerinden birini yaptırmıştır.

Mehmet Sait Paşa görevi esnasında muhtelif camilerde yapılan icazet törenlerine; sıbyan, rüştiye mekteplerinin, Darülmuallimin ve Darülmuallimatın, ayrıca Rum ve Ermeni okullarının yıllık imtihanlarına bizzat giderek hazır bulunmuş, böylelikle Konya’daki eğitimin durumunu ve meselelerini bizzat ve yerinde müşahede etmiştir.

Asırlardan beri önemli bir ziraat bölgesi olarak kabul edilen Konya mıntıkasının bu alandaki her çeşit kalkınma faaliyeti Mehmet Sait Paşa için en önemli bir çalışma mevzuu olmuştur. Konya’ya ait hatıratının muhtelif yerlerinde dağınık bir şekilde tespit edilmiş olduğu üzere bu yoldaki mesaisi, başta Ereğli, Karapınar, Hocacihan ve Çamurluiret (Sefaköy) gibi Konya’nın civar mıntıkalarındaki çekirge istilası ile savaşa girişmesi olmak üzere birkaç esaslı nokta üzerinde toplandığı görülür.

Onun Konya’da zirai sahada gösterdiği icraattan birisi de ağaç yetiştirmek hususunda yaptığı faaliyetlerdir. O, Konya sokaklarıyla şehir dışı yollarını ve ova köylerini ağaçlandırmak maksadıyla Meram’da Hatip’in bahçesinde bir fidanlık oluşturmayı düşünmüş (Babalık, 16 Mart 1948, s. 2); dikilen ağaçların sulanması için tulumbalar getirtmiştir.

Müşir Mehmet Sait Paşa Konya’da geleneksel usullerle kaldırılan harmanı modernize etmek adına Viyana’dan orak makinesi ile buğdayı toz toprak ve yabancı tohumlardan temizlemek için kalbur makineleri getirtmiştir. Bu makineler ilk defa Harmancık’ta denendikten sonra halkın istifadesine sunulmuştur.

Mehmet Sait Paşa, o yıllarda Konya’yı kasıp kavuran kuraklığın tesirlerini halka hissettirmemek için dışarıdan zahire getirtmek istemiş, ancak Babıâli istenilen parayı vermediğinden bu iş uzun zaman sürüncemede kalmıştır. Hatıratının son taraflarında da belirttiği gibi, onun altı yıldan fazla süren valiliği zamanında Konya’da vuku bulan belli başlı zirai işlere ve bu meyanda bilhassa kuraklıktan doğan huzursuzluğa karşı ne derecede ilgi duyduğunu görmek mümkündür. Bu sebeptendir ki, 1304 senesi Zilkadesi başlarında (Temmuz 1887) Konya’dan ayrılırken şehir halkı sokaklara dökülmüş ve arkasından hüngür hüngür ağlamıştır (Babalık, 18 Mart 1948, s. 2).

Mehmet Sait Paşa’nın valiliği döneminde Konya’daki tek olumsuz icraatı ise bütün bu hayırlı hizmetlerini unutturacak mesabededir. Konya’nın bayındırlığı adına önemli icraatlarda bulunan, hatta Alâeddin Camii’nin gittikçe harap olmaya yüz tutan acıklı durumundan hatıratında uzun uzadıya şikâyet eden ve tamiri için birkaç defa mazbata ile İstanbul’dan rica ve istirhamlarda bulunan Mehmet Sait Paşa’nın, Konya’nın iç kalesine aynı duyarlığı göstermemesi oldukça düşündürücüdür. O, 22 Şaban 1302/25 Mayıs 1301 Cumartesi (6 Haziran 1885) günü temelini attığı Konya Hükümet Konağı’nın kâgir malzemesini nereden sağladığına dair Jurnal’ine bir not düşmese de onun Konya’dan ayrılışından dört yıl sonra (1891) Konya’yı ziyaret eden Clément Huart, Mevleviler Beldesi Konya adıyla Türkçeye kazandırılan eserinde bu bilgiyi vermektedir:

“Alâeddin Camii’nden hiç sapmadan inen ve dümdüz yürüyen bir kişi kesme taştan yeni yapılmış adi bir binaya rastlayacaktır. Burası hükümet konağıdır. Hiç bir özelliği olmadan inşa edilen kışla gibi bina, Avrupavari pencereleri, bir orta avlunun etrafındaki kemerleri ile Konya'ya yeni gelen bir yabancı için üzücü bir rastlantıdır. Zira Konya’nın bütün geçmişi bu binanın taşları arasına gömülüdür. Gerçekten hükümet konağı, bugün yerinde yeller esen Konya surlarının taşları ile örülmüştü.” (Huart, 1978, 102)

ALİ IŞIK

BİBLİYOGRAFYA

  • 21/C/1298, D.Nu. 1295/2, gm.Nu. 101928, fn.kd. İ..DH..; 16/R/1299, D.Nu. 3, gm.Nu. 49, Fn.kd. Y..PRK.KOM.; 18/Z/1304, D.Nu. 1444, gm.Nu. 113, fn.kd. DH.MKT.; 22/Ca/1305, D.Nu. 1482, gm.Nu. 117, fn.kd. DH.MKT.; 17/C/1306, D.Nu. 1595, gm.Nu. 105, fn.kd. DH.MKT.; 25/Ş/1309, D.Nu. 1936, gm.Nu. 99, fn.kd. DH.MKT.; 02/Za/1309, D.Nu. 1954, gm.Nu. 55, fn.kd. DH.MKT.; 20/Za/1309, D.Nu. 1962, gm.Nu. 49, fn.kd. DH.MKT.; 26/M/1311, D.Nu. 27, gm.Nu. 33, fn.kd. Y..PRK.A ZJ.; 29/N/1311, D.Nu. 28, gm.Nu. 39, fn.kd. Y..PRK.A ZJ.; KVS, 1299/1882, 26; 1300/1883, 26; 1301/1884, 26; 1302/1885, 26; 1303/1886, 26; Sicill-i Osmanî, 1996, V/1458; Erdoğan, 1948; Çağlar, 2010; Erkan, 2011; a. mlf., 2008; Kuneralp, 2003, 103; Gövsa, ts., 340; Huart, 1978.