MESUT I

(488/1095-550/1155) Türkiye Selçuklu sultanı. (Saltanatı: 1116-1155)

Türkiye Selçuklularının en uzun hüküm süren sultanı olan İzzeddin Mesut, I. Kılıçarslan’ın oğludur. Mesut, babasının 22 Mart 1107 tarihinde Musul’a yaptığı sefer sırasında Konya’da tahta vekâlet etti. Babası Sultan I. Kılıçarslan 1107’de Musul’u ele geçirmeyi başarmış, ancak Büyük Selçuklu kumandanı Emir Çavlı, Artukoğlu İlgazi ve Suriye Meliki Rıdvan’ın kuvvetleriyle Habur Nehri kenarında yaptığı savaşta yenik düşüp, nehirde boğularak ölmesi üzerine Büyük Selçuklu sultanı Muhammet Tapar’ın yanında esir olan abisi Kılıçarslan’ın en büyük oğlu Melikşah (Şahinşah), tahta oturmak için 1110 yılında Konya’ya geldiğinde onu ve diğer üvey kardeşi Arap’ı hapsettirdi.

Türkiye Selçuklularının içinde bulunduğu bu durumu değerlendiren Bizans, ülkenin birçok yerinde Türklere karşı acımasız katliamlar gerçekleştirdi. Kapadokya Emiri Hasan’ın, Rumların yaptığı katliamların intikamını alma çabalarındaki başarısızlığını, cesur ve hareketli bir genç olan Sultan Melikşah’ın, askerinin sayıca az, silahça yetersiz olmasına bakmadan hemen Bizans’la mücadeleye girerek onlara mağlup olması takip etti. Melikşah’ın 510/1116 yılında Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos ile mücadeleye giriştiği sırada ona isyan eden bir emiri Mesut’u hapisten kurtararak onu Danişmentli Emir Gazi’nin yanına götürdü. Mesut burada Emir Gazi’nin kızıyla evlendirilerek sultan ilan edildi. Bu sırada Melikşah 510 (1116) yılında I. Aleksios Komnenos’la Afyonkarahisar yakınında yaptığı savaştan sonra imparatorla barış antlaşması imzaladı. Bu anlaşma gereği Bizans imparatoru Selçuklu sultanına çok miktarda para verdi. İmparator, Mesut’un tahta geçmek için ağabeyini ele geçirmek istediğini haber alınca sultana ordugâhta kalmasını, Melikşah’ın buna yanaşmaması üzerine de Konya’ya kadar bir Bizans askerî birliğinin refakatinde gitmesini tavsiye etti. Melikşah, Konya istikametinde ilerlerken yağmacılara karşı yol güvenliği için keşif kolları gönderdi. Yolda Mesut’la karşılaşıp onun saflarına katılan öncü birlikler geri dönerek yolun güvenli olduğu konusunda Melikşah’ı yanlış bilgi verdiler. Bunun üzerine yoluna devam eden Melikşah, Mesut’un askerleriyle karşılaşınca geri dönüp kaçmaya başladı. Fakat daha önce Mesut’a katılmış olan Poukheas adlı bir emir, Melikşah’a dostu gibi görünerek ona imparatorun yanına değil de Akşehir’e çok yakın olan Tyragion kasabasına yönlendirdi. Kasabanın Hristiyan halkı Melikşah’ı koruyup savunsalar da Mesut’un şehri kuşatması üzerine Rumlar Melikşah’ı Mesut’a teslim etmek zorunda kaldılar. Mesut ağabeyinin gözlerine mil çektirdi ve ardından Konya’ya götürüp hapsetti (510/1116). Ancak gözlerinin tam kör olmadığı anlaşılınca ünlü bir bey olan Elekmon’a (Erinmek) yay kirişi ile boğdurtarak öldürttü (1117).

Danişmentli Emir Gazi’nin desteğiyle iktidarı kardeşinden alarak Konya’da yirmi bir yaşında Selçuklu tahtına oturan Mesut, diğer kardeşleri Arap ve Tuğrul Aslan’a dokunmadı. Daha önce Selçuklulara tabi olan Danişmentliler, Mesut’un sultan olmasında oynadıkları büyük rolden sonra onu kendilerine bağlayarak Anadolu’da üstünlüğü ele geçirdiler. Mesut, kayınpederi Emir Gazi’nin ölümüne kadar Danişmentlilere olan bağlılığını sürdürdü. Haçlılar karşısında kazandığı başarılarla temayüz eden Artuklu Belek b. Behram’ın ölümü üzerine (518/1124) Emir Gazi, Mesut ile ittifak yaparak Malatya’yı ele geçirmek için seferber oldu. Uzun süren kuşatmadan sonra şehri savunan I. Kılıçarslan’ın hanımı Ayşe Hatun ile oğlu Tuğrul Aslan Malatya’yı Danişmentlilere teslim edip Minşar Kalesi’ne çekildiler. Ancak Ankara ve Kastamonu meliki olan Mesut’un diğer kardeşi Melik Arap, Selçuklulara ait Malatya’nın, kardeşinin de yardım etmesiyle Danişmentli Emir Gazi’nin eline geçmesine çok öfkelenerek 30.000 kişilik bir ordu ile babasının siyasetine ihanetle suçladığı kardeşi Sultan Mesut’un üzerine yürüdü ve onu mağlup ederek Konya’yı kuşattı. Sultan Mesut yardım bulmak amacıyla önce İstanbul’a Bizans İmparatoru II. Ioannes Komnenos’un yanına gitti. Ioannes ona bir askerî birlik ile yüklü miktarda altın verdi. Bizans imparatorundan istediği yardımı alan sultan, sonra kayınpederi Emir Gazi’nin yanına gitti. İki hükümdar güçlerini birleştirip, Mesut’un yokluğundan faydalanarak Konya’yı kuşatan Melik Arab’ın üzerine yürüyerek onu yendiler ve Ermeni hâkimi I. Toros’un yanına gitmeye mecbur ettiler (520/1126). Emir Gazi ve Mesut 521/1127 yılında Ankara’yı Melik Arap’tan aldılar. Daha sonra mücadeleden vazgeçen Melik Arap 522/1128 veya 523/1129 yılında öldü.

Danişmentli Emir Gazi, Melik Arap ile yaptığı mücadele sonunda birçok Selçuklu şehrini de kendisine bağlamış oldu. Emir Gazi 528/1134 yılında vefat ettiğinde Fırat’tan Sakarya boylarına kadar uzanan Anadolu’nun büyük bir kesimi idaresi altında bulunuyordu. Mesut’a tahtı temin etmesi karşılığında onu kendine bağladığı gibi Selçuklulardan Malatya, Kayseri, Çankırı, Ankara ve Kastamonu yörelerini de alıp ülkesine katmıştı. Bu durumda Selçuklu ülkesi Konya, Niğde, Afyonkarahisar ve Aksaray yörelerine münhasır kalmıştı.

Türkiye Selçuklu Sultanı Melikşah tahtını kaybetmeden önce Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos ile bir antlaşma yapmıştı. Antlaşmanın yapıldığı 1116 tarihinden Aleksios’un ölümüne (1118) kadar Türkiye Selçukluları ile Bizans İmparatorluğu arasında herhangi bir savaş ya da çatışma görülmedi. Bizans İmparatoru Aleksios’un hastalanması üzerine yerine oğlu Ioannes geçti. Bu durumdan faydalanmak isteyen Türkler, Bizanslılar tarafından işgal edilen yerleri geri almaya başladılar. Türkler bu harekât sırasında Denizli ve civarını ele geçirdiler. Fakat yeni imparator ülkede birliği sağlayıp tahtını sağlama aldıktan sonra 1119 ilkbaharında ilk seferine çıkarak Denizli’yi, 1120 yılında da Uluborlu üzerine bir sefer düzenleyerek burayı da geri aldı. Mesut ile Bizans imparatoru arasındaki bu mücadele bir süre daha devam etse de Melik Arap olayında imparatordan yardım görmesiyle barış ve sükûnet ortamı hâsıl oldu. Bu durum Danişmentli Emir Gazi’nin ölümünden sonra en büyük oğlu ve halefi Muhammet ile Sultan Mesut arasında veraset meselesi yüzünden çıkan ihtilâf üzerine İmparator Ioannes ile Sultan Mesut’un ittifak yapması ile sonuçlandı. İmparator yapılan dostluk antlaşması akabinde Danişmentoğlu Muhammet’in üzerine yürürken Sultan Mesut’un da savaşa katılmasını istedi. Bunun üzerine Selçuklu hükümdarı da bir askerî kuvvet yolladı. İmparator bu destekle birlikte Çankırı’yı kuşattı. Muhasara devam ederken Melik Muhammet bazı tavizlerde bulunarak Sultan Mesut’la ittifak yapınca Selçuklu askerî birliği imparatorun ordusundan ayrıldı. Bunun üzerine kuşatmayı kaldıran imparator kışı geçirmek için Orhaneli’ne çekildi. Baharda Kastamonu’ya hareket ederek burayı barış yoluyla aldı; bir müddet muhasara ettiği Çankırı’yı da ele geçirip muhafızlar bırakarak İstanbul’a döndü (1135). Fakat çok geçmeden Türkler her iki şehri de geri aldılar.

İmparator Ioannes 1137’de Çukurova ve Suriye seferine çıktı. O, yolu üzerinde bulunan ve Sultan Mesut’a ait olan toprakları yakıp yıkarak ilerledi. Ermenilere ait birçok yeri fethettikten sonra Suriye’ye girip Şeyzer şehrini kuşattığı sırada Sultan Mesut bu fırsatı iyi değerlendirerek Bizans topraklarına girip çok sayıda esir ve ganimet alarak ülkesine döndü. Bunu haber alan imparator Suriye’den Kilikya’ya geldi ve sultanla barış antlaşması yaparak İstanbul’a gitti. Sultan Mesut’un Antalya yöresine akınlar düzenleyip birçok ganimet ve esir ele geçirmesi üzerine imparator 1142 yılının baharında ikinci Suriye seferine çıktı. Önceki seferindeki gibi yine ilk hedefi Türkiye Selçukluları oldu. Batı Anadolu yolunu kullanarak Antalya’ya geldi; şehirde bir müddet kalıp asayişi sağladıktan sonra Beyşehir taraflarına geçerek göldeki adaları zapt etti. Kilikya’ya geçen İmparator Ioannes Nisan 1143’te ölünce yerine oğlu Manuel Komnenos geçti.

Danişmentli Melik Muhammet 537/1142’de vefat edince hanedan mensupları arasında başlayan saltanat mücadelesi sonucu Danişmentli Devleti Kayseri, Sivas ve Malatya merkezli olarak üç parçaya bölündü. Böylece Sultan Mesut’a Anadolu’da, daha önce babası Kılıçarslan döneminde tesis edilen sınırlara ve güce ulaşmak için uygun bir ortam oluştu. Mesut, Kayseri meliki ve damadı Zünnun’u himaye ettiği için Zünnun’un amcaları Malatya Meliki Aynüddevle ile Sivas Meliki Yağıbasan, Zünnun’a karşı bir ittifak oluşturdular. Yapılan savaşta Sultan Mesut, Sivas Meliki Yağıbasan’ı mağlup ederek Sivas’a girdi ve küçük oğlu Şahinşah’ı Ankara, Çankırı ve Kastamonu valiliğine getirdi. Ardından Malatya’yı kuşattı. Fakat üç ay boyunca bir sonuç alamayınca 2 Rebiyülevvel 538 (14 Eylül 1143) tarihinde Bizans tahtına oturmak için Kilikya’dan İstanbul’a dönen Manuel’in Selçuklu sınırlarına tecavüz etmesi üzerine kuşatmayı kaldırarak Konya’ya döndü. Sonraki yıl Sultan Mesut, (539/1144) tekrar Malatya Meliki Aynüddevle’ye karşı yürüyüp Elbistan yöresini eline geçirdi ve buranın idaresini oğlu Kılıçarslan’a verdi. Bu sırada Artuklu Hükümdarı Davut’un ölümü üzerine oğullarından Aslan Doğmuş, Atabeg İmadüddin Zengi’nin yardımıyla babasının yerine geçmek isteyince diğer oğlu Fahreddin Karaaslan, Sultan Mesut’un yanına gelmişti. Sultan’ın 20.000 süvari vermesi sonucunda Fahreddin Karaaslan Harput hükümdarı oldu. Mesut 539/1144 yılında Malatya’yı ikinci kez kuşattıysa da Bizans imparatorunun Selçuklu ülkesine yürüdüğünü haber alınca 15 Ağustos 1144 tarihinde kuşatmayı kaldırıp Konya’ya döndü. Sultan Mesut, Selçuklu-Bizans sınırındaki Bizans’a ait Prakana Kalesi’ni aldığı için topraklarının Suriye ile bağlantısının kopmasına son derece kızan İmparator Manuel Komnenos, ona mektup yazarak Konya üzerine yürüdüğünü bildirmişti. Akşehir’de Selçuklu öncü kuvvetiyle karşılaşan Bizans ordusu bir süre sonra Konya önlerinde göründü (1146). Bizans ordusu kalabalık olduğu gibi zırhlı birliklere de sahipti. İki taraf arasında şiddetli çarpışmalar oldu. Bizans ordusuna pusu ve baskınlarla büyük kayıplar verdirildi. Bu çarpışmalarda Rumlardan 20.000 kişinin öldürüldüğü rivayet edilir. Sultan Mesut’a doğudan yardım kuvvetlerinin gelmesinden kaygılanan imparator, Avrupa’dan da Haçlı ordularının gelmekte olduğunu haber alınca geri dönmeye karar verdi. Selçuklu kuvvetleri Bizans ordusunu Büyük Menderes kıyılarına kadar takip etti. Bu savaş sonunda Bizans ile Selçuklular arasında barış antlaşması imzalandı. Bundan sonra Bizans İmparatoru Manuel, Sultan Mesut’un ölümüne kadar (1155) bir daha böyle bir sefere teşebbüs etmedi. Hatta Kilikya Ermeni Hâkimi Toros’un, Kilikya’daki Bizans’a ait şehirleri tamamen ele geçirip, bölgedeki Bizans varlığına son vermesine kızan İmparator Manuel, Ermenileri cezalandırmakta aciz kalınca Sultan Mesut’u Kilikya’ya yürümeye teşvik etti ve bunun için Selçuklu hükümdarına para gönderdi. Sultan Mesut, Ermenilerin Selçuklu topraklarına da yağma ve akınlarda bulunup Türk sınırlarını ihlal ettiğinden bu teklifi olumlu karşılayarak Manuel ile anlaşıp Ermeniler üzerine seferler düzenledi.

Büyük Selçuklu Devleti’nin Musul ve Halep Atabeyi ve Zengi hanedanının kurucusu İmadüddin Zengi’nin, I. Haçlı Seferi sonucunda kurulan Urfa Haçlı Kontluğuna 24 Aralık 1144 tarihinde Urfa’yı fethederek son vermesi, Müslümanları büyük bir sevince boğarken Avrupa’da derin bir üzüntü ve heyecana sebep oldu. Bu olay diğer Haçlı devletlerinin varlığını da tehlikeye düşürmüştü. Bu sebeple Alman Kralı III. Konrad ve Fransa Kralı VII. Saint Louis ordularıyla İstanbul’a geldiler. İstanbul’dan ayrılan Konrad, Dorylaion (Eskişehir) yöresinde Türk ordusuyla karşılaştı. Yapılan savaşta Alman ordusu ağır bir yenilgiye uğradı (26 Ekim 1147). Sultan Mesut bu zaferle babası I. Kılıçarslan’ın 1 Temmuz 1097’de Eskişehir’de uğradığı yenilginin intikamını almış oldu. Alman ordusundan az bir kısmı İznik’e kaçabilmiş ve Türklerin eline zengin bir ganimet geçmişti. İznik’te karşılaştığı III: Konrad’dan felaket haberini alan Fransa Kralı Saint Louis, Eskişehir-Konya yolunu bırakıp Balıkesir-Bergama, Efes-Laodikeia (Denizli) ve Antalya gibi Türk hâkimiyeti dışındaki yollardan gitmeyi tercih etti. Yol boyunca ağır kayıplar vererek Antalya’ya ulaşabilen Franklar, buradan gemilerle Suriye’ye gittiler.

İkinci Haçlı Seferi ile ortaya çıkan tehlikeden kurtulan Sultan Mesut, Bizans ile barış hâlinde olduğundan Doğudaki Haçlılar ve Ermeniler üzerine seferler düzenleme ve Danişmentliler ile olan anlaşmazlığını da halletme fırsatı buldu. Böylece Sultan Mesut, Elbistan hâkimi olan oğlu Kılıçarslan ile birlikte Haçlılar üzerine yürüdü. Tel Başir hâkimi II. Joscelin’in elinde bulunan Maraş üzerine hareket ederek şehri kolayca zapt etti (544/1149). Şehirden serbestçe çıkıp gitme izni alan Haçlılar, Antakya’ya giderken Türkmen akıncıların saldırısına uğrayarak yok edildi. Sultan Mesut bundan sonra Tel Başir’i kuşattı ve Kont II. Joscelin’in Mesut’u metbu tanıması şartıyla barış yapıldı. II. Joscelin bir süre sonra karşılaştığı Halep Hükümdarı Nureddin Mahmut Zengi’yi yendiyse de Nureddin Mahmut Türkmenlerin yardımıyla onu yakalayıp hapse koydu. Bu sırada Sultan Mesut da Keysun üzerine yürümüş, halk savaşmadan şehri ona teslim etmişti. Ardından çok müstahkem olan Behisni’yi, Ra’ban Kalesi’ni ve Merzban’ı kolayca ele geçiren Selçuklu hükümdarı, damadı olan Halep Hükümdarı Nureddin Mahmut’un desteğiyle Tel Başir’i kuşattıysa da Joscelin’in karısı Beatrice ile oğlu III. Joscelin tarafından savunulan şehri alamadı. Sultan Mesut fethettiği yerlerin idaresini oğlu Kılıçarslan’a bırakıp ülkesine döndü. 546/1151 yılında Nureddin Mahmut, Tel Başir’i eline geçirirken Sultan Mesut da Ayıntap’ı ülkesine kattı.

Sultan Mesut Haçlıların elindeki birçok belde ve kaleyi Selçuklu topraklarına kattıktan sonra daha önce iki kez kuşattığı ve Bizans saldırıları sebebiyle yarım bırakıp Danişmentlilerden alamadığı Malatya’ya sefer düzenledi. Malatya hâkimi Danişmentli Aynüddevle 547/1152 yılında öldü ve yerine oğlu Zülkarneyn geçti. Sivas, Niksar, Tokat ve Amasya Hükümdarı Yağıbasan, yeğenine Sultan Mesut’a baş eğmemesini söylemişti. Sultan Mesut bunu duyunca öfkelenerek Yağıbasan’ın üzerine yürüdü. Selçuklu hükümdarına karşı koyamayacağını anlayan Yağıbasan itaat göstererek yeğenine yardım etmeyeceğine dair Mesut’a söz verdi. Mesut Malatya’yı kuşatmak için yola çıkarak 19 Rebiyülahir 547/24 Temmuz 1152’de şehri muhasara ederek çevresini yağmalayıp tahrip ettirdi. Zülkarneyn annesiyle birlikte sultanın huzuruna çıkıp bağışlanmalarını rica edince sultan onları affetti. Zülkarneyn’in de Sultan Mesut’u metbu tanımasıyla 15 Ağustos 1152 tarihinde Malatya Selçuklu topraklarına katıldı. Sultan Mesut Danişmentli melikleri içerisinde kendisine en fazla karşı çıkan ve mücadele eden Sivas Meliki Yağıbasan ile bundan sonra daha iyi ilişkiler içerisine girmiş, onu kızı ile evlendirmek suretiyle kendine damat edinmiştir. Böylece Mesut, Danişmentlilerle yaptığı mücadeleleri kazanarak hem topraklarını genişletmiş, hem bütün Danişmentlileri hâkimiyeti altına almış ve hem de dağılmaktan kurtardığı ülkesini bir yandan Haçlılarla diğer yandan da Bizans’la mücadele ederek Anadolu’nun en güçlü devleti konumuna getirmiştir.

Diğer taraftan Ermeniler de Bizanslıların Kilikya’daki topraklarını ele geçirerek Selçuklu sınırlarına taarruzda bulunuyorlardı. Sultan, 548/1153 yılı baharında Danişmentli Yağıbasan’ı da yanına alarak Kilikya Ermenileri üzerine yürüdü. Ancak bölgenin sarp coğrafyası ve Ermenilerin geçitleri iyi tahkim etmeleri sebebiyle sultanın bölgeye girmesi mümkün olmadı ve ülkesine dönmek zorunda kaldı. Sultanın dönüşünden az sonra Kilikya’ya girmiş olan bir Bizans ordusu da Tarsus önlerinde Ermeni kuvvetleri tarafından mağlup edildi. Sultan Mesut hem kendi çıkarları hem de Bizans İmparatoru Manuel’in büyük miktarda altın ve para göndererek Ermeniler üzerine sefer yapmasını istemesi ertesi yıl (1154) yeniden Kilikya’ya yürümesine sebep oldu. Sultan bu defa güçlük çekmeden şehre girdi. Misis ve Aynizerba’dan (Anazarba) sonra Tel Hamdun’a kadar ilerledi. Oradan Kılıçarslan’a bağlı emirlerden Yakup Bey’i 3.000 kişilik bir kuvvetle Antakya yöresine akına gönderdi. Fakat Yakup Bey ve askerleri, Haçlı Templier şövalyeleriyle Toros’un kardeşi Stafan’ın kumandasındaki Ermeni askerleri tarafından pusuya düşürüldü ve büyük bir kısmı şehit edildi. Bu haber Selçuklu karargâhında büyük üzüntüye sebep oldu. Diğer taraftan Kilikya ve Konya’da ortaya çıkan veba salgını ve şiddetli fırtına Selçuklu ordusunu zor durumda bıraktı. Sultan Mesut II. Toros ile anlaşma yapmak zorunda kaldı.

Sultan Mesut hayatının son askerî seferini Kilikya’daki Ermeniler üzerine yaptı (Mayıs-Haziran 1154). Sultan bu seferden döndükten sonra hastalandı. Mesut, ölümünün yaklaştığını hissederek son yıllardaki bütün seferlerinde yanında bulunan Elbistan meliki oğlu Kılıçarslan’ı Konya’ya çağırıp devlet erkânı ve ileri gelen emirlerinin huzurunda tahtından inerek, oğlunu tahta oturttu ve başına tacını koyup, önünde eğilerek yeni sultanı ilk selamlayan ve ona biat eden kişi oldu. Sultan Mesut diğer oğulları ve damatlarına da Kılıçarslan’a tabi kalmak şartıyla küçük oğlu Şahinşah’a Ankara, Çankırı ve Kastamonu bölgelerini; damadı Danişmentli Zünnun’a Kayseri ve civarını; bir diğer damadı Danişmentli Yağıbasan’a Sivas ve Amasya topraklarının idaresini verdi. Ortanca oğlu Dolat’ın idaresine nerelerin verildiği hususu kaynaklar tarafından kaydedilmemiştir.

Sultan Mesut on ay süren rahatsızlık devresinden sonra 550/1155 tarihinde Konya’da vefat etti. Sultan, Konya Alâeddin Tepesi’ndeki Alâeddin Camii avlusunda bulunan türbeye (Kümbethane) defnedildi. Mesut’un türbesinin Amasya yakınında olduğu söylenirse de bu oğru değildir. Rüknülislam velmüslimin (Rüknüddin), Muizzüddünya veddin (İzzeddin) lakaplarıyla da anılan Sultan Mesut’un, Kılıçarslan, Dolat (Devlet) ve Şahinşah adlarında üç oğlu ile Danişmentli Zünnun ve Yağıbasan, Musul Atabeği Nureddin Mahmut Zengi ve Bizans imparatorunun Müslüman olan yeğeni Ioannes ile evli olan fakat isimleri kaynaklarca zikredilmeyen dört de kızı vardı.

Parçalanmış bir ülkeyi devralan Sultan Mesut, uzun iktidar yılları boyunca ömrü hep mücadele ve savaş meydanlarında geçtiğinden payitaht olan Konya’da çok az oturmasına rağmen, Selçuklu mimarisinin ilk örnekleri onun tarafından yaptırılmış; Konya İç Kalesi ile içindeki saray ve camiyi o inşa ettirmiştir. O dönemde Anadolu’daki ulu camiler üslubunda kubbesiz, tavanı düz ve çok sütunlu olarak yapılan caminin inşasına Sultan I. Mesut zamanında başlanmış; ancak I. Alâeddin Keykubat devrinde tamamlandığı için onun adını almıştır. Caminin abanoz ağacından yapılan Selçuklu ağaç oymacılığı ve süsleme sanatının en güzel örneğini sunan minberin kitabesinden de anlaşıldığı üzere Sultan Mesut’un ölümünden bir yıl önce tamamlandığı görülmektedir. İbrahim hakkı Konyalı bu caminin yanında Sultan Mesut’a ait bir de medrese bulunduğunu kaydeder (Konyalı, Konya Tarihi, 1997, 312). Sultan, ayrıca Aksaray’da bir cami ile Amasya yakınlarında Simre adlı bir şehir inşa ettirmiştir. Türkiye Selçuklularından günümüze intikal eden en eski tarihli sikke Sultan Mesut’a aittir. Tarih ve darp yeri bulunmayan bu bakır sikkeler (mangır) üzerinde “es-Sultânü’l-mu’azzam Mes’ûd b. Kılıçarslan” yazılıdır. Anadolu’ya Sultan Mesut zamanına gelinceye kadar “Romania” (Romalılar ülkesi) deniliyordu. Onun devrinde Batılılar Anadolu’yu “Turchia” (Türkiye) adıyla anmaya başlamıştır. Ermenilerin de Anadolu’nun Türklerin hâkimiyetinde bulunan büyük kesimine “Türkistan” adını verdikleri kaydedilir. Ayrıca Bizans ve Arap kaynaklarında Türkiye Selçuklularının adının Konya şehriyle özdeş “Konya Sultanlığı” şeklinde; Sultan Mesut’un da “Konya Sultanı” ifadeleriyle zikredildiği görülür.

Sultan Mesut akıllı, adaletli, sabırlı, tedbirli, ileri görüşlü ve dindar bir hükümdar idi. Belki de o bu özelliklerinden dolayı Türkiye Selçuklu tahtında otuz dokuz yıl gibi uzun bir süre oturdu (1116-1155). Bizans oyunlarını aklı ve ileri görüşlülüğü ile, zamanla hükümdarlıkta babasının ölümünden tahta çıkıncaya kadar yaşadığı olaylar ve bu süre içinde elde ettiği tecrübe ile bertaraf etmeyi bildi. O adaleti ile kendi milletinden olmayan insanları bile etkiledi. Sultan Mesut babasının tahtını elde ettiğinde Türkiye Selçuklu Devleti Konya ve civarı ile sınırlıydı. Bununla birlikte küçük kardeşi Tuğrul Aslan da Konya’dan bağımsız olarak Malatya’da hüküm sürmekte idi. Anadolu’da âdeta iki ayrı Selçuklu devleti bulunuyordu. Sultan Mesut önce kayınpederi Emir Gazi’nin yardımıyla kardeşlerinden kurtulmuş, tahtını sağlamlaştırdıktan sonra Danişmentlileri de zamanla nüfuzu altına alarak Türkiye Selçuklu Devleti’ni Anadolu’nun en güçlü devleti hâline getirdi. Türkleri devamlı surette Anadolu’dan atma emelini güden Bizans’ın hayallerini gerçekleştirmesine fırsat vermeyerek, 1147-1148 yılları arasında Anadolu’ya gelen Haçlı ordularına ağır darbeler indirip, bu toprakları onlar mezar yapmak suretiyle Anadolu’nun Türk vatanı olarak kalması için büyük bir emek sarf etti. Türkiye Selçuklu Devleti’nde ilk kültür ve imar faaliyetleri de Sultan Mesut ile birlikte başladı. Mesut babası I. Kılıçarslan gibi zor günler geçiren sorunlu bir devleti devralmış, buna karşın oğlu II. Kılıçarslan’a Anadolu ve çevresine hükmeden ordusu güçlü, zengin bir devlet bırakmıştır.

MUSTAFA AKKUŞ

BİBLİYOGRAFYA

  • Anonim Selçukname, 1952, 37-38; İbnü’l-Kalânisî, 1908, 277-297, 332-333; İbnü1-Esîr, 1987, XI/92, 154, 201; Ebü’l-Ferec Tarihi, II/349-393; Urfalı Mateos-Papaz Grigor, 1962, 281-314, 319; Komnena, , 1996, 441-520; Kinnamos, 2001, 12-13, 18-19, 29-30, 36,40-41, 44, 49, 54, 79, 96, 131; Khoniates, 1995, 13, 34-36, 79-80; Aksarayî, Müsameretü’l-ahbar, 29; Niğdeli Kadı Ahmed, ts., 292; el-Farıki, 1987; İbn Cübeyr, 1907, 183; Süryani Mikhail, 1903-1905; İsmail Galib, 1390, 2-3; Turan, 1971, 158-196; Baykara, 1985, bk. İndeks; Runciman, 2008, II, bk. İndeks; Demirkent, 1987, 212-276; Aykut, 2000, bk. İndeks; Kesik, 2003, 32-135; Sümer, 2004.