MUİNÜDDİN SÜLEYMAN PERVANE

Türkiye Selçuklularının ünlü devlet adamı. (ö. 1277)

Hem babası hem de annesi cihetinden İranlı idareci bir sınıfa mensup olup, soylu bir aileden gelir. Babası Selçuklu devlet adamları arasında iyi ve en kanaatkâr vezir olarak bilinen Mühezzibüddin Ali’dir (ö. 1244). Aile, Moğol istilası sırasında İran’ın Deylem şehrinden Anadolu’ya gelip yerleşmiştir. Annesi, Erdebilli Müstevfi Sadüddün Ebu Bekir’in kızıdır. Muinüddin Süleyman çocukluk çağında I. Alâeddin Keykubat’ın haşmetli ve müreffeh devrini, delikanlılık safhasında ise II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in iç ve dış bunalımlarla geçen karanlık saltanat yıllarını görerek yetişti. Yaşadığı çevre itibariyle yöneticilerin arasında büyüdüğünden devlet yönetiminde tecrübe kazandı. İyi bir eğitim aldı. Babası dolayısıyla da imtiyazlı olduğundan devlet hizmetinde çok süratle ilerledi.. Döneminin en seçkin hanımlarından II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in dul karısı Gürcü Hatun’la* evlendi.

Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246) zamanında Moğollarla yapılan Kösedağ Savaşı’nda (1243) Selçuklular ağır bir yenilgiye uğradılar. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev Tokat ve Ankara üzerinden Antalya’ya kaçtı. Muazzam Türkiye (Anadolu) Selçuklu Devleti yıkılmanın eşiğine geldi. Zira devletin nizamı bozulmuş, ülke sanki sultansız kalmıştı. Dirayetli Selçuklu veziri Mühezzibüddin Ali, kendi kendine Moğolların Mugan’daki karargâhına kadar gitmiş ve Selçuklu sultanı adına sulh şartlarını görüşmüştü. Bu seyahati sırasında yanında iki oğlu da bulunuyordu. Oğullarından biri İzzüddin, diğeri ise Muinüddin Süleyman idi.

1252 yılında Emir Seyfüddin Torumtay ile Erzincan serleşkerliği (subaşılığı) için mücadele yapan Muinüddin Süleyman, Moğol komutanı Baycu Noyan’ın teveccühü sayesinde, henüz yirmi beş-otuz yaşlarında, Erzincan serleşkeri oldu.

Türkiye Selçuklularında 1243-1277 yılları, sultanlar arası saltanat mücadeleleri ve Moğollarla savaşmakla geçti. II. Gıyasedin Keyhüsrev’in ölümünden sonra (1246), üç oğlu arasında, kendilerini destekleyen emirler yüzünden taht mücadeleleri başladı. Moğollar ise fırsattan istifade Anadolu’yu sömürmeye giriştiler. Celaleddin Karatay’ın refakatindeki üçlü saltanat (1249-1254) sistemi, Karatay’ın ölmesi ile sona erdi. Moğollar tarafından 1259’da Selçuklu toprakları Kızılırmak sınır olmak üzere iki kardeş arasında paylaştırıldı. Muinüddin Süleyman iki hükümdar arasında sürüp giden saltanat mücadelesinin en yakın müdahalecisi oldu. 1254 yıllarında II. İzzeddin Keykavus’un hizmetinde emir-i hacip olarak çalışıp, sık sık Moğollara elçi olarak gönderildi.

1256 Sultan Hanı Muharebesi’nde Türkiye Selçuklu Devleti’nin yenilgisine rağmen Muinüddin Süleyman’ın yıldızı parladı. IV. Kılıçarslan hapisten çıkarılıp tahta geçirildi. “Menâkıb-i Şeyh Evhadu’d-dîn-i Kirmânî”de yazılanlara göre; Sultan Rükneddin Kılıçarslan kendi döneminde emirlerinden Muinüddin Pervane, Şerefeddin İbnülhatir, Sahip Ata Fahreddin Ali ve daha başka emirleri sulh ve salah sağlamak amacıyla Hülagu Han’a göndermişti. Hülagu Han o zamanlarda kağan idi. Bu emirlerin her biri Moğol hükümetinden birer makam ve mevki alarak Anadolu’ya döndüler. Muinüddin Süleyman’a “Pervanelik”, Fahreddin Ali’ye “Sahiplik”, Tacüddin Mutez’e “Vezirlik”, Hatiroğlu Şerefeddin’e “Beylerbeyilik” menşurları verildi. Anadolu’ya dönen bu ümera IV. Kılıçarslan’ı tek başına tahta oturttular. (“Pervane” unvanı Türkiye Selçuklularında toprak hukuku ile ilgili görevlerin başında gelmekle birlikte, büyük divanda arazi defterlerinde has ve ikta yani dirlik ve tımara ait yönlendirmeleri yapan, bunlarla ilgili menşur ve beratları hazırlayan kişilere verilen unvandı.) 1258 yılında Moğolların da yardımıyla Tokat serleşkerliğini elde etti. 1262’de ise II. İzzeddin Keykavus ve taraftarlarını bertaraf eden IV. Kılıçarslan tek başına tahta geçti. Fakat asıl iktidar Süleyman Pervane’nin elindeydi. Mutlak hâkimiyet dönemi başladı. Pervane devri 1277 yılına kadar devam etti. Bu süre içinde uç Türkmen beylerinin isyanlarını bastırdı. Ortodoks Karaman Türkleri ile mücadele etti. 1266 yılında Sinop’u fethederek, kendi mülkiyetine aldı. Bu olay IV. Kılıçarslan ile aralarında olan gizli antlaşmazlığın su yüzüne çıkmasına sebep oldu. 1266’da Süleyman Pervane: “Sultan, İlhan’a isyan etmek için Memluk hükümdarı ile haberleşiyor” iftirasını atarak, Kılıçarslan’ı bertaraf etmek istedi. Öldürülmesi için Abaka’dan bir yarlığ çıkarttı. IV. Kılıçarslan’ı öldürtüp yerine altı yaşındaki III. Gıyaseddin Keyhüsrev’i tahta geçirdi. Yeni sultanın eğitimi ile özel olarak ilgilendi. Moğollara karşı tam bir sadakat politikası güderek ülkeyi yönetti. Ülkede geçici bir sükûn ve refah dönemi yaşanmaya başlandı.

İlhanlı Devleti’nde Hülagu’dan sonra yerine ilhan olan oğlu Abaka Han, Memluk Sultanı Baybars’ın Anadolu’ya yapacağı bir sefere karşı tedbir olarak kardeşi Acay ve Samagar’ı Anadolu’ya gönderdi. Süleyman Pervane ile Acay hiç geçinemediler. Acay, Pervane’yi sürekli kontrol etmek istedi. Bundan rahatsız olan Pervane, Acay’ı Abaka Han’a şikâyet etti. Pervane bir taraftan da Sultan Baybars’la irtibat kurdu. Onu Anadolu’yu Moğollardan kurtarması için davet etti. Süleyman Pervane kendi iktidarına karşı bulunan Anadolu’daki Moğolları bertaraf etmek ve Memluklarla anlaşarak Moğollara karşı bir denge politikası yürütebilmek için sık sık Mısır’la irtibat kurdu. Bunların ilkinde Süleyman Pervane ve Samagar Noyan’ın Konya’dan giden iki elçisi 1271 Haziranında Şam’da Sultan Baybars’ı ziyaret etti. Bu elçiler iki komşu devlet arasında dostluk kurulmasını ve Abaka Han’a elçi gönderilmesini Baybars’a teklif ettiler. Baybars da Abaka’ya bir zırh ve Samagar Noyan’a bir ok hediye etti. Baybars’ın elçileri bu hediyeleri önce Konya’ya Samagar’a getirdiler. Bu elçilere Süleyman Pervane de katılarak beraber Abaka Han’ın katına gittiler. Elçilerin kabulünden sonra, gizlice, Süleyman Pervane Abaka Han’a Samagar Noyan’ı ve Acay’ı şikâyet ederek Anadolu’dan alınmaları söyledi. Fakat onun bu girişimini Acay duyunca, Pervane’ye daha ağır davranışlarda bulundu.

1272 yıllarında Süleyman Pervane ile Sahip Ata Fahrüddin’in arası açıldı ve Sahip Ata Fahrüddin vezirlikten alınarak hapsedildi. Pervane boş kalan vezirlik makamına kendi damadı olan Erzincanlı Mecdüddin Mehmet’i getirdi.

Artık Moğollara pek güvenemeyen ve Moğollar yanında da eski itibarını kaybettiğine inanan Pervane, 1272-73 yılında kendisi Baybars’a bir elçi heyeti gönderdi. Onu gizlice Anadolu’ya davetle, Sultan Gıyaseddin ve Selçuklu hâkimiyetine dokunmamak şartıyla Moğolları Anadolu’dan çıkarmak için bir ordu göndermesini istedi. Bu esnada Abaka Han’ın, Acay ve Samagar noyanları Anadolu’dan çağırması üzerine rahatlayan Pervane, Baybars’ın gelecek yıl geleceğini bildirmesini olumlu karşıladı.

Pervane 1275 kışında Memluk ordusunu bir kez daha Anadolu’ya çağırdı. Sultan Baybars 1275’te ordusuyla harekete geçince, telaşa kapılan Pervane, seferin gelecek yıla ertelenmesini rica etti. Baybars da geri dönmeyerek Kilikya’ya kadar geldi. Ermeni kralına karşı saldırıp, Çukurova’yı yağmaladı. Aynı yıl Abaka Han, Pervane’nin rahatsız olduğu Acay’ı geri çağırarak, yerine Toku Noyan’ı gönderdi. Toku’nun tasvibi olmadan Selçuklu beyleri iş yapamaz oldular. 1276 yılının ilk aylarında tekrar Baybars ile irtibat kurup, Anadolu’ya davet etti. Bu arada Baybars ile Süleyman Pervane’nin irtibatı kesilerek Pervane Tebriz’e gitti.

Memluk devleti ile İlhanlı devleti arasındaki rekabet, Pervane’nin sayesinde Anadolu üzerinde cereyan etmeye başladı. İlhanlık katında Sultan IV. Kılıçarslan’ın kızlarından birinin Argun Han’la evlendirilmesi yolunda bir karar alındı. Abaka Han (1265-1282) Kılıçarslan’ın kızı Selçuki Hatun’un gelin olarak getirilmesini isteyerek, Anadolu’daki Moğol noyanları ile Pervane’yi de huzuruna çağırdı (1276 yılı içinde). Abaka’nın amacı, Anadolu’da Moğollara karşı yürütülen çatışmaları ve Selçuklu beylerinin Memluklarla girdikleri ilişkileri görüşmekti. Süleyman Pervane ve Fahreddin Ali bütün Müslümanlar gibi bu evliliğin caiz olmadığını bildikleri hâlde mecburen hazırlıklara giriştiler.

Süleyman Pervane’nin İran’a gidişi, hem Pervane idaresine hem de Moğollara karşı olanlar için bulunmaz bir fırsat olarak ortaya çıktı. İlk önce Türkiye Selçuklu Devleti’nin hizmetine giren Harezmli komutanlardan Baycar ayaklandı. Baycar’ı Şerefeddin Hatiroğlu’nun isyanı izledi (1276). Moğollar bu isyanı çok kanlı bir şekilde bastırırken, bu isyanda Pervanenin de parmağının olduğunu öğrendiler.

Hatıroğlu İsyanı’nın bastırılmasından sonra Memluk Sultanı Baybars beklenen Anadolu seferine çıktı.

Fahreddin Ali, Süleyman Pervane ve Eminüddin Mikail gelin alayını Tebriz’e götürüp, Selçuki Hatun’u saraya teslim ettiler. Abaka Han gelen Selçuklu büyüklerini ve noyanları huzuruna kabul etti. Her ne kadar Anadolu’da olup bitenlerden memnun olmasa da gelen Selçuklu heyetini hoş karşıladı. Ermeni ülkesinin bir kısmını Selçuklu topraklarına kattı. Selçuklu heyeti geri dönüp Erzurum hududuna yaklaştıkları esnada isyandan haberdar oldular. Derhal durumu Abaka’ya ilettiler. Abaka Han 10.000 Moğol askerini Pervane’nin yanına gönderdi. Selçuklu beyleriyle birleşen Moğol ordusu Elbistan’da Memluklarla yapılan savaşı kaybetti. Savaşta Moğolların yanında yer alan Pervane ve adamları savaşa ciddiyetle katılmadılar. Pervanenin büyük oğlu Mühezzibeddin Ali, Memluklulara esir düştü (Mühezzibeddin Ali, yüklü bir fidye karşılığı 1278’de Anadolu’ya geri döndü). Pervane Kayseri’ye kaçtı. Oradan hızla yanına Sultan’ı, karısı Gürcü Hatun’u ve yakınlarını alarak Tokat’a gitti. Sultan Baybars Anadolu beylerinin kendisine verdiği sözleri tutmadığını görünce, Pervane’ye kırgın bir şekilde Suriye’ye geri döndü. Onun gidişinden sonra Abaka, 30.000 kişilik bir orduyla ve intikam ateşiyle Anadolu’ya geldi. İlhanın gelmekte olduğunu işiten Pervane, Selçuklu sultanını da yanına alıp, Tokat’tan çıkarak Elbistan yakınlarında Abaka Han’ı karşıladı. Beraber savaşın cereyan ettiği ovaya geldiler. Abaka Han olanlardan Pervane’yi suçladı. Hıncını Anadolu halkından aldı. 200.000 kişiyi katlettirdi. Moğolların ayakları altında Anadolu halkı bir kat daha ezildi, çekmediği cefa kalmadı. Abaka Han, Süleyman Pervane’yi Van Gölü’nün kuzeyinde Murat Suyu’nun çıktığı Aladağ’da bulunan yazlık karargâhına götürdü. Abaka Han, Pervane’yi öldürtmeye tereddüt etse de onu Baybars’la ittifak yaparak kendisine ihanetle suçlayarak, maiyetiyle birlikte 2 Ağustos 1277’de öldürttü. Bugün Pervane’ye ait olduğu bilinen bir türbe veya mezara rastlanmamıştır. Süleyman Pervane’nin öldürülmesiyle Türkiye Selçukları yeni bir döneme girdi. Bu dönem devletin yıkılış sürecidir.

Muinüddin Süleyman Pervane’nin ölümünden sonra oğulları tarafından Sinop ve çevresinde Pervaneoğulları adıyla bir beylik kuruldu (1277-1322).

Muinüddin Süleyman Pervane Anadolu’da bayındırlık faaliyetlerinde de önemli rol oynamıştır. Sahip Ata Fahreddin Ali kadar bina inşa ettirmiştir. Pervane ve oğullarının yaptırdığı yapıların büyük kesiminin Orta Karadeniz Bölgesinde, özellikle Sinop, Samsun ve Tokat illerinde yoğunlaştığı görülmektedir (Bunlar; Ulu Cami, Alâeddin Medresesi, Yukarı Hamamı, Durağan Pervane Camii, Durağan Pervane Hamamı, Durağan Pervane Hanı (Sinop); Merzifon Pervane Camii; Mescit, Darüşşifa, Pervane Hamamı, Pervane Medresesi, Zaviye (Tokat); Kayseri Pervane Medresesi; Konya Pervane Sarayı; Pervane kervansarayları [Sivas-Konya ve Konya-Aksaray arası]).

Muinüddin Süleyman Pervane, devrinin önde gelen tasavvuf ve ilim ehli ile de yakınlık kurmuş ve onlara maddi manevi hizmet etmiştir. Bunlardan biri Sadrüddin Konevi’dir. Pervane bu âlimden hadis dersleri okumuş, Kur’an’ı hıfz etmiştir. Bir diğer âlim ise Hz. Mevlâna’dır. Ünlü mutasavvıf Mevlâna Celaleddin tarafından doğrudan Pervane’ye hitaben yazılmış yirmi beş mektup vardır. Ayrıca Mevlâna’nın Pervane adına telif ettiği Fîhi Mâ-fîh adlı eseri de ikisi arasındaki dostluğun canlı bir delili olarak mühimdir. Süleyman Pervane ve diğer emirler sık sık Mevlâna’nın ziyaretine giderlerdi. Mevlâna ile Süleyman Pervane’nin içtikleri su ayrı gitmezdi. Mevlâna, Süleyman Pervane’ye: “Uluğ Pervane, Pervane-i Azam, Kutluğ Uluğ Pervane, Muinüddin Pervane Beğ” diye hitap ederdi. Pervane’nin evinde düzenlenen sema ve sohbetlere katılırdı. Bu özel toplantılara mutlaka diğer büyük emirler de iştirak ederdi. Menâkıbü’l-ârifîn’de bu toplantı ve sohbetlerle ilgili pek çok hikâye vardır.

MELEK GÖKSU ERDEĞER

BİBLİYOGRAFYA

  • Müsameretü’l-ahbar, 2000, 7, 31, 45, 62, 87, 90; Anonim Selçukname, 1952; Ebü’l-Ferec Tarihi, 1987, 582, 587, 591; Sevim-Yücel, 1990; Baybars Tarihi, 2000, 33, 57, 86, 92-93; a.e., 1948, 33, 48; Spuler, 1987; Anadolu’da Türkler, 1984; Eflaki, 2001; Cüveynî, Tarih, 1988, III; Merçil, 2011, 71, 73, 201; a. mlf., 1993, 156, 325; Gordlevski, 1988, 62, 76; İbn Bibi, el-Evamir, 1941, 239; Çayırdağ, 1997; Mevlâna, Mektuplar, 1937; Mevlâna, Fihi Ma-fih, 1963; Kesik, 2006; Kaymaz, 1970; a. mlf., 2009; The Cambridge History of Turkey/Türkiye Tarihi, 2012, 91; Turan, 1998, 505; a. mlf., 1988; Atçeken, 1993; Togan, 1981, 214, 466.