NEY

Klasik Türk müziğinde ve özellikle tekke müziğinde yer alan, kamıştan üflemeli bir çalgı.

Sümerceden Farsçaya geçen ve kamış, kargı anlamlarına da gelen “nâ” veya “nay”, bu sazın en eski adıdır. Arap toplumunda üflemeli sazların hemen hepsi için kullanılan “mizmâr” kelimesi, (nefes borusu, ses organı anlamında) ney için de kullanılmıştır. Türkçede ise hemen her zaman “ney” olarak anılmıştır. Çeşitli Avrupa ülkelerinde de benzer adlarla (mesela Romanya’da “naiu” adıyla) adlandırılmıştır. Farsça çalan, icra eden anlamına gelen “zeden” kelimesinin eklenmesiyle oluşturulan “ney-zeden” bozularak, ney icracısı anlamında günümüzde de kullanılan “neyzen”e dönüşmüştür. Aynı anlamda Arapça kurallarına göre oluşturulan “nâyî” kelimesi de kullanılmıştır.

Sümer toplumunda MÖ 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu saza ait eldeki en eski bulgu, MÖ 3000-2800 yıllarından kalan bugün ABD’nin Philadelphia şehrinde bulunan Pennsylvania Üniversitesi bünyesindeki Arkeoloji ve Antropoloji Müzesi’nde bulunan neydir. Sazın o dönemlerde de dinî törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır. Ney sadası, her dönemde insanları derinden etkilemiş, özellikle dinî duyguları çağrıştırmıştır. Aslında, neredeyse bütün din ve inanışlarda kutsiyet atfedilen, çoğunlukla kamıştan yapılmış bir üflemeli saz bulunmaktadır.

Sadasından gelen bu özellik neyi, ilişkide bulunduğu her toplumda önemli bir saz hâline getirmiştir. Türklerin İslamiyet’i kabulü ile birlikte kullanmaya başladıkları ney, XIII. yüzyıldan itibaren tasavvufun sembolü hâline gelmiştir. Bunda bu yüzyılda yaşamış büyük mutasavvıf, şair ve veli Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin rolü büyüktür.

XV. yüzyılda yaşamış bir gezgin olan Hoca Gıyaseddin Nakkaş’ın seyahatnamesinde kendilerine mahsus bir nota yazısı geliştirip kullandıklarını da bildiğimiz Hıtay Türklerinin hakanlık sarayında gördükleri oldukça ilgi çekicidir:

“Sadinfu şehrindeki hakanlık sarayının önünde üç yüz bin kadar kadın ve erkek toplanmıştı. İki bin kadar sazende sazlarını aynı sese düzenleyip (akort edip), hep bir ağızdan hakana dua ettiler. Köslerin iki yanlarında kemençe, ney, musikâr ve diğer sazlarla hanendeler oturmuşlardı. Neyzenlerin bazıları neyi bilindiği üzere çalıp, bazıları ortasındaki deliklerden üflüyorlardı.”

Musikide çok ileri gittikleri bilinen Hıtay Türklerinin neyi, Orta Asya’da eskiden beri kullandıkları ve hatta onu tıpkı bir yan flüt gibi de üfledikleri anlaşılmaktadır.

Tarihte “Nây-ı Türkî”, “Hoş Nây” (veya Koş Ney), “Kurre Nây” gibi adlarla anılan, bugün yapısı ve özellikleri tam olarak bilinemeyen ney adından türemiş pek çok saz bulunmaktadır. Ancak birer meydan sazı olarak kullanılan bu sazların bugünkü formundan çok farklı olduğu sanılmaktadır.

Türklerin İslamlaşma süreci X. yüzyılda başlamıştı. İslamiyet ile birlikte zaten toplumda var olan mistik düşünce ve anlayış İslami bir kimliğe bürünerek, Türk tasavvuf anlayışının temellerini oluşturdu. Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi bu anlayışın Türk toplum hayatına yerleşmesini sağlamışlardır.

Türklerin İslamiyet’ten önceki dinleri olan Şamanizm, Animizm ve Totemizmde de musikinin çok önemli rolü vardı. Bu dinlerin hepsinde törenler müzik eşliğinde yapılırdı. Mesela yaygın olan Şamanizm’de “kam”, “baksı” veya “şaman” denilen din adamları ellerinde kopuz ile dolaşır, dinî mesajlarını musiki yardımıyla iletirlerdi. İslamiyet’te de musikiye karşı bir cephe mevcut değildir. İslam Peygamberi Hz. Muhammed, Kur’an’ın güzel sesle ve kaideye müstenit bir ahenkle okunmasını öğütlemiştir. Tecvit ve kıraat işte bu rağbetin sonucunda doğmuştur ve musiki ile yakın ilişkileri vardır.

Türklerin dinî hayatlarında musiki her zaman yer almıştır. Özellikle tekke hayatında, ayin ve diğer dinî törenlerde (cem, zikir, deveran vs.) musikinin rolü büyükse de birçok tarikatın törenlerinde telli sazların yer almasına cevaz verilmemiştir. Ancak hemen hemen bütün tarikatların törenlerinde bendir ile birlikte ney yer almıştır.

Bilhassa Mevlevilikte neyin önemi çok büyüktür. Hz. Mevlâna Mesnevi’sine mealen şu sözlerle başlamıştır:

“Dinle neyden, zira o bir şeyler anlatmada, ayrılıklardan şikâyet etmededir.”

“Ney der ki: Beni kamışlıktan kopardıklarından beri, iniltim kadın-erkek herkesi ağlattı.”

“Ayrılık bağrımı delik deşik eylesin, ta ki aşk derdini anlatabileyim.”

Hz. Mevlâna’ya göre musiki Yüce Allah’ın lisanıdır. Yüce Allah Bezm-i Elest’te ruhlara musiki ile seslenmiştir. Bu sebepten kim olurlarsa olsunlar, insanlar musiki ile aynı duyguları paylaşabilirler. Hiçbir sanat insan ruhuna musiki kadar doğrudan ve içinden kavrayacak şekilde nüfuz edemez. Musiki, son derece değerli bir manevi temizlenme, ferahlama ve yücelme vasıtasıdır. Ruhu kir ve paslardan temizlediği gibi, ona batmış olan dikenleri de ayıklayarak tedavi eder. Musiki ile temizlenmeyen ruh yükselemez, aksine yerdeki bayağı ihtiraslara bulaşarak kirlenir ve körelir. Gerçek musiki insana hayvani hisleri hatırlatmak şöyle dursun, ona “Sonsuz Varlık”ı hissettirir, sezdirir. Bu sezgiyle onu O’na yaklaştırır ve nihayet ulaştırır. Bunda en etkili ses ise ney sadasıdır.

Hz. Mevlâna’nın felsefesinde ney, “insan-ı kâmil”in, yani birtakım merhalelerden geçerek olgunlaşmış insanın sembolüdür ve aşk derdini anlatmadadır. Benzi sararmış, içi boşalmış, bağrı dağlanarak delikler açılmış, ancak Yüce Allah’ın üflediği nefesle hayat bulan, tıpkı insan gibi geldiği yere özlem duyan ve delik deşik olmuş sinesinden çıkan feryat ve iniltileri ile insanlara sırlar fısıldayan bir dosttur. Bu sebeple ney, Mevlevilerce kutsanmış ve “nây-ı şerîf” diye anılmıştır.

“Ney, kanla dolu bir yoldan bahsetmede, Mecnun’un aşkından hikâyeler anlatmadadır.”

“Aşk ateşi ki neyin içine düşmüştür, aşk coşkunluğu ki meyin içine düşmüştür.”

“Ney gibi hem zehir, hem panzehir; ney gibi hem hemdem, hem müştakı kim gördü?”

Neyler, adlarını Türk musikisinin geleneksel sisteminden doğan ahenklerden alır. Ahenk sistemindeki on iki ahenge göre düzenlenmiş neyler, düzenlendikleri ahengin adını alır. Bunlardan Sipürde, Yıldız, Kız, Mansur, Şah, Davut ve Bolahenk ana neylerdir. Bolahenk-Sipürde Mabeyni, Sipürde-Yıldız Mabeyni (Müstahsen), Kız-Mansur Mabeyni, Mansur-Şah Mabeyni, Davut-Bolahenk Mabeyni ise ara neylerdir.

Bir oktav tiz ses veren yarı uzunluktaki neylere “nısfiye” denir. Bazı neyler üflenemeyecek kadar uzun olduğundan nısfiyeleri kullanılır.

Ney, sarı renkli, sert ve sık lifli kamıştan yapılır. Sıcak iklim bölgelerinde ve taban suyu yüksek, sulak yerde yetişen bu kamışın birbirinden az ya da çok farklı cinsleri bulunur. En çok tercih edilen, Asi ve Nil nehirleri kıyılarında yetişen kamışlardır. Neylik kamış mutlaka dokuz boğum olmalı ve boğum aralıkları ve kalınlıkları mümkün olduğunca birbirine yakın olmalıdır. Tabiattaki kamışın boğumları tabii olarak kökten uca doğru kısalmakta ve daralmaktadır. Bu kısalma ve daralmanın mümkün olabildiğince az olması tercih edilmelidir. Tabiatta neylik kamış, yerden yukarıya doğru ters olarak yer alır. Yere yakın olan boğumların araları uzun ve kamış et kalınlığı çok fazla olduğundan, bu kısımlar ney yapımında kullanılmaz. Ney yapılan kısımlar kamış boyunun yarısından yukarıda bulunur.

Ney yapılabilecek kamışlar sonbaharda, hava sıcaklığına göre eylül-ekim-kasım aylarında kesilmelidir. Püskül sürgüsü sararmamış, yaprak sapı kurumamış kamışlar henüz olgunlaşmamış olduğundan asla kesilmemelidir. Erken kesilen kamışlardan yapılan neyler olgunlaşma sürecini tamamlamadığı için, kısa bir süre sonra buruşacaklardır. Ayrıca kamışın dış yüzeyini kaplayan ve kamışı koruyan cidarı (mine tabakası), ancak olgunlaşma sürecinin sonunda istenen özelliğe kavuşmaktadır.

Neylik kamışın kesilmeden önce düzgün olması asıl arzu edilen durumdur. Sonradan doğrultulan neyler, zamanla eğilebilmektedir.

Neylerin üst ve alt ucuna çatlamayı önlemek için çeşitli metallerden yapılmış, kamışa sıkıca giren birer bilezik takılır. Bu bileziklere “parazvâne” adı verilir. Metaller altın, gümüş, bakır vs. olabilir. Ancak gümüş, bakır gibi metaller oksitlendiğinden hava ile irtibatları kesilmelidir. Alpakka (bafon) oksitlenmeyen bir alaşım olduğundan tercih edilebilir.

Neyin üst ucuna takılan üst parazvane, (en üstteki boğum aynı zamanda ses kutusu olduğundan) 0,30 mm’den kalın ve 12 mm’den geniş olmamalıdır. Alt parazvane istenilen kalınlıkta ve genişlikte olabilir. Neylerin boğum çizgilerine çatlamalara karşı dayanıklılığını arttırmak ve süslemek amacıyla gümüş veya başka madenlerden teller sarılabilmektedir.

Neylerin üst ucuna (üflenen yerine) sesin daha net çıkması ve dudakların yaralanmaması için “başpâre” denilen bir parça takılır. Başpare genellikle manda boynuzundan yapılmakla beraber, fildişinden, abanoz veya şimşir gibi sert ağaçlardan yahut benzer malzemelerden yapılabilir.

Günümüzde başpare yapımında sanayide kullanılan teflon, fiberglas gibi malzemeler kullanılmaktadır. Ney yapım geleneğinde çoklukla kullanılan manda boynuzu, manda neslinin tükenmek üzere olması sebebi ile artık bulunamadığı için kullanılmamaktadır.

Başparelerin dudağa temas eden açıklıkları, iç yüzeye verilen derinlikleri (hazne derinliği) ve dış çapları neyzenlerin istek ve alışkanlıklarına göre değişebilmektedir. Ağız açıklık çapları 16-17 mm; hazne derinlikleri 1-3 mm; dış çapları da (boynuz malzemede boynuz kalınlığının elverdiği ölçüde olmak kaydıyla) 35-50 mm olabilmektedir.

Başparenin kamışa giren kısmının konik açısı, ses kutusunun girişindeki konik açıyla aynı olmalıdır. Bu açı yaklaşık 5 derecedir.

Kamışa giren kısmın yüksekliği 12 mm; dışarıda kalan kısmın yüksekliği 18 mm; dolayısıyla başparenin toplam yüksekliği 30 mm olmalıdır. Boynuz malzemeden başpare yapılırken, malzemenin yüksekliği yeterli gelmezse kamışa giren kısımdaki 12 mm’lik yükseklik 5-6 mm’ye kadar azaltılabilir. Ancak kamışın dışında kalan 18 mm’lik kısım değiştirilmemelidir. Buna göre açılmış bir neyde sonradan yapılacak bir değişiklik ise neyin genel akordunu ve entonasyonunu bozacaktır.

Ney arka deliği sağ veya sol elin başparmağı ile kapatılabilecek şekilde sağa veya sola doğru eğimli olarak tutulur. Oturularak icra edilen bir sazdır. Yalnız Mevlevi ayinleri icrasında neyzenler Hz. Mevlâna’ya saygı için ayakta (niyaz vaziyetinde) üflerler. Normal yükseklikte bir sandalyeye oturulup sağ ayağın altına bir yükselti konularak, sağ bacak yükseltilir. Sağ dirsek yükseltilen sağ bacağın üzerine dayanır. Sağ elin başparmağı ile neyin arkasındaki deliği, işaret parmağı ile en üstteki, orta parmağı ile üstten ikinci ve yüzük parmağı ile de üçüncü deliği kapatılır. Sol kol bu arada aşağıya doğru uzanarak neyin üstten dördüncü deliğini sol elin işaret parmağı, beşinci deliğini orta parmağı ve en alt deliğini de yüzük parmağı ile kapatacak şekilde neyi tutup, aşağı seviyede kalmış olan sol dizin ön yüzüne dayar. Baş, çene sağ omuza çevrilmek suretiyle sol omuza eğilir, dudaklar başpareyi yaklaşık 45 derecelik bir açıyla kavrar. Dudakların ve başparenin bir kısmı açıkta kalacak şekilde neye üflenir. Neyin Mevlevilik geleneğinden gelen geleneksel tutuluşu, yukarıda anlatılan sağ elin üstte olduğu pozisyondur (Neyzenin sağ eli üstte olmak üzere ayakta üflediği bu pozisyon, tam bir Mevlevi niyaz duruşudur). Ancak şüphesiz ki sol el üstte ve neyi sağ dize dayayarak üflemek de mümkündür. Hatta kimi neyzenler sol elin yukarıda olduğu pozisyonun avantajlarından söz etmektedirler.

Neyden ses elde etmek özel bir eğitim gerektirir. Her şeyden önemlisi neyden nefes sesi mümkün olabildiğince az, volümlü, pest ve tiz bölgede rengi değişmeyen, hareket ettirilmeye hazır bir ses çıkarmaktır. Bunun için başparenin kapatılması gereken bölümü alt ve üst dudaklar ile sıkıca kavranmalı, dudaklar çıkarılacak sese göre az veya çok sıkılarak; sıcak, ılık veya soğuk nefes düzenli bir şekilde ve mutlaka diyafram desteği ile neye sevk edilmelidir. Akciğerler, diyafram, ağız boşluğunu çevreleyen tüm kaslar ve tabii ki parmakları hareket ettiren kasların tümü kontrol altına alınmış olmalıdır.

Neyden doğru sesleri çıkarmak büyük bir kulak hassasiyeti ve dikkat ister. Üflenen her perde kontrol altında olmalıdır. Teorik olarak hangi ahenkte açılmış olursa olsun her neyin pozisyon olarak Kaba Irak’tan Tiz Eviç’e kadar üç oktav ses sahası vardır. Neyin yapısal özellikleri ve neyzenin mahareti bu ses sahasının oluşmasında rol oynar. Değişik ahenkteki neylerde şüphesiz ki bu ses sahası farklı bölgelerde yer alacaktır. Ancak Bolahenk ve Sipürde ahenginde açılmış nısfiyelerde (hatta Müstahsen ve Yıldız’da bile) Tiz Neva pozisyonunun üstündeki sesler çok tiz kaldığından çıkmamakta veya çıksa bile kullanışlı olmamaktadır. Bu yüzden küçük neylerde ses genişliği iki buçuk oktava inmektedir.

Ney, Türk klasik müziğinin yegâne üflemeli sazı ve Türk tasavvuf müziğinin başsazıdır. Tüm tekke musikisinde bendir ile birlikte cevaz gören tek müzik aleti ney olmuştur. Mevlevi ayinleri ney ve kudümlerin iştiraki ile yapılır. Eğer bulunursa diğer sazlardan da birer tane yer almaktadır. Ney ses rengi olarak insan sesine en yakın sazlardan biridir. Her türlü müzikal motifi icra etmeye olanak tanır. Üç oktavlık ses sahası içindeki bütün sesleri, nefes şiddetini veya dudağın başpare ile yaptığı açıyı değiştirmek suretiyle koma koma (hatta cent cent) verebilir.

Ney yapımı için öncelikle yeterli olgunluğa erişmiş kamışlar bulunmalıdır. Kamışın olgunlaşma derecesi, budaklarından anlaşılır. Budak uzunluğu 8-10 cm’ye ulaşan kamışlar, ney yapımı için ideal olgunluktadır.

Ney yapımına uygun kamışlar bulunup, kesildikten sonra ilk olarak dış yüzeyini kaplayan yaprakları ve budakları boğumların tam dibinden düzgünce kesilerek çıkarılır. Bu esnada kamışlar henüz çok taze olduğundan delinmemesine ve minesinin zedelenmemesine dikkat edilmelidir.

Daha sonra ilk kurutma işlemi uygulanır. Bu işlemde kamışlar tamamen sararıncaya kadar güneşte kurutulur. Bu süre yöre ve iklim şartlarına göre iki-üç ay kadar sürebilmektedir. İlk kurutma işleminin uzun tutulması, kuruma süresini kısaltmakla beraber, kamışın kısa sürede çok su kaybetmesine sebep olacağından, tavsiye edilmez.

Bu işlemden sonra kamışlar ölçülüp işaretlenerek, ney yapılacak bölümleri ikişer boğum (yaklaşık 20-30 cm kadar) aşağıdan ve yukarıdan kesilip, ikinci kurutma işlemine geçilir. İkinci kurutma işlemi bu kez kapalı, ancak iki yönden rüzgâr alabilen bir mekânda, kamışları herhangi bir yere dayamadan, kalın tarafı aşağıya gelecek şekilde, dik olarak serbestçe asarak bekletmek suretiyle uygulanır. Bu yöntemde kamışın tabii eğriliklerini yerçekiminin etkisiyle düzeltmek için alt ucuna bir ağırlık da bağlanabilir. Bu kurutma işlemi ise mekâna ve iklim koşullarına göre altı-dokuz ay kadar sürmektedir.

Bu şekilde temizlenip, kurutulan kamışta hâlâ eğrilikler varsa, kamış (en erken kesildikten bir yıl sonra olmak kaydıyla) sıcaklıkla muamele edilerek, doğrultma işlemi uygulanabilir. Kamış doğrultulurken ateşle direkt olarak temas ettirilmemeli, kamışın dış yüzeyinde yanıklara yol açılmamalıdır. Kamışın sıcaklıktan zarar görmemesi için doğrulturken üzerine yağ sürülmeli veya sıcaklık, kaynar su buharı olarak uygulanmalıdır.

Bu işlemden sonra kamışın yeniden ölçüsü alınarak, alt ve üst payları kesilip azaltılır. Daha sonra, dış kalınlığı ile alt ve üst uçlardaki et kalınlığı ölçülerek, her bir boğumun ayrı ayrı ortalama hacimleri hesaplanır. Kamışın kapalı olan boğum kapakları, bu hesaplamalar sonunda kurulan orantı doğrultusunda tespit edilen uygun kalınlıktaki elmas uçlu matkap tığlarıyla ve özel aparatlar yardımıyla tam merkezlerinden delinir.

Başpare takılan ilk boğumun kapağı ise 8 mm’lik tığla ve yine özel bir aparat yardımıyla tam merkezinden delinir. Bütün bu hesaplama ve işlemlerde, ney yapımcısının mesleki deneyiminin büyük rolü vardır.

Başparenin takıldığı boğum (ses kutusu), ses rengini, tiz ve pest bölgelerdeki ses genişliğini oluşturan boğum olduğundan çok önemlidir. Bu sebeple başpare ucundan boğum çizgisine kadar iki birimden kısa, üç birimden uzun olmamalıdır.

Neyin üst ucuna parazvanesi ve başparesi takılıp üflenerek, bir frekans cihazı yardımıyla genel akordu yapılır. İstenilen akorda gelince başpârenin ucundan neyin alt ucuna kadar hassas bir şekilde ölçülüp, 26 eşit kısma bölünerek işaretlenir. Kamışın ön yüzüne alttan itibaren 4, 5, 6, 8, 9 ve 10. birimler merkez alınarak 8 mm’lik elmas uçlu tığlarla ön yüzündeki delikler açılır. Kamışın çatlamaması için delme işleminde 20-25.000 devirli özel aletler kullanılmalıdır.

Delikler kamışın boğum çizgilerine mümkün olduğunca uzak olmalı, birinci ve altıncı delikler boğum ortalarına gelmeli, ikinci, üçüncü ile dördüncü, beşinci delikler boğum çizgilerini tam olarak ortalamalıdır.

Eğer kamış tabiattan kesildiğinde ideal ölçülerde ise (böyle kamışlara binlerce kamışta bir tane rastlanmaktadır) delikler direkt olarak herhangi bir kaydırma yapmadan genişletilebilir. Tamamen ideal ölçüleri haiz olmayan bir kamışta delik yerlerinin hesaplanmasında 26 birimli klasik sisteme ilaveten bazı kaydırmalar yapmak gerekir. Ney yapımcısı delik yerlerini tespit ederken kamışı inceleyip, mesleki tecrübesini kullanarak bazı kaydırmalar yapar. Bu kaydırmaların miktarı açılacak neyin çeşidine ve kamışın tabii özelliklerine göre değişim göstermektedir. Ney yapımcısı 8 mm olarak açtığı delikleri sonradan gerekli gördüğü takdirde genişletirken, gelişmiş bir frekans cihazının yardımıyla ve sürekli olarak kontrol ederek 2 mm’ye kadar aşağıya veya yukarıya doğru kaydırabilir. Yukarıya doğru kaydırılan deliklerden çıkan perdeler tizleşecek, aşağıya doğru kaydırılan delikten çıkan perdeler ise pestleşecektir. Delik çapları Müstahsen’e kadar 9,5 mm, Yıldız ve daha uzun neylerde ise 10 mm olmalıdır.

Bu işlemlerden sonra neyin alt ucu, aynı sesi veren kapalı ve açık pozisyonlar üflenip kontrol edilerek, gerekirse gerektiği kadar kısaltılır ve dengeye getirilir. Alt uç kısaldıkça kapalı pozisyonda üflenen Rast, Neva, Gerdaniye ve Tiz Neva perdeleri tizleşecektir.

Son olarak arka yüzdeki on üçüncü birime (yani ney boyunun tam ortası merkez alınarak) son delik açılır. Bu delik de gerekirse 1-2 mm aşağıya veya yukarıya kaydırılabilir. Bu kaydırma işlemi frekans cihazıyla alt ve üst pozisyonlardan çıkarılan Acem Perdesi’nin kontrolü ile yapılır.

Dolayısıyla kamışın alttan itibaren 2, 3 ve 4. boğumunun ön yüzünde ikişer, 5. boğumunun arka yüzünde ise bir delik bulunacaktır.

Bütün bu işlemlerden sonra ney, badem, susam veya parafin yağı gibi ince ve temiz bir yağla dolu yağlama tankına daldırılıp birkaç saat bekletilmek suretiyle yağlanır. Yağ tankında kalma süresinin iki katı kadar süre beklenerek süzdürülen ney, temiz ve yumuşak bir bezle kurulanır. Artık üflenmeye hazırdır.

Neyi üstün bir performansla ve yüksek verimlilikle uzun yıllar kullanabilmek için başparesini değişik neylerde kullanmamak, kamışa giren yerdeki konik açısı farklı olan bir başpareyi neye takmaya çalışmamak gerekir.

Neyin soba yakını, kalorifer üstü gibi yerlere konması veya soğuk havalarda uzun süre dışarıda korumasız bırakılması, kamışın yapısında çeşitli deformasyonlara yol açabilir. Bu sebeple ani sıcaklık değişimlerine maruz bırakılmamalıdır.

Neylerde en çok yaşanan problemlerden birisi eğilmelerdir. Neyin eğilmesini önlemek için uzun süre duvara dayalı olarak bırakmamak, eğer masa üstü gibi düz bir zemine konulacaksa, başparesi masadan taşacak şekilde (yani gövdenin tamamı zemine temas edecek şekilde) koymak gerekir. Bu konudaki en doğru yöntem neylerin özel bir çanta içinde muhafaza edilmesidir.

Neyin doğru zamanda, doğru bir yağ kullanılarak, doğru bir sistemle yağlanması verimliliği ve ömrü açısından çok önemlidir. Neyler yeni açıldığında iç cidarını soğan zarı görünümünde bir zar kaplar. Bu zar yağın kamışa tam olarak nüfuz etmesini önler. Bu bakımdan neyleri açıldıktan sonraki ilk üç ay için haftada bir kez, ikinci üç ay için iki haftada bir kez, sonrası için sürekli olarak ayda bir kez yağlamak gerekir. Bu yağlama periyotları neylerin günde iki-üç saat üflendiği varsayılarak ayarlanmıştır. Eğer ney daha fazla üfleniyorsa yağlama periyotları da buna bağlı olarak sıklaştırılmalıdır.

Neyler üflendikten sonra havadar bir yerde en son üflendiği süre kadar bekletilerek, sıcak nefesin yoğunlaşması sebebiyle iç yüzeyinde oluşan ıslaklığın kuruması sağlanmalı, daha sonra özel çantasına konulmalıdır. Neyler yağlanmadan önce de bu işlem uygulanarak iç yüzeyindeki suyun uçması sağlanmalıdır.

Yağ olarak öncelikle sıvı tatlı badem yağı, ikinci olarak susam yağı, eğer bulunamıyorsa sıvı parafin yağı kullanılabilir. Yağlamada harbi kullanmak, neylerin boğum içlerinde aşınmalara ve küçük kırılmalara sebep olacağından mümkün olabildiğince kullanılmamalıdır.

En ideal yağlama yöntemi, neyin yağla dolu bir tankta bir-iki saat bekletildikten sonra dört-beş saat süzdürülerek, sadece dışının kurulanmasıdır.

Türkiye’de bir meslek dalı olarak ney yapımcılığının tarihçesi oldukça yenidir. Neyzenler hemen her dönemde neylerini kendileri imal etmişlerdir. Bunda bir meslek dalı olarak ney yapımcılığının gelişmemiş olmasının yanı sıra Mevlevilik kültüründen gelen bir gelenekle ney satmanın neyzenlerce hoş karşılanmamasının önemli rolü olmuştur. Ancak son dönemde ney yapımcılığının profesyonelleşmesi, neyzenleri büyük bir külfetten kurtarmış ve memnuniyetle karşılanmıştır. Bugün Türkiye’de birçok ney yapımcısı neyzenlerin ve Türk musiki sanatının hizmetinde faaliyetlerini sürdürmektedir.

Bugün hayatta bulunmayan ünlü neyzenler arasında Hz. Mevlâna’nın efsanevi neyzeni Kutbünnayi Hamza Dede, Kutbünnayi Osman Dede, Şeyh Mustafa Nakşî Dede, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Mehmet Sait Dede, Neyzen Yusuf Paşa, Neyzen Salim Bey, Neyzen Dede Salih Efendi, Neyzen Aziz Dede, Neyzen Tevfik (Kolaylı), Neyzen Emin Dede (Yazıcı), Rauf Yekta Bey, Hüseyin Fahreddin Dede, Halil Dikmen, Halil Can, Süleyman Erguner (Dede), Emin Kılıç Kale, Hayri Tümer, Gavsi Baykara, Ulvi Erguner, Burhaneddin Ökte, Aka Gündüz Kutbay, Selami Bertuğ, Ahmet Polatöz, Arif Biçer, Polat Kale, Fuat Türkelman, Doğan Ergin, Ekrem Vural sayılabilir.

Bugün başta Kutbünnayi Niyazi Sayın olmak üzere yaşayan pek çok kıymetli neyzen geleneği geleceğe taşımaktadır.

Osmanlı Dönemine ait bir ney
Günümüz yapımı bir ney
Başpare
Ney yapımında kullanılan kamışlar

TİMUÇİN ÇEVİKOĞLU

BİBLİYOGRAFYA

  • Akıncı, 1963, 18; Çelebioğlu, 1967, I/1-3; Çevikoğlu, 1997, 1-14; Ergun, 1942, 8; Erguner, 1986, 10; Öztuna, 1990, II/250; Polatöz, 1985; Rauf Yekta Bey, 1986, 90-92; Yöndemli, 1997, 33-34.