ŞAHİNŞAH

(488/1095[?]-511/1117) Türkiye Selçuklu sultanı. (Saltanatı: 1110-1116)

Dönemin kaynaklarında “Konya Sultanı” olarak anılan Türkiye (Anadolu) Selçukluların üçüncü sultanı Şahinşah’ın 488/1095 tarihinde doğduğu tahmin edilmektedir. Kılıçarslan’ın bilinen dört oğlundan (Şahinşah/Melikşah, Mesut, Arap ve Tuğrul Aslan) en büyük olanıdır. Kaynaklar, Şahinşah’ı ilk defa babası tarafından Musul meliki olarak atanması sebebiyle zikreder. I. Kılıçarslan Anadolu’da genişleme siyasetini başarıya ulaştırdıktan ve büyük oranda birliği sağladıktan sonra, doğuya doğru genişleme düşüncesinde idi. Büyük Selçuklu Sultanı Mehmet Tapar’ın Musul’un idaresini Çökermiş’ten alıp, komutanlarından Çavlı’ya vermesi ile gelişen olaylar ona bu imkânı sağladı. Çökermiş, şehri Çavlı’ya teslim etmek istememesi üzerine yaşanan çarpışmada Çavlı, Çökermiş’i yense de şehre sahip olamadı. Zira Çökermiş’e bağlılıklarını göstererek, onun küçük yaştaki oğlu Zengi’nin etrafında toplanan şehrin ileri gelenleri, Musul’u Çavlı’ya vermemek için şehri savunmaya karar verdiler. Diğer taraftan da dönemin güçlü hükümdarlarından Türkiye Selçuklu sultanına başvurdular (1107). Bu nazik durumdan yararlanmak ve bu önemli fırsatı kaçırmak istemeyen I. Kılıçarslan harekete geçti. Kılıçarslan Musul’u alınca on bir yaşındaki oğlu Şahinşah’ı oraya melik ve Bozmış Bey’i de yanında üç bin asker ile atabeği olarak tayin etti. Fakat ordusunun bir kısmını daha önce yardım için Bizans’a göndermesi ve güç dengesini iyi hesaplayamaması, büyük sultanlığın buradaki komutanları ile girdiği mücadeleyi kaybetmesine sebep oldu (9 Şevval 500/3Haziran 1107). Kılıçarslan’ın ölümünü fırsat bilen Çavlı, Musul üzerine yürüdü. Bozmış, şehrin müdafaa edilemeyeceğini anlayınca aman dileyerek teslime mecbur kaldı. Şahinşah, Çavlı tarafından tutuklanarak, Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’ın (1105-1117) yanına İsfahan’a gönderildi. Bu sırada Kılıçarslan’ın diğer oğulları Mesut ve Arap’ın nerede oldukları hakkında bir bilgi bulunmazken, Musul’da bulunan en küçük oğlu Tuğrul Aslan ve annesi Ayşe Hatun Emir Bozmış tarafından Musul’dan Malatya’ya kaçırılarak, Tuğrul Aslan burada sultan ilan edildi.

Şahinşah’ın esaretten kurtulup Anadolu’ya gelerek Konya’da sultanlığını ilan etmesiyle ilgili kaynaklarda farklı rivayetler mevcuttur. İbnü’l-Kalânisî İran’da esir bulunan Şahinşah’ın 503 başlarında (Temmuz 1109) ordugâhtan kaçarak babasının memleketine vardığını ve amcazadesini öldürerek idareyi ele aldığını rivayet eder (1908, 158). Bazı Süryani kaynakları ise Şahinşah’ın bizzat Muhammed Tapar tarafından gönderildiğini ve onun da Malatya’da sultanlığını ilan ettiğini yazarlar (Ebü’l-Ferec Tarihi, II/349; Süryani Mihail, III/194). Rivayetlerden anlaşıldığı üzere, Kılıçarslan’ın ölümü üzerine Bozmış, sultanın karısını yanına alarak Malatya’ya gelmiş ve sultanın en küçük oğlu olan Tuğrul Aslan’ı sultan ilan etmiştir. Fakat bu küçük sultanın annesi, İl-Aslan isminde bir emir ile evlenerek Bozmış’ı öldürdü. Bununla beraber İl-Aslan Malatya halkını tazyik edip çok miktarda altın topladı; Konya’ya gitmek üzere iken sultan ile annesi anlaşarak onu hapsetti ve bir sene sonra da Sultan Muhammed Tapar’a gönderdiler. Anadolu’nun başsız kaldığını gören Sultan Tapar Şahinşah’ı Malatya’ya gönderip sultan ilan ettirirken, Şahinşah, kardeşi Tuğrul Aslan’ı azlederek diğer iki kardeşini, Mesut ve Arap’ı, hapsedip Konya tahtını elde etti (Ebü’l-Ferec Tarihi, II/349).

I. Kılıçarslan’ın ölümünden Şahinşah’ın Anadolu’ya gelerek babasının tahtına oturup Konya sultanı oluncaya kadar geçen üç yıllık süreç, Anadolu Türk halkı için en zor ve sıkıntılı dönemlerden biri olmuştur. Kılıçarslan’ın ölümü ile Anadolu Türkleri parçalanıp çok zayıflayınca, aynı zamanda, kuvvetli bir kumandan olan imparator Alexis Komnenos (1081-1118) idaresinde Bizanslılar Anadolu’yu tekrar ele geçirme sevdasına düştüler. Bu amaçla İmparator, ilk hareket olarak, henüz Türklerin elinde bulunan Batı Anadolu’yu, Edremit’ten İzmir’e ve Antalya’ya kadar, istila için ordu gönderdi. Bizans’ın ilerleyişine karşı devletin içinde bulunduğu buhran dolayısıyla müdafaa edecek durumda olmayan Türkler Ulubat Gölü istikametinde çekilmeğe başladılar. Türklerin başsız kalmasından veya parçalanmasından faydalanan Bizanslılar nasıl müdafaadan taarruza geçmişler ise, cenupta haçlılar ile kendilerini toparlamağa başlayan Ermeniler de aynı şekilde Türklere saldırıyorlardı. Bununla beraber bu cephede Türkler henüz taarruz hâlinde bulunduklarından önemli bir başarı elde edemeden geri püskürtüldüler. Ancak Bizanslılar bölgede büyük katliam ve zulümler gerçekleştirdiler. Ele geçirdikleri yerlerde iç kısımlara çekilenleri takiple, kadın ve çocukları ile birlikte hareket eden Türklere şiddetle saldırdılar ve misli görülmemiş bir vahşet gösterdiler. Çağdaş Bizans müellifine göre Bizanslılar: “Türklere karşı o kadar zalim davrandılar ki, beşikteki çocukları kaynar kazanlara attılar, kadınları boğazladılar ve vahşetin tadını tattılar.” (Komnena, III/142-144). Türklerin maruz kaldığı bu katliama Kılıçarslan’ın beylerinden, haçlılara karşı gösterdiği kahramanlıklar dolayısıyla hatırası Türkler arasında bir veli mertebesine yükselen Kapadokya Emiri Hasan Bey, 24.000 kişilik bir ordu hazırlayıp Bizans üzerine göndererek cevap verdi. Ancak uyguladığı taktik ve stratejik hatalar sebebiyle bir başarı elde edemedi.

Şahinşah, 1110 yılında Türkiye Selçuklu Devleti’nin başına geçer geçmez, kendi idaresini oluşturdu. Kayseri Emiri Hasan Bey’i ortadan kaldırarak Anadolu’nun iç bölgelerinde tekrar Selçuklu hâkimiyetini tesis etti. Şahinşah merkezi idareyi kısmen de olsa kurduktan sonra öncelikle Bizans’a yöneldi. Çünkü haçlı seferleriyle Türkiye’nin batı sahilleri elden çıkmış, doğuda da gidilecek bir yer o an için yoktu. Büyük bir Türkmen kitlesine sahip olan ve Anadolu içlerinde etkin bir role sahip Danişmentliler, hüküm sürüyordu. Ayrıca doğuda Büyük Selçuklu Sultanlığına karşı büyük bir yenilgi alınmıştı. Bu yüzden yapılabilecek en doğru hareket tekrar batıya yönelmek olacaktı. Üstelik Bizans batı bölgelerinden içeriye doğru hareket hâlindeydi ve de bu bölgedeki Türk nüfusuna karşı soykırım uygularcasına katliamlar yapıyordu. Şahinşah hemen harekete geçti ve Bizans’ın karargâh kurduğu Alaşehir’e bir ordu gönderdi. Bizans birliklerinin komutanı Konstantin Gabras, üzerine gelen Selçuklu ordusunu Orta Menderes Havzası’ndaki Kelbionos Ovası’nda (Beydağ yöresi) karşıladı. Gönderilen bu Selçuklu birliği Bizans karşısında yenildi ve barış yapılarak geri çekildi.

Bizans’la yapılan barıştan kısa bir süre sonra Bizans imparatorunun ayaklarından rahatsız olmasından faydalanarak toparlanan yaklaşık 50 bin Türkmen’den oluşan ordu 1113 yılında Bizans’a karşı harekete geçti ve haçlı seferleri ile kaybettikleri İznik ve havalisine kadar ilerledi. İmparator Aleksios Gelibolu’da bulunduğu sırada Türklerin harekete geçtiği haberini aldı. İmparator, Kibatos’a (Gebze yakınlarında) vardığında bir haberci huzuruna gelerek 40 bin kişilik büyük bir ordunun geldiğini bildirdi. Selçuklu emirlerinden Monolug ve Emir Muhammed kumandasında bulunan Türkler, Bursa (Prusa), Ulubat bölge ve sahillerinde Bizans’ın mukavemetini kırarak Çanakkale Boğazı’na doğru yürüdüler. Yerli halkın bir kısmı ya dağlık bölgelere sığındı veya Balkanlara geçti. Emir Monolug, Edremit ve Karaağaç’ı (Chliard) da aştı. Emir Kontogmen (Kocaman) de aynı güzergâhtan Manyas’a kadar olan sahayı yağma etti (1113). Bu durumda İmparator Aleksios, seferberlik emrini vererek bizzat İstanbul’dan hareket ile boğazın karşısında, Damalis (Kadıköy)’te, bütün kuvvetlerini toplayarak ordugâhını kurdu. Fakat kendisi ayaklarından rahatsız olduğundan orada kalarak İznik valisi Kamitzes’i az bir kuvvetle Türklerle herhangi bir çatışmaya girmeden onların faaliyetlerini öğrenmesi için görevlendirdi. İmparatordan aldığı bu talimatla İznik’ten çıkan Kamytzes, Kocaman ve Emir Muhammed komutasındaki Türk kuvvetlerine Aorata yakınlarında ulaştı. Fakat Aleksios’un emrinin aksine derhal Türk kuvvetlerine saldırdı. Türkler, karşılarındaki birliği imparatorun idare ettiği Bizans ordusu zannettiklerinden hemen ağırlıklarını bırakıp geri çekilmeye başladılar. Ancak bu sırada Bizans hizmetinde paralı askerlik yapan bir Türk, Selçuklu askerleri tarafından esir alındı. Ondan kendilerine saldıran birliğin Kamytzes kuvvetleri olduğunu öğrenince, hemen dağların çevresinden dolaşıp davul çalmak ve yüksek sesle bağırmak suretiyle geri çekilmekte olan Türk kuvvetlerine, toplanıp karşı saldırıya geçme emri verildi. Kaymtzes ve emrindeki birlik elde ettiği ganimetleri toplamakla meşgul iken Emir Muhammed ve Türk birlikleri ani bir baskınla Bizans kuvvetlerini kuşattı. Kamytzes Türk askerleri tarafından öldürüleceği sırada Emir Muhammed yetişerek, esir ederek bir ata bindirdi ve kaçmaması için de ayaklarını bağlattı. Bu bozgunu haber alan imparator, Türkleri arkadan çevirmek maksadıyla, İznik ve Malagina yolu ile Eskişehir’in batısındaki dağlık bölgeden Kütahya istikametinde ilerledi ve Akrokos (Eğrigöz) mevkiinde Türklere baskın yaptı. Sazlıklarda saklanan Türkleri, bütün otlağı ateşe vererek, yaktı, esir etti veya katletti. Aleksios’un hareketini öğrenen Mehmet Bey, vardığı Edremit ve Kırkağaç bölgesinden ayrılarak Germe (Karme) ve Simav (Synao) yolundan dönerek bu baskın haberini aldı. Eskişehir bölgesinde yurt kuran göçebe Türkmenlerle birleşerek imparatoru takibe koyuldu ve ordusuna devamlı hücumlarda bulundu. İki taraf da zaman zaman zayiata uğruyordu. İmparatorun Alaşehir’e doğru ilerlemekte olduğunu öğrenen ve hâlâ Türklerin elinde esir bulunan Kamytzes de Türk kıyafeti giyerek kaçma fırsatını buldu. Bu sefer de ciddî bir netice elde edemeyen Aleksios nihayet İstanbul’a döndü.

Anadolu topraklarına yoğun şekilde yaşanan Türkmen göçleri sebebiyle nüfus ve asker sayısı artan Şahinşah’ın, Bizans’a karşı sefer hazırlığı yapması, Bizans İmparatoru Aleksios’un komşu ülkelerden yardımcı birlikler ve paralı askerler toplayıp, Türkiye Selçuklu Devleti’nin başkenti Konya üzerine bir sefer düzenleyerek Anadolu’da Bizans hâkimiyetini tekrar kurma emeli, iki devletin 1116 yılında tekrar savaşmalarına sebep oldu. Bununla beraber ayaklarındaki hastalığı arttığından İmparator bizzat sefere çıkamadı. İmparatorun bu hastalığı ve seferi ağırdan alması, Türk askerleri arasında alay konusu oldu ve bunu kendi aralarında sergiledikleri bir oyunla aşağıladılar. Bir müddet sonra İmparator ayağındaki ağrıların hafiflediğini hissedince daha önce planladığı sefere çıkabildi. Damalis (Kadıköy) üzerinden harekete geçti. İznik, Ulubat yolunu takip ederek Manyas’a geldi. Bizans ordusunun geldiğini gören Türk birlikleri Bizans ordusunun yanılması ve Türk kuvvetlerinin sayıca çok olduğunu göstermek için ateşler yaktılar. Gece karanlığında yanan ateşler Bizans ordusunun yanılmasına sebep oldu. İmparator sabah olur olmaz Türklerin bulunduğu ovaya doğru aceleyle saldırı yapmak istedi. Fakat karşılarında savaşacak kimseyi bulamadılar. Aleksios, daha sonra Poimaneon (Eski Manyas) yakınında karargâhını kurduktan sonra, hafif donanımlı askerlerden oluşan seçme bir birliği Türklerin arkasından gönderdi. Bu seçme birlik Kellia denilen yerde Türk askerlerine yetişerek, bir kısmını kılıçtan geçirdi. Bu olayın üzerine ve yaz sıcakları sebebiyle Konya üzerine yapacağı seferi erteleyerek, karargâha geri döndü. Aleksios, bu arada Türklerin yaptığı akınlardan da haberdar oluyordu. Osmaneli bölgesine geçtiğinden üç gün sonra kanlar içinde gelen bir askerin Türklerin hemen arkasında olduğunu bildirmesi üzerine İmparator, İznik yolunu tuttu. Yolda Türklerin geldiğini gören Bizans kuvvetleri Türkleri pusuya düşürerek mağlup etti ve buradan da İzmit’e geçildi.

İzmit’te hazırlıklarını tamamlayan Aleksios, Şahinşah ve Konya üzerine yürümek için buradan hareketle Eskişehir’e (Dorylaion) oradan da Santabaris’e (Bardakçı) geldi. Kamytzes idaresindeki bir birliği Bolvadin (Polybotos) ve Kedra (Asar Kümbet Kalesi) üzerine gönderdi. Ancak Bizans ordusunda paralı asker olarak görev alan iki Türk (İskit=Skyte) askeri gizlice Boğa’ya gelerek, Kamytzes’in Türkler üzerine yapacağı sefer hakkında bilgi verdiler. Bunun üzerine de Boğa, kaleyi süratle boşaltarak, Kamytzes’in önünden kaçtı. İmparator da Bolvadin’e oradan da Konya’ya ulaşmak niyetindeydi. Fakat Aleksios’un gelişinden haberdar olan Selçuklular, bütün tarlaları yakmış, su kaynaklarını tahrip etmiş, insan ve hayvanlar için bir büyük kıtlığa sebep olmuşlardı. Diğer taraftan da Kuzey bölgelerinde Danişmentliler harekete geçmiş idi. İmparator bu durum karşısında Akşehir’e (Philomelion) yönelmeye karar verdi. Burada ordusundan birkaç grup oluşturarak yağma ve Bizanslı esirleri kurtarma girişiminde bulunduktan sonra Konya üzerine yürümeye karar verdi.

İmparatorun bu ilerlemesi karşısında Emir Monolug kumandasındaki kuvvetler İznik havalisinden ayrılarak Amuriye’nin güneyinde Bizans kumandanı Bardas ile şiddetli bir savaş yaptılar. Şarktan gelen bir Türk kuvveti de Monolug’a katıldı. Mukavemet edemeyen Rumlar süratle imparatora yetişmeğe çalıştılar ve Türklerin sıkı bir takibine uğradılar. Bütün geçitler Türkler tarafından tutulduğu için Aleksios tekrar toplu ve saf hâlinde yürüyüşe geçerek Akşehir’e gelip şehri ele geçirdi. Asıl hedefi Konya olan İmparator, Konya’ya doğru birlikler göndererek civar köyleri yağma ettiriyordu. Ancak Akşehir muharebesinden sonra ihtiyar ve tecrübeli Selçuk emiri Monolug kuvvetli bir ordu ile düşman ordusu kanatlarına pusular kuruyor ve çok zayiat verdiriyordu. Bununla beraber genç sultan Şahinşah, ihtiyar kumandanın İmparatorla bizzat savaşmaktan çekinmesini tenkit ve hatta alay mevzuu yapıyordu. Emir Monolug ise rivayete göre: “İhtiyar ve ihtiyatlı olduğumdan şimdiye kadar onunla saf hâlinde çarpışmaktan sakındım. Eğer cesaretin varsa bizzat tecrübe et de neticeyi görelim” diye genç sultana mukabelede bulunuyordu. Nitekim Şahinşah bütün kumandanlarına saldırma emrini verdi. Eber Gölü civarında yapılan meydan muharebesinde Selçuklu ordusu ve bizzat sultan bozularak dağlara çekilmek zorunda kalırken, sultanın şaraptarı ve birçok askeri esir düştü. Bizans ordusundan kaçan bir Türk askerinin sultana gelerek gündüz muharebe yapmamasını tavsiye etmesiyle başlayan gece baskınları ve kuşatma hareketleri ile Rumlara çok zayiat verdirildi. Şahinşah, Bizans ordusunu bozguna uğratma noktasındaydı ki, İmparator ordusunu Afyonkarahisar istikametine çekmeğe karar verdi. Gece-gündüz yapılan saldırılar sonucunda tam netice alınıp Bizans ordusu yok edilecek iken Şahinşah, kardeşi Mesut ve kayınpederi Danişmentli Emir Gazi’nin saltanat iddiasıyla üzerine geldiğini haber alınca İmparator Aleksios’a barış teklifinde bulundu (1116).

Şahinşah’ın Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos ile mücadeleye giriştiği sırada ona isyan eden bir emirinin Mesut’u hapisten kurtararak onu Danişmentli Emir Gazi’nin yanına götürdü. Mesut, Emir Gazi’nin kızıyla evlenerek Danişment oğullarının da desteğiyle sultanlığını ilan etti. Bu haber Şahinşah’a ulaştığında Bizans imparatoruyla Afyonkarahisar yakınında savaşıyordu. Bu haber üzerine üstün konumda olduğu hâlde barış talebinde bulunmak zorunda kaldı ve I. Aleksios Komnenos ile barış antlaşması imzaladı. Bizans imparatoru Selçuklu sultanına çok miktarda para verdi. İmparator, Mesut’un tahta geçmek için ağabeyini ele geçirmek istediğini haber alınca sultana ordugâhta kalmasını tavsiye etti. Şahinşah’ın buna yanaşmaması üzerine de Konya’ya kadar bir Bizans askerî birliğinin refakatinde gitmesini teklif ettiyse de sultan kabul etmedi. Şahinşah, Konya istikametinde ilerlerken yağmacılara karşı yol güvenliği için keşif kolları gönderdi. Yolda Mesut ile karşılaşıp onun saflarına katılan öncü birlikler geri dönerek yolun güvenli olduğu konusunda Şahinşah’a yanlış bilgi verdiler. Bunun üzerine yoluna devam eden Şahinşah, Mesut’un askerleriyle karşılaşınca iki ordu arasında çatışma yaşandı. Bu karşılaşma sırasında Mesut’un ordusunda bulunan Kayseri Emiri Hasan Bey’in oğlu Gazi saflardan öne atlayarak Şahinşah’a mızrağıyla vurdu. Şahinşah hışımla dönerek Gazi’nin elinden mızrağı alıp: “Kadınların, artık bana karşı kullanmak üzere mızrak taşıdığından haberim yoktu” diyerek onunla alay etti. Durumun kendi aleyhine olduğunu anlayan Şahinşah hemen oradan uzaklaşarak Aleksios’un yanına kaçmayı düşündü. Fakat daha önce Mesut’a katılmış olan Poukheas (Boğa) adlı bir emir, Şahinşah’a dostu gibi görünerek ona imparatorun yanına değil, Akşehir’e çok yakın olan Tyragion kasabasına yönlendirdi. Kasabanın Hristiyan halkı Şahinşah’ı koruyup savunsalar da Mesut’un şehri kuşatması üzerine Emir Boğa Rumların, meskûn kalelerinin kapısını açmasıyla Şahinşah, içeri giren Mesut’un askerleri tarafından yakalandı. Mesut ağabeyi Şahinşah’ın gözlerine mil çektirdi ve ardından Konya’ya götürüp karısına teslim etti. Hapis hayatına mahkûm edilen Şahinşah’ın altı yıllık (1110-1116) saltanatı sona erdi. Ancak Şahinşah’ın tamamıyla kör olmadığı ve saltanatı için yine de tehlike teşkil edeceği düşüncesiyle Sultan Mesut, 1117 yılında emiri Erikmez’e, eski Türk inancına ve Selçuklu Türk devlet geleneğine göre, kanı akıtılmaksızın Şahinşah’ın boğdurulmasını emretti. On bir yaşında babası I. Kılıçarslan tarafından Musul meliki olarak atanan ve üç yıl esaret hayatından sonra Anadolu’ya geçip taht mücadelesini kazanarak on dört yaşında Konya (Türkiye Selçuklu) sultanı olan Şahinşah, henüz yirmi bir yaşında iken, kardeşi Mesut tarafından öldürtülerek Konya’ya defnedildi. Türkiye Selçuklu sultanları içerisinde Konya’ya ilk defnedilen sultan, Şahinşah’tır (Komnena, 1996, 498, 500).

Türkiye Selçukluları’nın bu topraklarda var olma mücadelesi verdikleri ve lidersiz kalarak büyük sıkıntılar ve katliamlar yaşadıkları bir dönemde Anadolu’ya gelerek babasının tahtını ele geçiren ve halkına zulümler yapan Bizans üzerine yürüyen Şahinşah, genç, cesur, halkına düşkün, hızlı hareket eden, savaşçı bir sultan idi. O kardeşlerine karşı merhametli davranmış, iktidar mücadelesinde onları ortadan kaldırmayıp hapsetmekle yetinmiştir. Şahinşah’ın genç ve tecrübesiz oluşu, Monolug gibi tedbirli ve tecrübeli emirleri dinlemeyerek fevri hareket etmesi, kendine ve adamlarına fazla güvenerek tedbirsiz davranması kendi sonunu getirmiştir.

MUSTAFA AKKUŞ

BİBLİYOGRAFYA

  • Komnena, 1996, 438, 440-443, 451,453, 458-462, 479, 481-483, 486, 490-491, 493, 495-500; İbnü’l-Kalânisî, 1908, 158; Ebü’l Ferec Tarihi, 1999, II/345-350; Anonim Selçukname, 1952, 24; Süryani Mikhail, 1905, III/194-195, 199, 200, 203-204, 219, 223; İbnü’l-Esir, Tarih, 1987, X/429-430; Aksarayi, Müsameretü’1-ahbar, 2000, 21-22; Özaydın, 1990, 62-64, 116-124; Turan, 1999, 148-160; Koca, 2003, 92, 97-99, 100-108; Anadolu’da Türkler, 1984, 100-101; Sevim, 1993, 88; Demirkent, 1996, 57; Hacıgökmen, 2011, 244; Kesik, 2003, 9-35; a. mlf., 2004.