ŞEB-İ ARUS

(Şeb-i ‘Urus/‘Urs) Mevlâna’nın Hakk’a yürüyüş gününe verilen ad.

“Şeb-i ‘Arûs”, Farsça gece anlamındaki şeb ile Arapça nikâh, düğün manasında kullanılan “‘urûs” ve “‘urs” kelimesinden meydana gelen Farsça terkiptir ve “düğün gecesi” anlamına gelir. Arus kelimesi de bu kelimelerden türetilmiş olup gelin ve damadın birbirini talep etme anlamına gelmekte, ayrıca gelin manasında da kullanılmaktadır (Dihhudâ, X/13936-37).

Şeb-i Arus, Hz. Mevlâna’nın vefat günü için Mevleviler tarafından kullanılan bir anlatım şeklidir ve Mevlâna’nın Hakk’a yürüyüşünden uzun yıllar sonrasında kullanıldığı aşikârdır. Zira kendisine yakın kaynaklarda bu şekilde ifade edildiği görülmediği gibi, XIX. yüzyıl sonlarında Mevlâna ve Mevlevîlik konularında kaleme alınan eserlerde bu terkibe rastlanmaz. Hatta bazı tanınmış Cumhuriyet Dönemi Mevlâna araştırmacılarının 1940’lı, 50’li yıllarda yazdıkları eserlerde de Şeb-i Arus ifadesine yer verilmez. Ancak Mevleviler nezdinde Mevlâna’nın vefat günü olan 17 Aralık (veya H 5 Cemaziyelahir) gününün “Şeb-i Arûs” veya “Leyle-i Arûs” olarak anılıp, uzun yıllar gelenek olduğu üzere kutlandığı bilinmektedir. Yine yaygın hâliyle günümüzde Aralık ayının on yedinci günü öncesi Konya’da düzenlenen faaliyetlere “Şeb-i Arus Törenleri” veya “Vuslat Yıldönümü Törenleri” ifadesi verilmekle birlikte 1990’lı yıllara kadar bu törenler “Mevlâna İhtifalleri” veya “Mevlâna’yı Anma Törenleri” şeklinde ifade edilmekteydi.

Mevleviler nezdinde 17 Aralık gününe verilen Şeb-i Arus (veya Leyle-i Arus) ifadesinin hangi dönemden itibaren kullanıldığını tespit etmek oldukça zordur. Matbah-ı şerifin önünde bulunan ve Şeb-i Arus diye adlandırılan küçük mermer havuzun Dergâh’a ne zaman yerleştirildiği ve bu adı ne zaman aldığı da bilinememektedir. 200 yıllık bir tarihi olduğu tahmin edilen bu havuzun etrafında 1925 yılında tekke ve dergâhlar kapatılıncaya kadar Mevlâna’nın vefat yıldönümlerinde sema edildiği Mevlevi simaların hatıratlarında yer almaktadır. Hicrî tarihlere göre kutlanan Mevlâna’nın vefat yıldönümü hava şartlarının el verdiği dönemlerde bu havuzun çevresinde yapılan tören ve Aynülcem şeklinde icra edilen sema ile kutlanırmış. İkindi namazı akabinde Kur’an-ı Kerim okunarak başlanan kutlama sema’ın ardından: “Vakt-i şerif hayr ola, hayırlar feth ola, şerler def ola, Leyle-i Arûs-i Rabbânî vuslat-serâ-yi subhânî hakk-ı akdes-i Hüdâvendigârîde ânbeân vesîle-i i‘tilâ-yi makâm ve füyûzât-ı ruhâniyyet-i âliyyeleri cümle peyrevânı hakkında şâmil u âm ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, Hu diyelim Huu…” gülbangı ile sona erermiş (Pakalın, III/313). Bu kutlamanın tarih içerisinde Asitane-i âliyye tabir edilen Mevlâna Dergâhı başta olmak üzere bütün Mevlevihanelerde kutlandığı, Mevlevilerle birlikte bölgenin ileri gelen devlet büyükleri ve eşrafın da davet edildiği ilgili hatıra kitaplarında yer almaktadır.

Kullanılmaya başlanması tam bilinemese de Şeb-i Arus deyiminin Mevleviler arasında yaygın olarak kullanıldığına şüphe yoktur. Bu “düğün” ve “vuslat” anlayışının Mevlâna’nın şiirlerinde ölümü tasvir ettiği ve şeb, arus ve vuslat kelimelerini kullanarak “ebedî düğündür bizim ölümümüz” (Bediüzzaman Fürûzanfer, 1374, gazel Nu. 833), “bu taziyet evinden (dünyadan) düğün evine sefer edelim” (Divan, gazel Nu. 1713), “bu, gece değildir, Allah’a kavuşmadır, düğündür” (a.e. rubai Nu. 168) ve Mesnevî’de dile getirdiği “bu dertlerle dolu dünyanın aslı, o âlemdir; her ayrılığın aslı, buluşmadır.” (VI, b. 60), “vuslat ebedîlik içinde ebedîliktir” (III/4659) şeklindeki ifadelerinden çıkarıldığı da anlaşılmaktadır. Hz. Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled de “ölüm”e babasının bu düşünceleri çerçevesinde bakmış ve eserlerinde benzer ifadelerle, “âşıkların ölümleri zevktir, safadır, düğündür; böylesine ölüm, semâ; safa ve zevkle hoş bir hâle gelir; çünkü giden kişinin yoldaşı, güzelim Sevgili’dir.” (İbtidânâme, b. 2435 vd.), “âşıklar için ölüm, düğündür, buluşmaktır.” (İbtidânâme, s. 306, başlık) diyerek babasının “onlar ölmemişlerdir, Rab’lerinin huzurunda diridirler” (Mesnevî, I/3933) ayet-i kerimesine ek olarak “Müminler ölmezler, bir evden bir eve göçerler.” hadis-i şerifine atıfta bulunur.

NURİ ŞİMŞEKLER

BİBLİYOGRAFYA

  • Dihhudâ, 1258-1334, X/13936-37; Pakalın, Deyimler ve Terimler, 1983; Sultan Veled, 1976, 306; Bediüzzaman Furûzanfer, 1374, I-II; Mevlâna, Mesnevi, 1995, I-VI.