ŞERAFEDDİN/ŞEREFEDDİN CAMİİ

Osmanlı Dönemi eseri.

Klasik Osmanlı Camilerinin en önemli temsilcilerinden olan yapı Konak Meydanı’nda yer almakta ve 1639 yılına tarihlenmektedir. Merkezi plan şemasındaki caminin üstü ortada harimi örten bir ana kubbe ile güneyinde bir yarım kubbe ve dört köşesindeki birer küçük kubbe ile kapatılmış, kıble tarafındaki mihrap çıkıntısı da ayrıca yarım kubbe ile örtülmüştür. Güneyden aynı adla bilinen türbeye bitişik durumdadır. Minaresi doğudaki tali kapının yanından yükselmektedir.

Son cemaat mahalli caminin kuzey tarafındadır. Zeminden 0,37 m daha yükseltilmiş olan 3,80 m genişliğindeki bu mahalle girişin iki tarafından birer basamakla çıkılır. Yanları Selimiye Camii’nde olduğu gibi duvarla kapatılmış, alt kısımlarına da kemerli büyük birer pencere açılmıştır. Mahal, önde serbest olarak yükselen mermer sütunlar ve bunlardan duvara atılan sivri kemerlerle yedi bölüme ayrılmış, üstleri de sekizgen kasnaklara oturan birer kubbe ile örtülmüştür. Cümle kapısının karşısına gelen orta bölüm biraz daha geniş tutulmuş, üstünü kapatan kubbesi -buna bağlı olarak- iki kademeli bir kasnağa oturduğu için yüksekte kalmıştır. Yekpare gri mermerden olan sütunlar basık kürevî profilli birer kaideye oturmakta, yukarıya doğru hafif incelen gövdeleri alt ve üstten kalın birer tunç bilezikle sınırlanmaktadır. Dışta kalan ikişer sütunun başlıkları baklava dilimi formunda desenlenmiş, girişin iki tarafındakiler ise mukarnaslı ve daha zengin işlenmiştir. Bunları birbirine bağlayan kemerlerle, kuzey duvarına oturan hafif sivri kemerler beyaz ve kahverengi taşlarla örülmüş, gergi çubukları ile de birbirlerine bağlanmıştır.

Düz sade pandantiflerle geçilen kubbelerin eteklerinde süs kuşağı dolaşmakta, ortalarında birer rozet dikkati çekmektedir. Pencereler dıştan mermer çerçevelidir. İçteki basık kemerin renkli kilit taşı biraz yukarıya kırılarak Bursa kemeri hâline getirilmiştir.

Son cemaat mahalline bakan kuzey duvarına altı pencere açılmıştır. Girişin iki yanına simetrik olarak yerleştirilen kubbe akslarındaki dikdörtgen pencereler sathi birer niş içine alınmıştır. Ortadakiler daha küçük ve dar olup, üstlerinde mukarnaslı kavsaraları bulunmaktadır. Diğerleri ise aynı büyüklüktedir. Bunların etrafı beyaz ve koyu gri renkli mermerle çerçevelenmiş, üstlerine de birer tahfif kemeri yerleştirilmiştir. Çerçeveler dışarıdan içeriye doğru profillenmektedir. Renkli taş örgülü tahfif kemerlerin gözleri yine renkli blok taşlarla kapatılmıştır. Arada kalan dar ve dikdörtgen pencereler hem çerçeve hem de ölçü olarak diğerlerinden küçük tutulmuş ve klasik ölçülerin dışına çıkılmıştır. Bunların esasında son cemaat mahallinin sağ ve soluna gelecek şekilde asıl pencere aralarına birer mihrabiye olarak açıldıkları, sonraki tadilatlarla pencereye tahvil edildikleri söylenebilir.

Cümle kapısı kuzeydedir. Basık kemerli kapı açıklığı muntazam kesilmiş koyu gri mermerden işlenmiş, sadece geçmeli kemerleri ile kitabelerinde beyaz mermer kullanılmıştır. Yan sövelerinin kemer ayağıyla birleşen üst tarafları yukarıya doğru kademelenen mukarnas sıralarıyla tezyin edilmiş, alt tarafına da baş aşağı vaziyette bir palmet bordürü işlenmiştir. Kemerin üstündeki dikdörtgen mermer kitabe panosuna sülüs yazı ile caminin tamir tarihi olan 1881 rakamı ile, hat ve nakışlarını yenileyen Konyalı hattat ve nakkaş Hamdizade Mehmet Mahbup ibn Mustafa Rüştü ismi hak edilmiştir. Hemen üstünde kapıyı kuşatan ana niş kemeriyle kitabenin arasını bitkisel dolgulu bir bordür ayırmaktadır. Bordürün içine kabartma olarak kavisli saplarla birbirine bağlanan palmet ve lotuslar münavebeli ve birbirlerine alternatif olarak yan yana sıralanırlar. Duvardan 10 cm kadar içeri girinti yapan sivri niş kemerinin dolgusu da yazılıdır. Kenarları siyah olarak konturlanan istifli sülüs yazı kabartma olmayıp mermer üzerine yine renkli mermerlerle kakma olarak işlenmiş, niş kemerinin kilit taşı ile köşeliklerine de birer gülbezek kabartılmıştır.

Caminin doğu ve batı cepheleri simetrik olmayan bir düzendedir. Doğu tarafta, son cemaat mahallinin yandaki kapalı duvarı, cami beden duvarlarıyla minare kaidesini de içine alacak şekilde devam ettikten sonra içeri doğru kırılarak kıble tarafında daralmaktadır. Bu cepheye küçük bir tali kapı açılmıştır. Dikdörtgen niş içine alınan kapının söveleri düz, basık kemeri ise renkli taşlarla geçmeli olarak örülmüştür. Üstündeki dikdörtgen mermer kitabe panosu iki parçalıdır. Etrafı profilli bir silme ile çerçevelenen ve aynı silmelerle üç bölüme ayrılan kitabeye düz satıhlı sülüs ile Rahman Suresi’nin 26-27. ayetleri yazılıdır.

Kapının iki tarafına dikdörtgen niş içinde birer pencere açılmıştır. Sağdaki büyük dikdörtgen açıklığın etrafı beyaz taşlarla çerçevelenmiş, üstündeki kırmızı ve beyaz taş örgülü kemerin içi iki parçalı bir taşla kapatılmıştır. Soldaki küçük olanın üstündeki kemer boşluğuna cam takılarak pencere hâline getirilmiştir. Cepheye ayrıca sağdaki büyük pencerenin yukarısına iki, kapının sol ve sağ üst köşesinde yukarıya doğru üçer pencere açılmıştır. Küçüklü büyüklü pencerelerden üstteki kemerli, diğerleri dikdörtgen olup, birisi de yırtmaç penceredir.

Cephe çıkıntısına kadar yükseldikten sonra pabuca oturan minarenin çokgen gövdesi alttan ve üstten beyaz taştan kalın birer bilezikle sınırlanmış, şerefesi de buna bağlı olarak şekillenmiştir. Korkuluğu düz taş levhalarla kaplanmış, şerefe altı ise mukarnas dolgu yerine oluklu ve yarım silindirik silmelerle doldurulmuştur. Çokgen peteğin üst tarafına külah altına gelecek şekilde Selimiye Camii’nin pencerelerinde olduğu gibi kemerli birer pencere açılmıştır. Üstündeki kabartma bileziği müteakiben yükselen taş külah daha gösterişlidir. Üç boğdamlı kürevî alem tepede hilal ve altı okla nihayetlenmektedir.

Doğu cephenin güney tarafına içeri çekilen bölümüne dikdörtgen bir payanda vurulmuş, yanlarına pencere açılarak üstüne de bunun devamı şeklinde merkezî kubbeyi desteklemek için büyük bir kemer atılmıştır. Soldaki altlı üstlü dikdörtgen iki pencere büyük bir kemer içine alınmış, bunun üstüne yine dikdörtgen ve kemerli birer pencere konmuştur. Bu pencereler doğu cephenin güney ucunda da tekrarlanmıştır. Kıble tarafındaki çıkıntının doğu duvarında bir alt, bir de üst pencere bulunmaktadır. Kemerli olan alt pencerenin sol yanına iki satırlık mermerden bir kitabe konmuş ve 1639 rakamı düşülmüştür. Caminin doğu cephesi minareye kadar düz kesme taşla kaplanmış, ön tarafı ise bir sıra taş, üç sıra tuğla olmak üzere almaşık duvarla örülmüştür.

Batı cephe doğu cepheye benzemekle beraber bazı farklılıklar gösterir. Burada son cemaat mahallinin batı duvarı ile merkezi kubbenin başlangıcına kadarki uzantısı 3,76 m kadar dışarı taşıntılıdır. Bu taşıntılı cephede de taş ve tuğla birlikte kullanılmış, yüzeyine altlı üstlü üç aydınlatma penceresi açılmıştır. Bunlardan alt ve ortadaki dikdörtgen, üstteki sivri kemerli olup alttakinde bir de tahfif kemeri bulunmaktadır. Çıkıntının bulunduğu yere açılan kapının (1,28x2,25 m) sövesiyle basık kemeri gri beyaz taş örgülüdür. Bu cepheye de doğudaki gibi altta düz, üstte kemerli bir payanda vurulmuştur. Payandanın sağında tek, solunda iki sıra hâlinde altlı üstlü dört sıra pencerelerle aydınlatılma sağlanmış, ikinci sıradaki pencereler ayrıca tuğla örgülü birer kemer içine alınmıştır.

Bu cephede duvarlara rastgele serpiştirilmiş çiniler dikkati çekmektedir. Bazı çiniler küçük dikdörtgenler hâlinde yatay kuşaklar oluştururken, bir kısmı tuğla derzlerin arasına monte edilmiş, geometrik desenli ve farklı hatlardaki daha büyük levhalar da taş kaplamanın arasına yerleştirilmiştir. Bunlar Osmanlı çinisinden ziyade Selçuklu özelliği taşıyan parçalar olup tek renk sırlı olanlarda turkuaz ve mor, desenli olanlar, lacivert üstüne beyaz renkli geçmeli sekizgenlerle dekorlanmıştır. Yer yer lacivert üstüne beyaz yazılı olanlarına da rastlanmaktadır.

Caminin merkezi kubbesi büyük kemerlerle birbirine bağlanan dört fil ayağı tarafından taşınmaktadır. Taş örgülü kalın kare ayaklar dört tarafa çıkıntı yaparak kemerlerin daha rahat oturmasını sağlarlar. Fil ayakların kuzey, doğu ve batı aralarına kemerlerle bağlanan ikişer kısa sütun atılarak birer galeri şekline dönüştürülmüştür. Böylece ana taşıyıcılar hem aralardaki küçük sütunlar ve hem de bunlardan duvarlara atılan kemerler vasıtasıyla birbirine bağlanmakta, böylece iç mekân üç taraftan bir galeriyle kuşatılmış olmaktadır. Bunların üstünde yine daha sık ve küçük sütunlarla birbirine bağlanan bir üst kat galeri daha meydana getirilmiştir. Alttaki sütunlardan kuzeydekiler sekizgen olup, yandakilerden kuzeydeki taş örgülüler sekizgen, öndeki mermer olanlar silindirik gövdelidir. Hepsinin yukarıya doğru genişleyen başlıkları baklava dilimi şeklinde üçgenlerle dekore edilmiş, mermer sütunlar alt ve üstten birer bilezikle sağlamlaştırılmıştır. Aynı uygulama üst galerilerde de tekrarlanmış, tamamı mermerden olan bu galerilerin sütunları tekli ve çiftli sıralanarak mekâna hareketlilik getirmişlerdir.

Yanlardaki alt galeriler kuzeyden başlayarak çapraz ve düz tonoz sırasıyla örtülmüş, kuzeydekiler ise tamamen çapraz tonozla kapatılmıştır. Ayrıca üst kat galerileriyle merkezi kubbeyi taşıyan ana kemerlerin duvarlarla kapatılan aralarına dörderli iki sıra pencere açılmıştır. Alttakilerle ortada kalanlar sivri kemerli, yanlardakiler kemer kavsinden dolayı yuvarlak olarak şekillenmişlerdir.

Caminin içinde zengin bir tezyinat göze çarpmaktadır. Sıva üzerine kalem işi olarak fresk tekniğinde uygulanan süslemeler bilhassa merkezi kubbe ile güneyindeki yarım kubbelerde, kemerlerde, tromp, pandantif ve üçgen geçişlerde yoğunlaşmaktadır. Süsleme kompozisyonunda bitkisel bezeme ön plana çıkmış, bunları kuşatan yazılarla daha bir anlam ve ehemmiyet kazanmıştır. Yazıların bilhassa ana kemerlerin yüzleriyle, galeri kemerlerinin aralarında yoğunlaştığı, pandantiflerde, pencere alınlıklarında, duvar cephelerinde levha ve kuşak hâlinde uygulandığı göze çarpmaktadır.

Mihrap ve minber mermerdendir. Güneydeki nişin içini dolduran mihrabın dikdörtgen cephesi 0,20 m kadar dışarı taşıntılı olup, köşeleri, tepeleri alemle nihayetlenen birer sütunce ile sınırlanmıştır. Kavsarası mukarnas dolgulu olan poligonal mihrap nişi bitkisel tezyinatlı dilimli zengin bir tepelikle tamamlanmaktadır.

Minberin bir geçidi ile altta dilimli kemerli dört penceresi, basık kemerli kapısı ve mukarnaslı bir tacı vardır.

Müezzin mahfili, kuzeybatıdaki ana ayak ile yanlarındaki ara sütunlara oturmaktadır. Ahşap malzemeyle yapılan bu zarif fevkani mahfilin üst tarafında sıralanan profilli konsolların üst ve yan araları, ince çıtalarla taksimatlandırılmış alttan kaplamalı tavanı, bitkisel karakterli zengin kalem işi motiflerle bezelidir.

Konya’daki Osmanlı Döneminin en büyük ve anıtsal eserlerinden olan Şerafeddin Camii'nin yapım tarihi ile ilgili farklı düşünceler bulunmakta, inşa tarihi Selçuklulara kadar götürülmektedir. Bunun gerekçelerinden biri olarak caminin duvarlarına rastgele olarak serpiştirilen Selçuklu Dönemine ait çok sayıdaki çini parçalarının gösterilmesidir. Diğer taraftan caminin 11-20 Şaban 1046/8-17 Ocak 1637 tarihli bir vakfiyesi bulunmakta ve burada: “Konya’da vaki Şerefeddin Hazretlerinin türbe-i mezbureleri ittisalinde inşa buyurmuş oldukları Şerefeddin Camii dimekle maruf cami-i şerifin...” şeklinde devam eden ibarelere dayanılarak bu zatın XIII. yüzyılda yaşamış olan Şeyh Şerefeddin olduğu ve caminin güneyindeki türbede metfun bulunduğu, caminin de ilk banisi olduğu (M. Önder tarafından) ifade edilmektedir.

Bilindiği üzere bu türbe Cumhuriyet yıllarına kadar yerinde sağlam dururken, yol ve meydan düzenleme bahanesiyle Konya Belediyesi tarafından yıktırılmıştı. Plan ve mimari üslubundan Selçuklu Dönemine ait olduğu belli olan ve tekrar yapılan bu türbeden hareketle burada bir Selçuklu camisinin olması muhtemeldir. Yine Şerafeddin Camii’nin 848/1444 yılında Karamanoğlu II. İbrahim Bey tarafından onarılarak yeni vakıflar tesis edildiğinin Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki vakıf defterlerinde kayıtlı olması inşa dönemi hakkında ipuçları vermektedir. Mehmet Önder’e göre aynı defterler zamanla harap olan ve ihtiyaca cevap vermeyen caminin Arıoğlu sıfatıyla tanınan Mehmet Çavuş oğlu Memi Bey tarafından yıktırılarak malzemesinden de faydalanmak suretiyle karısı Kamerşah ve kızları adına yaptırdığını yazmaktadır. Bu durumda Selçuklu Dönemine ait olan caminin çinileri, sonradan yerine yapılan şimdiki yapının duvarlarında kullanılmış olmalıdır. Ayrıca caminin kıble tarafındaki mihrap çıkıntısının doğu yan cephe duvarının yukarısında mermer üzerine yazılan kufi kitabede 1046 rakamının okunması inşa tarihini ortaya koymakta ve vakfiyesiyle de örtüşmektedir. İ. H. Konyalı ise: “Şeref-ed-din Camii tarihî kaynakların verdiği malumata göre üç defa yapılmıştır. Devlet Hatun’un 611/1214 tarihli vakfiyesinde adı (Şeref-ed-din Mescidi) olarak geçtiğine göre mabed bu tarihlerden daha evvel vardı ve bugünkü adını taşıyordu. Şu hâlde bu Şeref- ed-din’i Selçukiler zamanında aramak lazımdır...” demektedir.

Caminin kuzeyindeki cümle kapısında iki ayrı kitabe yer almaktadır. Üstteki dış çerçeve nişinin kemer alınlığına celi olarak yazılmış, kapı kemerinin üstündeki alt kitabede ise sülüs yazı kullanılmıştır. Bu kitabeye göre cami 1299/1881 yılında Konya eşrafının ve hayırseverlerin yardımlarıyla tamir edilmiş, yazıları da Konyalı ünlü hattat Mahbup Efendi tarafından kaleme alınmıştır. Aynı şekilde caminin iç duvarlarıyla diğer alanlara yazılan yazılarla kubbe, tromp vb. gibi örtü elemanlarına uygulanan sıva üzerine kalem işi süslemelerin de bu hattat tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu yazılarla kalem işi süslemeler 1980 yılında Manisa’da ikamet eden Buharalı bir usta (Mustafa Özbek) tarafından başarısız olarak yenilenmiş, cami, minare tasvirleri gibi bazı detaylar yok edilmiştir. Caminin doğudaki tek şerefeli minaresi de 1876’dan sonra yapılmıştır.

 

Şerafeddin Camii
Şerafeddin Camii’nin kalem işi süslemeleri
Şerafeddin Camii’nin mihrabı

YAŞAR ERDEMİR

BİBLİYOGRAFYA

  • Erdemir-Kunt, 2012, I/307-321; Baş, 2003, 254-257; Önder, 1971, 242-245; Konyalı, Konya Tarihi, 1964, 543-551; Aslanapa, 1971; a.mlf., 1986; Soyman-Tongur, 1944, 139.