ŞEYH KERİMEDDİN BEKTEMÜR

(ö. 1292) Mevlâna’nın müritlerinden ve Sultan Veled’in yakın dostu, hocası.

Adı, “Bektemüroğlu Şeyh Kerimeddin, Şeyh Kerimeddin, Bektemüroğlu Kerimeddin, Kerimeddin Bektemirü’l-Mevlevî ve Hacı Bektemüroğlu” olarak geçer. Nereli olduğu ve hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Hakkında bilgi veren tek kaynak Sultan Veled’in İbtidânâme’sidir. Ayrıca dönemin kaynaklarından Sipehsalar’ın risalesi ve Eflaki’nin menkıbesinde de adı geçer. Eflaki’nin verdiği bilgiye göre Mevlâna döneminde onun meclislerine katıldığı ve yakın müritlerinden olduğu anlaşılmaktadır. Bu kaynakta nakledildiğine göre bir gün Mevlâna’nın müritlerinden birisi vefat eder. Müritleri Mevlâna’ya gelip, mevtayı tabutla mı yoksa tabutsuz mu mezara koyacaklarını sorarlar. Bunun üzerine Mevlâna yanındaki müritlerine dönerek: “Dostlar nasıl uygun görürlerse öyle yapın” der. Mecliste bulunan Bektemüroğlu Kerimeddin: “Tabutsuz koymak daha iyidir” diye cevap verince diğer müritler bunun daha iyi olduğunu hangi delile dayanarak söylüyorsun” diye sorarlar. Kerimeddin: “Çocuğa ana, kardeşten daha iyi bakar; çünkü insanın cismi topraktandır ve tabutun tahtası da toprağın bir çocuğudur. Tabut insanla kardeş sayılır. Toprak ise anadır. Binaenaleyh ölüyü şefkatli ananın kucağına bırakmak daha iyidir” der. Mevlâna bu sözü çok beğenir ve: “Bu mana hiçbir kitapta zikrolunmamıştır” diyerek Kerimeddin’i över (Eflaki, I/168). Sipehsalar da eserinde Mevlâna’nın halifeleri, arkadaşları ve müritlerinin ileri gelenleri başlığı altında Kerimeddin Bektemür’ü de zikreder (Sipehsâlâr, 1977, 150).

Sultan Veled’in eserinden anlaşıldığı kadarıyla Kerimeddin, Çelebi Hüsameddin’in vefatının ardından (ö. 1284) yeni oluşmaya başlayan Mevleviliğin önderidir ve yedi yıl kendisine ve isteyenlere yol göstermiştir. Mevlevilik tarihi içerisinde Kerimeddin Bektemür’ün, Çelebi Hüsameddin’in ardından makama geçtiği zikredilmemektedir. Sultan Veled’in bu nakli Gölpınarlı’ya göre doğrudur. Babasının Şems-i Tebrizî’nin ardından Selahaddin-i Zerkup’a ve Çelebi Hüsameddin’e bağlandığı gibi Sultan Veled de Çelebi Hüsameddin’den sonra kendisini tam olgun görmediği için mistik bir zihniyetle Şeyh Kerimeddin’e tabi olmuştur (Gölpınarlı, 1953, 45). Füruzanfer’in Mevlâna biyografisini Türkçeye çeviren F. Nafiz Uzluk da Gölpınarlı’yı destekler mahiyette, İbtidânâme’yi kaynak göstererek: “Gizli velilerden idi, Hüsâmeddin Çelebi’den sonra siyrette halife oldu. Sultan Veled surette şeyh olarak (ona) yedi yıl hizmet etti” der (Bediüzzaman Füruzanfer, 1986, 307). Bazı son dönem kaynakları ise -biraz da hayali bir tespitle- Sipehsalar ve Eflaki’de Bektemür adının tarikatın halifelerinden birisi olarak zikredilmemesini Sultan Veled’i yüceltmek ve Mevlevi tarikatındaki yetkisini pekiştirmek olduğunu belirtir. Buna göre iki eserin de kaynağını teşkil eden İbtidânâme’de Kerimeddin, Çelebi Hüsameddin’den sonra tabi olunması gereken kişidir ve bu eseri okuyan Sipehsalar ve Eflaki bu bilgiyi görmezden gelmişlerdir (Lewis, 2010, 285).

Kerimeddin ile ilgili en detaylı bilgileri aktaran Sultan Veled: “Bektemür oğlu Kerimeddin, zamanede seçilmiş velîdir. Bu zamanda gönül sahibi odur. Hak için nefsini kurban eden odur. Halkın elini tutan ancak odur; bu asırda ondan başka emir yoktur. Kim onu sever, ona dost olursa onun işi, sonunda tamamlanır.” (Sultan Veled, 1941, b. 6882 vd.) diyerek Çelebi Hüsameddin’in ardından onu dostların yol göstericisi olarak tanımlar. Devamında ise: “Dostum, bugün dünyada Hüsâmeddin’den bize yadigâr, odur. Kim Hüsameddin’i yitirdiğinden dolayı dertlere düşmüşse, ona yüz tuttu mu, dermanını bulur. Hele gayret edin de bu da yitmeden kendinizi ölümden kurtarın.” (a.e., b. 6890 vd.) diyerek Kerimeddin’in Çelebi Hüsameddin ile yakın dostluğunu ve onun yerine geçtiğini belirtir. Ancak Sultan Veled yine aynı eserinde Çelebi Hüsameddin’in vefatının ardından müritlerin kendisine makama geçmesi için ısrarcı olduklarını, artık bir bahanesinin kalmadığını belirttiklerini söyleyerek şeyhliği kabul ettiğini de yazar (Sultan Veled, 1976, 129, LXVII). Buradan da anlaşılacağı üzere Kerimeddin’in şeyhliği Mevlevi tarikatının idareciliğini değil, bizzat Sultan Veled’in kendisine saygısı sebebiyle onu hocası veya dostu gibi görmesinden gelmektedir. Çünkü Sultan Veled, Kerimeddin hakkında Dîvân’ında söylediği bir rubaisinde onu, halk arasında normal bir insan gibi görünmekle birlikte kendi nazarında bilgiyle, görüşle dolu, eşsiz bir inci, hatta yüzlerce inci denizi olarak nitelendirir (Sultan Veled, 1941, 616, rubai Nu. 452).

Doğum tarihi ile ilgili bilgi bulunmayan Kerimeddin 691/1292 yılı Ekim veya Kasım ayı başlarında vefat etmiş ve Dergâh’ta Ulu Arif Çelebi’nin arka ve sol tarafına defnedilmiştir. 1291 yılında vefat ettiği, 1292 tarihinin ise mezar kitabesinin dikiliş tarihi olduğu da söylenmektedir (Gölpınarlı, 1953, 46; krş. Lewis, 2010, 284). Mezarının üzerindeki tuğladan sandukasının üstü kireç ve alçı ile sıvanmıştır. Baş tarafındaki mermer levhada sülüs yazıyla ve dört satır olarak nakşedilen Arapça kitabenin Türkçesi şudur:

“Burası, arif dostların övündükleri üstün âşık ve sadık Hacı Bektemüroğlu, Mevlâna’ya müntesip Şeyh Kerimeddin’in yüce türbesidir. Tanrı rahmet etsin, altı yüz doksan bir yılı Zilhiccesinde göçtü.”

Şeyh Kerimeddin Bektemür’ün sandukası

NURİ ŞİMŞEKLER

BİBLİYOGRAFYA

  • Sultan Veled, 1976; a.mlf., 1941, 616; Eflaki, 1989, I; Sipehsâlâr, 1977, 150; Bediüzzaman Füruzanfer, 1986, 307; Lewis, 2010; Gölpınarlı, 1953, 45, 46.