TACEDDİN PERVANE (Tacülvezir)

Türkiye Selçuklu Dönemi devlet adamı. (ö. 1237)

Asıl adı Taceddin Ahmet b. Şerafeddin’dir. Selçuklu Devleti’ne ne zaman hizmete girdiği hakkında bir bilgi yoktur. Babası Erzincanlı Kadı Şerafeddin’dir. I. Alâeddin Keykubat zamanında Mengücek Beyliği’nin Erzincan ve Şebinkarahisar kolu alındığında (1228) Selçuklu hizmetine girmiş olmalıdır. Erzincan alındığında bir ara Erzincan kadılığı görevini üstlenen Kemaleddin Kamyar ile devamlı rekabet içinde olması bundan olmalıdır. Devletin en önemli görevlerinden olan, mülk, ikta ve arazi işleriyle uğraşan bunlarla ilgili tayin, temlik, tahrir işlerini yapan menşur ve beratları hazırlayıp, defterleri tutan, tevcih edilen ihsanları dağıtan, ayrıca sultan için istihbarat faaliyetlerini yürüten pervane görevini de yapmıştır. I. Alâeddin Keykubat döneminde Ahlat, Bitlis, Adilcevaz gibi bölgeler Emirülümera Kemaleddin Kamyar tarafından alınınca, bölgenin sayımı (ebvamülmal), tahriri için Taceddin Pervane’yi gönderdi. Burada Sahip Ziyaeddin, Müstevfi Sadeddin ile beraber 10 bin savaşçı yiğit süvari, hassa köleleri (gulaman-i has) ve kendi adamlarıyla (havaşi-yi hod) Ahlat bölgesine vararak, büyük bir azamet ve haşmetle divan kurdular. Kayıpların bütün mallarını ve mülklerini (emlak u akar) kaleme aldılar. Çevreden gelip kendilerine sığınmış olan çiftçi ve köylülere kendi topraklarını iade ettiler. Onlara mal, tohum ve hayvan verdiler. Eskiden verdikleri normal vergileri yeniden tespit edip azalttılar. Onları çiftçilik ve ziraata özendirdiler. Kalelerin muhafızlarını (kütüvalan) çağırarak, onların gelir ve giderlerini kaydettiler. Yönetim şekillerini kurallara bağladılar.

I. Alâeddin Keykubat’ın Eyyubiler üzerine yapılan seferde (1234) diğer emirlerle beraber Taceddin Pervane de Selçuklu ordusunda önemli görevlerde bulunmuştur. Burada Pervane Taceddin, 1.000 süvari ile Çaşnigir Çavlı, Çaşnigir Altun-aba ile diğer emirlere Niğde askerleriyle yardıma gelerek savaşın kazanılmasını sağladı. Bu yenilgiyle Eyyubi askerleri Harput Kalesi’ne sığındı. Selçuklu askerleri Malatya’yı aldı. Melikülümera Kemaleddin Kamyar’ın Amid Kalesi’ni alamaması üzerine, Pervane Taceddin, sultanın huzuruna giderek: “Eğer siz sultanımız bendenize ruhsat ve izin verirseniz, muvazzaf (kadim) askerler ve muzaffer Harezmlilerle gider altı ay içinde bütün çabamı harcayarak ikbalinizle oranın kalelerini, bağlı yerlerini ve topraklarını ele geçiririm” dedi. Sultan, onun bu isteğini kabul etti (632/1235). Askerlerin komutanlığını (zeamet) ve orduların başkanlığını (kıyadet) ona verdi. Çeşitli ümmetlerden saltanat dergâhının taraftarları ve fedaileri arasına girmiş olan askerleri, cephane (zeredhane), mühimmat ve levazımla donatarak sınırsız hazineyle yola çıkardı. Taceddin Pervane oraya varınca bütün vaktini Diyarbekir’i (Amid) kuşatmaya harcadı. Fakat hiç etkili olamadı. Taceddin Pervane’nin bu girişimini Kemaleddin Kamyar ile aralarındaki iktidar mücadelesine bağlamak gerekir.

Taceddin Pervane ile Kemaleddin Kamyar arasındaki iktidar mücadelesinin devamı I. Alâeddin Keykubat’ın zehirlenmesi hadisesinde görülmektedir. O farkında olmadan zehirlenme hadisenin içinde bulunacak, farkına vardığı zaman da iş işten geçmiş olacaktır. I. Alâeddin Keykubat’ın, Eyyubi melikesi Adile Hatun’dan iki oğlu dünyaya gelmişti. O, 1228 yılında, bunlardan İzzeddin Kılıçarslan’ı tahta aday gösterdi. Bu durumu da 1237 yılında Kayseri’de yaptığı büyük toplantıda resmiyete döktü. Ancak onun bu tavrı II. Gıyaseddin Keyhüsrevi tahta geçirmek isteyen Üstadüddar Lala Cemaleddin Ferruh, Sadeddin Köpek ve Gürcüoğlu Zahireddin tarafından iyi karşılanmayacak, büyük bir komplo ile 1237 Mayısında zehirlenecektir. İşte bu grubun içinde Taceddin Pervane de vardır. Hatta II. Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktıktan sonra biat etmekte geciken Kemaleddin Kamyar’a çok sert davranmış, biat etmeye gelen Kemaleddin Kamyar’ı sultanın önüne doğru itelemiştir. Tabii bu grubun başında bulunan Sadedin Köpek adlı emir sırayla kendisine karşı çıkabilecek emirleri, ister yanında olsun isterse de kendisine muhalefet etmiş olsun, ortadan kaldırmaya başladı. Önce Kayırhan, sonra Şemseddin Altunapa’yı ortadan kaldırdı. Sonra da Taceddin Pervane ile uğraşmaya başladı. Emir Taceddin, Sadedin Köpek’in yaptıklarını duymasına rağmen aldırış etmedi. Fakat kötülükleri haddini aşınca ortadan çekilmeye karar verdi. İzin alıp iktası olan Ankara’ya gitti. Ancak Sadeddin Köpek, her zaman kendisine işbirlikçi yaptığı ve kendi çıkarları için kullandığı Taceddin Pervane’nin peşini bırakmadı. Onun, Akşehir’de bulunan eski Harput Artuklu hükümdarının şarkıcı bir cariyesi ile gayrimeşru münasebetlerde bulunduğunu ileri sürerek, recm (taşla öldürülme) cezası lazım geldiğine dair bir fetva aldı. Sadeddin Köpek fetvayı yerine getirmek için sultanı da ikna ederek ferman da aldı. Bu fetva ve ferman ile Ankara’ya varan Saadeddin Köpek şehrin din adamları ve ileri gelenleri huzurunda elindeki hükümleri okuyup, Ankara meydanına getirilen Taceddin Pervane’yi orada recm suretiyle öldürttü (1237) ve bütün servetini de müsadere etti.

Bugün Ankara’nın Hamamönü semtinde “Taceddin Sultan” olarak bilinen bir türbe vardır. Bu türbenin Taceddin Pervane’nin olması mümkündür. Taceddin Pervane’nin iki oğlu vardır. Birisi Zeyneddin, diğeri ise Mahmut’tur. Hatta Şeyh Edebali’nin Taceddin Pervane’nin torunu olabileceği iddiaları da vardır. Taceddin Pervane öldürüldükten sonra bütün malları müsadere edilmişti. Muhtemelen, Sadeddin Köpek öldürüldükten sonra Taceddin Pervane’nin çocukları tarafından mülkü üzerine 1239-1240 yılında, medrese, mescit ve türbe yaptırmışlardır.

Kaynaklarda medrese, mescit ve türbeden meydana gelen bir külliye olduğu bildirilmektedir. Günümüze sadece türbe ve medrese ulaşmıştır. Medresenin girişi ve hücreleri yıkılmıştır. Medrese ile ilgili eski fotoğraflardan anlaşıldığına göre, avlulu, revaklı ve girişin ekseninde ana eyvanı olduğu görülmektedir. Kümbetin içinde üç mezar vardır. Biri 1337’de ölen, Taceddin Pervane’nin torunu Celaleddin Kasım Bey’indir. Yine Kasım Bey’den beş yıl sonra ölen Tacülvezir Taceddin Pervane’nin diğer torunu Şeyh Suretî’nindir. Üçüncü mezarın kime ait olduğu ve tarihi bilinmemektedir. Bazı kaynaklarda ise burada dört mezar olduğu kayıtlıdır.

MEHMET ALİ HACIGÖKMEN

BİBLİYOGRAFYA

  • İbn Bibi, el-Evamir, 1956, 425-431, 439-442, 450, 451-452, 458, 459, 460, 465, 468, 469, 471, 474, 465, 474; a.e., 1997, I/265-369, 426-430,437-439, 446-447, 452-453, 454; II/20, 21, 23, 24, 32, 37; Aksarayî, Müsameretü’1-ahbar, 2000, 31, 33, 35, 67, 84, 110, 118, 168; Anonim Selçukname, 1952, 58, trc.; 37; Uzunçarşılı, 1988, İndeks; Turan, 1988, 5, 31, 52, 148, 157-158; a.mlf., 1971, 356, 377, 378, 383, 404, 405, 409, 410, 681; a.mlf., 1977a; Herrmann, 1997; Dihhuda, 1377, IV/4819; Kesik, 2007; Uyumaz, 2003, 29, 41, 52, 53, 55, 56, 57, 58, 67, 68, 69; Hacıgökmen, 2012; Ebü’l-ferec Tarihi, 1987, II/536; Ebü’l-Fida, 1997, II/265; Müneccimbaşı, Camiu’d-Düvel, 2001, II/78, 79, 80, 82; Yazıcızade Tarihi, 2009, 626-628; Konyalı, Konya tarihi, 1997, 585, 759-764.