SÜLEYMAN ŞAH II

(ö. 600/1204) Türkiye Selçuklu sultanı. (Saltanatı: 1196-1204)

Süleyman Şah hakkında kaynaklarda yer alan ilk bilgi babası II. Kılıçarslan’ın, ülkesini oğulları arasında paylaştırdığı sırada onu merkezi Tokat olan eyalete melik tayin etmesiyle ilgilidir. Samsun ve çevresiyle Karadeniz sahilinde Bizans hâkimiyetindeki birçok şehir ve kasaba onun melikliği döneminde fethedildi. Süleyman Şah, babasının ölümünün ardından saltanatı ele geçirmek için harekete geçti ve bu hususta önemli bir engel olarak gördüğü ağabeyi Kutbüddin Melikşah’la mücadeleye girişti. Kutbüddin kısa bir süre sonra ölünce onun topraklarını ele geçirmek istediyse de kardeşi Ankara Meliki Muhyiddin Mesut ile aralarında anlaşmazlık çıktı. Süleyman Şah, Mesut’u mağlûp ederek itaat altına aldı. Böylece hükümran olduğu Tokat’a Kutbüddin’in idaresindeki Sivas, Kayseri ve Aksaray’ı da ilave edip hâkimiyet sahasını genişletti. Diğer kardeşi I. Gıyaseddin Keyhüsrev dışında kendisine rakip olabilecek kimse kalmadı. Süleyman Şah, I. Keyhüsrev ile mücadeleye girişmeden önce onun halk nezdindeki saygınlığını ortadan kaldırmaya çalıştı. Ardından Tokat’tan Konya’ya doğru hareket etti. Ordusu kendi emrindeki kuvvetlerden başka Türkmenlerden ve yardımına gelen en az beş kardeşinin kuvvetlerinden meydana geliyordu. I. Keyhüsrev’in ordusu, Uluborlu meliki tayin edilmesinden itibaren kendisine tâbi olan Batı ucundaki Türkmenler ile Konya’daki birliklerden ibaretti.

Konya’ya gelen Süleyman Şah şehri kuşattı. Kuşatmanın uzun süre devam etmesi şehirdekilerin durumunu gittikçe kötüleştirdiğinden Keyhüsrev’e bağlı beyler, Süleyman Şah ile anlaşmak için kendisine bir elçi gönderip kuşatmaya son verdiği takdirde sefer masraflarını karşılamayı taahhüt ettiler. Bu teklifi kabul etmeyip saltanat konusunda ısrar ederse bu durumda Keyhüsrev’e, çocuklarına, hazinesine ve maiyetine zarar verilmeyeceğine, Konya’dan istedikleri yere gitmelerine müsaade edileceğine dair kendisinden bir ahitname istediler. Saltanatı tercih eden Süleyman Şah yanında bulunan beylerin ve şehir eşrafının şahitliğinde bir ahitname yazdırdı. Konya’daki beylerden ve şehrin ileri gelenlerinden her biri adına mülk, ikta ve mansıp menşurları verdi. Beyler ve şehir eşrafı Süleyman Şah’a yapılan teklifi ve ondan alınan cevabı I. Keyhüsrev’e arzettiler; Süleyman Şah’ın kendilerine yolladığı ahitname ve menşurları gösterdiler. Bunun üzerine I. Keyhüsrev saltanat makamından ayrılmayı kabul ettiğini bildirdi. Şehrin ileri gelenlerinden birkaç kişinin bu anlaşmayı gerçekleştirmek üzere ağabeyinin yanına gönderilmesini, anlaşma şartlarının kesin ifadelerle yazılmasını istedi. Süleyman Şah anlaşma metnini onun istediği şekilde yazdırdı ve güven vermek için yakınlarından iki kişiyi I. Keyhüsrev’e gönderdi. Keyhüsrev anlaşmanın yapıldığı günün gecesi başşehir Konya’yı terk etti. Süleyman Şah ertesi gün şehre girdi ve Türkiye (Anadolu) Selçuklu Devleti sultanı olarak tahta oturdu (8 Zilkade 592/3 Ekim 1196).

Süleyman Şah’ın cülusu bütün eyaletlere, komşu devletlere ve Abbasi halifesine bildirildi. Halife Nasır-Lidinillah saltanat menşuru, çetr ve sancak göndererek onun hâkimiyetini tasdik etti. İstanbul’a gitmekte olan I. Keyhüsrev’in Ladik köyünde taciz edildiğini, yakın adamlarına ve eşyalarına zarar verildiğini haber alan Süleyman Şah suçluları yakalatıp idam ettirdi. Daha sonra yeğenleri İzzeddin Keykâvus ile Alâeddin Keykubat’ı yanına getirtip onları Konya’da kalmaları veya babalarının yanına gitmeleri hususunda serbest bıraktı. Babalarının yanına gitmek istediklerini söylemeleri üzerine onları da gönderdi. Anadolu’da Selçuklu birliğini yeniden kurmak için çalışmalarına hız veren Süleyman Şah bu amaçla önce Niksar’a, ardından Amasya’ya yürüdü. Kardeşlerinden Melik Berkyaruk’un elinden Niksar’ı, Melik Aslanşah’ın elinden Amasya’yı aldı. Bu arada Elbistan Meliki Tuğrul Şah ona tâbi olduğunu bildirdi (Muharrem594/Kasım-Aralık 1197). Süleyman Şah, Ankara Meliki Muhyiddin Mesut ile Malatya Meliki Kayser Şah dışında bütün meliklerin idaresinde bulunan toprakları elde etmekle Anadolu’da Selçuklu Türk birliğini yeniden kurma yolunda önemli mesafeler almış oldu.

Süleyman Şah’ın, ülkesindeki iç sorunlarla uğraşmasından faydalanmak isteyen Bizans İmparatoru III. Aleksios Angelos, Frangopulos lakaplı Konstantinos kumandasındaki bir filoyu Karadeniz’de yük gemilerine baskınlar düzenlemekle görevlendirdi. Kendisine ulaşan şikâyetler üzerine Süleyman Şah, imparatora elçi gönderip Konstantinos’un aldığı esirlerin serbest bırakılmasını ve gasp edilen malların iadesini istedi ve yeni bir antlaşma yapılmasını teklif etti. İmzalanan barış antlaşmasına göre Bizans imparatoru, Süleyman Şah’a yıllık vergiden başka gasp edilen malların bedellerini ödemeyi kabul etti. Böylece iki devlet arasında siyasî ilişkiler yeniden başladı. Kilikya Ermeni hâkimi II. Leon, Süleyman Şah’ın Bizans’la uğraşmasını fırsat bilerek Ereğli’yi zapt edip Kayseri’yi kuşattı. Süleyman Şah topraklarını geri almak için 595 (1199) yılında Kilikya’ya bir sefer düzenledi ve Ermenileri Torosların güneyine çekilmeye mecbur etti. Ereğli Kalesi ve Adana’ya kadar Kilikya’nın bazı yerleşim merkezleri ele geçirildi. Bu tarihten itibaren Ermeniler Selçuklulara tâbi oldu. Öte yandan Bizans İmparatoru III. Aleksios, Süleyman Şah ile yaptığı antlaşmayı bir türlü kabullenemeyip onu öldürtmeye karar verdi. Niketas Khoniates’in kaydına göre (Historia, s. 700) imparatorun büyük vaatlerde bulunarak Selçuklu ülkesine gönderdiği suikastçı yakalandı. Bunun üzerine Süleyman Şah, Bizans sınırındaki şehirlere akınlar düzenledi. III. Aleksios’a karşı ayaklanan Komnenoslar sülalesine mensup Mikhail’e askerî yardımda bulundu.

Selçuklu hâkimiyetini Batı ve Orta Anadolu’da güçlendirdikten sonra Doğu Anadolu’da Türk birliğini kurmaya çalışan Süleyman Şah, Eyyubilerden aldığı destekle kendisine tâbi olmamakta direnen kardeşi Malatya Meliki Muizzüddin Kayser Şah’a karşı harekete geçti ve şehri kuşatıp ele geçirdi (19 Ramazan 597/23 Haziran 1201). Böylece devletin sınırları, Muhyiddin Mesut’un hâkimiyetindeki Ankara hariç babası II. Kılıçarslan devrindeki sınırlarına ulaşmış, Fırat vadilerine kadar uzanan Selçuklu şehirleri Süleyman Şah’ın hâkimiyeti altında toplanmış oldu. Doğu Anadolu’da hüküm süren Artukluların Harput kolu ile Mengücüklüler bu dönemde Selçuklu Devleti’ni metbu tanıyordu. Artuklu Karaaslan’ın oğlu İmadüddin Ebu Bekir ölünce (600/1203) yerine geçen oğlu Nizameddin, Artukoğullarının Hısnıkeyfa (Hasankeyf) kolu hâkimi Nasırüddin Mahmut’a karşı topraklarını koruyabilmek için Süleyman Şah’ın himayesine girmeyi tercih etmişti. Mengücüklülerin Erzincan kolu hükümdarı Behram Şah, kayınpederi II. Kılıçarslan’dan sonra kayınbiraderi Süleyman Şah’a itaat arz etmişti. Aynı hanedanın Divriği kolu hükümdarı Turanşah da (Şahanşah) Selçuklulara tâbi olmayı sürdürüyordu.

Süleyman Şah, Gürcülerin Doğu Anadolu’da Erzurum’a kadar ilerlemeleri ve bölgede önemli bir tehdit olarak ortaya çıkmaları üzerine onlarla savaşmaya karar verdi. Kardeşlerine ve kendisine tâbi olan hükümdarlara haber göndererek askerî yardım istedi. Kardeşi Mugısüddin Tuğrul Şah kendi idaresinde olan Elbistan ve çevresinde hazırlıklarını kısa sürede tamamladı. Erzincan Mengücüklü Beyi Behram Şah, Erzincan’a giden Süleyman Şah’ı törenle karşıladı ve Selçuklu ordusu ile Erzurum’a hareket etti. Bu sırada Erzurum, Saltuklu Beyi Melikşah’ın idaresindeydi. Selçuklulara tâbiiyeti kabulde samimi olmadığını düşündüğü Melikşah’ı hapsettirip Saltuklu hanedanının bölgedeki hâkimiyetine son verdikten sonra (2 Şevval 598/25 Haziran 1202) asıl hedefi olan Gürcistan üzerine yürüyen Süleyman Şah, Gürcü Kraliçesi Thamara’ya bir mektup göndererek Selçuklu tâbiiyetine girmeyi kabul edip savaşmadan teslim olmasını, Müslümanlığı kabul ettiği takdirde kendisiyle evleneceğini, Gürcistan’ı da çeyiz olarak kabul edeceğini bildirdi. Selçuklu ordusu Erzurum’un doğusunda Micingerd Kalesi civarındaki Pasinler Ovası’nda ordugâh kurdu. Gürcü ordusu, Selçuklu ordusunu istirahat hâlinde oldukları bir anda pusuya düşürdü. 598 yılı Zilkade ayı başlarında (Temmuz 1202) meydana gelen savaşta Süleyman Şah mağlup oldu. Başta Mengücüklü Behram Şah olmak üzere bazı büyük kumandanlar esir düştü. Süleyman Şah kardeşi Tuğrul Şah, diğer beyler, kumandanlar ve askerleriyle birlikte Erzurum’a çekildi, ardından Konya’ya döndü. Savaştan sonra Gürcüler, Doğu Anadolu’da Selçukluların aleyhinde herhangi bir toprak ilhakında bulunamadılar. Bu yenilgiye rağmen Doğu Anadolu’da Selçuklu hâkimiyeti güçlenerek devam etti. Mugısüddin Tuğrul Şah, Erzurum meliki olarak kaldı. Mardin Artuklu Beyi Artuk Arslan, Mardin’i kuşatan Eyyubi Hükümdarı el-Melikülâdil’e karşı Süleyman Şah’tan yardım istedi. Diyarbekir ve Hısnıkeyfa Artuklu Beyi II. Sökmen de Selçuklu tâbiiyetine girdi. Böylece Selçuklu hâkimiyeti Mardin ve Diyarbekir yörelerine kadar uzandı. Bu arada Selâhaddin-i Eyyubi’nin büyük oğlu el-Melikülefdal Ali, saltanat mücadelesi sırasında hâkimiyetindeki birçok şehri kaybettikten sonra elinde kalan Sümeysat’ı (Samsat) koruyabilmek için Süleyman Şah’a bir elçi göndererek Selçuklulara tâbi olmak istediğini bildirdi. Eyyubi hanedanı arasındaki saltanat mücadelesinden faydalanmak isteyen Süleyman Şah, el-Melikülefdal’in tâbilik teklifini kabul edip kendisine tâbiiyet alameti olarak hilat gönderdi. El-Melikülefdal, Sümeysat’ta amcası el-Melikülâdil’in adına okuttuğu hutbeyi Süleyman Şah adına okutmaya başladı ve 600 (1203-1204) yılında onun adına sikke kestirdi. El-Melikülefdal’den başka Harput Artuklu hâkimi de Selçuklu tâbiiyetine girdi.

Süleyman Şah, Gürcülere karşı yeni bir sefer düzenlemeyi düşünüyor, ancak Ankara merkez olmak üzere bulunduğu bölgede bağımsız bir hükümdar gibi hareket eden kardeşi Muhyiddin Mesut’un Bizans topraklarında fetih hareketlerine girişerek hâkimiyet sınırlarını Safranbolu’ya kadar genişletmesi onu çok rahatsız ediyordu. Bu sebeple Gürcistan seferini erteleyip kardeşi Mesut’u bertaraf etmek için Ankara’ya yöneldi. Uzun süren kuşatmanın ardından şehri Süleyman Şah’a teslim etmek zorunda kalan Mesut (1 Zilkade 600/1 Temmuz 1204) iki oğlu ile birlikte kendisine verilen beldeye giderken Süleyman Şah’ın emriyle öldürüldü.

6 Zilkade 600 (6 Temmuz 1204) tarihinde vefat eden Süleyman Şah Konya’da Alâeddin Camii’ne bitişik türbeye defnedildi. “es-Sultânü’l-kahir Ebü’l-Feth Rükneddin Nâsırü emîri’l-mü’minîn” unvanı ve lakaplarıyla anılan Süleyman Şah’ın ölüm sebebi hakkında kaynaklarda farklı bilgiler bulunmaktadır. İbn Bibi, onun Gürcistan seferinden Konya’ya dönüşünden sonra üzüntüsünden hastalandığını ve Konya’da öldüğünü bildirir (el-Evamir, s. 95). İbn Kesir (Büyük İslâm Tarihi, XIII/121), İbn Vâsıl (Müferricü’l-kürûb, III/160) ve Gaffârî ise (Cihân‘ârâ, s. 114) Süleyman Şah’ın kulunç hastalığı yüzünden Malatya ile Konya arasında bir yerde vefat ettiğini belirtir. Süleyman Şah’ı yakışıklı ve “selvi boylu” diye niteleyen İbn Bibi (el-Evâmir, s. 77, 80), Gürcü Kraliçesi Thamara’nın resmini görerek ona âşık olduğunu ve kendisiyle evlenmek istediğini kaydeder.

Türkiye Selçuklu Devleti, II. Süleyman Şah döneminde siyasî birliğine kavuşmuş, ülkede istikrar sağlanmıştır. Süleyman Şah kuvvetli bir şahsiyete ve keskin bir zekâya sahipti. Saltanatı elde etmek için sabretmeyi ve fırsatları iyi değerlendirmeyi bilmiştir. Âlimlere, şairlere ve halka büyük ihsanlarda bulunur, adaletli davranma hususunda gayret gösterir, zayıfların, mazlumların haklarını gözetirdi. Herkes onun adil olduğuna inanır ve ona güvenirdi. Zalimlere karşı sert ve acımasızdı. İbn Bibi onun cömertliğini, “Bağış ve ihsanda bulunurken yağmur bulutunu yetersiz, Nil Nehri’ni cimri kabul ederdi” sözleriyle ifade eder (a.g.e., s. 77). Mali işlerle de yakından ilgilenir, divanın gelir ve giderlerini gözden geçirirdi.

Şairliği, edebiyat, felsefe ve hat sanatındaki bilgisi ve becerisiyle tanınan Süleyman Şah şiir üzerine yapılan tartışmalarda doğru fikirler ileri sürerdi. Onun felsefecileri desteklediği ve onlara büyük bağışlar yaptığı söylenir. Bu sebeple ulema tarafından tenkit edilmiş, hatta inancı bozuk olmakla, din ve şeriata karşı ilgisizlikle suçlanmıştır. Muhammed b. Gazi Malatyevi Ravzatü’l-‘ukûl adlı eğitime dair eserini Süleyman Şah’a ithaf etmiş, Zahir-i Faryabi de “Kasîde-i Nûniyye”sinde onu İskender-i Sani diye övmüştür. Ravendî de ondan övgüyle söz eder (Râhatü’s-sudûr, II/411, 413). II. Süleyman Şah, Konya dışında ilk defa Aksaray, Kayseri ve Sivas’ta sikke kestirmiş, Konya ve Niksar surlarını tamir ettirmiş, Niğde Kalesi’ni yaptırmıştır. Kayseri’nin 30 km kuzeybatısında Kızılırmak üzerinde bulunan 599 (1203) tarihli Tekgöz Köprüsü de onun tarafından inşa ettirilmiştir. Ilgın ile Akşehir arasında Altınapa Kervansarayı olarak da bilinen Argıt Hanı, medrese ve mescidi Süleyman Şah döneminde yapılmıştır (bk. Altınapa Hanı*).

(DİA)

BİBLİYOGRAFYA

  • Kaya, 2010.