BEYŞEHİR

Kültür Varlıkları

Beyşehir Kalesi

Eşrefoğlu Külliyesi’nin teşekkül ettiği arazinin yapısına bakıldığında buranın bir höyük olduğunu görmek mümkündür. Dolayısıyla Beyşehir Kalesi’nin geçmişini antik dönemlere kadar geriye götürmek mümkündür. Fakat günümüze intikal eden kalıntıların mevcut kalenin Eşrefoğlu Süleyman Bey dönemine ait olduğu kitabesiyle açığa çıkmaktadır.

Mevcut izlerden ve tarihî kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, kalenin sınırları Cemcem Çeşmesi’nden başlayarak, Kereste Fabrikası’nın arkasından Kuzey Kapısı’na ulaşmakta, aynı güzergâhta devam ederek göl kıyısında son bulmaktadır. Erken tarihli kaynaklarda kaleye ait üç girişten bahsedilmektedir. Bu kapılardan ikisi ortadan kalkmış ve bunlardan sadece Eşrefoğlu Külliyesi’nin kuzeyindeki kapı, günümüze ulaşmıştır.

F. Sarre, 1895 yılında şehre ulaştığında: “...Şehrin bir zaman ki şehir surlarından burada bir kapısı bulunan az miktarda kalıntı görülüyor” diyerek izlenimlerini aktarmıştır.

1930’larda kalenin durumuyla ilgili olarak M. Yavuz şu bilgileri aktarmaktadır: “... Beyşehrinin bugün (içerişehir) adıyla anılan kısmını kucaklayan kal’a şimal kapısındaki kitabe ile Eşrefoğullarından Seyfeddin Süleyman tarafından (687 H) tarihinde yaptırılmıştır. Duvarları yedi buçuk metre kalınlığındadır. Harç ve muntazam taşlarla yapılmıştır. Şimdi bu duvarların ancak temelleri sırıtmaktadır.”

“Kal’a duvarları göl kıyısından başka diğer yanlarında ve ön kısımlarında yedi metre genişliğinde, beş metre derinliğinde şarampoller vardır. Kal’anın işe yaradığı dönemlerde bu şarampollara su salarlarmış. Hücumlar kolayca defedilirmiş. Kal’a içindeki iki sıçan yolu vardır birisi icabında su almak için göle çıkar, diğeri ise şark cihetindeki kapıya varır.”

“Kal’anın kapı burçları: Şimalde (şimdi vardır) Cemcem çeşmesinin karşısında, batıdaki göl kapısı (bugün kobuz oğullarının evinin dibindedir.) yalnız yeri vardır. Doğudaki kapı (içeri şehir) mahallesinin kabirleri yanındadır. Bu kapı da izleriyle bellidir. Her kapı istikametinde birer burç varmış. Şimdi burçlardan da eser kalmamıştır.” (Yavuz, 1934, 40)

Orijinal karakterini muhafaza eden Kuzey Kapısı, 2,80 m genişliğinde, beyaz ve siyah geçmeli taşlarla yapılmış basık kemerli bir açıklıktır. 6,40 m yüksekliğindeki giriş 0,80 m aralıklarla yerleştirilmiş iki dendan ile taçlandırılmış durumdadır. Kapının iki yanında beden duvarından 2,60 m dışa taşkın dikdörtgen şekilli kule kalıntılarından, sadece batıdaki kısmen ayaktadır.

Kuzey Kapısı’nda üç mermer kitabe mevcuttur. Bunlardan ilki, Eşrefoğlu tarihini belgeleyen en eski vesika hüviyetindedir.

Birinci kitabe (günümüz Türkçesiyle): Bu mübarek kalenin yapılmasını 689 yılı Cemaziyelevvelinde yüce sultan, din ve dünyanın yardımcısı Keykavus oğlu mesut -Allah mülkünü ebedi kılsın- sultanlık günlerinde büyük emir Eşefoğlu Seyfeddin Süleyman -Allah yardımcılarını aziz eylesin- emretti.

İkinci kitabe (günümüz Türkçesiyle): Allah en hayırlı koruyucudur. Süleyman-ı şehir, memleketin sevgilisi Sultan Ahmet adına mamur oldu. “Oraya kim girerse emniyet içindedir”. Hayır kapısı Allah için 1013 (1605)’te sağlam yapıldı.

Üçüncü kitabe: Beyşehir’in bir harabe kalesi vardı. Defterdar Fazlullah Efendi’nin teşebbüsü ile vilayet halkı bir araya gelerek 1545’te burayı mamur etti. İfadeleri yer almaktadır.

Yakın tarihe kadar kalenin sadece doğu kısmını oluşturan (bugünkü Eşrefoğlu İlkokulu bahçe duvarı altında kalan yer) kalıntıları izlenebilmekte idi. Eşrefoğlu İlköğretim Okuluna yapılan ilave sırasında mezkûr kalıntılar da ortadan kaldırılmıştır. Böylece kaleye ait emareler büyük oranda ortadan kalkmıştır.

Beyşehir Kalesi’nde yapılan temizlik çalışmaları esnasında, bedestenin 35 m kuzeyinde, yeraltı geçidi (dromos) olarak adlandırılan dehlizle karşılaşılmıştır. Moloz taş ile inşa edilen 0,90 m genişliğinde ve 2,50 m yüksekliğindeki dehliz, yaklaşık 0,50x1,60 m ebatlarındaki sal taşları ile kapatılmıştır. Sadece birkaç noktadan açılan sondajlarla dromosun yönlerinin tayin edilmesi oldukça güç görünmektedir. Dromosa, belli aralıklarla, yarım yuvarlak bekleme mekânları ilave edilerek, mekân içinde sıkışıklığın bir nebze olsun rahatlatılması sağlanmıştır.

Anadolu Orta Çağ mimarisinin en çetrefilli yapılarını kaleler oluşturduğu ilgililerinin malumudur. Yukarıda ele aldığımız örnekte de aynı sorun kendini ziyadesiyle hissettirmektedir. Çünkü çok geniş alana sahip bulunan kalelerin sadece bir girişinden hareketle tamamını ortaya koymak bu güçlüğün somut misalini oluşturmaktadır.

Beyşehir Kalesi kapısı

AHMET ÇAYCI

BİBLİYOGRAFYA

  • Çaycı, 2008, 96-98; Konyalı, 1991, 68; Tekin-Bilginer, 1945, 30; Sarre, 1998, 155-157; Yavuz, 1934, 40