BEYŞEHİR

Eşrefoğlu Süleyman Bey Türbesi

Eşrefoğlu Beyliği’ne ait olan ve caminin doğu duvarına bitişik bulunan türbe, caminin çarpık cephesi ile doğudaki tali girişi arasında kalmakta, büyük bir pencere ile de harime açılmaktadır. Kenarları 7,80 metre uzunluğundaki kare kaideye oturan yapı altta cenazelik, üstte sekizgen gövde, yukarıda ise içte kubbe, dışta konik külahtan oluşan bir örtü sistemine sahiptir. Cenazeliğin kapısı zeminden daha aşağıda kalmıştır. Bunun iki tarafında yükselen altışar basamaklı birer merdivenden çıkıldıktan sonra basık kemerli bir kapı ile türbeye geçilmektedir. Kapısının hemen üstüne iki satırlık kitabe kazınmıştır. 0,30x1,40 m ebadındaki mermer kitabeden türbenin 701 (1301) yılında Emir Süleyman tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Türbenin içi de dışı gibi muntazam kesme taşla kaplı olup, duvarlardaki yarım silindirik nişlerle, çinili zengin bir kubbe ve sandukalar dikkati çeker. Tuğla örgülü kubbenin yüzeyi devrinin en güzel ve zengin çinileri ile kaplı iken bugün yarısından fazlası dökülmüş, kalanların da bir kısmı tahrip olmuştur. Vakıflar Genel Müdürlüğünün yaptırdığı son restorasyonda dökülen yerleri alçı ile kapatılarak eski ve tahrip olan durumuna uygun şekilde tamamlanmıştır. Mozaik tekniğiyle yapılan ve plakalar hâlinde yüzeye monte edilen bu farklı uygulama araştırmacıların dikkatini çekmiş, Karatay Medresesinin* kubbesiyle mukayese edilmiştir. Firuze mavisi ve patlıcan morunun yanı sıra hamurun rengi de zeminde üçüncü bir renk olarak öne çıkmıştır. Mor çinilerin hamuru koyu krem, firuzelerin ise beyaza yakın gridir. Kubbe eteği sekizgenden on altı köşeye dönüştürülerek alttan zikzak desenli çini frizi ile sınırlanmış, kubbeyi kaplayan çiniler de altıgen plakalar hâlinde mozaik tekniği ile yüzeye monte edilmiştir. Kubbe eteğinde yan yana sıralanan ve tam altıgenlerin merkezinde on altı kollu bir yıldızın uzantılarıyla tamamlanan zengin bir kompozisyon izlenirken, sonraki pano sırasında; merkezde on iki, bir sonrasında sekiz kollu yıldız ve uzantılarıyla tamamlanarak etrafı dilimli bir şerit ile çerçevelenmiştir. Tepe ortasındaki yıldız geçmeli geometrik madalyon sağlam kalabilen parçalardandır.

Türbenin ortasında üç sanduka vardır. Tuğla örgülü ve çamur sıvalı bir seki üstünde yan yana onar santim aralıklarla sıralanan sandukaların Süleyman Bey, hanımı ve oğluna ait olduğu ifade edilmekte, bunların çinilerle kaplı olduğu da ileri sürülmektedir. Ancak sandukaların hiçbirinde tarih ve yazı olmadığı için hangisinin Süleyman Bey’e ait olduğu kesin olarak bilinememektedir. Ancak baştakinin, külliyenin de banisi olan bu beye ait olduğunu düşünmek daha yerinde olur. Kubbedeki zengin çini kaplamanın varlığı sandukaların da çinili olabileceğine işaret etmektedir

Eşrefoğlu Hamamı

Hamam eski kale kapısıyla Eşrefoğlu Camii’nin arasında, bedestenin batısında yer almaktadır. Hamamın inşa tarihi ile ilgili herhangi bir kitabe mevcut değildir. Caminin taç kapısındaki vakfiyesinde gelir kaynakları olarak sıralanan gayrimenkuller içerisinde “Hamâm-ı Kebîr” olarak adının geçmesi mevcut yapıyı ifade etmektedir.

Kadınlar ve erkeklere mahsus çifte hamam olarak inşa edilen yapının kadınlar kısmı -bazı kalıntıların dışında- tamamen yıkılmış olup ancak erkekler bölümü ayakta kalabilmiştir. Hamam soyunmalık, soğukluk, sıcaklık ve külhan bölümlerinden meydana gelir. Soyunmalık hamamın doğusundadır. Üst örtüsü her sırada üçer adet olmak üzere boyuna iki sıra oluşturan eşit aralıklı toplam altı direk tarafından taşınırken son restorasyonlarda değiştirilmiştir.

Soğukluk bölümünün üzeri kubbeyle örtülü olup, köşelerde üçgen kesitli plaster şeklinde zemine kadar inen sivri kemerli tromplara oturmaktadır. Bu bölümünün duvar yüzeylerine sıva üzerine kalıp baskı tekniğinde palmet ve Rumi motifleri işlenmiştir. Taş döşemeli zemininde bir havuzun olduğu tahmin edilmektedir.

Sıcaklık bölümü ortada merkezi bir kubbenin dört tarafında haçvari bir şekilde tertiplenmiş sivri tonozlu birer eyvan ve köşelerde kubbeli birer halvet hücrelerinden ibaret plan şemasına sahiptir. Klasik Osmanlı mimarisinde çok sık rastlanan bu şemaya göre hamamın kubbesi köşelerde pandantiflere, yanlarda eyvan kemerlerine oturtulmuş, tepesine de büyükçe bir ışıklık açılarak etrafına dört adet üçlü ışık gözleri konmuştur. Eyvanları birbirinden ayıran köşeler pahlanarak buralara sivri kemerli girişler açılmıştır. Sıcaklık kısmının eyvanlarında ve köşe halvetlerinin duvarlarında sıva üzerine kalıp basma usulüyle yapılmış tezyini bordürler, Eşrefoğlu Hamamı’nın yegâne ve çok önemli süslemesiydi. Kubbe kasnağının altında bir kuşak hâlinde dolaşan bu tezyinatta Rumilerle, tepeleri lale şeklinde nihayetlenen palmetler yüzeyi doldurmaktaydı. Alttaki ince bordürde yıldız, lale, ibrik ve atlı süvari tasvir edilmişti. Ancak restorasyon çalışmalarında bunlar yok etmişlerdir.

Eşrefoğlu Hamam’ı, Selçuklu geleneğine uygun olan ve daha sonra Osmanlılarda kullanılacak “Haçvari dört eyvanlı ve köşe hücreli” plan tipinin Selçuklularda son, Beyliklerde ise ilk uygulamasıdır.

Eşrefoğlu Bedesteni

Eşrefoğlu Külliyesi’nin ticari yapılarından olan bedesten, cami ile kale kapısının arasında kalmakta, batısında da hamam bulunmaktadır. Caminin taç kapısındaki kitabede “Bezziye Hanı” (Bezzaziye/Bezciler Hanı) olarak zikredilmiştir. Bugün türbe içinde muhafaza edilen onarım kitabesinde 958 (1551) yılında Çavuş Başı isimli bir zat tarafından tamir ve ihya edildiği yazılıdır.

Kuzey-güney doğrultusunda kenar uzunlukları 15,00x21,00 metre ölçüsündeki dikdörtgen bir mekâna oturan bedesten, ortada iki kârgir ayak ve bunlardan duvarlara atılan kemerlerin taşıdığı altı kubbe ile örtülüdür. Kubbeli ana mekânın etrafında çepeçevre dükkânlar sıralanmaktadır. Arka ve yanları kapalı, önleri açık, tonozla örtülü bu mekânlarda daha basit ve ucuz malların satıldığı, kıymetli olanların ise içeride bulunduğu ve muhafaza edildiği anlaşılmaktadır.

Dükkânlar doğu cephede dokuz, batıda on, kuzeyde yedi, güneyde sekiz olmak üzere toplam otuz dört adettir. Bağımsız mekânlar hâlinde dışarıya açılan bu dükkanlardan giriş önlerine rastlayanlar kubbe, diğerleri sivri beşik tonozla örtülü olup, altmış santimetre kalınlıktaki duvarlarla birbirinden ayrılırlar. Genişlikleri 1,80-2,10 metre arasında değişirken, yer yer aralarda ve uçlarda bu ölçülerin dışına çıkıldığı dikkati çekmekte, derinlikleri de bazı istisnaların dışında 2,00-2,40 metre ölçüleri arasında kalmaktadır. Giriştekiler biraz daha fazla olmak üzere yükseklikleri 3,20-3,30 metredir. Kapılar doğu ve batı cephede kenar ortalarına gelecek şekilde karşılıklı ana eksenler açılmış, güneydeki ise biraz batıya kaydırılmıştır. Kuzeyde kapı açıklığı bulunmamaktadır.

Bedestenin 1,40 metre kalınlığındaki beden duvarları gayri muntazam taşlarla örülmüş, kubbe altlarına gelecek şekilde doğu ve batı cephelere üçer, kuzey ve güneye ise ikişer dikdörtgen pencere açılmıştır. Duvarlardan biraz daha kalın olan içerideki kare ayaklar düzgün kesme taşla örülmüş, kemer, pandantif ve kubbelerde malzeme olarak tuğla kullanılmıştır. Üst örtünün su almasından dolayı iç sıvalarla, taş ve tuğlalarda yer yer bozulma ve kanserleşmeler görülmekte, aynı durum zemin kaplamasında da dikkati çekmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2008 yılında bedestenle ilgili bir restorasyon projesi hazırlatılmış olup, konuyla ilgili çalışmalar devam etmektedir.

Osmanlı Türbesi (Yarım Türbe)

Halk arasında “Araplar Türbesi” olarak da bilinen eser, Eşrefoğlu Süleyman Bey Türbesi’nin 1,80 m kuzeyinde ve caminin kuzey-doğu köşesine 4,00 m mesafededir. Kenar uzunlukları 5,65 m olan kare planlı kübik gövdenin duvarları muntazam kesme taşlarla kaplanmış, örtü sistemini oluşturan kubbesi sonradan yıkılmıştır. Bugün üstü açık durumdadır. Kitabesinden Osmanlı Döneminde inşa edildiği anlaşılmakta, ancak yaptıranı, yapanı ve yatanı hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Kitabesi kapısının üstündedir.

Türbeye doğu duvarının kuzey köşesine yakın bir yerde açılan basık kemerli bir kapı ile girilir. Üç basamakla çıkılan 0,84 m genişlik ve 1,60 m yükseklikteki dikdörtgen kapı açıklığının etrafı sade bir çerçeve ile kuşatılmış, köşelere de birer rozet işlenmiştir. Kemerin üstündeki mermer üzerine sülüs hatla yazılan iki satırlık kabartma kitabedeki “e’l-Emîrü’l” ibaresi ebcet hesabına göre H 969/M 1561 tarihini işaret etmekte; bu tarih de Kanuni Sultan Süleyman’ın hükümdarlık yıllarına rastlamaktadır. Kapının soluna dikdörtgen bir pencere açılmış, üstüne de tahfif (hafifletme) kemeri konmuştur. Kuzey ve batı cephelere de açılan sivri tahfif kemerli dikdörtgen pencerelerden kuzeydeki daha büyük tutulmuş, buna mukabil güney taraf Emir Süleyman Bey’in türbesine baktığı için düz ve sağır bırakılmıştır.

Duvar kalınlığı 0,85 m, yüksekliği 4,37 m olan türbenin ortasında taştan bir sanduka yer almaktadır. Üzerinde hiçbir bilgi bulunmayan ve baş şahidesi de yerinde olmayan bu kabrin kime ait olduğu bilinemese de kitabeye dayanarak Kanuni Sultan Süleyman’ın emirlerinden biri olabileceğini söylemek mümkündür. Beyşehir Eşrefoğlu Külliyesi’nin, Sultan Kanuni ve ölümünden sonra da oğlu II. Selim zamanında bakım ve onarımının yapıldığı, 1551 yılında bedestenin yenilendiği, 1571’de caminin içine müezzin mahfilinin ilave edildiği üzerlerindeki kitabelerde yazılıdır. Bedesteni Çavuşbaşı isimli bir zat tamir ve ihya etmiş, müezzin mahfilini de Mustafa Bey ilave ettirmiştir. Bunların yanında camiye vaaz kürsüsü, halı, kilim gibi malzeme ve eşyaların da hediye edildiği düşünülmelidir. Türbenin inşa edildiği tarihte Mustafa Bey sağ olduğuna ve buna ait olamayacağına göre burada gömülü olan şahıs külliyenin imar görevini üstlenen Çavuşbaşı veya Mustafa Bey’in babası olmalıdır. Müezzin mahfilindeki kitabede Mustafa Bey’in babasının sultanın veziri olarak belirtilmesi önemli bir mevkide olduğuna ve saraya yakınlığına işaret etmekte, dolaysıyla da türbenin bu şahıs için yapıldığına ve içerideki kabirde yattığına karine teşkil etmektedir.

Taş Medrese

Eşrefoğlu Camii’nin hemen birkaç metre batısında ve biraz çarpık konumda yerleştirilen medrese, açık avlulu ve iki eyvanlı plan şemasındadır. Yakın zamana kadar çok harap bir durumda iken Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2008 yılında restore edilerek bazı eksikleri tamamlanmış, ancak portal ve türbesinin dışında orijinalliğini kaybetmiştir. Caminin taç kapısındaki külliyenin vakfiyesini özetleyen kitabesinde Bezziye Hanı, Hamam-ı Kebir gibi diğer yapılardan bahsedildiği ve hatta vakıfları bile belirtildiği hâlde medreseden hiç söz edilmemesi, buna mukabil Osmanlı kayıtlarının hemen hepsinde yer alması eserin külliyeden sonra yapıldığına işaret etmektedir. Nitekim medresenin Halil oğlu Emir İsmail Ağa (Aka) tarafından yaptırıldığını belirten kitabesindeki H 771 tarihi, M 1369 yılına tekabül etmektedir.

Medreseye giriş, caminin batı kapısının karşısına açılan anıtsal bir taç kapıyla sağlanmıştır. Günümüze en iyi durumda gelebilen kapı kütlesi 5,35 metre genişlik ve 7,80 metre yükseklikte olup bir metre dışarıya taşıntılıdır. Mukarnas dolgulu sivri kavsarası, yan mihrabiyeleri, süsleme bordürleri ve köşe sütunceleriyle gelenekleri devam ettirmekte, caminin taç kapısıyla da paralellik göstermektedir. Hafif sivri kemerli kapı yüzeylerine ters-düz palmetlerin işlendiği renkli taşlarla örülmüş, tepeye gülbezek, yanlara da birer çarkıfelek kabartılmıştır. Moğol emiri İsmail Ağa’ya ait kitabe hemen kemerin üstüne kazınmıştır.

İçeriye tonozlu bir eyvandan geçilir. Kuzey, güney ve giriş tarafı revaklarla çevrili kareye yakın avlunun ortasında bir havuz yer almakta, girişin karşısında da ana eyvan bulunmaktadır. Ana eyvanın iki yanındaki kubbeli odalardan güneyde kalanı İsmail Ağa’nın türbesidir. Moloz taş örgülü duvarlarıyla sade sivri kemerli bir kapısı bulunan türbenin (harap durumdaki) sandukasının ayakucundaki dört satırlık kitabesinden bu ağanın H 780 (M 1379) yılında öldüğü anlaşılmaktadır. Tonozla örtülü revakları taşıyan silindirik sütunların yüksek bir kaideye oturduğu görülmekte ve sivri kemerlerle birbirine bağlandığı tespit edilmektedir. Öğrenci odalarının üstü de yine tonozla örtülü olmalıdır.

Taş medrese planı, mimarisi ve süslemesiyle Selçuklu medrese geleneğini sürdüren mütevazı örneklerdendir. Buna mukabil anıtsal taç kapısındaki zengin taş süslemesiyle dikkati çekmekte, bulunduğu yeri, konumu ve camiye yakınlığı sonradan buraya sıkıştırıldığını göstermektedir.

 

 

Eşrefoğlu Türbesi (İ. Dıvarcı
Eşrefoğlu Hamamı (A. Kuş)
Eşrefoğlu Bedesteni (İ. Dıvarcı)
Beyşehir Bedesteni iç görünüşü
Beyşehir Taş Medrese'nin taç kapısı

YAŞAR ERDEMİR

BİBLİYOGRAFYA

  • Tuncer, 1992, 293; Erdemir, 1999, 81-86; Arık, 1969, 69; Akok, 1976, 5-34.
  • Aru, 1949; Önge, 1995, 261-272; Erdemir, 1999, 90-94; Önge, 1968, 139-141.
  • Erdemir, 1999, 88-90; Çaycı, 2008, 62-65; Akyurt, 1940, 91-129; Tunçel, 1980, 8-10.
  • rdemir, 1999, 87; Akyurt, 1940, 91-129; Eldem, 1330, 137-158; Süslü, 1934, 57.
  • Uzunçarşılı, 1969, 58-61; Sözen, 1972, 161-163; Konyalı, 1991, 254-269; Erdemir, 1999, 94-98; Dülgerler, 2006, 109-110.