ABDÜLAZİZ MECDİ (TOLUN) EFENDİ

Mutasavvıf, şair, milletvekili.(1281/1865-27.08.1941)

Balıkesir’de doğdu. Babası, Şeyhülkurra Bölükoğlu Hafız Hasan Efendi (ö. 1310/1894); annesi, ulemadan Hacı Mehmet Efendi kızı Hanife Hatun’dur. Baba ve anne tarafından seyyit ve şeriftir.

İlk hocası, babasıdır. Kur’an-ı Kerim hıfzına babasında başladı. Ardından, dayısı Müderris Yahya Nef’î Efendi’den akli ve naklî bilgileri okuyup icazetname aldı. Akabinde bitirdiği rüştiyeye öğretmen olarak atandı. Rüştiye, idadiye dönüştürülünce, Balıkesir İdadisi Türkçe ve edebiyat muallimliğine, sonra da Girit’e tayin olundu. Burada, öğretmenliğinin yanı sıra, edebiyat çevrelerinin sohbetlerine katılarak gazetelerde edebî yazılar yayımladı. Kırk dört ay kadar süren bu görevinden sonra, İstanbul’a dönerek ticaretle meşgul olmaya başladı.

Otuz yedi yaşında iken, tasavvufa yönelmesiyle hayatında yeni bir dönem başladı. Yakalandığı cezbe hali ile işi gücü bırakarak, memleketi Balıkesir’e çekildi. Önce, Kadirî Şeyhi Ali Aşur Efendi’ye, sonra da Fatih Türbesi Türbedarı Ahmet Amış Efendi’ye bağlandı. Sofiyane görüş ve tutumu, mahviyet ve tevazuu sebebiyle büründüğü ruh hâlini, önceki hayatı ile mukayese eden, işin mahiyetini bilemeyen yakınları ve dostları, ondaki bu büyük değişimden dolayı son derecede üzüldüler. Onların bu teessür ve yanılgılarına son vermek için Çarşı Camii’nde kürsüye çıkıp bir ay kadar vaizlik yaparak sevenlerini rahatlattı. 1903 yılında Balıkesir’den ayrılıp, damadının memurluk yapmakta olduğu Konya’ya geldi. Daha önce birlikte iş yaptığı Tantavîzade Halit Bey hesabına zahire tüccarlığına başladı. Bir süre sonra Tantavîzade’nin piyasadan çekilmesi üzerine, kendi hesabına ticarete devam etti. 1905’te hükümet tarafından “Konya Zahire Borsası Komiserliği”ne tayin edildi.

Konya’daki günlerinde, bu ticari faaliyetlerinin yanı sıra, halkı irşatla meşgul olarak, Sultan Selim ve Şerafeddin camilerinde ders ve sohbetler yaptı. Diğer taraftan kendi çocuklarının öğrenimleriyle yakından ilgilendi.

Konya’daki hayatında üzerinde durulması gereken bir diğer önemli konu da onun, kendini anlayan gönül dostları edinerek, tasavvufi duygu ve düşüncelerini rahatlıkla dile getirip, deruni hayatını sürdürmeye, gönül dünyası ile daha yakından ilgilenmeye imkân bulmasıdır. Gönüldaşlarının başında, daima takdir ettiği Sivaslı Ali Kemali Efendi*, Çumralı Hacı Hüseyin Efendi* ve Vilayet muhasebesinden Osman Efendi gibi muhterem zevat gelir. Müderris Ali Kemali Efendi ile Mesnevihan Hüseyin Sıtki Dede’nin* yakından ilgilendiği Ayaşlı Şakir Efendi* gibi bir hak meclup ve meczubunu da yakından tanıma fırsatını elde etti.

Meşrutiyet’in ilânı üzerine 1324 (1908)’te Balıkesir’den mebus seçildi. Bu birinci seçimden sonra, çeşitli parti entrikaları sebebiyle tekrar seçilemeyince, ticari hayata dönmeyi düşünürken, İttihatçılarla ters düştüğü için, yurtdışına çıkmaya karar verdi. 1913’te, ailecek Mısır’a gittiler. Orada zahire ve un ticaretiyle geçimini sağladı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından ilân edilen mütareke üzerine, Türkiye’ye dönerek, İstanbul’a yerleşti. Mürşidi Ahmet Amış Efendi’nin sohbetlerine devam etti.

1920’deki dördüncü devre mebus seçiminde, Balıkesir’den tekrar meclise girdi. Ama Meclis kısa bir süre sonra resmen dağılınca açıkta kaldı. Şura-yı Evkaf azalığına, sonra da Ankara Şeriyye Vekâleti Müsteşarlığına getirildi. Vekâletin ilgası üzerine İstanbul’da evine çekilip (1324/1924) kitaplarıyla baş başa yaşamaya başladı. Kısa bir hastalık döneminin ardından, 3 Şaban 1360 (27 Ağustos 1941) tarihinde vefat etti ve Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi.

İnsan-ı Kâmil (Abdülkerim el-Cîlî’den trc.,1938)”, Dîn-i Muhammedî, Divân (1945) başlıca eserlerindendir.

Abdülaziz Mecdi Efendi

HASAN ÖZÖNDER

BİBLİYOGRAFYA

  • Ergin, 1942; Ergin, 2005, 464-467; Sayar, 1994; İnal, Türk Şairleri, 1970, 306, 915-918, 2071, 2196; Azamat, 1988; Kılıç, 2005, 548-550; Uz, 2004, 395-396.