Alâeddin Camii’nin avlusundaki iki türbeden yarım durumdaki mezar anıtıdır. Bugünkü hâliyle altta cenazelik ile üstte kare kaideye oturan sekizgen prizmatik bir gövdeden ibaret olup, orijinal örtüsü bulunmadığı için yerine sonradan camekân örtü konmuştur. Dışı muntazam kesilmiş gök mermer, içi ise düzgün yontulmuş Gödene taşı ile kaplıdır.
Cenazelik katına kuzeye açılan küçük bir kapıdan basamaklarla inilir. Daha kaba yonu taşlarla örülen bu bölümde kenar uzunluğu 4,50 metreyi bulan merkezi kareye dört yönden sivri kemerli birer kolun eklenmesiyle haçvari bir plan şeması ortaya çıkmış, üstü de çapraz tonozla kapatılmıştır. Girişin dışında içeriyi havalandıracak ve aydınlatacak pencerelerle hava delikleri bulunmamakta, buranın daha sonra sarnıç olarak kullanılması nedeniyle de su almak için tepesine yuvarlak bir delik açıldığı anlaşılmaktadır.
Türbenin üst kattaki kapısına her iki yandan yükselen altışar basamaklı birer merdivenle çıkılmaktadır. Kemerli bir niş içine alınan dikdörtgen girişin etrafı profilli lento ve sövelerle çerçevelenmiş, zengin köşe sütunceleriyle dekorlanmış diş şeklinde dilimlenmiş, kemerli niş ise cepheye ayrı bir hareket kazandırmıştır. Kenar uzunlukları 4,40 metreyi aşmasına karşılık yüksekliği 6,50 metreyi bulmayan türbenin ölçülerindeki oransızlık yarım kaldığını ortaya koymakta, diğer süsleme elemanlarıyla içerdeki nişlerin durumu da bunu desteklemektedir.
Dıştan sekizgen içten ise on iki kenarlı olan gövdenin kenardan birine kapı, ikisine pencere açılmış, kalan dokuzuna da birer sağır niş oyulmuştur. Bunlardan tamamlanmış durumdaki çokgen planlı olanı mihrap olarak düzenlenmiş, yarım silindirik şeklindeki diğer sekiz niş ise etrafındaki süsleme bordürleriyle birlikte duvar boyunca kenarların ortalarından yükselerek yukarıda tamamlanmadan kesilmiştir. Köşeleri sütunceli, kavsarası mukarnas dolgulu olan poligonal nişinin içlerine birer yarım silindirik niş daha oyulmuş, bunların etrafını dolaşan geometrik zincir örgüsü bütün mihrap cephesine de çerçeve oluşturmuştur.
Üzerinde kitabesi bulunmayan yapının ne olduğu, kime ait olduğu, neden yarım bırakıldığı araştırma konusu olmuş, “sarnıç”, “divanhane”, “mescit” olarak da zikredilmiştir. Alâeddin Camii’nin doğu tarafının Konya’nın ilk ulu camisi olarak Sultan I. Mesut tarafından yaptırıldığı, ölümü üzerine oğlu II. Kılıçarslan tarafından tamamlanmadığı bellidir. Orta ve batı bölümünün inşasının da I. İzzeddin Keykavus’un başlatıp kardeşi I. Alâeddin Keykubat’ın bitirdiği kitabelerle sabittir. Bu kitabelerin birisinde Sultan Keykavus’un aynı zamanda atabeyi olan Mütevelli Ayaz’a bu mescitle birlikte birde güzel bir türbe yapılmasını emrettiği yazılıdır. Diğer türbe II. Kılıçarslan’a ait olduğuna göre söz konusu türbe sultanın emrettiği bu yapı olup, Viranşehir’de ölmesi üzerine Sivas’taki şifahanesine defnedilmiş, türbe de bu yüzden yarım kalmış olmalıdır.