BAHA-İ VELED

(Sultanülulema Bahaeddin Muhammed Veled) Mevlâna’nın babası, sufi ve vaiz. (ö. 628/1231)

“Sultânu’l-ulemâ (âlimlerin sultanı)” ve “Mevlâna-yi Buzurg (büyük efendimiz)” lakaplarıyla bilinen Ahmed Hatîbî oğlu Hüseyin oğlu Bahâeddin Muhammed Veled, müderris, vâiz, fakîh ve sûfî sıfatlarını bir arada taşımış bir kişidir. Düşünce ve eserleriyle oğlu Mevlâna Celâleddin Muhammed üzerinde önemli izler bırakmıştır.

Bahâ’-i Veled’in, anne tarafından Hârizmşahlardan olduğu ve baba tarafından ise ilk halife Hz. Ebû Bekir’e bağlandığı yönündeki bilgiler, bazı eserlerde ifade edilse de kendisinin, oğlu Mevlâna’nın ve torunu Sultan Veled’in eserlerinde yer almamaktadır. Ma’ârif isimli eserinden anlaşıldığına göre 546/1151 yılında Belh’te doğmuştur. O, Mevlâna’nın doğum yılına (604/1207) yakın yıllarda ve sonrasında Belh’in dışında aynı coğrafyadaki Vahş ve Semerkant şehirlerinde bulunmaktaydı.

Onun, bu bölgelerde yetmiş yıl kadar hayat sürerken, büyük yolculuğa beraber çıktığı eşi ve iki oğlunun dışında, daha öncesinde başka bir eşi veya eşleri, oğulları arasında Hüseyin adında biri ve Fatma adında bir kızı vardı. Bu bilgilerin ana kaynağı Ma’ârif adlı kendi eseridir.

Sultanülulema, XIII. asrın ilk yıllarında büyük ihtimalle Belh ve çevresindeki siyasi gelişmelerden, fikirlerini Ma’ârif isimli eserinde tenkit ettiği ünlü bilgin Fahreddin-i Râzî (ö. 606/1210) ve onun görüşlerine itibar eden Hârizmşâh Alâeddin Muhammed’in (ö. 617/1220) mevcut etkinliğinden rahatsızlık duyarak yurdundan ayrılmış, Hac maksadıyla, aile efradı ve çevresiyle, kalabalık bir kafileyle yola çıkmış, Nişabur, Bağdat, Mekke, Medine ve Şam gibi şehir­leri dolaşarak sonunda Anadolu’ya ulaşmıştır.

Belh şehrinden ayrılırken Mevlâna’nın beş, kardeşi Muhammed Alâeddin’in yedi yaşında olduğu, dolayısıyla göçün de 1212 veya 1213 yılında vuku bulduğu kaynaklarda kabul görmektedir. Ancak Mevlâna’nın oğlu Sultan Veled, kafilenin göç yolu üzerinde bulunan Bağdat’tan ayrılmak üzereyken; Belh şehrinin Moğollar tarafından istila edildiği haberinin buraya ulaştığını söylemektedir. Bu ifade gereği Belh’ten 616/1219 yılı hududunda ayrılmış olmaları daha doğru görülmektedir. Çünkü bu istila 617/1220 yılında meydana gelmiştir. Ayrılış tarihindeki farklılık bu duruma göre Bahâeddin Veled’in ilk hareket noktasının Vahş, sonra Semerkant olduğu ve nihai olarak tekrar Belh’ten yola çıktığı şeklinde izah edilmektedir.

Göç kafilesi, Nişâbûr ve Bağdat’a uğrayarak Hicaz’da hac vazifelerini yerine getirip Şam üzerinden Anadolu’ya intikal etmiştir. Ahmed-i Eflâkî’ye göre Şam’dan Malatya’ya, sonra Erzincan üzerinden dört yıl kaldıkları yakındaki Erzincan Akşehir’ine ve daha sonra yedi yıl veya daha fazla ikamet ettikleri Lârende’ye (Karaman) varmıştır. Sipehsâlâr’a göre Hicaz’dan Şam’a, buradan Erzincan’a ve hemen Erzincan’a bağlı Akşehir’e gidilmiş, kış burada geçirilmiş ve daha sonra Konya’ya varılmıştır. Sipehsâlâr, ailenin Malatya’ya uğradığından söz etmediği gibi, ailenin Erzincan Akşehir’indeki dört yıllık ikametini de bir yıl göstermekte ve Lârende’deki yıllara değinmeden Konya’ya vardıklarını anlatmaktadır.

Bahâeddin Veled, Karaman’da yedi yıl ikamet esnasında oğlu Alâeddin Muhammed’i ve hanımı Mümine Hatun’u toprağa vermiş, diğer oğlu Mevlâna’yı 1225 yılında Semerkantlı Lala Şerefeddin’in kerimesi Gevher Hatun’la evlendirmiş, torunları Sultan Veled ve daha sonra Alâeddin Çelebi burada dünyaya gelmiştir.

Büyük Mevlâna, iki yıl yaşadığı Konya’da 18 Rebiyülahir 628 (23 Şubat 1231) tarihinde, hicrî takvime göre, seksen iki yaşlarında iken vefat etmiştir. Gerek Konya’ya gelişinde ve gerekse burada bulunduğu son iki yılında başta Sultan Alâeddin Keykubad olmak üzere Selçuklu devlet erkânı ve halk tarafından büyük hürmet ve itibar görmüştür.

Kaynaklarda yaygın olarak Muhammed Bahâeddin Veled’in Kübreviye tarika­tının müessisi Şeyh Necmeddin-i Kübrâ’nın (ö. 618/1221) talebesi olduğu kaydedilmekte ve tarikattaki silsilesi, Ahmed-i Gazzâlî’ye (ö. 517/1123) ulaştırılmaktadır. Onun yaşadığı yıllarda âlimlerin sultanı gibi bir lakapla anılacak derecede bir Hanefî fakihi ve bilgin olduğu açıktır.

Bahâ-i Veled, menkıbelerde nakledilen özellikleri ve B. Furûzânfer tarafından yayınlanmış olan Ma’ârif isimli eserindeki hüviyetiyle Mevlâna üzerinde büyük bir iz bırakmıştır. Mevlâna’ın hocası Seyyit Burhâneddin Muhakkık (öl. Kayeri 638/1240-1241) ile birlikte bu üç şahsiyetin eserlerindeki ortak birçok konu ve genel uyum açıkça görünmektedir. Seyyit Buhâneddin’in ve Mevlâna’nın bu eseri birlikte mütalaa edip defalarca okudukları bilinmektedir.

Farsça olan Ma’ârif’te ayetler ve tefsirleri önemli yer tutmaktadır. Müellif eserinde dinî ve tasavvufî bilgileri, Kur’an-ı Kerim ayetlerinin ışığı altında konu edinmektedir. Eserde dönemin tarihî olayları ve şahsiyetleri hakkında bilgiler bulunurken, kendisi ve aile fertleri hakkında bilgiler de mevcuttur.

Yazma nüshaları kütüphanelerde dört cüz/cilt olarak bulunan bu eser, B. Furûzânfer tarafından iki cilt halinde neşredilmiştir (1. baskı, 1336hş.). İkinci ciltte yer alan dördüncü cüz birçok farklılık ve diğerlerine göre konu çeşitliliği taşımaktadır. Naşir dördüncü cüzün gerçekte diğer cüzlerin esasını teşkil eden notlar ve eklerden ibaret olduğunu, sonradan yapılan eksiltme ve ilavelerle müellif, oğlu Mevlâna veya başka bir takipçisi tarafından ilk üç cüzün yeniden düzenlenmiş olacağının hatıra geldiğini belirtmektedir. Ma’ârif neşrinde, birinci ciltte üç ayrı cüz bölümler halinde, ancak birbirini takip eden 268 fasıl başlığıyla yer alırken, ikinci ciltteki dördüncü cüz fasıllara ayrılmamış olup bazı paragraf ve sayfaları Arapçadır. Ma’ârif üslup ve dil açısından Farsça nesrin önemli eserleri arasında görülmektedir.

ADNAN KARAİSMAİLOĞLU

BİBLİYOGRAFYA

  • Bahaeddin Veled, 1382; Sipehsâlâr, 1946; Eflâkî 1976-1980; Eflâkî, 1973; Sultan Veled, 1315; Nefehâtü’l-üns, 1375, 459, 460; Furûzânfer, 1385, 29-66; Ritter, 1977, 53-59; Ritter, 2007, 29-57; Gölpınarlı, 1985, 34-43; Şahinoğlu, 1991, 460-462; Meier, 2003; Lewis, 2000, 41-95.