ALTUNABA/İPLİKÇİ/ALTUNBA MEDRESESİ

Türkiye Selçukluları Dönemi yükseköğretim kurumu.

Konya’daki ilk medreselerdendir. Türkiye Selçuklu Devleti ileri gelenlerinden Abdullah oğlu Şemseddin Ebu Sait Altunba/Altunaba tarafından, 1202 yılında yaptırılmıştır. Kurucusunun adından dolayı, Altunaba/Altunba Medresesi ismini alan medrese, sonra mütevellisinin etkisiyle İplikçi Medresesi diye de tanınmıştır. Yeri, Alâeddin Caddesi üzerindeki İplikçi Camii’nin, güney duvarına bitişik olan tek kubbeli eser ve çevresidir. Medreseden günümüze, sadece bu kubbeli hücre ve İplikçi Camii duvarına bitişik temel kalıntısı gelebilmiştir.

Yapıldığı zaman yeri, Konya’nın Yeni Pazar (Sûku’l-muhdes)’ında, etrafı iki mescit, ev, han ve dükkânlarla çevrilidir. Medresenin içinde, kendisine ait bir kütüphanesi bulunmaktadır. Mimarisinin Karatay Medresesi gibi olduğu; dikdörtgen avlu içinde, bir büyük kubbe ve küçük kubbelerle (hücre) açılan kapalı medrese tipinde yapıldığı kabul edilmektedir. Eser, zaman içinde yıkılmış, yerine yeni daha basit yapılar eklenmiştir. Görgü tanığı olarak Es’in anlattığına göre; Birinci Dünya Harbi yıllarında İplikçi Camii, İstanbul Topkapı Müzesi’ndeki kıymetli eserlerin nakledilip, muhafazaya alındığı yerdir. Aynı esnada, medrese odaları; muhafız erlerin koğuşu olarak kullanılmıştır. Ardından İstiklal Harbi sırasında cami cephanelik yapılmış; kıblesindeki kubbeli mekânın etrafında sıralanmış kerpiç yapı talebe hücreleri, koğuş olarak kullanılmıştır.

Esas medresenin, tuğladan yapıldığı kalıntılarından anlaşılmaktadır. 1922’de geçici olarak İplikçi Medresesi, Garbî Anadolu Menzil Müfettişliği İnşaat Komisyonu’na tahsis edilmiştir. Kerpiç yapılı, dam örtülü, kubbeli tek hücresinden başka müştemilâtı, tamamıyla değişmiş medrese, artık konaklama tesisi olarak hizmet vermektedir. 1930’lu yıllara gelindiğinde artık kıymeti, sadece 2.025 m2lik arsa değeridir. Sahipliği, Vakıflardan Özel İdare’ye geçen İplikçi Medresesi; 24.01.1931 tarihinde 266/22 Nu.lı senetle 3.500 liraya satılır. Günümüzde bu yer, İplikçi Camii’nin şadırvanının bulunduğu avlu olarak kullanılmaktadır.

Medresesi dışında, topluma hizmet götüren başka hayır eserleri de bulunan Selçuklu devlet büyüğü Şemseddin Ebu Sait Altunaba; Türkiye Selçukluları sarayında Emir-i Ahur, Emir-i Çaşnigir, komutanlık, atabeylik gibi önemli görevlerde bulunmuş önemli bir devlet adamıdır. Eğitim kurumunu zengin vakıflarla desteklemiştir. Recep 598 (Mart/Nisan 1202) tarihli vakfiyesine göre, bir han, toplam kırk beş dükkân, dokuz civarında köy gelir olarak vakfedilmiştir. Zengin gelir kaynaklarına sahipliği, 1914 yılına kadar sürmüştür.

Medresenin vakfiyesi; devrin sosyal, kültürel, ticari hayatına bakışı ortaya koymaktadır. Devlet ve vatanın temeli olan insan unsurunu belirleyip yetiştirme titizliği açısından da önemli bir belgedir. Medrese görevlileri ve öğrencilerinin ihtiyaçlarının karşılanmasından, fakir ölülerin defin işlemine, kervansaray işletmeden, İslam’ı yeni benimseyenlerin ihtiyaçlarının giderilmesine varıncaya kadar ilgi alanı geniştir. Eğitimin temel taşı olarak müderrise özel önem verilmiştir. Buna göre müderris, en yüksek ücret olarak 800 dinar alacak, medrese mescidinin imamı ile birlikte Hanefi mezhebinden olacaktır. Her Ramazan günü ders başlamadan önce Kur’an’dan bir bölüm okunarak devrin; devlet başkanı, vâkıf ve Müslümanlarına dua edilecektir. Toplam otuz sekiz talebe alınacak, bunların Hanefî ve Şafiî mezheplerinden olmasına dikkat edilecektir. Talebe kendi içinde kademelendirilmiştir. İleri seviyede olan üçüne ayda on beşer, orta düzeyde olan on beşine de ayda onar; işin başındaki yirmi talebeye ayda beşer dinar verilecektir. Aylık talebeye yapılan masraf, görevlilerinin tümüne harcanandan fazladır. Ayrıca Ramazan ayında günlük koyun kesilecek ve kişi başına 317,8 gr. ekmek verilecek, medresenin aydınlatılması, ısıtılması ile ilgili giderler karşılanacaktır. Bütün bunlara karşılık talebeden, sadece başarılı olması istenilmektedir. Beş yıl başarısız olanlar için yaptırım, medreseden çıkarılmaktır.

Altunaba’nın bilinen ilk müderrisi, Mevlâna’nın babası Sultanülulema Baha Veled’dir. Alâeddin Keykubat’ın davetiyle geldiği Konya’da ailesi ile birlikte, medresenin bugüne gelen kubbeli hücresine inmiş, vefatına kadar (1231) müderrislik yapıp, camilerde vaazlar vermiştir.

Sultanülulema’dan sonra oğlu Mevlâna’nın bir süre müderrislik yaptığı İplikçi Medresesi, Osmanlı’nın son devrine kadar asırlarca kesintisiz hizmet vermiştir. 1848’de on beş hücresi; on beşi talebe, onu çömez toplam yirmi beş öğrencisi vardır. 1882-83’te otuz beş talebe, Celâl, Kâfiye ve İzhâr okumuştur. 1901-1903’te altmış beş talebesi vardır. Son dönemde Sivaslı Ali Kemali Efendi, Müftü Yalvaçlı Ömer Efendi, Şıhzade Ahmet Ziya Efendi de İplikçi’de ders vermişlerdir. Meşrik-ı İrfan gazetesi yazarlarından Alanyalı Mehmet Tevfik Efendi (1888-1919), bu medresede kalıp bahsedilen müderrislerden ders almıştır. 1914’lerde İplikçi Medresesinin altmış yedi talebesi bulunmaktadır. Çanakkale Muharebeleri sırasındaki başkenti nakletme çabasıyla medrese, 1915’ten sonra savaşın olağanüstü durumu doğrultusunda savunmaya hizmet vermiştir. Bilinen son müderrisi, Hüsnü Efendi’dir.

Medresenin en ilginç yanlarından birisi, Konya’da, bilinen ilk Selçuklu Dönemi kütüphanesinin bünyesinde kurulmasıdır. Dışarıya ödünç kitap, kitap bedeli teslim alındıktan sonra verilmekte; geri teslim alındığında ise parası geri verilmektedir. Bu kütüphane, zamanla başka kitap bağışları ile zenginleşmiştir. Kitaplarını vasiyet ederek 1671’de bağışlayanlardan birisi de Abdülbasir Efendi’dir.

CANER ARABACI

BİBLİYOGRAFYA

  • KVS 1300 H., s. 55; KVS 1301 H., s. 53; KVS 1332 H./1330 R., s. 551; Arabacı, 1991, 77; a.mlf., 1998, 154-162; [Erdoğan], 1922, 1; Es, “İplikçi Medresesi”, BKA; Konyalı, Konya Tarihi, 1964, 823-830; Köroğlu, 1999, 45-50; Turan, 1947, 200-202.