Sırçalı Medrese’nin içinde ve giriş eyvanının hemen sağında yer alan türbe, zemin seviyesinin altında “cenazelik”, “mumyalık” olarak da isimlendirilen asıl mezar hücresi, üstte ise gövde ve örtüden oluşmaktadır. Birkaç basamakla aşağıya inildikten sonra küçük bir kapıyı müteakiben geçilen alttaki cenazelik 3,40x3,40 metre ölçülerinde olup, duvarları gayrimuntazam taşlarla örülmüş, kemerlerin taşıdığı çapraz tonozlu örtüsü ise tuğla ile kapatılmıştır. Bir metreye yakın yükseklikteki kaide üstünde oturan gövdeye alttaki cenazelik girişinin iki tarafından yükselen birer merdivenle çıkılmaktadır. Bursa kemerli bir kapısı bulunan gövdenin taş duvarları kireç harcı ile sıvanmış, içerisi doğudan bir, batıdan iki pencere ile aydınlatılmıştır.
Türbenin üstü basık tonozla örtülüdür. Hasır örgüsüne benzeyen düz ve sırlı tuğla örgülü örtü düzeninde tonoz eteğini çeviren tuğla dizilerinin arasına monte edilen kare şeklinde kesilmiş turkuaz ve mor renkli çiniler, eteği çepeçevre dolaşırken, üstte kalan geniş yüzeyde tuğlalar balık kılçığı düzeninde sıralanmış, tepe ortasında ise kare dolgulu firuze renkli sırlı tuğlaların etrafları dışarı doğru genişleyen yine mor, firuze, kahverengi sırlı tuğlalarla dekore edilmiştir.
İçeride güney duvara daha yakın olarak yan yana sıralanan üç sandukanın kaideleri dikdörtgen, üst tarafları yarım silindirik olarak kavislenirler. Büyük bir kısmı tahrip olmakla birlikte mevcut kalıntılar yüzeylerinin tamamen çinilerle kaplı olduğunu göstermektedir. Kare, dikdörtgen, üçgen ve altıgen formlu bu çiniler tek renk üzerine firuze ve mor olarak sırlanmış ve farklı açılarla dizilerek kompozisyona zenginlik getirilmiştir.
Sandukalardan birisi medresenin banisi Bedreddin Muslih’e aittir. Diğer ikisi de hanımı ve çocuklarına ait olmalıdır. Önceden tasarlayarak medreseyle beraber türbesini inşa ettiren Bedreddin Muslih’in adı sultan II. Keykavus’un hükümdarlığı zamanında divan vezirleri arasında geçmekte, “lala”, “hadim”, “hoca” sıfatıyla da bilinmektedir. Bu sultanın hizmetinde bulunduğu için hadim; II. Keykubat’ın laları ve mürebbisi olduğu için “lala” olarak anılmış, zenginliğinden dolayı da “hoca” olarak ifade edilmiştir. Selçuknameler üç kardeşin saltanatı döneminde Moğol hükümdarı Mengü Kağan’ın merasim törenine giden II. Alâeddin Keykubat’ın kafilesinde lalası olarak Bedreddin Muslih’in yer aldığını -muhtemelen- zehirlenen sultanın çadırında son nefesini verirken de en yakını olarak bu kişinin bulunduğunu yazarlar.