DEDE

Mevlevi tarikatında çile dolduran dervişlere verilen unvan.

Kelime olarak anne veya babanın babası, cet, yaşlı, ata (Dede Korkut/Korkut Ata) anlamlarına gelen bu kelime, Mevlevilik dışında Alevi-Bektaşi geleneğinde de kullanılır. İkrar vererek Mevleviliğe intisap edip, dergâhta, ebcet hesabıyla “rızâ” kelimesinin karşılığı olan “bin bir gün” hizmetle çilesini dolduranlar “dede” unvanını alırlar. Bu unvanı aldıktan sonra bir de hücre sahibi olan Mevlevi, “hücre-güzîn”, “hücre-nîşîn” olarak da adlandırılır. Çile çıkarmadığı hâlde bazı meşhur meşayıha, tarikata hizmeti geçenlere, şeyhliği babasından kalmış kimselere de dede denildiği, Konya Dergâhı’nda Çelebi Efendi tarafından kapıdan geçme merasimi icra edilerek dede unvanı verildiği belirtilmektedir.

Hücre sahibi olmuş dedeye, dergâhın imkânları nispetinde ikramda bulunulur, hücresi tefriş edilir, derviş elbisesi ve çamaşır verilir; kıdem ve mevkiine göre bekâr olan ve hücrede kalanlarına âdeten niyaz edilen muayyen bir aylık tahsis edilir. Dedeler ziyaretçi kabul edebilirler ve bu ziyaretçilerin ihtiyaçların karşılanması maksadıyla bir niyaz hediyesi sunması adaptandır. Genellikle dervişin hücreye çıkışı, kendisi veya bir şair arkadaşı tarafından tarih düşürülerek tespit edilmiştir.

Dinî ilimler ve güzel sanatların hat, minyatür, müzik gibi sahalarında kabiliyet sahibi olan dedeler, asla boş durmayıp müptedilere bunları öğretirler; bir nevi nezahet, nezaket timsali olarak sosyal hayatı yönlendirirlerdi.

Dedeler başka bir dergâha gittiklerinde, fiziki şartlar uygunsa, hücre edinebilirler; hücreler yeterli değilse diğer dedelerin yanına birer dede refik verilebilirdi.

Daha ziyade bekâr, maişetini temin hususunda durumu müsait olanların süluk ettiği, kayıt ve şartları oldukça ağır ve hassas bir müessesedir. Dede olmak bir bakıma dergâhın dışındaki insanı gerçek varlığından uzaklaştıran unsurlardan arınmakla mümkündür.

MUSTAFA ÇIPAN

BİBLİYOGRAFYA

  • Çıpan, 2002, 168