DERBENT

Klasik dönem Osmanlı taşra güvenlik örgütü.

Derbent, Farsça engel, geçit, boğaz, set anlamındaki “der” ve tutma manasındaki “bend” kelimelerinden meydana gelmektedir. Osmanlı Devleti’nde şehirlerin dışındaki yerleşim birimlerinde tımar sistemi köylere kadar önemli bir güvenlik ağı oluşturuyordu. Ayrıca yolların ve geçitlerin güvenliğini derbentlerde görevli derbentçiler sağlıyordu. Derbentler XV. yüzyıldan itibaren şehirlerarası yol güvenliğini sağlamanın yanında yeni yerleşim birimlerinin temelinin atılmasına, mevcut yerleşim birimlerinin gelişmesine altyapı oluşturuyordu. Bir yere derbent teşkilatının kurulabilmesi için korkulu, tehlikeli ve sık sık eşkıya baskınlarına maruz kalan bir bölge olması gerekirdi. Yapı olarak derbent, genellikle dört tarafı duvarlarla çevrili küçük bir kale şeklinde olup burada han, cami, mektep ve dükkânlar bulunmakta idi.

Konya, güvenliğinin sağlanması amacıyla dört yönü âdeta derbentlerle çevrilmişti. Stratejik yerlerin iskân ve şenlendirilmesi için temlik yoluyla bazı derbent köyleri tımar olarak verilmiş; bu işi üzerine alan kişi veya zümrelere geniş muafiyetler sağlanmış; taşra yöneticilerinin bunlara müdahaleleri önlenmişti. 12 Ramazan 1070/22 Mayıs 1660 tarihli bir fermana göre, Karaman eyaleti sınırları içinde bulunan Kayseri kazasına tabi Boran/İncesu, Sazlık, Kamışlık ve Köseahmedlü köyleri yol kesip adam katledenlerin yatağı haline gelmiş; bunun üzerine adı geçen köyler, derbentçilikle görevlendirilen Kasım Dede’ye her sene hazineye 7.000 akçe teslim etmek şartıyla “evlâd-ı evlâda temlik” olarak verilmiştir. Buna rağmen Karaman beylerbeyi ve Karaman hazinesi defterdarı adı geçene müdahale etmiş; sadır olan fermanla bu köylerin Kasım Dede’ye temlik yoluyla derbentçilik hizmeti karşılığı verildiği, bu sebeple avarız-ı divaniye, tekâlif-i örfiye ve şâkkadan muaf oldukları bildirilmiş ve ehl-i örf taifesinin müdahale etmemesi emredilmiştir.

Konya’da ıssız yerleri şenlendirmek amacıyla genellikle vakıf ve has toprakları üzerinde veya kimsenin tasarrufunda olmayan yerlerde derbentler tesis ediliyordu. XVI. yüzyıl başlarında bile meskûn bir yer olmayan Karapınar köyü, Çaldıran Zaferi (1514)’nden sonra, Yavuz Sultan Selim (1512-1520)’in bir sur yaptırması ile derbent hâline getirildi. Daha önce tehlikeli ve korkulu yer olan Karapınar’da 1559-1562 yılları arasında bir külliye yaptırılarak şehre dönüştürüldü. Ilgın kazasına bağlı Argıdhanı da derbent idi. Daha Türkiye Selçukluları zamanında II. Kılıçarslan (1155-1192) ve oğlu Rükneddin Süleyman Şah (1196-1204) dönemlerinde Sipehsalar Şemseddin Altun Aba tarafından Argıd mevkiinde kervansaray yaptırılarak önemli bir yerleşim merkezi hâline getirilmiş; han zamanla yıkılmıştır. Oluşan güvenlik boşluğundan yararlanan eşkıya saldırılara başlamıştır. Argıdhanı’nı yeniden kurmak için Damad Nevşehirli İbrahim Paşa, bu mevkide 1717’de cami, mektep, medrese, mahkeme dairesi, han, dükkân, çeşme, pazar, kahvehane gibi hayır eserleri inşa ettirerek derbent haline getirmiş, burada iskân edilenler hanın ve çevresinin emniyetini sağlamak şartıyla imdâd-ı seferiye ve hazeriye, tekâlif-i örfiye ve şâkkadan muaf tutulmuş, Argıdhanı’nın çevresi iskâna açılmış, kısa sürede kasabaya dönüşmüştür. Sudirhemi nahiyesine tabi Bulumya köyü yakınında, Seydişehir-Beyşehir yolu üzerinde Yılmanbeli ve Kılıc namında iki mahalde, Ekrad ve Yörük taifesi yol kesip sıkıntı yaratmıştır. 27 Muharrem 1152/6 Mayıs 1739’da Bulumya köyünün ahalisi derbentçi tayin edilmiş ve mezkûr mahallerin emniyetini sağlamakla görevlendirilmiştir. Larende kazasına tabi Kılbasan köyü ahalisi derbentçi tayin edilip gelip geçen hacıların ve yolcuların güvenliğini sağlamakla görevlendirilmiştir. 1158/1746’da bu köyü eşkıyalar basıp evlerine zarar vermiş; bu binaların yeniden inşasını köy halkı merkezden talep etmiştir. Konya il sınırları içinde bulunan ve derbent teşkilatından dolayı ismini alan Tatlarhisarı/Derbent kasabası da yol güvenliğini sağlamaya yönelik olarak kurulmuştur. 1722 tarihli bir kayda göre Ilgın kazasına bağlı Tatlarhisarı köyü, derbent hizmetine tayin edilmiş, “avârızhânelerini te’diye etmek ve derbentçilik yapmakla mükellef” kılınmıştır. Tatlarhisarı derbendinin kontrol sahası, Çorukşık, Suvar, Tekne Çukuru, Selayun, Gürün, Corden, Tekeceli, Aktubeylim, Kabaoyuğu, Tilkörü isimli yerleri içine alıyordu. Tatlarhisarı derbentçilerine 22 Eylül 1753’te muafname verildiği hâlde yol üzerinde olduğundan, köylüler kendileri için daha emin bir yer konumundaki “Hamid” adlı yere gitmişlerdir. Fakat Karaman beylerbeyi Rüstem Paşa Tatlarhisarı derbendinin işlevini sürdürmesi için, Hamid mezrasında inşa edilen evleri yıkmış, halkı zorla eski yerlerine nakletmiştir. Sudirhemi nahiyesine tabi Kalburcı Köhse mezrası tehlikeli ve korkulu bir yerdir. Yakınında Konya Başarakavak-Derbent yolu üzerinde Elikesik Han bulunmaktadır. Bu han eskiden beri yolcuların emniyetini sağlayan bir derbent konumundadır. Evasıt-ı Zilhicce 1138/10-20 Ağustos 1726 tarihli bir KŞS kaydında, bu hanın harap durumda olduğu, bir iki yıl daha ihmal edilirse tamamen yok olacağı, çevre köy ve mezraların güvenliği için hanın tamir edilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Ereğli ile Karapınar arasında bina edilen Hortu Hanı’na Maraş’ta bulunan Mektubiye Medresesi evkafı halkından Bekdik cemaati yerleştirilmiş ve buraların güvenliğini sağlamaları için 15 Ramazan 1135/19 Haziran 1723’te derbentçilikle görevlendirilmişlerdir. Ereğli ile Ulukışla arasında bulunan Çavuşlu köyü tehlikeli bir yer olduğu için gelip geçen yolcuların güvenliğini temin maksadıyla 6 Safer 1133/7 Aralık 1720’de burada bir cami ve bir han yapılması merkezce emredilmiş, 28 Cemaziyülâhır 1133/26 Nisan 1721’de yapılan keşifle cami, han ve on adet dükkânın 2.000 kuruşa yaptırılabileceği anlaşılmıştır. Derbent statüsü verilen bu köye iskân edilen Ekrad taifesi sıklıkla derbent mahallini terk edip başka yerlere gitmiş, bu sebeple derbentin düzeni bozulmuş ve yolcuların emniyeti sağlanamamıştır. Evail-i Rebiyülâhır 1143/14-23 Ekim 1730’da derbent ağası Halil’in şikâyeti üzerine Ekrad taifesi yeniden derbent mahalline iskân edilmiş; derbent ağasının izni olmadan başka yerlere gitmemeleri emrolunmuştur. İnsuyu kazasına tabi Suvarık ile birlikte Kilisa köyü, Ankara, Kayseri, Maraş, Niğde, Akşehir, Aksaray ve Karaman yönlerinden gelen kervanlarının geçiş yolu üzerindedir. Korunaksız olan Suvarık’la birlikte Kilisa köyü, eşkıya baskınlarına maruz kalmaktadır. Evâhir-i Zilhicce 1163/20-29 Kasım 1750’de derbentçi tayin edilerek mezkûr köylerin imar ve iskân edilmesine karar verilmiş; Darüssaade Ağası tarafından Suvarık köyünde bir medrese ve hamam bina edilmiştir. Aksaray kazasına bağlı Böğed ve İşe-kayalı köyleri ahalisi çoğunluğu Türkmen olan eşkıyaların saldırısına uğrayınca dağılmışlar ve Aksaray’a sekiz saat mesafede bulunan Sultan Hanı’na kaçmışlardır. 1152 H/1740 M tarihli fermanla bu iki köy ahalisi Sultan Hanı’na iskân ettirilip derbentçilikle görevlendirilmiştir.  Said-ili nahiyesi merkezi olan Kadınhanı da derbent statüsünde idi. Buraya Oğulbeyli cemaati ahalisi derbentçi olarak iskân edilmiştir. Said-ili nahiyesine bağlı Lâdik köyü de derbent statüsünde bir yerleşim birimi idi.

Konya çevresinde başka derbentler de mevcut idi. Konya-Ereğli Menzili’ne iki buçuk saat mesafedeki Toroslu Hanı derbent ve han işlevi görüyordu. Ilgın sınırları içerisinde Kayaklı derbendi vardı ve buraya Rumeli muhacirleri iskân edilmişti. Konya vilayeti dâhilinde bulunan Gedikli derbendinin de yeniden inşası için gereken meblağ umum jandarma bütçesi inşaat ve tamirat tertibinden karşılanmıştı. Anadolu’dan çeşitli yönlere giden önemli ulaşım ve ticaret yollarının geçtiği dağlık bölgeler ile bataklık veya akarsular üzerinde derbent âdeti üzerine köprü inşası yönüne gidilir, gelip geçen yolcuların emniyeti sağlanırdı. Karaman eyaleti sınırları içinde Ankara ile Kırşehir arasındaki Kızılırmak nehri üzerindeki Çaşnigir köprüsünün iki yanındaki kayalık tepeler soyguncular için gizlenme yeriydi. Köprü yakınlarına bir yerleşim merkezinin kurulması, can ve mal güvenliğinin sağlanması için cami yapmak isteyen bir saray çavuşuna devletçe destek sağlanmıştır.

İç güvenliğin sağlanması noktasında dervişlerin ıssız ve tenha yerlerde kurdukları zaviye ve tekkeler, kuruluş amacı göz önünde tutulursa derbentlerle birlikte zikredilmesi gerekir. Dervişler, kurdukları tesislerde gelip geçen yolculara hizmet etmekte, karşılığında da bulundukları yerler kendilerine vakıf olarak verilmekteydi. Bunlar, aynı zamanda derbentçi olarak asayişin sağlanmasına da katkıda bulunmakta idiler. Derbent-geçit yerlerinde kurulan zaviyelerin etrafında zamanla bir iskân topluluğu meydana geliyor, dolayısıyla bu yerler şenleniyordu. Konya ve çevresinde tasavvuf erbabının güvenlik amaçlı yapılanması, Osmanlı’dan önce de mevcut idi. Seyyit Harun Veli (ö. 1320), İç Anadolu’yu Alanya ve Antalya sahiline en kısa yoldan bağlayan mevkide günümüzde adı Seydişehir olan yerleşim biriminin alt yapısını oluşturan tekkeyi yaptırmıştı. Seyyit Harun neslinden gelenler daha önce aldıkları ayrıcalıkları Osmanlı döneminde de devam ettirmişlerdir.

Derbentçi tayin edilen halkın belli kanunlar çerçevesinde hareket etme mecburiyeti vardı. Yerlerini izinsiz terk eden reayanın eski yerlerine dönmeleri sağlanırdı. Derbent ahalisi bazı vergilerden muaftı. Ayrıca her derbendin derbentçilerine geçinmelerini sağlamak için kendilerine belirli miktarda arazi verilirdi. Derbentçiler Müslüman ve Hıristiyanlardan olabileceği gibi aynı köyde oturan her iki dinden kişiler, din adamlarıyla birlikte derbentçi kaydedilebilirdi. Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılda eşkıyalığı önlemek için derbentleri yeniden yapılanma yönüne gitti. Bu çerçevede 1720 yılından itibaren yerlerini terk eden derbent reayasının eski yerlerine döndürülmeleri için çalışmalar yapıldı. Yollar üzerindeki harap ve boş hanlar tamir ettirilip müstahkem hâle getirilerek yeni ahali derbentçi olarak nakledildi ve o çevrenin güvenliği sağlanmaya çalışıldı. Tanzimat Döneminde zaptiye teşkilatının kurulması ile derbentlerin konumu değişti. Ancak 1844’e kadar eski güvenlik yöntemleri devam ettirildi. 08 Haziran 1844’te yürürlüğe giren bir kararla “Zaptiye Teşkilâtı” kuruldu. Böylece derbent teşkilatı da kademeli olarak ortadan kaldırılmış oldu.

AYŞE DEĞERLİ

BİBLİYOGRAFYA

  • BOA, Maliyeden Müdevver Defter, Nu. 9956, s. 4, 6, 26, 28, 64; Cevdet Tasnifi, Zaptiye, gömlek: 2254; HAT, dosya: 667, gömlek: 32545, tarih: 29 Z 1240;CDH, dosya: 8, gömlek: 391, tarih: 1255 S 17; DH MKT, dosya: 1810, gömlek: 14, tarih: 08 B 1308; dosya: 164, gömlek: 35, tarih: 27 R 1311; Şikayet Defteri, Nu. 129, s. 134; Nu. 131, s. 223; Nu. 139, s. 209; 4 Numaralı Karaman Ahkâm Defteri, s. 182; KŞS, 49/287; 50/268; 54/337, 370, 372; 66/33; Anonim, 1994, 4; Komisyon, 1998, 115, 131, 239, 314-315, 443, 493; Komisyon, 1999, 77, 270, 334, 345; kşs (Sak), 2003, 401-402; Tacü’t-Tevârih, 1279, I/338-339; Orhonlu, 1987, 11, 47-49; a. mlf., 1990, 9, 11-12, 14-15, 102-105, 114-115; Abdülkerim bin Ş. Mûsâ, 1991, 23-51; Çadırcı, 1991, 317-321; Faroqhi, 1994, 73-80; Halaçoğlu, 1997, 5-6, 13, 17, 21, 37, 46, 46, 70, 71, 73, 86, 94-96, 100-105, 134, 135; Küçükdağ, 1997, 1-15; Arslan, 2001, 261; Barkan, 1942a, 279-386; a. mlf., 1980, 805-872; Ceran, 1998, 35-39; Çetin, 2007, 295-344; Değerli, 2008, 44-53; Halaçoğlu, 1994, 162-164; İnalcık, 2001, 598-615.