DERBENT

Türkiye Selçukluları Dönemi

Selçuklu sultanı II. Mesut, 1124 yılında Derbent’e yönelik fetih hareketlerini yoğunlaştırmıştır. Ankara’dan Eymür oymakları reisi akıncı Nureddin bin Madan Gazi; Beyşehir, Seydişehir, Şarkîkaraağaç, Gelendost ve civarlarını fetihle görevlendirilmiştir. Buralara yerleşen Eymür Türkmenleri bugünkü kasaba ve köyleri kurmuşlardır. Selçukluların 1176’da Bizans ordusu karşısında elde ettiği Miryokefalon Zaferi sonrası, Anadolu’nun Türk yurdu olması kesinleşmiş ve Derbent çevresine de Türkmenler hâkim olmuştur. Derbent Selçukluların son dönemlerinde Eşrefoğulları Beyliği sınırları içinde kalmıştır.

Osmanlı Dönemi

Osmanlı-Karamanoğlu rekabetinin yaşandığı dönemlerde Derbent ve civarı, Osmanlı ve Karamanoğulları arasında sık sık el değiştirmiştir. Bu el değiştirmeler sırasında, Derbent ve civarı sık sık çatışmalara sahne olmuştur. Karamanoğulları Beyliğinin sonra ermesiyle birlikte Derbent ve civarı da kesin olarak Osmanlı Devleti’ne dâhil olmuş; Fatih ve II. Murat döneminde Rumeli’ye Derbent ve civarından, birçok Türk aşireti gönderilmiştir.

Derbent, XVI. yüzyılda Beyşehir’e bağlı on bir nahiyeden biri olan Göçü nahiyesine bağlanmıştır.

Kıbrıs’ın fethi sonrası iskân politikası çerçevesinde adaya Derbent ve çevresinden birçok aile götürülmüş; buraya göç edenler üç yıl süreyle vergiden muaf tutulmuşlardır.

XVII. yüzyılda Emir Şahi denilen Derbent-Beyşehir civarlarında yaşadığı bilinen bir asi çevreye uzun süre pek çok zarar vermiştir. Bu asi Kuyucu Murat Paşa tarafından ortadan kaldırılmıştır.

XVIII. yüzyıla ait Osmanlı belgelerine göre, Derbent’in adı “Tatlarhisarı”dır. Tatlarhisarı, Beyşehir sancağından sonra, 1729 yılına kadar, Akşehir sancağının Ilgın kazasına bağlı kalmıştır. 1722 yılında verilen kayda göre, Tatlarhisarı köyü derbent hizmetine tayin edilmiştir. Bu belgeye göre: “Ilgın kazasına dâhil bulunan, Tatlar Hisarı (Çiğil) Derbent’i ahalisi, Derbent hizmetine dâhil edildi. Avarızhanelerini tediye etmek ve derbentcilik yapmakla mükellef kılındı.” (Cevdet Tasnifi, Zaptiye Kısmı, Nu. 2254)

Adı geçen belgede, Tatlarhisarı’nın kontrol sahası Çorukşık, Suvar, Tekne Çukuru, Selayun (?), Gürün, Corden, Tekeceli, Aktubeylim, Kabaoyuğu, Tilkörü (?) isimli yerler içinde kalan topraklar idi.

Tatlarhisarı derbentçilerine 22 Eylül 1753’te muaf-name verildiği Maliye Defterleri-9956 Nu.da kayıtlıdır.

Tatlar Hisarı köyü, yol üzerinde olduğundan, “Hamid” adlı bir yere gitmiştir. Fakat “Tatlar Derbendi”nin korunması için, Rüstem Paşa, Karaman beylerbeyi iken, Hamid mezrasındaki evleri yıkılmak suretiyle, zorla eski yerlerine -Tatlar Hisarı Derbendi’ne- nakledildiler. “Derbend beklerse avarız teklif olunmaz” diye ellerine hüküm verilip, “derbend” olması lazım gerekçesiyle, “defter-i cedid”e kaydolunmuştu (Tapu-Kadastro, Defter-i Mufassal-ı Liva-i Akşehir, Nu. 146.61).

1722 yılından başlayarak Derbent’e derbent han ağası olarak saraya mensup olan, Hane-i Hassa, Teberdaran-ı Hassa, Silah-Şoran-ı Hassa’ya mensup şahıslar tayin edilmiştir. 1753’te Teberdar Ali Ağa, 1814’te Teberdar Mahmud Ağa, aynı yılda Arab-zade Seyyit Muhsin Ağa, 1823’te de Ahmet Ağa’nın Derbent’te derbent ağası olarak tayin edildikleri Hatt-ı Hümayun Tasnifi, Nu. 31.318’de kayıtlıdır.

Konya salnamelerinde 1880’den sonra Derbent’i kayıtlı görüyoruz. Bu tarihte Derbent’te bir medrese bulunduğu, medresenin 40 talebesi olduğu yazılıdır (KVS, 1300). Medresede, sarf (gramer), mantık, tasdikat derslerinin okutulduğu da belirtilmektedir. Salnamede nüfus hanesi boştur. Bundan da o tarihlerde sayım yapılmadığı anlaşılmaktadır.

XVIII. asırda imparatorluk sınırları içindeki derbent teşkilatları bozulmaya başlamıştır. Bu bozulma Konya Tatlarhisarı Derbent’i için de geçerlidir. Bozulma sonucunda, Tanzimat Devrinde yeni kurulan zaptiye idaresine bağlanan Derbent, bundan sonra da sadece “Derbent” ismiyle anılmaya başlamış, kayıtlara da “Derbent” olarak geçmiştir.

Millî Mücadele Döneminde Derbent

Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgisini belgeleyen 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’nden sonra, bu mütarekeyi fırsat bilen ülkelerce ülkenin işgali başlamıştır. Derbent ve civarı, işgalden fazla etkilenmemiş, ancak 1920’de Konya yöresinde art arda patlak veren ayaklanmalardan çok etkilenmiştir. Ayaklanma sırasında Derbent ve civarı telaşlı günler yaşamış, ayaklanmanın bastırılması için Beyşehir ve Derbent’ten yaklaşık yirmi kişi isyancılara karşı mücadele etmiştir.

Millî Mücadele yıllarında, Konya ve çevresinde çıkan isyanlara Derbent halkı itibar etmemiştir. Özellikle Çiğil İsyanı sırasında, Çiğil’in komşu olması sebebiyle, Derbent halkı sık sık rahatsız edilmiş, Derbentliler Çiğilli isyancıları Derbent’e sokmamıştır.

Ancak bu dönemde “Kasap Osman”ın hukuksuz, araştırma ve belgeye dayanmayan icraatlarından Derbent de nasibini almıştır.

İsyana katıldıkları gerekçesiyle Derbent’ten, Derbentli Kumet Mehmed ve Derbentli Çiğillioğlu Hacı Hüseyin de Kasap Osman’ın kurduğu divan-ı harpte yargılanmış, Derbentli Kumet, Kasap Osman tarafından idam edilmiştir. Oysa Derbent Halkı; Ilgın ve Çiğil isyanlarında, bu isyanlara destek vermemiş, isyancıları Derbent’te barındırmamıştır. Derbent halkından yüz bulamayan isyancılar sık sık Derbent’in ileri gelenlerini rahatsız etmişlerdir.

Çetenin ileri gelenleri Derbent Hanönü köy odasında, Derbent’in ileri gelenlerinden Kumet Mehmet, Çiğillioğlu Hacı Hüseyin, Derbentli İbrahim Ağa ve Derbentli Rakılı Ahmet’i sıkıştırıp, ölümle tehdit etmişlerdir. Çetenin ayrılmasından sonra İbrahim Ağa yanındakilere: “Bu işe kesinlikle bulaşmayalım; devlete baş kaldırılmaz, devlete yardımcı olunur!” demiştir (Abdi Çaycı, 1928 Derbent doğumlu).

Bir başka hadise de Derbent Dibekbaşı’ndaki bir evde meydana gelmiştir. Çete ileri gelenleri, yanlarına aldıkları aveneleri ile birlikte Derbent halkını rahatsız etmişler, toplayabildikleri Derbent ileri gelenlerine askeri rütbe dağıtmışlardır. Kimine “Sen yüzbaşısın… Sen binbaşısın… Sen Albaysın!” diyerek kandırmaya çalışmışlarsa da Derbentliler bunlara itibar etmemiş, başlarından savmak için bahane bulmaya ve zaman kazanmaya çalışmışlardır (Abdi Çaycı).

FAHRETTİN ALİŞAR

BİBLİYOGRAFYA