DEREBUCAK

Türkiye Selçukluları Dönemi

Derebucak ve çevresinin uzun bir süre Bizans hâkimiyetinde kaldığı, Türklerin Derebucak bölgesinde görünmelerinin XI. yüzyılın sonlarına rastladığı bilinmektedir. Büyük Selçuklu sultanı Alparslan’ın emirleri 1067 yılında Konya’ya ulaşmıştır. Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurulması ile Malazgirt Zaferi arasında geçen otuz yıllık dönemde Türkmenler Anadolu’nun doğu ve orta kısımlarına kadar yayılmışlarsa da Anadolu’yu henüz kendileri için emniyetli bir yurt olarak görmemişlerdir. Ancak Malazgirt Zaferi’nden sonra Bizans’ın ordusu ve mukavemeti kalmadığı için Türkmenlerin muhacereti sele dönüşmüştür.

Derebucak ve çevresi henüz bir uç bölgesi iken Beyşehir Gölü’ndeki adalarda yaşayan Rumların Türkler ile ticari ilişkiler kurduğu, bunun neticesinde zamanla Türk örf ve âdetlerini benimsedikleri bilinmektedir. Rumların Türklerle dostça ilişkilerde bulundukları sıralarda Selçuklu sultanı I. İzzeddin Mesut, Antalya bölgesini fethetmek istemekte, bu sebeple Selçuklu kuvvetleri Antalya yöresine sürekli saldırılarda bulunmaktadır.

Bizans imparatoru Ioannes Komnenos 1142 yılında bu hareketleri durdurmak ve İstanbul-Antalya yolunu güven altına almak maksadıyla Selçuklular üzerine düzenlediği seferde Antalya’ya giderken, Beyşehir Gölü’ndeki adalarda yaşayan Hıristiyan halkın Selçuklulara tâbi olduğunu görünce, sal ve kayıklarla adalardaki kalelere saldırmış ve burada Selçuklulara bağlı bulunan Hıristiyanları Konya’ya sürmüştür. Bölge bu dönemde İstanbul-Antalya yolu üzerinde stratejik bir öneme sahiptir. Bölge, Türk hâkimiyetine geçtikten sonra da önemini yitirmemiş, hatta Selçuklu hükümdarı Alâeddin Keykubat kendi adına Beyşehir Göl’ü kenarında bir saray inşa ettirmiştir. Kubadabad, Türkiye Selçuklularının 42 idari biriminden biri -bir vilâyet merkezi- olarak uzun yıllar mamur kalmış, XIV. yüzyıl başlarında Eşrefoğlu Süleyman Bey’in, gölün güneydoğu kıyısına Beyşehir’i kurmasından sonra yavaş yavaş terk edilmiştir. Kubadabad’ın tamamen terk edilmesi ise şehrin kurucuları ve varlık sebebi olan Türkiye Selçukluları yönetici-askerî sınıfının ortadan kalkması neticesinde gerçekleşecektir.

Beylikler ve Osmanlı Dönemi

Kubadabad’ın ayakta olduğu dönemlerde; Türkiye Selçukluları tarafından çeşitli hizmetlerine mükâfat olarak kendilerine malikâne tarzında yerler verilmiş olan emirler zamanla siyasî durumdan faydalanarak merkezle olan bağlarını koparmak suretiyle müstakil beylikler kurmuşlardır. Bu emirlerden Seyfeddin Süleyman Bey de Beyşehir bölgesinde Eşrefoğlu Beyliği’ni kurmuştur.

Bölgedeki Eşrefoğlu hâkimiyetinden sonra Beyşehir ve çevresi Tatar beylerinden Halil Ağazade İsmail Ağa’nın hâkimiyetine girmiştir. Karamanoğlu Musa Bey de 1328 yılında Beyşehir’i hâkimiyeti altına almış ve İsmail Ağa’yı Beyşehir Beylerbeyliğinde bırakmıştır. İsmail Ağa’nın bundan sonra Karamanlıların kontrolünde olduğu anlaşılmaktadır. Demirtaş’ın idam edilmesinden sonra Moğollar Anadolu’daki hâkimiyetlerini kaybetmiştir. İlhanlı hükümdarı Ebu Sait Bahadır Han’ın 1335 yılında ölümünden sonra İsmail Ağa’nın Beyşehir havalisinde tam olarak bağımız olarak hareket etmeye başladığını söylemek mümkündür. İsmail Ağa, Beyşehir yöresinde aşağı yukarı kırk dört yıl (1335-1379) hüküm sürmüştür.

İsmail Ağa’nın bölgede hüküm sürdüğü sırada Karamanlılarla iyi geçindiği, emrindeki 6.000 Tatarla Karamanoğulları Beyliği’nin hizmetine girdiği ve vefatına kadar Karamanlıların hizmetinde kaldığı anlaşılmaktadır. İsmail Ağa’nın Memluk sultanı ile yazışmalar yaptığı, ölümüyle birlikte yerine oğlu Eminüddevle’nin geçtiği ve bu kişinin de kısa bir müddet buralara hükmettiği bilinmektedir.

Beyşehir ve çevresi XIV. asrın başlarında Hamitoğullarının başlıca şehirleri arasında gösterilmektedir. Bu tarihlerde zaman zaman Karamanoğlunun istilasına da uğramıştır. Öyle ki, İsmail Ağa’nın vefatı (1379) Karamanoğlu-Osmanlı münasebetlerinin bozulmaya başladığı döneme rast gelmiş, o sıralarda Hamitoğullarının kontrolünde olan Beyşehir bölgesini I. Murat, İsmail Ağa’nın ölümünden üç yıl sonra Hamitoğlu Hüseyin Bey’den satın almıştır. Osmanlılar Germiyanoğlu topraklarının bir kısmına çeyiz olarak, Hamitoğlu topraklarının bir kısmına da satın almak suretiyle sahip olunca, bir anda Karamanoğulları ile hemhudut olmuştur. Osmanlıların Anadolu’ya yayılarak Karaman hudutlarına dayanmaları Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey’in düşmanlığına sebep olmuştur. Bu sebeple Alâeddin Ali Bey Beyşehir’e saldırmış ve böylece Osmanlılar ile Karamanoğulları arasında gerçekleşen ilk savaşa sebebiyet vermiştir.

Karamanlılar Osmanlılar ile yaptıkları ilk savaşta I. Murat tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Yine de galip gelen taraf olan Osmanlılar henüz Karaman topraklarına bütünüyle hâkim olacak kadar güçlü olmadıklarından vergi toplamakla yetinmişler, Karamanlılar ise bu tarihten itibaren her fırsatta Beyşehir ve Göller Bölgesi’ni ele geçirmek istemişlerdir. Çünkü Beyşehir’in Karamanlıların hâkim oldukları sahanın batı ucunda olması, şehri jeopolitik açıdan önemli hâle getiriyordu. Bu sebeple Beyşehir, Osmanlı-Karaman mücadelesinde hep ilk düşen şehir olmuştur.

Osmanlı topraklarına bir barış döneminde dâhil olan Beyşehir ve çevresi bundan sonra pek çok defa Karaman-Osmanlı mücadelelerine sahne olmuştur. 1389’da Karamanoğlu Alâeddin Bey, 1392’de Yıldırım Bayezit, 1402’de Karamanoğlu II. Mehmet Bey, 1414’te Çelebi Sultan Mehmet, 1435’te Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından alınan şehir son olarak da 1436’da II. Murat tarafından geri alınmıştır. Bununla birlikte Beyşehir’in kesin olarak Osmanlı topraklarına dâhil olması ancak Karamanoğullarının ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilmiştir. Bilindiği gibi Fatih Sultan Mehmet, Karaman iline yürüyüp Konya ve Gevele Kalesi’ni* 1467’de zapt etmiştir. Bu tarihten sonra Derebucak bölgesi de kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.

HÜSEYİN MUŞMAL

BİBLİYOGRAFYA

  • Aköz, 2000; Arık, 2000; Baykara, 1988; Anadolu’da Türkler, 2000; Çiftçioğlu, 2002; Darkot, 1997; Erdoğru, 1992; Tacü’t-tevarih, 1992, II; İbn Bibi, el-Evamir, 1996, I; Aksarayî, Müsameret’ül-ahbar, 2000; Köprülü, 1994; Kitab-ı Cihannüma, 1995, II; Müneccimbaşı, Tarih, 1995, I; Hkoniates, 1995; Öden, 2002; Sevim, 1993; Sümer, 1996; Tekindağ, 1963; Şikari, Karamanoğulları, 1946; Şimşirgil, 2002; Tanyeli, 1987; Turan, 1993; Uzunçarşılı, Beylikler, 1988; a. mlf., 1981, I; Ramsay, 1960; Yinanç, 1944; Yücel, 1980.